'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Röportaj:Gülçin İŞLER FIRAT
Fotoğraflar: Serkan ŞENTÜRK
Şamdan, tam 40 yıldır müşterilerini, Mehmet Tuna ve Şehnaz Tuna'nın deyimiyle 'misafirlerini' aynı sıcaklığıyla ağırlamaya devam ediyor. 1975 yılında kapısını açtığı ilk günden günümüze cemiyet, iş, sanat ve basın dünyasının önde gelen ailelerinin fertlerinin vazgeçilmez durağı olan Etiler Şamdan, 40. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Büyük günü kutlamaya sayılı günler kala, davetlileri o gece bir sürpriz bekliyor: 'coffee table book' boyutlarında hazırlanan 300 sayfalık 'Şamdan' kitabı... Kitabın hikayesini, Etiler Şamdan'ın başarısını ve boşandıkları halde büyük bir saygı çerçevesinde devam eden iş ortaklıklarını, Şehnaz Tuna ve Mehmet Tuna'ya sorduk.
Kitap hazırlama fikri nasıl gelişti?
Şehnaz Tuna: Aslında bu kitabı ortaya çıkarma hikayesi 10 sene öncesine dayanıyor. Etiler Şamdan bir tarih ve bu tarihin yazılması lazım diye düşünüyordum hep. Kitaba start vermem ise benim yazma serüvenimin başlamasıyla oldu. Yazarlık atölyesine gidiyorum, öykü yazıyorum.
Kitabı çıkartmak 40. yıla nasip oldu anlaşılan...
Ş. Tuna: Evet, 1.5 senedir üzerinde çalışıyoruz. Hep kitap çıkarma hayalimiz vardı ama geride tutuyorduk kendimizi.
Nasıl bir çalışmanın ürünü?
Ş. Tuna: İlk olarak çok iyi bir ekibim olduğunu söyleyeyim. Dört kadın çıkarıyoruz bu kitabı; Salon Reklam Ajansı'ndan Yael Alalu, Nazlı Ongan ve Yael'in kız kardeşi Jacqueline Roditi. Jacqueline, portre fotoğrafları çekiyor. Onlar benim meleklerim... 300 sayfalık bir coffee table book...
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Kitabın hazırlıkları nasıl geçiyor?
Ş. Tuna: Çok zevkli bir süreç, çok mutlu oluyoruz, sürekli gözyaşları içindeyiz kitabı hazırlarken... Ama bir o kadar da zor. Çünkü Etiler Şamdan 40 senedir sıfır hata ilerleyen bir mekan. Dolayısıyla bu kadar hatasız ilerleyen bir mekanın tarihini anlattığımız kitabının da hatasız olması lazım. Ama çok şanslıyım. En az benim kadar obsesif bir ekip ile çalışıyorum. Türünde ilk ve son olacak bir kitap. Bu kadar iddialıyım. Çünkü içinde her şey var.
Neler olacak bu kitabın içinde?
Ş. Tuna: Kitapta çok duygu var, tarih var, anılar var... Müthiş güzel görseller var, hem arşivlerimizden çıkan görseller hem burada çektiğimiz portreler. 75 senesinde, Etiler Şamdan ilk kapısını açtığında çalışan personelin bordroları, sararmış maaş kağıtları, elle yazılmış mönü kağıtları var. Hikayeleri ben ve Yael birlikte hazırladık. Yael buraya gelen herkesten yüzlerce anı topladı. Okunacak boyutta kısa kısa anılar var. 40 senedir tuttuğumuz şeref defterinde şimdi hayatta olan, olmayan kişilerin bizimle ilgili yazdığı yazılar var. 300 sayfalık bakmaya doyamayacağınız duygusal bir kitap...
Portre çekimleri nasıl oldu?
Ş. Tuna: Tek, ikili, üçlü, beşli, yedili 12'li gibi portreler çekildi ve herkesinki 'haute couture portre' oldu. Çekimlerin hepsi orijinal, hiçbir kare diğeriyle aynı değil. Mesela Ömer Karacan'ı burada boylu boyunca uzandırdık, Mustafa Koç'u elinde kahve fincanıyla çektik ve o an ağızlarından Etiler Şamdan ile ilgili çıkan sözlerle hazırladık kitabın sayfaları. "Ben hazır göndereyim" diyen oldu ama onu kabul etmedik. Hepsi özel çekildi. Tabii bu kitapta olması gereken ve olamamış misafirlerimiz var. Ama biz elimizden geldiğince dönemin Şamdan kadını ve erkeğini bu kitapta yansıtmaya çalıştık. Büyük bir çaba, emek var.
Zor olmadı mı o insanları portre çekimleri için bir araya getirmek?
