Ülkemizdeki bir elin parmaklarını geçmeyecek birkaç sanatçıdan birisi olan Yonca'ya göre, bir yolculuğu ve hikayeyi anlatmada kullanılacak en güzel araç duvarlar.
Yonca Tabakoğlu kimdir, neler yapar? Seni tanımak isteriz.
1997 doğumluyum. Çocukken resim çizmeye bayılırdım, çok küçük yaşlarda çizme merakım başladı. Tek başına kalmayı, kendimi dinlemeyi, kendimi keşfetmeyi seviyorum, bunu küçük yaşlarda öğrendim diyebilirim. Elektrikler kesildiğinde bile bir mum alıp çizim yapmaya devam etmek en büyük keyiflerden biriydi. Meslek Yüksek Okulu'nda lise öğrenimimi tamamladım, bu süreçte bir sanatçı olma yolunda önüme özellikle sosyal anlamda birçok engel çıksa da beni yüreklendiren her daim ailem oldu. Sonrasında Sakarya Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimari Fakültesi'nde akademik eğitimimi tamamladım. 2 yıldır da duvar sanatçısı olarak Türkiye'yi geziyor, yeni kültürleri ve dokuları deneyimliyorum.
Resim sence hangi noktada sanat haline geliyor?
Bundan yıllar öncesine kadar belki de sadece aklınızdan ve kalbinizden geçenleri fırçalar ve boyalarla duvara yansıtmaktan ibaret olan "mural" sanatı artık çok farklı bir boyut kazanmış durumda. Öncelikle dijital ortamda haftalar boyu süren tasarım süreçlerinin ardından yansıtma yöntemiyle duvarlara belirli bir taslak inşa ediyorum. Sonrasında doğru materyallerle yine günlerce süren bir yolculuğa çıkmış oluyorum. Dijital ortamda soyut olan çizimler, duvarda somutlaşırken hiçbir zaman birebir geçmiyor, hava durumundan o anki ruh halime kadar birçok değişken direkt resme yansıyor. Dinlediğim müzik türünden o an içtiğim kahvenin tadına değin her şey fırçayla duvara geçmiş oluyor. Kendi hikayem, bir şekilde duvarın hikayesiyle bütünleşiyor. Ne var ki burada beklenti ve isteklere yönelik bir ürün ortaya koymak istediğimizde, yüzde 99 dijital ortamda vaat ettiğim ürünü gerçek dünyada duvara el emeğimle yansıtabiliyorum.
Anladığımız kadarıyla sanatınız, aynı zamanda mesleğiniz haline gelmiş değil mi? Ne tarz alanlarda çalıştınız?
Aslında tam olarak öyle. Kendi kişisel koleksiyonumda, özel tasarım ve projelerim, yağlı boya tablolarım var. Konuya mesleki boyutta bakarsak da, kişiye özel, mekan ve alanlarda sanatımı icra ederek elbette kazanç da sağlıyorum. Genel olarak, restoran, cafe, otel, kuaför gibi işletmelere, okul gibi devlet kurumlarına özel ve kişiselleştirilmiş özgün tasarımlar gerçekleştiriyorum. Aynı zamanda insanların yaşam alanı olan evlerine de özel projeler yapıyorum. Tüm bu süreçlerde, alanın teknik özelliklerini de hesaba katarak gerektiğinde profesyonel mimarlık ofisleriyle de işbirliğinde oluyoruz.
Dışarıdan bakıldığında zor görünüyor, fiziksel kabiliyet olmazsa olmaz mı?
Mental olarak kendinizi hazır hissetmediğinizde resim "asla" hayat kazanmıyor. Çünkü motivasyon kaynağınız olmadan günlerce aynı duvar üzerinde çalışmak çok kolay bir süreç değil ve tinsel bir dayanıklılığa ihtiyaç var. Beklentiler ve insanların bakışları her zaman üzerinizde ve kendinizi ispat etmek zorundasınız. Burada en büyük motivasyon kaynaklarından birisi de "sana güveniyoruz" cümlesi. İskelede ve yüksekte saatlerce çalışmak için belirli bir kondisyona sahip olmak da tabii ki kaçınılmaz.
Peki bu sanatı kendinize bu kadar yakın görmenizin sebebi neydi?
Hayatta telafisi olmayan birçok hata ile yüzleşebiliyoruz. Fakat çizdiğimde, aklımdan geçen her zaman sadece şu; hiçbir zaman korkmuyorum çünkü her zaman bir şekilde telafisi vardır. Baştan yaratabilme ve üretebilme kabiliyetimiz biz insanlara özgü ve bunu içinizde hissedince dünya daha kıymetli bir gezegene dönüşüyor.
Yeni bir başlangıç, sizin için ne zaman başladı?
Sanat hayatımın dönüm noktası güzel İzmir oldu. Hiç bilmediğim, ilk kez gittiğim bir şehirde, ilk kez gördüğüm devasa bir hangarın 10 metrelik duvarına 2 gün içinde tek başıma tors çizimi yaptım ve insanların şaşkınlıkla dolu bakışları yeni bir başlangıca beni davet etti. Nefes almaya devam ettiğim sürece kendimi duvarlarda bulmaya devam edeceğim.