Suzan Şen- Nail Yiğittaş
Suzan Şen- Nail Yiğittaş
Röportaj:Nazan ORTAÇ
Fotoğraflar:Serkan ŞENTÜRK
Fernerbahçe Spor Kulübü’nün efsanevi başkanı Ali Şen’in kızı Suzan Şen, yedi yıldır birlikte olduğu erkek arkadaşı Nail Yiğittaş ile birlikte gastronomi sektörüne girdi. Cihangir’in en favori caddelerinden biri olan Akarsu Yokuşu’nda ‘Pizza Factory’ isimli bir mekan açan ikili, uzun zamandır hayalini kurdukları işi gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor. Ünlü tasarımcı Tanju Babacan’ın iç dekorasyonunu yaptığı mekan, sıcak bir aile işletmesi. Nail Bey, mutfağın işini üstlenmiş, Suzan Hanım misafirlerle ilgileniyor... Hayvansever kimlikleriyle de tanınan ikili, evde besledikleri dokuz köpeklerini de sırayla her gün yanlarında getiriyorlar. Şimdiden Cihangir’in ‘köpekli yer’i olarak ün yapan restoranın artan tüm yemekleri de barınaklardaki hayvanlara gönderiliyor. Cemiyet hayatının tanınmış ismi Suzan Şen, cemiyetin uğrak yeri Etiler ve Nişantaşı’nda da mekan baktıklarını ama Cihangir’i kendilerine daha yakın buldukları için buraya tercih ettiklerini söylüyor. “Burada rahatım, eşofmanımı giyip geliyorum” diyen Şen’le ‘Pizza Factory’yi kurma sürecini konuştuk. Sipariş hazırlamak için mutfakta olan Nail Bey’in de sonradan bize katılmasıyla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Suzan Şen- Nail Yiğittaş
Mekan açma fikri nasıl gelişti?
Suzan Şen: Aslında bu yeni bir şey değil. Beş senedir kafamızdaydı. Nail zaten altı sene Divan’da müdürlük yaptı. Hep bir kafe-restoran açalım diye bir düşüncesi de vardı. Yemek yapmayı çok sever. Evde de bayağı yapıyordu. Bir senedir yer arıyoruz; Etiler’e baktık, Nişantaşı’na baktık... Cihangir’i de çok seviyoruz, kısmet burası oldu.
Pizzaya nasıl karar verdiniz?
Şen: Nail, tam bir pizza delisi! Bir de çok severek yaptığı için iyice geliştirdi tariflerini; yanına da makarna, bruschetta koyduk, çok fazla çeşide girmeden öyle bir şey yapalım dedik. Divan’da çalışmış olmasının çok artıları oldu tabii. Yoksa restoran açalım, farklı bir konsept yapalım istemedik aslında.
Tepkiler nasıl? Cihangir’de mekan çok, niye buraya gelsinler?
Şen: Evime ne alıyorsam, buraya da onları alıyoruz. Özellikle hijyen bakımından, son derece titiziz. Yemeklerde her şey Nail kenkendisi yapıyor, hiçbir şekilde hazır malzeme kullanmıyoruz. Mesela sufleyi bile unsuz yapıyor. Konsepti de sıcak oldu, burada çok arkadaşımız var, gelip saatlerce oturabilecekleri bir mekan olsun istedik. Sağ olsun Tanju Babacan, bütün dekorasyonda bize yardım etti. Burada zaten çoğu kişi yabancı, çalışan kesim var, o yüzden onlara ‘take away’ de yapıyoruz, dikkatleri çektik. Tek dezavantajımız; Cihangir bir kasaba gibi olduğu için, çok eskiden beri olan mekanları tercih ediyorlar, yeni olana yavaş yavaş adapte oluyorlar. Ama şu ana kadar aldığımız tepkiler iyi.
Mönüyü nasıl oluşturdunuz?
Şen: Benim yemeğe karşı hiç ilgim yoktur. Yemek yemeyi de sevmem. Tamamen Nail oluşturdu. İştahlıdır da, yemek yapmayı da çok sever. Bizim evde herhalde bugüne kadar 200-250 tane pizza yapıldı ve mönü öyle çıktı. Hep arkadaşlarımızı çağırıp, denettiriyorduk. Sabah 5’te bile pizza pişiyordu evde! Evdeki halimizi bir görseydiniz, her yer full eşya! Burası açılınca rahatladım, evde yer açıldı. Her gün pizza yapılıyordu, mesela hamurunu bile kaç defa denedi, bilmiyorum? Öyle öyle, arkadaş çevremizle deneye deneye mönü oluşturuldu. Yemeklerin hepsini hala kendisi yapıyor.