Mehmet Tuna: Bazı insanların bir araya gelmesi biraz şansımıza oldu. Ama genelde kırmadılar bizi, koşa koşa geldiler. Herkes çok severek katıldı projemize. Ş. Tuna: Yedi kişilik bir Faruk Süren ekibi topladık -onlar bir dönemin Şamdan erkekleri- onları bir araya getirmek günümüzde o kadar zor ki... Poz vermeyen, poz vermeyi sevmeyen kişileri bile biz bu kitapta topladık. Dilara Endican bunlardan biri... Mustafa Koç'un bir yerde kolay kolay poz verdiğini görmedim. Metin Akpınar'ı yoğunluğunun içinde buraya getirmek bizim için çok önemliydi. Burada evde buluşmuş gibi oldular fotoğraf çekimlerinde. Çekimler çok eğlenceli geçti.
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Fotoğraf çekimi bahane, sohbet şahane oldu anlaşılan...
Ş. Tuna: Aynen, öyle oldu. Bir anekdot anlatacağım ona çok güldüm. Mustafa Taviloğlu, Mustafa Oğuz, Samim Baki, Atilla Türkmen, İskender Atakan filan beş erkek çekeceğiz. Hepsi birbiriyle kanka, ekipten üç kişi de yurtdışında yaşıyor. Bunların da ortak noktası balık ve balık sofrası hazırlanacak. Mustafa abi (Taviloğlu) hastalandı, serum yemeye gitti. İskender Atakan New York uçağından indi, iki saatliğine buraya gelecek. Mustafa Oğuz geldi, diğerlerini bekliyor ama acelesi var. "Çocuklar beni çekin ben gideyim" diyor bize sürekli. Çekim 4'te olacaktı. Muhabbet böyle başladı saat 9'da masadaki herkes sarhoşluktan konuşamıyordu (gülüyor). O kadar eğlendi ve mutlu oldular ki çekim sayesinde bir araya geldiler...
Kitapta yer alacak anılardan biraz bahsetsek..
Ş. Tuna: Sezen Aksu bizim için özel bir yazı yazdı, bir cümlesi şöyle: "Şamdan'ı aydınlatan asıl onun misafirleri..." O kadar doğru ki... Onun yazdıklarını okurken gözünüzden yaş gelecek. Osman Çarmıklı dedi ki; "Şamdan bir reformdur, rönesanstır." Garo Mafyan "Çocuklar, sekiz ev değiştirdim, Şamdan'ı değiştiremedim" dedi.
Yaş aralığı nasıl?
M. Tuna: Kitapta yaş aralığı çok geniş. 75 yaş da var, 30 yaş da... Yılmaz Ulusoy da var, Selim Hamamcıoğlu da var; genç jenerasyondan Emir Tamer ve Ralf Tezman da var. Hatta oğlum Memo da var.
Oğlunuz nasıl dahil oldu kitap projesine?
Ş. Tuna: Benim oğlum Memo, bu sene 18 yaşına girdi. Bir devir konusu vardır ya; baba oğlunu bir hayata hazırlar. Sürpriz aslında ama söyleyeyim size, orada Mehmet ile Memo'nun geceye hazırlandıklarının hikayeleştirildiği özel fotoğrafları var.
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Kitap satın alınabilecek mi?
Ş. Tuna: İlk aşamada biz satmayacağız. 2 bin tane basılıyor ve bizim için çok değerli olan misafirlerimize, dostlarımıza göndereceğiz. Şöyle bir projemiz de var tabii. 1-2 sene sonra fotoğrafları revize ederek satışını yapmayı düşünebiliriz. Satıştan elde edilecek geliri bağış yaparız.
Mehmet Bey, geçmişten günümüze bakarsak Vehbi Koç, Erol Simavi, Abdi İpekçi, Ercüment Karacan gibi isimlerin vazgeçilmez adresiydi Etiler Şamdan. Onlarla fikir alışverişlerinde bulunur muydunuz?
M. Tuna: O kadar değerli isimler geldi ki, onlarla fikir alışverişinde bulunmak paha biçilemez. Bir sohbet ediyorsun o kadar çok şey öğreniyorsun ki parayla öğrenilmez o bilgiler. Karacan'ın çok hakkı vardır burada. Karacan, aristokrat yaşayan insandı, İstanbul'da çok bir yere gitmezdi, haftanın üç günü bize gelirdi. Mustafa Koç'un annesi Çiğdem Simavi'den çok yemek tarifleri aldık, mutfakta mönümüze ekledik. Çok büyük emek verdiler, burayı güzelleştirmek için çok çaba harcadılar. "Bu yemek de burada olsa" dedikleri şeylere biz kapılarımızı açtık. Raika Akar'ın sütlacını hala satıyoruz. Bu bahsettiğim isimler, Osmanlı yemekleri yapıyorlar. Onların yaptığı gibi yapamasak da, tariflerine yaklaştık ve bundan çok hoşnut oldular.
