RÖPORTAJ: NAZAN ORTAÇ nazan.ortac@sabah.com.tr
FOTOĞRAFLAR: CANAN YETİŞTİ SATKIN
FOTOĞRAF ASİSTANI: CEYDA KARABABA
Annesi moda tasarımcısı Günseli Coşkuner, teyzesi Yeşilçam'ın en güzel ve en şık yıldızlarından Filiz Akın... Çocukluğu, annesinin kumaşları, teyzesinin kostümleri, anneannesinin sandıklarından çıkanlar arasında geçmiş. Bilinçaltı, bilinç üstü hep moda olunca, zaten yolu da, daha o yıllarda çizilmiş. Onu, Türkiye'nin genç nesil en iyi modacılarından yapan da bu genetik mirası... Genetik miras da bir yere kadar tabii; yetenek çok çalışmayla desteklenmeyince olmuyor. Zeynep Tosun, çok çalışanlardan, her yere kendi koşturanlardan, ürettikçe, içinden yeni fikirler filizlendirenlerden. Yine boş durmamış, kendi koleksiyonu dışında bir de Koton için koleksiyon hazırlamış! Sıcak yaz davetleri için özel tasarımlar hazırlayan başarılı modacı, 'Zeynep Tosun for Koton' koleksiyonundan seçtiği parçalarla, nisan ayında yeni taşındığı muhteşem manzaralı evinde bizi ağırladı.
10 yıllık markasınız. Bu süreçte tasarım çizginiz nasıl bir evrim geçirdi?
Bu süreçte ben kendim bir evrim geçirdiğim için, tabii ki tasarım çizgim de bir evrim geçirdi. Ben bu markayı kurduğumda 28 yaşındaydım. Şu an 38 yaşındayım ve benim kendi kişisel gelişimimle markanın çizgisi çok değişti. Tabii ki de o zaman 'bilmemenin' verdiği şeyler de vardı. Şimdi çok daha eminiz, kendine güvenen işler yapıyoruz, neyin nasıl olacağını biliyoruz, bunlar hep tecrübe. Bir taraftan da bir kadın 30'larından sonra çok daha rahat kararlar verebiliyor, neyi isteyip istemediğini biliyor. O bakımdan bu 10 yıllık süreç, kendi markamı da, kişisel olarak beni de çok çok etkiledi.
Merak ediyorum, tüm işlere nasıl yetişiyorsunuz, bir tasarım ekibiyle mi çalışıyorsunuz?
Aslında tüm işlere kendi başıma yetişiyorum. Çok büyük bir ekibim vardı ama artık ekibimi biraz küçülttüm. Çünkü gerçekten her işi ben yapmayı seviyorum. Ve neye yetişebiliyorsam artık o işi yapıyorum. Mesela bu Koton koleksiyonunu hazırlarken de iki ay full Koton'da yatıp kalktım. Çünkü benim orada olmam, benim üretimi bilmem, kumaşlar kesilirken orada olmam önemli. Sonuçta çok büyük bir üretim yapılıyor, firelerini bilmem, kumaş enlerini bilmem, bunların hepsini bilmem gerekirdi. Kendim yapmayı seviyorum. Ben bir şeye adımı veriyorsam kendim uğraşıyorum. O yüzden tabii ki de bir tasarım ekibimiz var, fikir alışverişi yapıyoruz ama ismimi koyduğum işlerde her zaman ben varım. Şöyle aslında, ben kendim yapmayı sevdiğim için ön plandayım. Yoksa egodan değil. Gerçekten kendim uğraşmayı seviyorum, zaten kendi giyeceğim elbiseleri yapmayı seviyorum.
Koton'la kaç sezondur birlikte çalışıyorsunuz? Birbirinizi nasıl buldunuz?
Koton'la beraber bu üçüncü sezonumuz. Birbirimizi aslında çok önceden bulduk. Ama benim başka projelerim vardı, Koton'un başka projeleri vardı... Çok uzun zamandır birbirimizle çalışmak istiyorduk. Markanın sahipleri Gülden Hanım ve Yılmaz Bey'le ilişkilerimiz de gayet güzeldi. Daha sonra doğru zaman ve doğru koleksiyonla buluştuk. İlk olarak bir kış koleksiyonu yaptık, sonra da yaz koleksiyonu. Şimdi tekrar bir yaz koleksiyonu hazırladık.
Sizin tasarım anlayışınızla, Koton'un beklentileri birbirine uydu mu peki?
