RÖPORTAJ NAZAN ORTAÇ nazan.ortac@sabah.com.tr
Koleksiyonlarını sıra dışı, güçlü, çevreye duyarlı ve rafine kadınlar için tasarlayan ünlü moda tasarımcısı Tuba Ergin, ilkbahar–yaz dönemi için hazırladığı Belle Epoque koleksiyonu ile adeta bugünlerin geleceğini görmüş! "Bazı sekanslarda ve tasarımlarda kadınların yaşadıkları muhteşem değişimlere, dönüşümlere de dikkat çekmek için tırtıldan kelebeğe koza dönemi dahil evreleri, formlar ve dokularla resmettik. Yeniden doğuşa ve toprağın uyanışına gönderme yaptık; bunu da eklektik parçalarla ortaya koyduk. Karşılaştığı her şeyi sorgulayan, cesaretleri kadar zarafetleriyle de hayatlarında yeni sayfalar açmayı başarabilen kadınlara seslendik" diyen Tuba Ergin ile hem yeni koleksiyonunu hem de yeni dönemi konuştuk.
Yeni koleksiyonunuz hayırlı olsun… Nedir Belle Epoque'un hikayesi? Koleksiyon için nereden ilham aldınız?
Öncelikle teşekkür ederim. İlkbahar–yaz 2020 koleksiyonumuz dünyada yepyeni bir döneme işaret ediyor aslında… Bu yüzden de ismini Belle Epoque seçtik ve beklediğimizin hepimiz adına iyi bir çağ olduğunu yansıtmak istedik. Masallarda kahramanlıklarıyla kalplere dokunan, insanlara örnek olan, hayat için çok önemli işlere imza atan bu kadınların içsel yolculuklarını işledik.
Güzel oldukları kadar da korkusuz olmalarına, başarılarının arkasında yatan öz iradelerine, her koşulda ve her durumda hızlıca yol almalarını sağlayan pratik zekalarına, geleceğe yönelik çevreleri ve sevdikleri için tedbirli olmalarına yardımcı olan öngörülerine, nihayetinde asla pes etmemeleri konusunda her zaman onlara ilham kaynağı olan umut dolu hayal güçlerine dikkati çekmek istedik. Bu figürler ve anlatımlarla tüm kadınlara içinde bulunduğumuz bu dünyada güçlü olmaları adına ilham vermeyi hedefledik.
Koleksiyon kaç parçadan ve nelerden oluşuyor?
Belle Epoque koleksiyonumuz 160 parçadan oluşuyor ve renkleri, çizgileri itibariyle ikiye ayrılıyor; sezon başlangıcı ve sıcak yaz… Sezon başlangıcında kendini gösteren ekru, bej, nude tonları, griler, indigolar ve beyazları, koleksiyonun ikinci fazı olan sıcak yazın renkleri indigolar, mercanlar, kırmızılar, limon sarıları, fuşyalar, turuncular takip ediyor. Tulumlardan kokteyl elbiselerine, straplez üstlerden farklı kesimlerde pantolonlara, denim takımlardan tuvaletlere dek uzanan, hem gündüz, hem şehir şıklığı, hem de iş giyimine uygun oldukça zengin bir çeşitlilik yarattık. Bununla beraber koleksiyonun ikinci fazı olan sıcak yaz konseptiyle resort wear yani tatil beldelerinde, yaz boyunca seyahatlerde giyilebilecek tasarımlar da çalıştık. Ketenler, şifonlar, organzeler, organik kotonlar, satenler, ipekler, ince deriler, şile bezleri, denimleri en çok kullandığımız dokular… Ajur ve pilise detaylar, lazer kesimli deriler ve ketenler, ipek karışımları da öne çıkanlar arasında yer alıyor. Sıcak yazın neşesini sezonun trendlerinden limon motifleri, iri ve amorf çiçek desenleriyle tamamladık. Asimetrik kesimler de bluzlar, etekler, elbiseler gibi birçok parçada sıkça karşımıza çıkanlar arasında...
Yine alametifarikanız olan deriyi de kullanmışsınız; bu kez deri, koleksiyona nasıl bir kimlik katıyor?
Deri normalde sonbahar-kış sezonlarında daha yoğun tercih edilen bir malzeme iken, bu yaz gerek vegan, gerekse gerçek deri olarak önemli bir rol oynuyor. Lazer kesim ve perfore deriler hava alabilir olduklarından tercih sebebimiz oldu. Aynı zamanda eskrim maskelerinin görüntüsünden esinlendiğimiz lazer kesim motifleri, deriyi yazın bile rahatlıkla kullanılacak bir ürün haline getirirken, koleksiyonumuzun esin noktalarından birini de vurguluyor. Her zaman daha natürel tonlarda görmeye alışkın olduğumuz deriyi, daha cesur renklerde de görüyoruz. Gümüş ve beyaz ise benim vazgeçilmezlerim arasında… Ortaya koyduğu kimliğe gelecek olursak; açık renkte yani nüde tonlarda kullanılan derilerin hepsi öz benliği, kendin olmayı temsil ederken, genel anlamda kullanılan derilerin de koleksiyonun ilham kaynağı olan masallardaki kadın kahramanları resmediyor.