Başarınızın sırrı nedir?
M. Tuna: 30 küsür senedir ben tek başımayım. İyi gruplarla, üstadlarla çalıştım buranın dışında da. Gece hayatının iki önemli ismi İbrahim Doğudan ve Fahrettin Aslan ile çalıştım. Bunların bana çok büyük katkısı oldu. Fahrettin Aslan ile çalışmak bir tez. Boğaziçi Üniversitesi'ne girsen tez verirsin... Önüme çıkan avantajları değerlendirdim. Şimdi hiç mütevazı olamayacağım. Parayı ittiğim günler oldu. Parayı ittim, öğreneceğim insanlarla çalıştım. Çok genç başladım bu işe, 18 yaşında. Benim için kariyer çok önemliydi. İyi yerlerde olmak, iyi insanlarla çalışmak ve onlardan öğrenmek... Yukarıda da bahsettiğim gibi dönemin önemli gazetecileri, bakanları, devlet adamlarıyla aynı masada oturdum, sohbet ettim. Zamanımı iyi değerlendirdim, ısıttım ve önüme doğru getirdim.
Bu yıl 40. yılınızı kutluyorsunuz. Neler olacak gecede?
M. Tuna: Her gecemiz, bir önceki gecemizden daha güzel oluyor, bir basamak atlıyoruz. 40. yıl
etkinliklerinin bütün yükü Şehnaz'ın üzerinde.
Ş. Tuna: Artık yormuyoruz onu.
M. Tuna: Yorulacak bir şey yok da bu tür işlerde 10 kişilik baş olmaz. Şehnaz'a da bu konularda çok fazla güveniyorum. Şehnaz'ın üzerinde iş yükü...
Ş. Tuna: Zaten bizim Mehmet ile 21 senelik bir beraberliğimiz olduğu için aynı gözle bakabiliyoruz, benzer şeyleri seviyoruz. Birçok şeyi Mehmet'ten öğrendim.
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Ne kadar güzel bir iş ortaklığınız var, boşandınız ama ortaklığınız devam ediyor. Nasıl oluyor bu?
Ş. Tuna: Aile mevhumu kolay kolay yok olmuyor, ortada iki tane kocaman çocuk olunca... Bir de biz çok iyi bir dostuz Mehmet ile. Tabii ilk ayrıldığımızda bakmayın çalkantılı bir dönem oldu, biraz dış faktörlerin etkisinde kaldık. Geçti, gitti. Bize hiçbir şey olmaz, biz yıkılmayız. Ortak çocuklarımız var. Baştan itibaren zaten birbirimizi severek ilişkiye başladık. Ayrılık sürecimizde de biz severek ayrıldık. Yani en azından benim için öyleydi. Tahmin ediyorum ki Mehmet için de öyle olmalı ki hala beraberiz.
"Ayrılsak da beraberiz" diyorsunuz, peki ne değişti sizin ilişkinizde?
Ş. Tuna: Ayrılık bize şöyle yaradı: Bence herkese önereceğim bir şey (gülüyor). En azından kavga gürültü olan evler için... Çok büyük bir medeniyet... Şimdi bizim Ece ablamız var; o diyor ki, "Evlilik çok ilkel bir kurum"... Tabii bunu bana evliyken söyleselerdi yok derdim, ama biz bunun çok faydasını gördük. Çünkü günün sonunda ayrılıp kendi evlerimize gittiğimizde, atıyorum o gün bir sıkıntı yaşadıysak unutulup gidiyor. Ama aynı eve gittiğinizde kavga devam ediyor. Ayrıldıktan sonra ilişkimiz inanılmaz kaliteli bir seviyeye çıktı bana göre. En ufak bir abartım yok. Daha önce mi yapsaydık acaba (gülüyor). Birbirimize karşı daha çok dikkatliyiz, daha saygılıyız. Birbirimize sesimizi yükseltmiyoruz. Bir de ben de büyüdüm. Çok gençtim Mehmet ile evlendiğimde, 22 yaşındaydım. Mehmet sağ olsun, birçok konuda beni idare etti, büyüttü. Artık ben de büyüdüm; olgunlaştım. Eskiden bağırıp, parlayacağım şeylere artık son derece olgunlukla yaklaşabiliyorum. Yaş kemale erdi. İki tane çok düzgün çocuk yetiştirdik. Kendi çocuklarım için diye demiyorum, tanıyan herkes bunu görebiliyor. Son derece saygılılar, mütevazı ve düzgünler... Bu her şeye bedel. Zaten o iki çocuğa bakınca birbirimizle kavga etmek, kavgalı olmak aklımıza dahi gelmiyor. Bu değerleri görünce birbirine de saygılı oluyorsun. Bu çocuğun babası, ya da annesi diyorsun ki "Bak benim karım ya da kocam ne güzel çocuk yetiştirmiş." Buna bir de iş hayatındaki beraberlikler, güzel ortaklıklar da eklenince iyi bir şey yaptığımızı düşünüyoruz.