Üçüncü sezonla beraber tasarım anlayışımızın birbiriyle çok daha örtüştüğünü düşünüyorum. Çünkü yaptığımız koleksiyonda da yavaş yavaş beni daha çok yansıtan, Koton'un içindeki Zeynep Tosun kitlesini daha çok yansıtan koleksiyonlara imza attığımızı düşünüyorum. Bu geçişler öyle hızlı olmuyor, yavaş yavaş geçiş yaptık. Koton'un beklentileriyle bizim tasarım anlayışımızın çok güzel örtüştüğünü düşünüyorum. Ben gerçekten her gün, her zaman giydiğim kıyafetler yaptım. Yaz başından beri başka bir şey giyemiyorum (gülüyor).
Neler var koleksiyonda?
Yeni koleksiyonda aslında gerçekten cıvıl cıvıl bir yaz görüyoruz. Renklerimiz çok dikkat çekici; turuncular, kırmızılar, çingene pembemiz var. Bu renklerden oluşan çok güzel desenlerimiz var. Ve kadınların kendilerini özellikle şık ve özgüvenli hissetmelerini amaçlayan bir koleksiyon hazırladık. Gerçekten enerjik, bazen romantik, renkli tasarımlardan oluşan bir koleksiyon. Ben omuzları büyük seviyorum, omuzlardan düşen o romantik detayları seviyorum. Bunları çarpıcı renklerle birleştirdik. Gayet de güzel bir koleksiyon olduğunu düşünüyorum. Gündüz giyebileceğiniz, akşama devam edebileceğiniz bir koleksiyon olmasını istedik.
Marka-tasarımcı işbirliklerine Türkiye'de de artık sıkça rastlıyoruz. Nasıl buluyorsunuz yapılan işleri? Öne çıkanlar ve arada kaybolanlar var mı? Sektöre katkısı oluyor mu?
Marka-tasarımcı işbirlikleri benim markamı kurduğumdan beri çok gelişti. Eskiden daha gelip geçici şeyler yaparken, şimdi artık gerçekten tekstil devleriyle tasarımcıların buluştuğu ya da celebrity'lerin buluştuğu çok da güzel, insana ilham veren koleksiyonlara ulaşabiliyorsunuz. Ben şöyle düşünüyorum; daha önceden başka firmalarla da çalıştım artık bir sürü yer buna çok açık ve bunu çok desteklemek istiyor. Çünkü bir tasarımcı ile işbirliği yapmak, kitlelere iş yapan bir markanın hem yüzü hem dinamizmi için çok güzel. Gerçekten uyuşan insanlarla birleşiyorlar. Hem de bir tasarımcının bu tarafta kendini denemesi için, zorlaması için çok güzel bir fırsat. Çok başarılı işbirlikleri var, arada kaybolanlar olduğunu düşünmüyorum. Çünkü markalar bütün bu işbirliklerinin lansmanlarını çok güzel yapıyorlar. Ve artık hep birlikte oturduğumuz zaman biz onları tanıyoruz, onlar bizi tanıyor, neler yapabileceğimizi bilerek, birbirimizi tanıyarak projeye başlıyoruz. Gerçekten sektörün bir arada durması için bu tür işbirliklerinin çok güzel olduğunu düşünüyorum.
Sizin Türk el sanatlarına ilginiz büyük ve onları tasarımlarınızda sıklıkla kullanıyorsunuz. Nedir bu tutkunuzun kaynağı? Ve nasıl bir araştırma sürecinden geçiyorsunuz?
Gerçekten Türk el sanatlarına çok büyük ilgim var, aslında bütün sanatlara ilgim var. İlk başlarda ben bir şeyler kullanıyordum ama çok da emin değildim. Sonra gezmeye ve toplamaya başladım. Aslında biraz o zaman başladı. Mesela telkırmayı topladıkça, "ben bunları nasıl yaptırabilirim" demiştim. Geziyorsunuz, yerinde görüyorsunuz, insanlarla tanışıyorsunuz. İlk baştan beri nasıl yapıldığını öğreniyorsunuz. Bir kültür birikimi o el sanatının içindeki. Benim için de bir tutku. Bir de ben yurtdışına gittiğim zaman oradaki lokal tasarımcıları geziyorum, hikayelerini öğreniyorum, kültürünü yansıtan tasarımcılardan alışveriş yapıyorum veya orada sokakta, pazarda ne satıyorlarsa onu alıyorum. Ben öyle büyük store'lara gitmiyorum, çok daha özel, özgün şeylerin peşinde koşuyorum. Ben de daha özgün şeyler yapmayı seviyorsam, bunları yapmam lazım dedim. Bunun için Anadolu'yu gezmeye başladım, insanlarla tanışıyorum, örnekler topluyorum. Her gördüğüm yeni şeyi koleksiyon sürecine katıyorum.
"Tasarım yapmamın temelinde kadın dayanışması var" diyorsunuz ve toplumda zorlanan kadınlara destek oluyorsunuz. Ve annenizi de bu süreçte anıyorsunuz... Anneniz size nasıl ilham oldu?