Kalıplarınız ve işçiliğinizle öne çıkan bir isimsiniz; nedir sizi bu konuda usta yapan?
20 seneye yakın bir süredir bu mesleğin içinde olan bir tasarımcı olarak, sektördeki en iyi modelistler ve terzilerden oluşan bir ekibi bir araya getirdim. Bir tasarım markası olarak işçilik ve kalıp kalitesinden asla taviz vermiyorum. Kadın vücudunu güzel göstermek, bunu yaparken de yenilikçi formları koleksiyona dahil ederek ilerlemek prensibini ön planda tutuyorum. Giyilebilirlik, estetik, fonksiyon ve kalite dörtlüsünü bir arada tutmak benim için çok önemli...
Sürdürülebilir moda yapıyorsunuz...
Yaşadığımız bu yüzyılda doğaya verdigimiz zarar artık gözle görülür boyutta... Durum bu kadar ciddi olunca, yaşamlarımızın önemli bir kısmı ve benim de uzun senelerimi verdiğim giyim sanayiini sorgulamak da kaçınılmaz oluyor. Sürdürülebilir moda felsefesindeki amaç, süresiz olarak devam ettirilebilir sistemler oluşturmak ve çevrecilik ile sosyal sorumluluk ilkelerinden dışarıya çıkmamaktır. Bu felsefeyi; modanın çöpe gitmesine izin vermemek, mümkün olan en uzun süre kullanılmasını sağlamak ve yeni ürünlere geri ya da ileri dönüştürmek olarak 3 başlık altında toplayabiliriz. Yurtdışında uzun yıllar çalışma tecrübesine sahip olduğum için sadece Fransa'da değil, tüm dünyada genel olarak ve özellikle eğitim seviyesi yüksek ülkelerde bu akımın uzun süredir benimsendiğini gözlememe şansım oldu. Modanın merkezlerinden sayılan İtalya'da, gerek İtalyan firmalarla işbirliklerim esnasında sadece geri dönüşümlü ürünlerin sergilendiği showroomlar, konsept mağazalar gördüm. Dönüştürülmüş materyallerle tanışmam bu ülkelerde oldu. Türkiye'den de sürdürülebilir moda üzerine çalışan markaların çıkması benim için çok önemliydi… Yıllar içerisinde edindiğim izlenim, tecrübeler ve bu felsefeyle, kendi markamı yaratma kararı aldım. Ekolojik, organik ya da sürdürülebilirlik o dönemde daha çok sıkıcı bej penyeleri akla getirirdi birçok insan için... En azından ilk başta bu sürdürülebilir moda çerçevesinde atılan ilk adımlarla yapılan tasarımlar, teknolojinin de imkanlarından ötürü buna izin verirdi. Fakat uzun yıllar bu sektörün en büyüklerine tasarım danışmanlığı yapmış bir moda tasarımcısı olarak, bu inanışı aynı zamanda pazarın kucaklamak isteyebileceği arzu nesneleri haline getirmem gerektiğini düşündüm ve ekolojik, geri ve ileri dönüşümlü ürünlerden oluşan, moda farkındalığı yüksek bir marka olarak tasarladığım ilk markam olan Garden of Denim Design, baş harfleri G.O.D.D. olan premium bir denim markası yarattım.
Hangi noktada uyguladınız sürdürelebilirliği?
Kadın vücudunu mükemmel gösteren fitlerin, kesimlerin yanı sıra ozon, susuz yıkama, lazer gibi teknikleri de kullandım. Kağıttan ve gümüşten yapılan, elyaflardan oluşan denim kumaşlar kullandım. Organik koton, önemli bir gıda atığı olan süt ve ondan yapılan elyaflarla oluşturulmuş, dönemin çağdaş formlarından oluşan zahmetsiz şık penyeler, dönüştürülmüş pvc gibi malzemelerden ceketler tasarladım. Farklı tutarlılıktaki materyalleri kombinleyerek, malzemelerde inovatif ve çevreci, ama giyilebilir, güncel koleksiyonlar ürettim. Endüstriyel atıkları gerek aksesuar, gerek garni olarak kullanıp, bunları organik kumaşlarla kombinleyerek tasarımlarımı hazırladım. Araba, bisiklet şambreller gibi endüstriyel atıkları geri dönüştürerek birer tasarım objesi ve hazır giyim ürünü haline getirdim.
