Röportaj: Melih Türk
Fotoğraflar: Koray Işık
Başarılı bir moda tasarımcısı olmasının yanı sıra üç de çocuk büyüten Tuba Ergin’le Beykoz’daki evinde buluştuk. 19 yaşında olan, ailenin en büyük çocuğu Ela, yurt dışında eğitim gördüğü için fotoğraf çekimimize katılamazken 12 yaşındaki Tara ve ailenin en küçüğü 2 yaşındaki Can, annelerine eşlik etti. Sonra da Tuba Ergin ile çocuklarını ve anneliğini konuştuk.
Önce sizden anneliğin tarifini istesek...
Annelik, biyolojik olarak bir çocuğu doğurmaktan çok daha derin bir anlam taşır. Benim için annelik, bir bebeğin yetişkin olma serüveninde, ona sonsuz sevgi ve güven hissini verirken, sadece sözlerimizle değil alışkanlıklarımız ve yaşayışımız ile onlara örnek olmaktan geçer. Çocuklarımızı sadece fiziksel olarak büyütmekle kalmayız, aynı zamanda onların ruhsal ve zihinsel gelişimine de rehberlik ederiz. Onları sevgiyle besler, hayata dair bilgi ve deneyimlerimizi aktarırız ve onları kendi benliklerini keşfetmeye teşvik ederiz. Büyük bir sorumluluktur anne olmak ve bu sorumluluğu sevgiyle, sabırla yerine getirmek bir annenin en önemli görevidir.
Kendinizi nasıl bir anne olarak tanımlarsınız?
Ben çocuk yetiştirme konusunda biraz daha geleneksel bir anneyim sanırım. Çocuklarımla oyunlar oynar, iyi vakit geçiririm ama arkadaş olmam. Anne-çocuk ilişkisinde bu dengenin bozulmaması gerektiğine inanıyorum. Çocuklar kendilerini güvende hissetmek için sınırlara ve kurallara ihtiyaç duyarlar. Ancak kurallar koyarken pek geleneksel değilim. Toplumun da yattığı dogmaları değil, kendi doğrularımla büyütmeyi tercih ettim ve ediyorum. Fazla müdahale etmek ve fazla korumaktan da imtina ederim. Kendilerini keşfetmeleri, özgüven geliştirebilmeleri için kendi kararlarını alabilmeleri ve bazen hata yapmaları için de fırsat tanımak gerektiğine inanıyorum. Biraz uzaktan izlemek ama ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmanın önemli olduğuna inanıyorum.
Çok çocuklu annelerden birisiniz. Kalabalık bir aile olmak nasıl bir duygu?
Ben kendim kalabalık bir ailede büyüdüm. 3 kız kardeş olarak bol kahkahalı, oyunlu, ve tabii bol kavgalı bir evin ortanca cocuğu olarak çok mutlu bir çocukluğum oldu. Her zaman büyük bir ailem olsun istemişimdir. Dolayısıyla 3 çocuk annesi olmak bilinçli tercih. Aynı zamanda “iyi ki” dediğim ve hayatımda verdiğim en doğru karar diyebilirim. Kolay olduğunu söyleyemeyeceğim ama tatmini her zorluğa değer...
Üç defa annelik sevincini yaşamış olan biri olarak annelik öncesi hayatınız ile anne olduktan sonra neler değişti?
Ben oldukça genç yaşta evlendim ve anne oldum. Büyük kızım doğduğunda 25 yaşındaydım, üstelik henüz 3 senelik evliydim. Öncesi zaten daha çok yurt dışı öğrencilik hayatıyla geçti. Okurken çalışmaya başladım ve hamile kaldığımda da profesyonel olarak çalışıyordum. Doğumdan kısa bir süre sonra da iş hayatına geri döndüm ve hatta kendi şirketimi kurdum. Çocuklarımın üçü de küçük yaşlarda benle beraber ofise ve iş seyahatlerime geldiler. Onları yanımdan hiç ayırmadım ama kendim olmaktan da vazgeçmedim. İş dışında geçirdiğimiz zaman, çalışmayan bir anneye göre tabii ki daha azdı ama onlarla kaliteli vakit geçirmek için çaba gösterdim. Ancak anneliğin bir kadını çok hızlı olgunlaştırdığını, hayata bakış açısında cok daha empatik, egosundan soyutlanmış, duyarlı ve güçlü kıldığını söyleyebilirim.
