Sibel Karasu ile Osman Atasoy

Atasoy ve Karasu, yıllar süren Antarktika yolculuklarını ve bu seyirde yaşadıkları unutulmaz anları Şamdan Plus’a anlattı.

Sibel Karasu ile Osman Atasoy

1992 yılında Uzaklar teknesi ile dünya seyahatine çıkan ve 1997 yılında bu seyahati tamamladı. Yıllar önce Güney Okyanusu'ndaki Horn Burnu'na gitmeyi de kafasına koyan Atasoy, bu hayalini Sibel Karasu ile birlikte yaklaşık dört yıl önce çıktığı Uzaklar 2 teknesi ile tamamladı. Horn Burnu'ndan sonra birçok denizcinin hayalini kurduğu Antarktika'ya da giden ikili, geçtiğimiz haftalarda Marmaris'e döndü.

Üç buçuk yıl sonra karaya tekrar ayak basmak nasıl bir his?
OSMAN ATASOY: Uzun seyirlerden sonra karaya ilk defa çıkıldıktan sonra kara sallanır, ayağınızın altından kayacakmış gibi olur. Denizin sallantısına alışan vücut, hemen karaya adapte olmakta zorlanır. Bizde de bu oldu, karaya çıkınca bir afalladık, zaten buradaki karaya çıkış kalabalık bir karşılama töreniyle oldu ve neye uğradığımızı şaşırdık.

Antarktika yolculuğunun ilk başına dönelim istiyorum, bu sefere çıkmaya nasıl karar verdiniz?
O.A: Yola ilk Marmaris'ten çıkarken bizim hedefimiz Horn Burnu'na gitmekti. Horn Burnu Güney Amerika'nın en ucunda yer alan dünyanın sonu diye tanımlanan bir yer. Sibel'le bizim hedefimiz onu görmekti, Antarktika hiç aklımızda yoktu. Horn Burnu'nu geçtikten sonra hedefimize ulaştık ve çok mutlu olduk ama daha sonra bu kez de Antarktika'yı düşünmeye başladık. Horn Burnu civarında Antarktika'ya gitmiş bazı denizcilerle tanıştık. Hatta bunlardan biri Antarktika'ya ilk giden isimlerden ünlü Fransız denizci Oleg Bely idi. Bely 70 küsur yaşında çok tecrübeli bir denizci ve bize neden Antarktika'ya gitmeyi düsünmediğimizi sorup, cesaret verdi. Bely teknemize baktı ve bize cesaret verdi. Uzaklar 2 ile bu yolculugu yapabileceğimizi söyledi. Antarktika'ya ulaşmak gerçekten zordu çünkü orası denizlerin köpürdüğü, adeta kudurduğu bir yer. Cesaretlendik ve gitmeye karar verdik. Ancak oraya gitmemiz için destek bulmamız gerekiyordu, TRT Türk'ün başındaki genel yayın yönetmeni Ümit Sezgin ile tanıştık ve ahbap olduk, bize destek oldular. O iyi bir gazeteci olduğu kadar iyi bir denizci de, bizim heyecanımızı anladı ve benimsedi. Heyecanımıza ortak oldu. TRT Türk'ün yanı sıra THY de ulaşım sponsoru oldu. Onların da desteğiyle yola çıkmaya karar verdik.

Nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız?

O.A: Uzaklar 2, Horn Burnu seyirine çıkmadan önce uzun bir seyir için hazırdı. Tüm bakımını, donanımını, armasını ve yelkenlerini hazırlamıştık. Dünyanın en zorlu denizlerini sıkıntı olmadan geçebilecek şekilde hazırdı. Antarktika'ya gitmek için tekneyi soğuğa karşı hazırladık, camları çift cam yaptık, ısıtıcımızı elden geçirdik, kendimizi iyice motive ettik. Saglık bakımından genel bir check-up yaptırmıştık. Tekneye bakım yapmaktan kendimize bakım yapmaya fırsat kalmaz tekneciler genellikle böyle yapar, teknelerini kendilerinden üstün tutarlar. Tekne canlı varlık gibidir denizciler için ruhsuz bir esya değildir.

Sibel Hanım bu sizin ilk uzun mesafeli deniz seferiniz mi? Hiç korkularınız oldu mu?

SİBEL KARASU: Evet, benim ilk seferimdi. Bu uzun yolda çok sey öğrendim, psikolojik olarak kendimi tanıma ve kendimi dinleme açısından bir süreç geçirdim, denizciliğe dair çok sey ögrendim. Ben zaten 15 yıllık dalış eğitmeniyim, eskiden denizin altındaydım; bu Antarktika seyiri ile birlikte denizin üstünü de keşfetme şansım oldu, her ikisinin de tadı bambaşka. Korkularım tabii ki oldu, bu seyahate çıkarken herkes bize çılgın gözüyle bakıyordu. Osman'ın da dedigi gibi Uzaklar çok güçlü bir tekne, bu bize güven aşıladı. Osman'ın tecrübesi de benim korkumu yenmeme sebep oldu

DÖRT YIL SAÇIMI DENİZ SUYUYLA YIKADIM

Peki Osman Bey ile nasıl tanıştınız, sizi ortak tutkunuz olan deniz sevgisi mi bir araya getirdi?
S.K: Evet aslında aynen öyle oldu. Denize olan sevgi sayesinde tanıştık. Ben yelkene, yelken yarışlarıyla başladım ögrenmek için, bir yelken ödül töreninde Osman da konuşmacı olarak gelmişti, orada tanıştık ve o gün bugündür beraberiz.