Çok zor bir süreç olmalı...
Kolay bir süreç olduğunu söyleyemem; tüm bu atıkların birer giyim objesi haline gelmeden önce sağlığa zararlı olmadıklarına dair testler de yaptırdım. Dikimi, kesimi ve genel olarak üretimi çok farklı olan bu malzemeleri öncelikle kendim işlemeyi öğrendim. Sonrasında seri üretimini yapabilecek atölyeler bulup, onlarla teknikler geliştirdik. Her koleksiyon, yeni bir atık ve malzemeyi işleme konusunda uzmanlaştırdı beni… Elektronik baskı devre kartlarından somon balığı derisine kadar kullanmadığım, dönüştürmediğim malzeme kalmadı. Ofisimin yakınında bulunan oto tamircisinin önünden geçerken serilmiş atık şambrelleri gördüm; içeri girip, satın almaya çalıştığımda tamircilerin yüzündeki şaşkın ifadeyi hiç unutamıyorum. Temizleyip, parlattıktan sonra ortaya çıkan üzerlerindeki yamalar, yaşanmışlıkla oluşan izler, hiçbir yeni üretilen mamülde olamayacak kadar özel kılıyordu onları… Sadece temizlemekle kalmayıp, öğrendiğim farklı tekniklerle kadın giyiminde daha arzu edilebilir bir formata da getirmeye uğraştım. Deri alternatifi olarak kullandığım bu malzemeyi ilerleyen yıllarda, ipek gece elbiseleri ile bile kombinleme şansım oldu. Şu anda da 'Tuba Ergin' markası altında aynı felsefeyi sürdürmeye devam ediyorum. Sürdürülebilir moda, üretim süreci ve kullanılan malzemelerin maliyeti açısından ticari anlamda her zaman yüzde yüz uygulanması çok mümkün olmasa da koleksiyonun büyük oranını bu çerçevede tutmak için özen gösteriyorum.
İlk markanızı 2010 yılında kurdunuz… 10 yılda tasarım çizginiz nasıl bir noktaya evrildi?
2010 yılında kurmuş olduğum Garden Of Denim Design yani 'G.O.D.D.' markası, uzun yıllar üzerine çalıştığım denim ve spor giyim üzerine sürdürülebilir bir marka olarak ortaya çıktı. Cph, Premium, Who's Next ve White fuarlarına bu markamla katıldık; büyük bir ilgiyle karşılandık. 7 ülkede yer alan özel butiklerde bu markamın tasarımları satışa sunuldu. 'Tuba Ergin' markası ise yine sürdürülebilirlik kavramını vurgulayan, dinamik, şehirli ve çevreye duyarlı kadınların, gündüzden geceye taşıyabileceği, tüm gardırobu, tüm tasarımları sunuyor. Sürdürülebilirlik benim vazgeçilmezim; 10 yıllık değişimde ise denim ve spor giyim gibi daha spesifik bir noktadan, dinamik, şehirli ve çevreye duyarlı kadınların her anına ve her ihtiyacına uygun tasarımlar noktasına geliştiğini söyleyebiliriz.
Geçmişte farklı markalarla işbirlikleri yaptınız… Var mı gündemde yeni bir işbirliği?
Evet; dediğiniz gibi geçmişte, Desa, Network, US Polo, Lacoste, Koton ve daha birçok önde gelen markayla güzel işbirliklerine imza attık. Şu anda Şile bezi üzerine belediye ile bir proje üzerine çalışıyoruz ancak hepimizin yaşamakta olduğu global pandemi sebebiyle tüm sektörler kapalı durumda. Ülkemiz için güvenli ortam sağlandığı zaman tekrardan aktif hale gelecek ve yine güzel günlerimizde, güzel işbirliklerine hayat vereceğiz.
Geçtiğimiz aylarda ilk mağazanızı açtınız; arzu ettiğiniz bir etkileşime dönüştü mü?
2019 Ekim ayında ilk perakende mağazamı Akasya'da açtım. Daha önceleri multimarka mağazacılık ve kendi showroom'umuzdan özel dikim üzerine çalışıyorduk. Hepsinin keyfi ve kazandırdığı tecrübe ayrı diyebilirim. Ancak kendi mağazamızda şu an sektörde bulunmayan bir hizmet ve konsept sunuyoruz. Özel dikim ve hazır giyimi bir arada sunan bir mağazacılık deneyimi yaşatıyoruz müşterilerimize... Bundan dolayı çok güzel dönüşler aldık ve genel olarak mağazanın gidişatından çok memnunum. Tabii şu an AVM ve genel olarak perakende sektörünün pandemi dolayısıyla kapalı olmasından ötürü içinde bulunduğumuz evreyi bunun dışında tutuyorum. Önümüzdeki dönemde bu süreci atlatıp kaldığımız yerden sürdürülebilirliği daha da ön plana çıkartarak mevcut iş profilimizi devam ettireceğiz.