Ama şef değil galiba...
Şen: Hayır değil, hobiyle başlayıp sevmiş. Ondan sonra Divan’da görerek ve öğrenerek geliştirmiş. Tamamen damak tadına ve yemek zevkine göre hareket etti. Zaten ben başka türlü olacağına da inanmıyorum. Benim mesela, hiç alakam olmaz yemekle. Ama Nail çok seviyor, ismini de kendisi buldu. İsminden dolayı insanlar franchise zannediyorlar! Oysa tamamen kendimizin, zaten ismini almıştık baştan. Şimdilik daha çok yeniyiz ama tepkiler güzel, çevremizdekiler, arkadaşlarımız da beğeniyor. Babam da geldi baktı, “Kendine en mutlu olabileceğin bir yer bulmuşsun” dedi. Ben Nişantaşı’nda, Etiler’de çok mutlu olabilecek bir kadın değilim. O yüzden burada rahatım, eşofmanımı giyip geliyorum. Buradaki insanlar da öyle. Öyle olduğu için samimi oluyor. Ama başarılı olup olamayacağımızı zaman gösterecek tabii ki, en az bir altı ay oturması sürer.
Suzan Şen- Nail Yiğittaş
Sizin ilk iş tecrübeniz mi?
Şen: Yok, hayır daha önce de çalıştım, ama yemek sektörüyle daha önce hiç alakam olmadı. Eskiden deri fabrikalarımız vardı, orada da çalıştım, reklam şirketinde çalıştım. Hatta deri fabrikamızın bir dükkanı vardı, orada Kuşum Aydın benim müdürümdü. Kızım Melisa doğduktan sonra bıraktım çalışmayı. Melisa büyüdükten sonra da, “Anne çalışsana” deyip duruyordu. Önceki gün mesaj atmış bana, “Anne ben seni özledim” diye... “Ya şimdi öyle oldu değil mi?” dedim... (Gülüyor) Melisa 18 yaşında oldu, metroya atlayıp buraya geliyor, arkadaşlarını da getiriyor. Onun için de iyi oldu.
Mesaisi uzun bir iş sizinki...
Şen: Evet, aynen öyle. Hafta sonları 02.00’ye kadar açığız. Sabah 09.30’da geliyoruz, hafta içi 23.30’da kapatıyoruz. Zaten burada yabancı da yok, garsonun bir tanesi Nail’in kardeşi. Mutfaktaki benim kuzenim sayılır, Elif var. Diğer garson da Divan’dan gelme. Herkes tanıdık yani... Kısmetse ileride Yemeksepeti’ne de girmek istiyoruz biraz oturduktan sonra. Açıkçası tutmaması için bir neden yok diye düşünüyorum; çok temiz yapıyoruz, bir de Nail’e çok güveniyorum, damak tadına ve yemek yeteneğine... Bakalım göreceğiz...
Ağabeyiniz Metin Şen de restoran işine girdi. Rakip mi oldunuz şimdi?
Şen: Yok, biz hiçbir zaman rakip olmayız. Zaten çok farklı konseptlerimiz. Çok güzel yemekleri ve Akmerkez’de çok güzel bir yerleri var, çok da şık oldu. Serafina da öyle, Cognac da öyle; Papermoon’a çok ciddi rakip geliyor bence. Lüks ve güzel oldu, garsonlar özel eğitimler aldılar. Biz onlara yemeğe gidiyoruz, onlar bize yemeğe geliyor... Öyle hoşluk yapıyoruz birbirimize.
Beğendiler mi yemeklerinizi?
Şen: Evet, zaten biliyorlardı yemekleri. Metin de, Adnan da, bizim evde daha önce çok yedikleri için biliyorlardı. Babam da ortamı çok beğendi, “Çok sıcak olmuş” dedi.
Nail Bey, başka bir iş yaparken nasıl karar verdiniz kendi mekanınızı açmayı?
