RÖPORTAJ FATMA ÖZEL
FOTOĞRAF SERKAN ELDELEKLİOĞLU
Mücevheri nasıl tanımlarsınız? Bu sorunun yanıtı, kelimenin kendi ışıltısı içerisinde saklı elbette. Ama bu kez hiç alışılmayan bambaşka bir çerçeveden bu sözcüğe yaklaşmaya ne dersiniz? Örneğin "Mücevher değerini, onu taşıyan kişiyle kurduğu ilişkide bulur" desem. Hatta "Mücevheri kullandığınız anda içinde bulunduğunuz ruh hali; mevsimin, günün, coğrafyanın ışığı bile onun etkisini değiştirecektir" diye devam etsem. "Sizi siz yapan detaylarla bütünleştiği zaman mücevher işlevini yerine getirmeye başlar. Yani dünya ile sizin bedeniniz üzerinden ilişkiyi kurar" şeklinde iddialı bir cümleyle noktayı koysam, yanıtınız ne olurdu? Evet, tanımladığımız şey mücevherin maddi varlığından çok daha derin. Bu cümlelerin sahibi ise bedenle taşınan heykellerini, ışık, form ve madenin tenden aldığı enerjiyle birleştiren bir tasarımcının; Aida Bergsen'in. Hazırladığı tüm koleksiyonlarında iç dünyası ile insan bedeni üzerinde kurduğu derin ilişki, etkileyici hikayeler yaratıyor.
Aida Bergsen, 1990'da İrfan Korkmazlar'ın atölyesinde heykelle tanışmış. Central Saint Martins'te heykel üzerine eğitimler aldıktan sonra ise bu tutkusunu mücevherle birleştirmeye karar vermiş. Hayallerini doğru formlarla birleştirmek için kuyumculuk tekniklerini Mehmet Kabaş'tan öğrenmiş. Ve tüm bu eğitimleri Kapalıçarşı'nın geleneksel kuyumculuk tezgahlarında pratiğe dökmüş. Ama bazı mekanlar kendi köklü hafızalarını, yapılan işe aktarmak için büyülü bir güce sahiptir ya. Kapalıçarşı da Bergsen için bir zaman yolculuğunun kapısını aralamış. Yüzyıllardır bu atölyelerde ustalığın zirvesinin yaşandığı çok kültürlü kat manlar, yerel değerler, mücevheri bambaşka bir derinlikte yorumlamak için mistik bir kapı aralamış ona. Aida Bergsen doğal aurasıyla stil sayfalarımıza damgasını vuracak bir isim. Stil sahibi olmaya getirdiği tanım da bunun en güzel kanıtı: "Stil belleği olan, yaşam deneyiminden kaynaklanan, entelektüel ve ruhsal dünyadan yansıyan seçimler evrenidir. Stil sahibi olmak, kendini tanımak ve ifade etmeyi bilmekle ilgili. Stil, performatif bir öznelik hali. Her harekette, her bakışta, sözde ve seste kendini belli eden bir çeşit aura. Modayı taklit edebilirsiniz ya da ödünç alabilirsiniz ama stili asla. Stili ancak yaratabilirsiniz. Ve bu emek isteyen uzun bir süreçtir."
"Hayal et ve yarat" diyor Aida Bergsen tasarım mottosundan bahsederken. "Düş ve gerçekliği keskin çizgilerle ayırmadan anlamlandırıyorum dünyayı. Böylece gerçekliği hayal kurarak dönüştürmenin tecrübesini yaşıyorum. Tasarımlarımı kullananları da böyle bir tecrübeye davet ediyorum. Bana göre hayat, düşlerin yapıldığı malzemeden yapılmıştır" diye açıklıyor.
Mücevher üretirken, tıpkı sanat eserlerinde olduğu gibi biçim ve içerik uyumuna özen gösteriyor Bergsen. "Anlattığım hikaye ile uyumlu teknik ve malzemeyi ararım. Aida Bergsen'e özgü olan geleneksel tekniklerle yapılmış biricik parçalardır. Bunlar bedenle uyum halinde hareket eden gölgeli, gizemli, hikayesi olan küçük heykellerdir. İstanbulludurlar ve onlarla dünyanın neresine giderseniz gidin, kimliğinizin özgünlüğünü çağdaş tasarım anlayışıyla buluştururlar."
