Simay Bülbül Yeni Girişimini Anlatıyor

Simay Bülbül, adının önüne gelen modacı kavramını biraz daha genişletiyor ve yeni bir yaşam kurduğu Urla’daki evinde, yılların birikimiyle yarattığı ‘Perveran’ markasıyla hayatı tasarlıyor

Simay Bülbül Hayatı Tasarlıyor

Röportaj: Fatoş Özel

Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu


Moda haftaları, yurt dışı defileleri, ünlüler, hızlı tüketime servis veren tasarım süreçleri… Simay Bülbül markasının güzel bir ivme ile yükselişe geçtiği bir dönemde çok sevdiği babasını kaybetmesi yepyeni bir dönemin de başlangıcı olmuş tasarımcı için. ‘Her acının bir mesajı vardır,’ diye anlatıyor o dönemi. Bu derin yas, her şeyi sorguladığı bir dönemin de başlangıcı olmuş. “Hayatımı minimalize etme, sakinleştirme, eleme dönemine girdim. Bir nevi kalfalıktan ustalığa kadar geçen süreçte aslında kendi içimde büyüdüğümü hissettim” diyor yaşadıklarını özetlerken. Bu değişim hikayesini gelin doğrudan Simay Bülbül’ün anlatımıyla paylaşalım.


Büyük kayıplar, büyük değişimleri getirmiş sizin hayatınıza. Peki bu kayıplar size ne kazandırdı diye sorsam...


Annem ve babam çocukları çok severlerdi. Bir anaokulları vardı ve ikisi de anaokulu öğretmenliği yaptılar. Tabii ben de o okulda büyüdüm. Babamı kaybettikten sonra bir anda Darülaceze’nin kapısında buldum kendimi. Babam için yapabileceğim en kıymetli şey bir çocukla ilgilenmem olurdu diye düşündüm o yas dönemimde. Henüz evli değildim ve tabii bir çocuğum da yoktu. Darülaceze’den içeriye girdiğim gün hayatımın kırılma noktası oldu. Orada bana altı tane küçük oğlan çocuğuyla ilgilenme görevini verdiler. Onlara iki sene boyunca gönüllü annelik yaptım.


Sonrasında oradan anne olarak çıktınız öyle değil mi?


Evet, ama büyük de bir sürpriz oldu ve aynı gün bir de biyolojik olarak anne olduğumu öğrendim. Bu yeni bir dönemi başlamıştı benim için. Ama aklım Darülaceze’de bıraktığım çocuklarda kaldı uzunca bir süre. Sonra da madem bu kadar yıldır hayatımda bunca insan biriktirdim, o halde bu güzel çocuklar için insanları bir arada tutmalıyım diyerek Kırmızı Çocuklar Derneği’ni kurdum. Benim hayatımdaki en güzel imza da bu oldu.


Yepyeni bir girişiminiz var: Perveran. Çok kapsayıcı bir içeriği var ama özellikle de Perveran sofraları çok konuşulacağa benziyor önümüzdeki günlerde. Hem de bir kitap projesiyle sofra ve yemek aşkınız da taçlanacak sanırım...


Sofra konusu aileden geliyor; annem babam, anneannem hep misafir ağırlamayı seven insanlardı. Sofranın o birleştirici gücünü çok severim ve sofra, kalabalık davetler beni hep çok heyecanlandırır. Eskiden gelen bu merakım şimdi biraz da profesyonel bir boyut kazandı ve Perveran sofralarına yani hikaye anlatımlı sofralara dönüştü.


Perveran sofralarındaki hikayelerden biraz bahsedebilir misiniz?


Üreten, Anadolu’dan gelen her şeyin hikayesini anlatıyoruz. Örneğin yemeni koleksiyonumuz var, eski dokumalardan tasarımlar yapıyoruz, ayakkabı koleksiyonlarımız var. Defilesini de Anadolu’da yapmak istiyoruz. Kitabı, yemeği, müziğiyle çok kapsayıcı bir boyutu var bu projenin. Sosyal medya üzerinden de her ay bir zanaati anlatıyoruz, instagram belgeselleri yapıyoruz. Yani bize miras bırakılanları bizden sonrakilere aktarmaya çalışıyoruz.


Sofrada nasıl bir sunum yapıyorsun?

Sofra benim hayatta en çok keyif aldığım şeylerden biri. Eşim de bu konuda benim kadar çılgın. Perveran sofralarında ben çok fazla yeni yemek, yeni tarifi sunmuyorum. Geçmişten gelen yemeklerimizi anlatıyo- rum. Sofrayı kurarken de geçmiş kültü- rümüzle ilişkilenen tekstiller ve sunum detayları kullanıyorum. Şimdi İzmir ye- meklerini konu alan bir yemek ve anı kitabı hazırlıyoruz, çok heyecanlıyım.


İstanbul’daki evinizde de çok sayıda antika obje ve mobilya vardı. Burada da benzer bir mekan tasarımı yapmışsınız...


Evet, biz yıllardan beri koleksiyonerlik yapıyoruz ve sekiz yıl önce de Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi’ni açtık. Bugüne kadar topladığımız tüm eserleri hem anti- ka hem sanat eserlerini orada sergiliyoruz. Evimizde de bu eşyalarla ve sanat eserle- riyle yaşamayı seviyoruz. Benim için alış- verişin anlamı tam da bu. Müzayedelerden, bitpazarlarından, antikacılardan hoşuma gidenleri topluyorum. Tüm bu eski eşyalar adeta evime misafirliğe geliyorlar.


Peki tasarımcı Simay Bülbül için lüks nedir?

Hayallerin varsa ve buna ulaşabilmek için bir yolun varsa bu en büyük lüks bence. Bir de en büyük lüks; aile...



6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.