Nail Yiğittaş: Çok uzun zamandan beri aklımda olan bir şeydi. Hatta çocukluğumdan beri diyebilirim... Ama daha önce yaptığım iş de yemekle alakalıydı. Mutfakta değildim, ama Divan Pastaneleri’nin son üç yıldır kafeleşme süreci oldu, yemek işine girdiler. Orada organizasyonun bir bölümü zaten benim takibimde oldu. Haliyle mutfağın içine girmek zorunda kaldım o zaman. Mönü tadımları yaptık, oradan zaten bir altyapı oluşmaya başlamıştı. Çok istediğiniz zaman işler de istediğiniz gibi gidiyor, bana güzel bir tecrübe oldu. Girerken de Divan’a söylemiştim, “Burası benim çalışacağım son yer, ben kendime bir yer açacağım” diye. En çok da pizzayı seviyoruz, sevdiğimiz bir şeyi yapalım dedik ve açtık burayı.
Şen: Sen daha çok seviyorsun...
Yiğittaş: Evet, ben daha çok seviyorum (gülüyor).
Başka neler var mönüde?
Yiğittaş: 17 çeşit pizza var, altı çeşit makarna var. Onlar da değişik, Suzan’ın tarifi bir tortellinimiz var. Mönünün yüzde 90’ı, bizim oluşturduğumuz tarifler. Onların dışında başlangıçlarımız var, salatalarımız var. Pizzalarımızın tümünü kepekli hamura da yapabiliyoruz, öyle bir opsiyonumuz da var. Tatlılarımız var; sufle, tiramisu ve dondurma çeşitlerimiz. Dondurmalar çok özel, İstanbul dışından getirtiyoruz onları. Ve bilinmeyen tatlar; Oreo’lu var, Big Babol’lu var... Aldığımız yer toplam 18 çeşit yapıyor, ama biz şimdi kış olduğu için sekiz çeşit aldık. Misafirlerin dönüşleri çok iyi, böyle giderse ayrı bir dondurma dolabı koyacağız herhalde.
Şen: Evet, dondurmalarımız gerçekten çok çok iyi....
Yiğittaş: 30 senelik dondurmacı; son beş senedir bu flavour’lara girmiş. Kışın kapatıyor normalde. “Bize kışın da yapar mısın” dedim. Hepsini kendisi elde yapıyor, ekstra katkı maddesi kullanmıyor.
Suzan Şen- Nail Yiğittaş
Hedefleriniz var mı şube açmak ya da franchise vermek gibi?
Yiğittaş: Franchise olmayı düşünmüyoruz, kontrolü çok zor bir şey. Zincir değil de, şube yapabiliriz. En fazla üç şube gibi düşünüyoruz. Ne kadar çok şube yaparsanız, o kadar çok kalite düşüyor. Çünkü yaptığımız ürün taze yapılıyor. Sabah 07.30’da geliyoruz buraya, her şeyi taze hazırlıyoruz. Herkesin aynı benim gibi yapabilmesi için ciddi bir kontrol süreci gerektiriyor. Şu anki organizasyonda maksimum üç taneye çıkabiliriz. Olur da, altyapısı oluşur, daha ileriye gidebilecek hale geliriz, neden olmasın?
Siz özel hayatınızda da birliktesiniz. Peki, bu işinize nasıl yansıyor, hiç tereddüt yaşadınız birlikte iş yaparken?
Yiğittaş: Yok, tereddüt etmedik hiç.
Şen: Daha çok erken, zaman ne gösterir bilmiyorum ama hiç öyle bir şey düşünmedik. Yedi senedir beraberiz, dört senedir de beraber yaşıyoruz, bir sürü şey de yaptık birlikte... Herkes genelde tereddüt eder ilişkileri zedelenir diye, ama ben zaten tamamen destek amaçlı buradayım. Mutfağın dışındayım, gelen gidenle ilgileniyorum, daha çok halkla ilişkiler yapıyor gibiyim.
Yiğittaş: Mutfak tarafı bende, onun dışında müşteri ilişkilerini Suzan yürütüyor. Zaten sürekli mutfakta olduğum için buraya da hakim olamıyorum. Bu şekilde ilerliyoruz, şimdiye kadar bir sorun olmadı, inşallah bundan sonra da olmaz.