Röportaj: Bade ÇAKAR
Fotoğraflar: Betül YAZICIOĞLU
2012 yılında kendi adını verdiği tasarım markası ile moda dünyasına büyük hayalleriyle sağlam bir adım atan Selma Çilek Çiftçi, artık moda dünyasının genç ve başarılı tasarımcılarının arasında anılıyor. Yerli ve yabancı ünlü isimlerin ilk tercihlerinden olan ve yarattığı tasarımlarla dikkat çeken Selma Hanım, kendisini her zaman geliştirmekten yana ve daha iyisi için çalışıyor... Modanın hızla değişen trendlerine bağlı kalmak yerine bu trendlerin arasından çizgisine uygun olanları seçip, kafasındaki modern ve sofistike kadına uyarlamayı tercih ediyor. Koleksiyonlarını hazırlamadan önce ciddi bir çalışma yapan ve her zaman bir öncekinden daha özel bir kreasyon için uzun saatler harcayan Selma Hanım, ilkbahar-yaz koleksiyonuyla da yine başarısını ortaya koydu. Four Seasons Bosphorus'un etkileyici atmosferinde bir araya geldiğimiz Selma Hanım ile keyifli bir moda çekimi gerçekleştirdik. Kendi tasarımlarını gururla taşıyan Selma Çilek Çiftçi, yeni koleksiyonunu, ilk günden bu yana kadar süren moda serüvenini de bizimle paylaştı.
Selma Çilek markanızın 6. yılındasınız. Nasıl geçti bu 6 yıl?
Evet, zaman göz açıp, kapayıncaya kadar geçiyor, daha dün gibi hatırlıyorum ilk koleksiyon telaşımı... Nasıl geçtiğini anlamadan 5 yılı devirdik, 6. yılın içerisindeyiz. Aslında benim için dolu dolu geçti, markam açısından çok iyi yol kat ettiğimi düşünüyorum. Tabii ki bu süreçte yaptığım stratejik hatalar da oldu fakat her hatamdan da bir ders aldım ve artık daha yavaş ve daha emin adımlarla ilerlemeye çalışıyorum. Hedefim yurtdışında bilinen ve sevilen bir marka olmak olduğu için, daha önümde uzun yıllar var.
Dışarıdan bakınca tasarımcı olmak, ünlüleri giydirmek çok keyifli görünüyor. Ancak yepyeni bir koleksiyon tasarlamak eminim çok sancılı bir süreç olabiliyordur. Siz koleksiyonlarınızı hazırlarken nasıl bir süreçten geçiyorsunuz?
Evet, dışarıdan çok keyifli ve eğlenceli görünen bir mesleğim var, ben bu işi çok sevdiğim için tabii ki keyif alıyorum fakat her işin olduğu gibi bu işin de inanılmaz çok zorluğu var. Sürekli bir şeyler tasarlamak durumundasınız ve bu tasarladığınız şeyler her defasında bir öncekinden farklı, özgün ve daha güzel olmak durumunda... Bunun stresi bile insana yetiyor çünkü günümüzde gerek Türkiye'de, gerekse dünyada çok fazla moda tasarımcısı var ve birçoğu da başarılı işlere imza atıyorlar. O kadar çok markanın içerisinden sıyrılıp, özgün bir koleksiyon yapmak gerçekten çok zor. Ben her sene iki koleksiyon hazırlıyorum, ilkbahar-yaz, sonhabar-kış olmak üzere. Her koleksiyon hazırlama sürecinde ise en az 2-3 ay ön araştırma, sonrasında ise 1-2 ay üretim süreci gerekiyor. Yani neredeyse tüm yıl durmadan üretmek zorundayım. Fakat tasarlamayı çok seviyorum, adeta terapi oluyor benim için. O yüzden şikayetçi değilim (gülüyor).
Yeni koleksiyonunuzda hangi detaylar ön planda? Yarattığınız tasarımlarda nelere dikkat ediyorsunuz?
Yeni koleksiyonumda yine her zamanki gibi aksesuarlar ön planda. Yaz ayları için cıvıl cıvıl renklerden oluşan, gerek ipek, gerek poplin, gerekse keten elbiselerimi metal çıtçıtlarla renklendirdim. Her koleksiyonumda mutlaka farklı bir aksesuar kullanmayı seviyorum çünkü 'SELMACILEK' kadını sade, fakat ufak detaylarla dikkat çekmeyi seven kadınlar... Ufak metal dokunuşlar ile tasarımlar bambaşka bir havaya bürünebiliyor. Yaptığım tasarımlarda en çok dikkat ettiğim şey, çok abartıya kaçmadan kadınların kendilerini farklı hissetmelerini sağlamak. Onun dışında ikinci önem verdiğim konu ise insanları zayıf gösterecek kalıplar hazırlamak... Müşterilerimizin kendilerini güzel ve özgüvenli hissetmeleri için her vücut tipine uygun ürünler bulabilmeleri benim için çok önemli.
