Yeni albümünü anlattı

Besteci, piyanist ve yazar Anjelika Akbar, yeni albümünün heyecanı içinde sorularımızı yanıtladı

Anjelika Akbar ile özel

Çıkardığı 14 albümünün yanında kitapları ve kazandığı pek çok ulusal/uluslararası ödülleriyle de tanınan Anjelika Akbar ile yeni albümü ‘AHENK 432’yi konuştuğumuz keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


Röportaj: İrem Orhan


Besteci, piyanist ve yazar Anjelika Akbar, şimdilerde yeni albümünün heyecanı içinde. Türkiye’de yaşanan Şubat 2023 depreminin ardından oluşturmaya karar verdiği albümü, 29 Eylül’de müzik severlerle buluştu. Akbar’a göre o zamanlar, insanların kitlesel olarak yaşadıkları ruhsal ve bedensel yaralanma döneminde, sözlerin de çoğu zaman etkisiz kaldığı zamanlar idi ve tam da bu zamanda, titreşimin ahengiyle insanların kalplerine yeniden yaşama gücünü verebilecek, toparlanmaları için tutunabilecekleri, umut ve güç verebilecek müziğe ihtiyaç vardı. Albümde 11 eser yer alıyor, eserlerin beş tanesi Anjelika Akbar’ın besteleri, geri kalanlar ise kendisine ait uyarlamalar. Bunlar arasında Türk manevi kültürüne ait eserler, Vavilov, Krilatov gibi Sovyet dönemine ait bestecilerin eserleri de bulunuyor ve bir eser de Bach’a ait. Yeni albümü vesilesiyle bir araya geldiğimiz sanatçı ile sanata bakışı, üretim felsefesi ve gelecek planları üzerine keyifli bir sohbeti paylaştık.



Şimdilerde yeni bir albüm çıkarmış olmanın heyecanı içindesiniz. Bu albümün özel bir ortaya çıkış hikayesi var mı?

Evet, yeni albümümün ismi ‘Ahenk 432’. 432 fert anlamına geliyor yani ‘la’ notasının titreşim hızı, saniyede 432 keredir. Niye böyle bir isim, böyle bir konu? Esasında geçen sene Destek Yayınları’ndan çıkmış olan ‘Her İnsan Bir Bestedir’ kitabımda, ben bu konuya bir bölüm ayırmıştım ve özetlemek gerekirse la notasının 432 kere saniyede titreşmesi insanın doğa ile birleştiği bütünleştiği haldir. Daha kendi içinde barışçıl, daha dengeli ve daha huzurlu ve emin bir haldir. Halbuki geçen yüzyılın ortasında genel olarak küresel çapta la notasının titreşim hızı 440’a yükseltildi ve bu insanların daha çekinmez daha sinirli, barıştan daha uzak hale getirdi ve bu halen de devam ediyor ve ben bu özel çalışmayı uzun zamandır yapacaktım. Fakat çıkış noktası, geçen şubat ayında Türkiye’de olan deprem idi. Deprem günü henüz şiddetini bilmeden, sabah özellikle 432 hertze ayarlanmış piyanoya geçtim ve küçük bir kayıt yaptım. O andaki depremden insanlar ne kadar etkilendi daha bilmiyordum. Ama onlara bir nevi hafiflik, huzur ve güç verecek bir müzik olsun istedim. Fakat depremin boyutunu öğrenince tabii ki bu müziği sosyal medyada paylaşmadım. Paylaştığım zaman ise bu müzik, bu tarz çok büyük bir olumlu karşılamayla bana döndü, çok kişi yazdı. “Lütfen bu şekilde devam edin. Hatta böyle bir albüm olmalı. Bize şu anda sözler güç vermiyor ama böyle sesler bize çok güç veriyor” dediler. Ve onun üzerine albümü oluşturdum.


Albümde 11 eser yer alıyor ve eserlerin beş tanesi de sizin besteleriniz sanıyorum. Eserleri nasıl seçtiniz?

Albümle esasında bir his ve bir hal vermek isterim insanlara. İnsanların şu anda en çok ahenge ihtiyacı var bu dünyada ve bu ahenk en çok doğada bulunuyor. Ve insanlar kendi özünü keşfetmeleri için, dua ile birlik hissettikleri zaman daha güçlü ayağa kalkabilecek ve umutla gerçekten mutlu ve ışıklı bir geleceği kurabilecekler. Bunun için insanların hep birlikte olmaları gerekiyor. İnsanların güçlü iletişime, sıcaklığa ve de iç dengeye ihtiyaçları var. İşte bu, müzikle frekans biliyoruz ki bilimsel olarak bizi doğrudan atomlarımıza kadar etkileyen bir unsurdur. Madem müzik yoluyla da 432 frekansı kullanarak bunu yapabiliyorsak ben de bu konuda ufak bir katkıda bulunursam çok mutlu olurum.



Hayat yolculuğunuzda önce doğup büyüdüğünüz Rusya, sonra Hindistan ve daha sonra da Türkiye’de yaşamayı tercih ettiniz. Seyahat tutkunuzu bilmeyen yok. Yaşadığınız, ya da bir vesileyle gezip dolaştığınız yerler arasında sizi en etkileyen neresi oldu?

Sovyetler Birliği’nde doğdum biliyorsunuz. Zaten çocukluğumdan beri orada, batıda, doğuda çok gezmiştim daha sonra tabii Hindistan, bazı Doğu ülkeleri, Batı ülkeleri ve Türkiye beni en çok etkileyenler... Esasında yerler değil insanlardır bana en çok ilham veren. Güzel kalpli insanlardır. Çok şükür, görünen kötülüğün arkasında muaz - zam güçlü, tertemiz, pırıltılı, pırıl pırıl insanlar var. Ve bu çok sevindirici. Ben bütün gezegenimizi ve burada yaşayan bütün insanları bir insanlık ailesi olarak görüyorum ve beni etkileyen aslında bu. Çok güzel bir gezegenimiz var ve o birliğimizi hepimizin içinde akan kırmızı kanı hepimize aynı şekilde ışıklarını veren güneşi, doğayı bir bütün olarak algılamamız ve artık çatışmaları bitirip insan sıfatına yakışır bir şekilde bu dünyada yaşamamız gerektiğini düşünüyorum. Sanat insanı olarak bana en çok ilham veren de bu.


Röportajın devamı Şamda Plus Dergisi'nde...




6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.