Annem her zaman ilham kaynağım oldu, çünkü çok çalışan bir kadındı. Ben annemin iş yerinde de büyüdüm diyebilirim. Haftada bir-iki gün okul çıkışı annemin iş yerine giderdim. Annem triko ve örme tasarımcısıydı. Onun bütün koleksiyonuyla ilgilenirdim, malzemeleriyle oynardım, malzeme odasından çıkmazdım, çalışanlarıyla uğraşırdım "n'olur bana şunu yapın, bunu yapın" diye. Ne iş varsa yapardım, çay getirir, götürürdüm. Annemin 60 kişilik bir fabrikası vardı, bana göre fabrikaydı orası, çünkü ben bugüne kadar maksimum 14 kişilik bir ekiple çalıştım. Annemi çok anıyorum; çünkü bana çok güçlü bir model oldu, işinin başında durmayı ve iyi iş yapmayı öğretti. Küçükken dışarı çıkarken annemin giydiklerine bakardım hep, "ya ne kadar güzel giyiniyor bu kadın" derdim. Bir de annem bütün alışverişlerine beni götürürdü, ona yapışık yaşadığımı düşünün işte. O sebepten dolayı çok küçüklükten itibaren bunları gördüm. Teyzemin sandıkları vardı, anneannemin sandıkları vardı. İçinde büyüdüm onların. Ve bizim ailedeki kadınlar; annem, teyzem, anneannem, ben dahil, hepimizin soyadı farklıdır. Fakat çok 'kadın' bir ailedir. Hep kadınlar, eşlerinden boşanmış, ayakları üzerinde durmuş, bir 'survive' modu... Yani zaten çok kadınlı bir yerden geliyordum. Dolayısıyla çalışmaya başlayınca; kadınların da aslında para kazandıkça evde ne kadar söz sahibi olduklarını ve güçlendiklerini gördüm. Kocalarının ilk defa onlara bir çiçek alıp, yemeğe götürdüklerine şahit oldum. Kadınlar bunları gözleri dolarak anlatıyordu, bunlar çok önemli şeyler. Çocuklarını okutuyorlar mesela ve bunun için bana teşekkür ediyorlar. Bunlar benim için çok önemli. Ve tekstille alakalı bütün el sanatları hepsi kadınların elinden çıkıyor. Bu nedenle ben kendi koleksiyonlarımda kadın eli değmemiş tasarım yapmıyorum. Gerçekten her bir parçada kadın emeği var.
Nasıl bir işbirliği içindesiniz kadınlarla?
Hem kadınlarla hem de çocuklarla projeler yapıyorum. Çocuklar çok büyük bir potansiyel ve geleceğimiz. Mesela Koton, beni ÇATOM'larla (Çok Amaçlı Toplum Merkezi) tanıştırdı. Şimdi ÇATOM'larla çok güzel bir proje yapmak üzereyim. Bir yardım projesi, orada bir atölye açacağız. Bartın'da, İzmir'de bir sürü kadınımız var. Ayvalık'ta el işleri yaptırıyoruz. Ankara'da el işi yaptırdığım bir hanım var. Genelde hiç pazarlık yapmadan, kendileri ne değer biçiyorlarsa, o malzemeyi öyle alıyorum. Aslında 'fair trade' sertifikam yok. Ama genelde işbirliklerimde buna çok dikkat ediyorum ve bir sürü şeyi de onlara bırakıyorum. Onlara diyorum ki, "ben şöyle bir şey hayal ediyorum", onlar çizimini yapıyor. Dolayısıyla onların artistik yönünden de çok yararlanıyorum.
Markanız için yeni planlarınız neler? Ve ilerisi için neler hayal ediyorsunuz?
Çok güzel yeni planlarım var ama daha bunları açıklamıyorum. Çünkü uygulamaya geçmesini bekliyorum. Genç artistlerle çalışacağım, inşallah yakın zamanda bunların hepsini göreceksiniz. Bu projeler, benim çok gönülden yaptığım projeler. Ve inanıyorum ki birçok insana yeni kapılar açacak. Eskiden sorsaydınız mesela, "Celine'nin başına geçmek" gibi şeyler derdim. Öyle şeyler düşünmüyorum artık. Onun için çok savaşmak gerektiğini ve o dört büyük şehirde olmadan olmayacağını çok rahat gördüm. Zaman geçince ne istediğinizi biliyorsunuz. Çünkü biliyorum ki onun başına geçince de dünyanın en stresli insanı olacağım. Ben artık zevk aldığım işleri yapmak istiyorum. O yüzden çok gönülden projelerim var. İstiyorum ki insanlar anlayabilsin, örnek alabilsin, onları büyütsün. Şu an konuşmalarım havada kalıyor gibi ama inşallah projeler gerçekleştiğinde bir röportaj daha yaparız, o zaman daha iyi anlatabilirim size.