Trendler çok hızlı bir şekilde değişiyor. Siz trendlere ne kadar önem veriyorsunuz?
Günümüzde trendler o kadar hızlı değişiyor ki, fast fashion yapan bir tekstil firması değilseniz, hepsini yakalayabiliyor olmanız imkansız! Bu yüzden ben moda nereye giderse, o yöne sürüklenenlerden değilim. Tabii ki trendleri takip ediyorum ve uyguluyorum, fakat içlerinden bana ve marka kimliğime uyanları seçmeye çalışıyorum.
Eğitiminizi Milano'da aldınız. Milano size neler kattı?
Milano'da Instituto Marangoni'de moda tasarımı eğitimi aldım ve bugün bu işi bu kadar keyifle ve rahatlıkla yapabiliyorsam hepsi okulum sayesinde diyebilirim. Çünkü gerçekten çok sıkı bir eğitim sürecinden geçtik ve bu meslek ile ilgili tüm bilmemiz gerekenleri öğrettiler. Tabii ki iş hayatı ile eğitim hayatı arasında dağlar kadar fark var, bazı şeyleri zamanla deneyimleyerek öğreniyorsunuz fakat tasarımda temel gerçekten çok önemli.
Genç tasarımcılar gün geçtikçe sektörde kendilerine daha rahat yer bulabiliyorlar. Siz başarılı genç bir tasarımcı olarak onlara ne öğüt verirdiniz?
Genç tasarımcılara ve tasarımcı olmak isteyenlere en büyük tavsiyem eğitim almadan ve tecrübe kazanmadan kendi markalarını kurmasınlar. Ben bizzat okul biter bitmez kendi markamı kurup, bir an önce işe başlamak istedim fakat ilk iki sezon gerçekten çok zorlandım. Bu yüzden mutlaka başka tasarımcıların yanında staj yapmalarını öneriyorum. Halihazırda devam edenler için ise pes etmemelerini tavsiye edebilirim. Çünkü bazen işinize aşık da olsanız, o kadar büyük terslikler ve zorluklarla karşılaşabiliyorsunuz ki kaçıp, gitmek isteyebiliyorsunuz. Bu yüzden her çıkan zorluktan ders alıp, daha da motive bir şekilde yollarına devam etmelerini ve kendilerine inanmalarını istiyorum. Bizim neyimiz eksik? Neden Türkiye'den de dünyaca ünlü bir sürü marka çıkmasın.
Çok doğru gerçekten... Peki, sizin hayaliniz de bu mu?
Gelecek için yaptığım planlarımda şu an Türkiye'de 'SELMACILEK' markası nasıl bilinilir, sevilen ve tercih edilen bir marka ise, ileride yurtdışında da en az Türkiye'de olduğu kadar bilinen ve sevilen bir marka olmak. Dünyaca ünlü modanın akışını belirleyen isimler tarafından da tercih edilir hale gelmek, ileriye yönelik en büyük hedefim diyebilirim.
Gerçekten ünlü isimlerin baş tercihlerindensiniz. Bu ilgiyi bekliyor muydunuz en başta? Nasıl hissettiriyor?
Açıkçası bu işe başlarken çok büyük beklentiler içinde ve kendime çok güvenerek başladım. Benim tek hayalim yurtdışında bilinilir bir marka haline gelmekti. Tabii ki bunun için önce kendi ülkemde tanılır bir marka olmam şarttı. Hayallerimi çok yüksek tutmuştum başlarken, hatta şimdi yeni itiraf eden dostlarım var, ben hayaller kurarken içinden "Keşke o kadar kolay olsa imkansız şeylerden bahsediyor" deyip, içinden gülenler olmuş çok... Fakat hepsini şaşırttım, şimdi kendileri de söylüyor beklenenden çok daha iyi bir ivme gösterdiğimi, beş yıllık bir marka olmama rağmen Türkiye'nin yanı sıra dünyaca ünlü birçok ünlü, tasarımlarımı tercih ediyor. En son Oscar töreninde Oscar sahibi Vanessa Taylor'ın SELMACILEK giymesi ile hiçbir şeyin imkansız olmadığını, inandıkça her şeyi başarabileceğimi bir defa daha anlamış oldum. Bence inanmak ve hayal kurmak başarı yolunda atılabilecek ilk ve en önemli adım...
