Banu KAZANÇ
Yeme eylemi; bilinçaltı düzeyde, hep kişinin kendini iyi hissetme duygusu ile ilişkilendiriliyor. Çoğu kez bebeklikten gelen bir alışkanlık olarak açıklanıyor, o dönemlerden kaynaklanan, öğrenilmiş, yerleşmiş bir kalıp; bebeğin ağladığında karnının aç olduğu düşüncesi ile besleyerek, avutmaya çalışma biçimi bilinçaltına yerleşiyor ve yetişkinlikte de peşimizi bırakmıyor. Sorunlar, sevgisizlik, boşluk hissi, kızgınlık, öfke, can sıkıntısı, üzüntü, hayal kırıklığı, stres, hayır bu kadarla da kalmıyor sadece olumsuz duygular değil yemek yeme nedeni; sevinç, ödül, kutlamalar da yemek yemenin bahanesi olabiliyor. Yemeyi duygusal tatmin aracı olmaktan çıkarıp, onun yerine farklı aktiviteler ile keyif almayı keşfetmenizi, öneriyorum. İşte bu; çok önemli bir adımdır, hayatımıza getireceğimiz pozitif bir yaklaşım olur.
Yiyeceklerin haz vermesi
İnsanın temel ihtiyaçlarından biri olan yemek yeme işlevi her ne kadar vücudun biyolojik bir gereksinim olarak tanımlansa da kişiye haz veren psikolojik özelliği yadsınamaz. Yemek, duygusal doyum kadar insanlar arasında iletişim, dostluk, arkadaşlık, paylaşım gibi çok farklı niteliği de kapsamaktadır. Yeme hedonizmi (hazcılık) gibi yeni kavramlar, yemenin daha niteliksel yönleri olduğunu; yiyeceğe olan bağımlılığın nedenin, yenilenlerin haz vermesi ile beynin bildik lezzetlere duyulan açlığı olarak açıklanıyor. İnsan beyni; tatlı, yağlı gıdaları zevk ve ödül gibi algılayıp, hedonik bir tepki veriyor. Bazı gıdaları düşünmek, görmek, kokusunu duymak bile ona karşı önüne geçilemez bir istek oluşturabiliyor. Bu olgudan yola çıkarak, hedonik uyaranların gıda alımını arttırabileceği, yapılan reklamlar ve görselleri ile bile bunun uyarılabileceği, sonucunda ise çok fazla sayıda insanın etkilenip, sürekli ihtiyacı olandan daha fazla yemek yemesi için uyarıldığı konusunda çalışmalar yapılıyor.
İyi hissettiren yiyecekler
Beslenmedeki seçimleriniz, beyninin kimyasını ruh durumu, bellek ve bilişsel işlevlerini ve duygularınızı doğrudan etkiler. Nörotransmitterler beyinde üretilen ve ruh halini de etkileyen sinir hücreleri arasında elektrik sinyallerini taşımakla görevli beyin kimyasalarıdır. Endorfin ve serotonin beyin kimyasını etkileyen nörotransmitterden ikisidir. Endorfin genelde hazla ilişkilendirilir, serotonin rahatlamayı ve sakinleşmeyi sağlayan kimyasaldır. Serotonin, dopamin gibi beyin kimyasalları ve bunların sentezi için gerekli ön maddeler, tükettiğimiz besinlerden sağlanır. Önerim çeşitli besin maddeleri içeren bir beslenme modelini benimsemeniz ve sağlıklı bir denge kurmanız yönünde olacaktır. Besinlerin çeşitlilik içermesi genelde kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Aslında haz almak dediğimiz duyguyu güzel bir yemekten olduğu kadar sevdiklerinizle sohbetten, bir kitaptan, hoşlandığımız bir müzikten, manzaradan da alabiliyoruz.
Alışkanlık dediğimiz
Alışkanlıklar, bir tetikleyiciye veya ipucuna yanıt olarak ortaya çıkan belirli davranışlardır. Bir alışkanlık geliştirmenin yaklaşık üç hafta sürdüğü varsayılıyor. Yeme davranışlarınızda beyniniz besinleri bir çeşit ödül ile ilişkilendirir, Alışkanlıklarınızdan vazgeçmeyin daha sağlıklı olanlarla değiştirin. Sosyalleşmenin yeni bir yolunu düşünün... Gündelik toplantılar, partiler ve özel etkinlikler genellikle yiyeceklerle bağlantılıdır. Ancak, kilonuzu yönetmeye çalışırken, bu durum sizi zorlayabilir. O hale çözüm arayacağımız konu; yemek odaklı değil, daha çok zevk ve konuşma ile geçecek faaliyetler üzerinde düşünüp alternatifler yaratmak olmalı. Aklıma gelen birkaç öneriyi paylaşıyorum. Arkadaşınızla çaya, yemeğe gitmek yerine birlikte bir masaj veya manikür için randevu alabilirsiniz. Öğle yemeği daveti yerine, sadece bir kahve içebilir, sohbet edebilirsiniz. En sevdiğiniz sandviçi alıp yakınlarda oturabileceğiniz bir park ya da yeşil alana gitmeyi deneyin.