Yurtdışındaki moda haftalarına katılacak mısınız gelecek sezon?
Şu an bütün bu projelerimi gerçekleştirmek için biraz moda haftaları ve defilelere ara vermeye karar verdim. Hepsi aynı anda olmuyor. Önce bu çocuğu tekrar doğurmam lazım ki eski yaptıklarımı daha iyi bir şekilde büyüterek devam edeyim. O yüzden şimdilerde moda haftalarına katılacağım gibi gözükmüyor. Ama seyirci olarak katılırım bir kere de, keyfini çıkartırım, çok mutlu olurum (gülüyor)
Müthiş bir başarı hikayeniz var; genç başlayan tasarımcılara neler önerirsiniz?
Ben çok kapsamlı düşündüm ve çok büyük bir şey yapmak istedim baştan beri. Halbuki kapsül koleksiyon ile başlayıp, sadece bir şeye fokuslanıp, küçük küçük adımlarımı atmış olsaydım, daha kolay olurdu. Ama ben Akrep burcuyum, bir de çok iddialı da bir tipim ve benim sektöre girişim koca bir koleksiyon, hem couture hem hazır giyim hem aksesuar hem defileler şeklinde oldu. Şu anki aklım olsa, çok daha fokus bir şekilde küçük bir yerde kalıp, sezon sezon adımlarımı atmayı tercih ederdim. Ve de yeni tasarımcılara en büyük önerim, yanlarına business bilen, beraber büyüyebilecekleri bir ortak almaları. Çünkü benim en zorlandığım taraf bu oldu. O yüzden bir tasarımcı gerçekten kendi tasarımına yoğunlaşmalı, biri de satmaya ve pazarlamaya yoğunlaşmalı. Bunu önerebilirim; onun dışında yeni tasarımcılar soruları olduğunda bana gelebilir.
Çok yoğun çalışıyorsunuz, dinlenmek ve kendinizi beslemek için neler yapıyorsunuz? Dünya moda piyasasını nasıl takip ediyorsunuz?
Çok seyahat etmeye çalışıyorum. Özellikle görmediğim yerleri görmeye çalışıyorum, benim beslendiğim ve aynı zamanda dinlendiğim şeyler bunlar. Bir yere gittiğim zaman oranın pazarlarına gidiyorum, hikayesini anlamayı seviyorum, insanları tanımayı seviyorum, değişik kültürleri çok seviyorum. Asıl beni besleyen şeyler bunlar. Onun dışında mesela at biniyorum, çünkü bana çok iyi geliyor. Meditasyon ve spor yapmaya çalışıyorum. Dünya moda piyasasını her yerden takip ediyorum. Runway.com'dan bütün defileleri izleyebiliyoruz. İyi blog'lar var, fotoğrafçıları, stylist'leri takip edebildiğiniz, onun dışında moda dergileri var tabii ki... Bir de gittiğim yerlerde mağaza vitrinlerini inceliyorum, çünkü vitrin tasarımlarını çok seviyorum. Çok hoşuma gidiyor, koleksiyonla ilintili ne yapıyorlar diye bakıyorum.
Bunca yıldır göz önündesiniz ama özel hayatınızı hiç bilmiyoruz. İşlerden özel hayata fırsat kalmıyor mu yoksa?
Eskiden kalmıyordu, artık kalıyor. Kaldıkça da ben biraz daha özel hayatımı Instagram'da, story'de paylaşıyorum sizinle. Hatta bazen çok saçma story'ler atıyorum sonra da diyorum "Markanın story'si mi, benim mi?"... "Ama ikisi de Zeynep Tosun, boş ver" diyorum (gülüyor)...
İleride evlenip, çoluk çocuğa karışmak gibi hayalleriniz var mı?
Hiç öyle bir hayalim yoktu! Hatta benden büyük çocuksuz tasarımcılarla bir gün otururken, dedim ki "Siz memnun musunuz bu halden?".... "Hiç içimizden gelmedi" dediler. Ben de dedim ki "Benim de hiç içimden gelmiyor ama pişmanlık duyuyor musunuz?"... "Aman sakın, hiç duymuyoruz" dediler. Sonra baktım ben çocuk çok seviyorum, aslında vücudum hiç istemedi ama galiba yeni yeni istiyorum, bir tane çocuk yapacağım inşallah. Benim gibi gözleri olmayan, yuvarlak surat, bir de benim saçlarım küçükken kıvır kıvırmış, çok şirinmişim (gülüyor). Evet, düşünüyorum çoluk çocuğa karışmayı ama sanırım bir tane çocuk yaparım. Sonra da evlat edinirim, onu da çok istiyorum çünkü.