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Bu meslekler de babadan oğula, kıza geçer. Çocuklarınız Etiler Şamdan'ın bayrağını alır mı, ne dersiniz?
M. Tuna: Memo'nun çok hevesi yok. O fen bölümlerine çok meraklı, puanları çok iyi.
Ş. Tuna: Bence şöyle olacak; işin gece bölümünü, yani Mehmet'in yürüttüğü bölümü kızımız Deniz devralacak. İşin daha hesap kitap, işletme gibi bölümlerini Mehmet devralacak gibi geliyor bana.
M. Tuna: Tabii isterlerse... Deniz'in okuduğu okul ile bizim işimizin hiç alakası yok.Kızımız New York'ta çok iyi bir okulda fotoğrafçılık okuyor, okulunu çok seviyor ve çok da iyi bir fotoğrafçı.
Ş. Tuna: Amerika'ya fotoğrafçılık okumaya gidene kadar Deniz'in ağzına doladığı şey "Şamdan'ı ben yürüteceğim" idi. Deniz babaya ve Şamdan'a aşık. Ama daha çok gençler, bu kararları vermek için... Biz zaten hiç baskı yapmayız, onların kararı...
Mehmet Bey, 40 yılda değişmeyen şeyler neler size göre? 40 yıldır sizi ne ayakta tutuyor?
M. Tuna: Etiler Şamdan olarak bahsedersek, bizde değişmeyen şeyler fazla değil, ama Türkiye'de değişti.
Ş. Tuna: Şamdan'ı 40 yıldır ayakta tutan en büyük şey, misafirlerimizin burayı bıraktığı gibi bulması. Geriye döndüğünde burayı aynı buluyor. Mesela, belli dönemlerde bazı popüler furyalar oluyor. İşte canlı müzik furyası, Türkçe müzik vs. Bize de diyorlar "Bir canlı müzik koyun, onu yapın, bunu yapın..." Biz hayır diyoruz. Çünkü onu koyarsak, o zaman müşterimiz değişir ve geriye dönme şansımız kalmaz. O müşteri 3.5 gün eğlenir ama sıkılır. Bir de burada aynı insanları görüyor ve iyi hissediyor kendini. Ekip aynı, garsonlar aynı, dekor aynı... Müşteri iki sene buraya adım atmasa bile geldiğinde ona aynı içkiyi aynı şekilde veriyorlar ya da sevdiği yemeği istediği gibi sunuyorlar. Bunu nasıl yapıyorlar hala çözebilmiş değilim. Çok büyük bir saygı bu...
M. Tuna: Müşteri değişse biz ayakta olmayız, Şamdan 'Şamdan' olmaz. Müşterinin yaş grubu değişebilir, zaten değişmese mekan batar. Bir dönemin genç kuşağının şimdi çocukları buraya geliyor. Onlar için de çok özel burada olmak, çünkü çocukluklarını anımsıyorlar.
'Türünde ilk ve son olacak bir kitap hazırladık'
Mehmet Bey, 18 yaşında iş hayatına atılmışsınız, 24 yaşında Etiler Şamdan'ın patronu olmuşsunuz. Geriye dönüp baktığınızda, "Gençliğimde çok yorulmuşum" diyor musunuz?
M. Tuna: Belli bir sene yorulduğunuzu fark etmiyorsunuz. Çok çabuk yükseldiğin için mutluluk da veriyor. Bir gurur vesilesi... Zaten yorulduğunu düşünecek halde olmuyorsun, iş akışı da normal geliyor. Şimdi bir yorgunluk geliyor insana. Gençken uyumadan hale giderdim alışveriş yapmaya. Şimdi kusura bakmasınlar da 25 yaşında insanların "Yorgunum" demesi bile bana tuhaf kaçıyor. Antipatik bakıyorum yani... 30 yaşında kaç saat çalışırsın ki? Su gibi akar... Ben farkına bile varmadım.
Peki, hayatınızda hiç "Oh, tamam artık arkama rahatça yaslanabilirim" dediğiniz bir dönem oldu mu?
M. Tuna: Yok... Her zaman yaptığımız işlerden daha iyisini yapmaya çalıştık, yaptık. İki tane hayal kırıklığım oldu. İnanın açtığım yerlerin sayısını hatırlamıyorum. Çalıştığım yer 50'ye yakın. Bu kadar yer açıp, çalıştığıma göre hiç durmaya, sıkılmaya vaktim olmamış.