ŞERİF ERCAN serif.ercan@sabah.com.tr
Kamboçya'nın başkenti Phnom Penh, antik dönemden kalma tarihi bir şehir. Ayrıca Fransız koloni dönemini de yaşadığı için o yıllardan da birçok izler taşıyor. Caktomuk, Mekong ve Tonle Sap nehirlerinin birleştiği noktada bulunan şehrin tarihi 15. yüzyılda Angkor Saray'larını terk eden Kral Preah Srey Soryopor zamanında kadar uzanıyor.
Mimarisi ile büyüleyen şehir, yakın tarihte yaşadıkları şiddet dolu günlerin kötü ününü üzerinden atmaya çalışıyor. Savaştan önce 70'li yıllarda Uzakdoğu'nun Paris'i olarak bilinen Phnom Penh, bugün ise bin yıllık tapınakları ile hala ayakta ve popülerliğini kazanmaya başladı. Her ne kadar Fransız sömürgesi altında yaşamış olsa da şehir, hala el değmemiş bir Güneydoğu Asya deneyimi sunuyor.
Turizmi son dönemlerde fazlasıyla gelişme gösteren Kamboçya'da, birçok tapınak, saray, anıt gibi tarihi yapılarla ulusal park ve dağ gibi turistik doğal alanlar da bulunuyor. Şehrin gezilmesi gereken yerlerinin başında; Altın sarısı kubbesini şehrin birçok yerinden görebileceğiniz, başkentin en canlı bölgelerinden Central Market, başkentin simgelerinden Kraliyet Sarayı ve şehrin 1373 yılında inşa edilmiş eski tapınaklarından biri olan Wat Phnom geliyor. Ayrıca Kamboçya tarihini öğrenmek isteyenler National Museum'a gitmeli. Ziyaretçileri memnun edecek bir koleksiyona sahip müze, daha bahçedeyken etkilemeyi başarıyor. Müzenin içinde Kamboçya, kraliyet ailesinin eşyaları, yakın tarihe tanıklık eden objeler ve eski sanat eserleri sergileniyor.
Kamboçya mutfağında Tayland ve Fransız mutfağının etkisi görülüyor. Kamboçya'nın kendi yemeklerinden biri olan içinde embriyo bulunan haşlanmış yumurta ülkenin en çok yenen yemeklerinden biridir. Ayrıca, Kamboçya'da sokakta yemek yeme kültürü çok yaygın. Çoğunlukla et ve tavuk hazırlandığı tezgahlarda deniz ürünleri de yaygın olarak pişiriliyor.