Malum, şu sıralar zor günlerden geçiyoruz ve neler yapıyoruz şu günlerde, evden çalışma imkanınız var mı?
Tüm dünya olarak hepimiz zorlu bir süreçten geçiyoruz. Hepimiz adına tedbirlerimizi alıyor, empati sahibi ve medeni bireyler olarak evimizde kalıyor, maksimumda yapılması gerekenleri yerine getiriyoruz. Bunlar hiç birimizin ön göremediği, akılımıza bile gelmeyecek durumlar; ancak bizi biz yapan işlerimiz, ülkemizin ekonomisi, istihdamlar adına da evden çalışma sistemiyle hayatlarımıza devam ediyoruz. İşimin özünde her şeyden önce terzilik, üretim olduğu için ne yazık ki atölyeye gitme imkanım olmuyor ama bu dönemi yeni fikirler geliştirmek, ilerleyen zamana yönelik neler yapılabilir noktasında planlamalar yapmak gibi işime full konsantre bir şekilde değerlendiriyorum.
İki çocuğunuz var; günlük rutininiz nasıl işliyor evde?
Evet iki kızım var; Ela ve Tara… Büyük kızım 15 yaşında, diğeri ise 8... Bildiğiniz gibi okullar kapalı ve uzaktan eğitim sistemine geçtik hepimiz. İkisinin de eğitimleri çok farklı; büyük kızım kendi birebir eğitimini takip edebiliyor ancak Tara daha çok küçük olduğu için onun tüm eğitimleri sırasında yanında olarak yardımcı olmaya özen gösteriyorum. Dolayısıyla e-okul saatleri boyunca hep birlikteyiz. Sabahları her zamanki rutinimizi bozmamaya çok özen gösteriyoruz ve uyanmamız gereken saatte kalkıp, hemen üstümüzü değiştirerek evde okul saatimize hazırlanıyoruz. Akşamları hep beraber sohbetlerimizi yaparak, günümüzü değerlendirdikten sonra ödevlerin ve derslerin üzerinden geçiyoruz. Onları yatırdıktan sonra ben de bahsettiğim tüm işlerimi toparlıyorum.
Evde oturunca ilham da geliyordur, yeni tasarımlar üzerinde çalışıyor musunuz?
Kesinlikle ilham geliyor. Şu dönemde özellikle de 2010 yılında çıkmış olduğum yolun ne kadar doğru olduğunu tekrardan fark ediyorum. Önümüzdeki yıllarda nihai tüketicinin de farkındalığının gittikçe daha çok artacağına inandığım bu alan üzerine yoğunlaşmış bir şekilde 2020-21 sonbahar/kış koleksiyonumu hazırlıyorum. Fırsat buldukça bunun üzerine araştırma yapıp, makaleler okuyorum. Ben hayatta her zaman bardağın dolu tarafını görmekten yana biri oldum. Şu an içinde bulunduğumuz koşullar da bizi hızlandırılmış bir geleceğe hazırlıyor. Yeni dönem içerisinde yaşam şartlarımızın çok farklılaşacağına inanıyorum. Tüm tüketim alışkanlıklarımız ve kendi konum olan moda da bundan payını alacak. Yeni ve güncel yaklaşımlara ihtiyacımız var. Evde geçirdiğim bu süreç bana bunlar üzerine düşünme fırsatı tanıdığı için şükrediyor, yine de en kısa zamanda yaşadığımız salgının kontrol altına alınarak daha fazla insanımızı kaybetmeden bu dönemi geçirebilmeyi ümit ediyorum.
Geleceğimiz de belirsiz maalesef… Siz kendinize bir hareket planı belirlediniz mi?
Evet, bir belirsizlik içerisindeyiz. Ne zaman tam anlamıyla biteceğini bilmediğimiz global bir kabus yaşıyoruz. Kendi adıma, yaz sezonu için yeniden yapılandırmakta olduğumuz online sitemiz ve online shop'umuz üzerinden müşterilerimizle tekrardan buluşmak için hazırlık içerisindeyiz. Buradan hem felsefemizi duyurup, hem de bizlerle benzer düşünce yapısındaki kitlemizin beğenisine sunduğumuz tasarımların satışını yapmak istiyoruz. Önümüzdeki sonbahar - kış dönemine kadar da salgının etkilerinin azalıp, tekrardan perakendenin aktif hale gelebilmesini ümit ediyorum.
Eklemek istedikleriniz…
Herkese bu dönemde sabır ve sağlık diliyor, bu evreyi pozitif ve kreatif düşünme evresi olarak değerlendirerek, hepimiz adına daha güzel bir gelecek umut ediyorum.