Tasarımcı kimliğiniz dışında mütevazı ve enerjik duruşunuzla da çok seviliyorsunuz. Özellikle Instagram'da sizi takip eden çok kişi var... Gelen yorumlar sizi nasıl etkiliyor, sosyal medyanın ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
Öncelikle çok teşekkür ederim, sosyal medyanın iş hayatında artık yadsınamaz bir etkisi var. Bu sadece moda dünyası değil, her alanda etkili artık. Ben kendimi bu döneme denk geldiğim için çok şanslı hissediyorum çünkü markamın kısa sürede yol almasındaki en büyük etken tartışmasız sosyal medya. Bu yüzden elimden geldiği kadar buna dahil olup, markam için en verimli nasıl olucaksa o şekilde kullanmaya gayret ediyorum. Gelen yorumların hepsini tek tek okuyup, dikkate alıyorum, hepsi benim için çok önemli, yapılan eleştiriler de, güzel sözler de...
Bazen çok ağır eleştiriler de olabiliyor. Onlara bakış açınız genelde nasıl oluyor?
Eleştirileri dikkate alıyorum tabii ki, en başlarda çok kafama takıyordum, hepsini tek tek okuyup, "Acaba neden böyle demiş?" diye üzülüyordum fakat sanırım artık ona da alıştım. Yapılan eleştiriler, art niyetli yorumlar olmadıkça mutlaka değerlendiriyorum ve bana yön veriyor.
Her sanatçı gibi tasarımcılar da bazen tıkanma dönemine girebiliyor. Siz sürekli yeni bir şeyler yaratmak için ilhamınızı ve motivasyonunuzu nereden alıyorsunuz?
Benim en zorlandığım dönem koleksiyona başlamadan önceki dönem oluyor, çünkü aklımda o kadar çok fikir oluyor ki hangisini yapsam, hangi akımdan esinlensem, hangi dönemi ele alsam acaba derken günler, bazen aylar geçirebiliyorum. Ve her defasında bir öncekinden daha farklı ve daha özel bir koleksiyon olmasını istediğim için kendi kendime yarattığım bir stres ve baskı da oluşuyor üzerimde. Fakat ne istediğime karar verip, bir parça bile olsa tasarladığım zaman işler değişiyor ve gerisi çorap söküğü gibi geliyor. İlham aldığım şeyler de çok fazla değişiyor, fakat çok seyahat ettiğim için genelde gittiğim ülkelerden alıyorum ilhamı... Sezona ve benim moduma göre tamamen değişebiliyor.
İki yıl önce Sinan Çiftçi ile evlendiniz. Evlilikten sonra hayatınızda neler değişti?
Evlilikten sonra hayatım çok fazla değişmedi aslında fakat daha çok düzene girdi diyebilirim. Ben çok son dakika insanıyım, hayatımda her şey böyle ilerledi yıllarca, fakat eşim de tam tersi... İnanılmaz planlı ve düzenli bir insan. Onun sayesinde ben de az da olsa programlı yaşamayı ögrendim ve bunun en büyük faydasını iş hayatımda gördüm.
Hem iş hayatı hem özel hayat derken, kendinize nasıl zaman ayırıyorsunuz? Bu tempoyu nasıl dengeliyorsunuz?
Çok zor dengeliyorum ve bunu iyi bir şekilde idare eden insanlara da çok imreniyorum. Ben gerçekten çok yoğun çalışıyorum, iş saatinde spor yapıyorsam kendimi vicdanen rahatsız hissediyorum, hep işin başında olmam lazım gibi. Çok seyahat ediyorum fakat bu seyahatlerde ofiste olsam daha iyi dediğim zamanlar oluyor. Çünkü 7-24 telefonla işleri idare etmeye çalışıyorum. Zor da olsa bir düzen oturtulduğu zaman her şeyi aynı anda yapmak çok zor olmuyor. Evlendikten sonra elimden geldiği kadar iş tempomu düşürüp, kendime ve evime de zaman ayırmaya çalışıyorum. İşimin çok yoğun olduğu günler evden, evde işimin çok olduğu günler ise işten fedakarlık edip, dengelemeye çalışıyorum. Birinden fedakarlık etmeden maalesef olmuyor.