Peki ya bir Aida Bergsen tasarımında asla göremediklerimiz nelerdir? "Gösterişçi parlaklıktan, bedeni aşan ve hareketi zorlaştıran hantal ya da agresif formlardan hoşlanmıyorum. Metalde ya da taşta maddi değerin düşünsel, duyusal değerin önüne geçtiği detayları benim tasarımlarımda bulamazsınız." Tasarımcı temel olarak tarihin ve doğanın kesiştiği noktadan ilham alıyor. En çok da 18. yüzyıl Avrupa'sında özellikle Fransızların Türk sanat ve kültürüne besledikleri hayranlığın ürünü olan Turquerie akımından etkilendiğini söylüyor. "Bir dönem, bu hayranlık o kadar derinleşmiş ki Fransız elçi Herbette'in deyimiyle 'Paris adeta İstanbul mahallelerinden biri haline gelmiş'. Hızla öteki Avrupa başkentlerine de yayılan Turquerie'yi batı ve doğunun kucaklaşma anı gibi görüyorum; uygarlıklar arası tutkulu, ölümsüz bir aşk hikayesi gibi okuyorum.
Mimaride, tasarımda, sanatın farklı dallarında göz kamaştırıcı ürünler vermiş Turquerie'nin melezliğinde geçmişe özlemden ziyade, geleceğin dünyasına dair bir umut ışığı yakalıyorum. Farklı olanı kabul eden, yeniyle zenginleşen fakat köklerini hiç unutmayan bir tasarım anlayışı için eşsiz bir kaynak olduğunu düşünüyorum" diyor tasarımcı. Tasarımcının diğer ilham kaynağı ise doğa. "Biz sadece küçük şeyler ekleyerek çok kimlikli çok özel bir hikaye yaratabiliriz" diyor. Gerçekçi bir tavırla tasarımlarına konu olan, böcekler, sinekler, kertenkeleler etkileyici bir ışık yayıyorlar etraflarına. "Sanırım doğaya olan bu tutkum çocukluğumun geçtiği bahçelerin bir yansıması. Kıbrıs'ta doğayla iç içe geçen çocukluğumdan bende kalanlar bu renkli koleksiyonları yaratmamı sağladılar" diyor. Tam da bu noktada Aida Bergsen'in tasarladığı mücevherlerin performatif bir beden heykeli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. "Yaşayan mücevherler derken kast ettiğim de budur. Kişiliğiniz bir mücevherde sadece ifade bulmaz, onlarla birlikte devinime girer. Belki kendinizi, bedeninizi, duygu durumunuzu keşif yolunda bir araç olur" diyerek bu bakış açısını tanımlıyor. Tüm bu akış içerisinde hem geleneksel, hem modern bir çizgi yaratmayı başarma biçimini ise trendlerden uzaklaşarak, çağın ruhunu dinlemeye çalışmasına bağlıyor. "Geçmişim, anılarım, beni ben yapan şeyler, hatta diplerde yatan kolektif bellek izleri bana yol gösterdi. Tarihe olan merakım da böyle gelişti. Geleneksel olanın içinden sürekli yeniliğe sıçrayan, hiç yaşlanmayan güzellik ilkelerinin peşine düştüm."
Aida Bergsen markasının dünyanın çeşitli yerlerinde koleksiyonerleri var. Kendisini İstanbul'da yakaladığımız bir zaman diliminde hem Nişantaşı showroom'nunda hem de evinde çekim yaptık. Her iki mekan da başta Art Nouveau olmak üzere 19. yüzyıl başına ait antika objelerle dekore edilmiş. "Öğrencilik yıllarımdan beri eski toplamayı severim. Eski eşyalardaki yaşanmışlık hissi bana çok iyi geliyor. Nedenini bilmiyorum. Belki de her şeyin geçici olduğunu vurguladığı için." Tüm antika objeler olabildiğince yalın bir mekan tasarımında bir araya getirilmiş. Aslında bu yalınlık mücevher tasarımlarının zemin ya da formunda da hissediliyor. Sükunet içinde bir ışıltı saklı. Tıpkı Aida Bergsen'in yaşam alanlarında olduğu gibi.