Üç çocuklu bir anne olmanın güzel ve zor yanları neler?
Çocuklarımın yaşları oldukça aralıklı. Büyük kızım 19 yaşında ve yurt dışında üniversitede okuyor, ortanca kızım ortaokul 7. sınıfta okuyor ve oğlum 2 yaşında, eylül ayında kreşe başlayacak. Biri ehliyetini alırken diğeri yürümeye başladı. Yaşları arasındaki büyük farklardan sebep her birinin ihtiyaçları birbirinden çok farklı. Hepsine yetişmeye çalışıyorum ve özellikle de yoğun iş temposuyla çok kolay bir görev değil. Ancak stresli bir gün bitiminde Can’la oynamak, Ela ile derin sohbetler yapmak, evimizin neşesi Tara’nın takımda, okuldaki serüvenlerini dinlemek tüm stresi alıp götürüyor. Onların birey olma yolundaki serüvenlerine şahit olmak (ergenlikte beni çok zorlasalar bile) paha biçilmez.
Hem erkek hem de kız annesi olma zevkini tadan şanslı kişilerdensiniz, kız ve erkek çocuklar arasında nasıl bir fark var?
Erkek ve kız annesi olmak taban tabana zıt tecrübelermiş. Ne kadar söylenirse söylensin, tecrübe etmeden hayatta bazı şeyleri idrak etmek tam anlamıyla olmuyormuş. Kızlarım ikisi de gerek bebekliklerinde gerek çocukluk dönemlerinde küçük birer yetişkin gibilerdi. Birçok şeyi erken ya da zamanında ve sorunsuz yerine getirdiler. Söz dinler, hareketli olmalarına rağmen temkinli ve akil davranışlar sergilerlerdi. Can ile başka bir sayfa açıldı hayatımızda. Uykudan uyanıp, uyku mahmurluğu olarak nitelendirebileceğim maksimum 1 dakika geçmesiyle beraber müthiş bir enerji patlaması yaşıyor. Çok meraklı ve hareketli bir erkek çocuğu. Sürekli kendini yaralıyor ve bişeylere zarar verme eğiliminde... Hem çok tatlı hem çok enerji gerektiren bir çocuk. Sözel ve düşünsel kabiliyetler kız çocuklarında daha hızlı gelişiyor. Erkek çocuk fiziksel olarak çok daha hareketli ve daha fazla ilgi gerektiriyor ancak tüm bunlara rağmen aslında daha kırılgan. Sanırım bundan sebeptir ki, -daha önce anlayamadığım- annelerin oğulları üzerindeki korumacılığı daha fazla oluyor.
İki kızınızdan ve uzun bir aradan sonra aileye yeni bir üye katıldı. Bunu ilk öğrendiğinizde neler geçti aklınızdan?
Beklemediğimiz bir zamanda geldi Can. Dolayısıyla büyük bir sürpriz oldu. Eşime haberi verdiğimde yüzündeki ifade paha biçilmezdi. Şaşkınlık, mutluluk, azıcık endişe, her türlü duyguyu barındıran bir ifade. Sanırım bende de benzer duygular uyandırdı. Hep kız çocuk isterdim ve iki harika kızım oldu. Çok şanslı hissediyorum kendimi, iki kızdan sonra bir erkek çocuğum olmasını istedim. Hamile kaldığımı öğrendiğim anda bu sefer erkek olacağını hissediyordum ve nitekim oldu. Eşimin çocukların cinsiyeti konusunda herhangi bir tercihi hiç olmadı ama evde evcil hayvanlarımız bile dişi iken kendini biraz yalnız hissettiğini düşünürdüm hep. O da sonuçta çok memnun bu durumdan.
Röportajın devamını Şamdan Plus yeni sayısında okuyabilirsiniz.