Yazıdan önce resim vardı; insan mağara duvarlarına resimler yaparak varoluşunun izini bıraktı. Kendi bedeninin siluetini duvara üfledi, avladığı hayvanların resimleriyle güçlerini hatırladı. Zamanla resimler sözlere, sözler yazıya dönüştü. Ateşin etrafında anlatılan hikayeler piramit duvarlarına, parşömenlere aktarıldı. Yazı bu hikayeleri unutulmaz kılacak kodlardı, şekillerdi, hayatın yansımasıydı. Belki de bu yüzden çivi yazısı, hiyeroglif veya geleneksel Çin yazısında bazen sadece bir karakter bir kelimeyi hatta cümleyi temsil etti. Harf ve temsil ettiği kavram birbirine aitti. Harfler şekil buluyor ve bir fikre, hisse dönüşüyordu. Zaman ilerledikçe harfler anlamlarını kaybetti, kavramları değil sadece sesleri taklit ettiler. Bazı ruhani tarikatlar, anlam ve temsil arasındaki bu kopuşun etkisiyle doğada, insan yüzlerinde harfleri aradılar, onlara özel anlamlar yükleyerek bazen Tanrı'nın dünyadaki temsiline bazen de gizli mesajlara ulaştıklarını düşündüler, harflerde saklı anlamların peşine düştüler.
"Typal" serisinde Devrim Gülşen rakamlara ve Latin alfabesinin sesleri taklit eden harflerine özel karakterler yaratıyor ve onların algımızda vücut bulmalarını sağlıyor. Aynı harfin farklı şekillerde bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan bu şekiller, seslerin temsillerini kavramlara dönüştürerek harf ve anlam arasındaki ilişkiyi tersine çeviren bir düşünce deneyi sunuyor.