Bir kadın olarak yıllarca deniz üzerinde olmak zor değil mi? Sonuçta kadınların erkeklere oranla daha farklı ihtiyaçları var, saçınızı kestirmek bile mesele olabilir böyle bir durumda...
S.K: Kadının deniz üzerinde olması mutlaka erkeklerden zor. Kadın her yerde kadın, ben de kendi kendime bakımımı yapmaya çalışıyordum Tabii ki deniz ortamında bu çok zordu, deniz suyuyla banyo yapıyorduk, bulaşıkları bile deniz suyuyla yıkıyorduk. Ev ortamından çok farklı tabii ki, sallanan bir ortamda yemek yapıyoruz, ekmekleri kendimiz yapıyorduk, kapıdan çıkıp da bakkaldan bir ekmek alalım olmuyor. Saçımızı bile kendimiz kesiyorduk, kendi saçımı ve Osman'ın saçını ben kesiyordum.
O.A: Sibel dört sene boyunca saçını deniz suyuyla yıkadı ve deniz suyu iyi geldi onun saçlarına.

Peki geziye dönersek, nasıl bir rota ile Antarktika'ya vardınız? Gezi boyunca neler yaşadınız?
O.A: Marmaris'ten yola çıkarak Akdeniz'i geçtik, oradan sırasıyla Cebelitarık, Kanarya Adaları, Brezilya, Arjantin, Horn Burnu, Şili ve sonunda Antarktika'ya vardık. Giderken bir kış boyunca Patagonya'nın ıssız koylarında kaldık ve bu süreçte hem kendimizi hem de teknemizi zorlu kış seyiri için hazırladık. Antarktika'ya gittikten sonra orada altı hafta kalıp, yine Şili, Arjantin, Patagonya, Falkland Adaları, Horn Burnu'nun kuzeyindeki adalardan geçerek tam 53 gün boyunca 7 bin deniz mili yaparak, gece gündüz durmadan Kuzey Atlantik'e ulaştık ve oradan Cebelitarık'ı geçip Türkiye'ye Marmaris'e vardık.

Bu geziyi tamamlarken en zorlandığınız anlar ve durumlar nelerdi?
O.A: Kötü havalar ve fırtınalar bizi çok zorladı. Horn Burnu dedigimiz yer üç okyanusun buluştuğu bir yer, Güney Okyanusu, Pasifik Okyanusu ve Atlantik Okyanusu Horn Burnu'nda buluşur ve çok acayip bir hava vardır, orada üç okyanusun rüzgarları, akıntıları çarpışır ve cehennem kazanı gibi bir yer oluşur. Orayı geçip Antarktika'ya gitmek zordur. Oraya varma süreci zordu ama bizim için en zor olan an Sibel'in teknede geçirdigi kazaydı. Ben o kazada çok korktum. Horn Burnu'na giderken 'Kükreyen Kırklar' dedigimiz yerde istenmedik bir manevra sonucunda, Sibel'in yüzüne bumbanın ucundaki halatlar çarptı. Birden "Ah" diye bir ses duydum ve Sibel'in yüzü kanlar içindeydi, gözünün altında üç santimlik bir yarık vardı. Ben görünce bembeyaz oldum. En yakın limandan günlerce uzaktaydık ve ertesi günde kötü bir
hava geliyordu. Yanımızda bir ilk yardım çantası vardı ve o çantanın içerisinde de dikiş takımı vardı. Ben başta dikmeye çalıştım, Sibel de yardım etti çok metin bir şekilde ama gözünün altına çok yakın olduğu için dikemedim. O çantanın içerisinde tel bulunan yapıştırıcı bir bant vardı ve o telle yarayı kapatıp yapıştırdım. Yüzü balon gibi şişti ve birkaç gün boyunca böyle seyrettik denizde.

Gezide yaşadığınız ilginç anılarınız var mı?
O.A: Yaşanan tüm anılar keyifli aslında, bu kadar mesakkatten sonra Horn Burnu'nu görüyorsun ve çok mutlu oluyorsun. Horn Burnu'nu geçerken Sibel, Türk çayı demledi.İnce belli bardaklarda tavşan kanı çay içtik. Oranın altı gemi mezarlığı, denizcilik anıtı gibi bir yer, yıllar içerisinde yüzlerce gemi batmış ve birçok kişi orada hayatını kaybetmiş. Oradan geçerken onların ruhunu andık.

SOĞUKTAN ELLERİNİZ DONUYOR

Antarktika'nın soğuğu nasıl, tarif edebilir misiniz?
S.K: Soguk gözlerinizi yaşartıyor, orası dünyanın en kuru bölgesi, nemlilik oranı çok düşük her yer buzul oldugu için. Kuru bir soğuk var ve dondurucu bu anlamda. Cildinizi yakan bir soğuk var, eldivensiz iki üç saniye dursanız parmaklarınızı hissetmeyeceğiniz derecede uyuşuyor. Ben iki üç defa parmaklarımı kaybetme derecesine geldim, fotoğraf veya video çekerken ya da bulaşık yıkarken. Her şeyi soğuk suyla yapıyorduk, deniz suyu kullanıyorduk böltarif yor, Cillarımı lanıyorduk her seyde çünkü enerji tüketimi çok önemli öyle bir bölgede. Ayak pompasıyla denizden suyu çekiyorduk, normal bulasık eldiveniyle o sogukta yıkamak mümkün olmadıgı için ben bulasık eldivenlerinin içine yün eldiven giyiyordum. Çamasır yıkarken de yine benzer bir sistem kullanıyordum.

Antarktika'ya ilk ayak basan Türk denizci olmak nasıl bir his?
O.A: Keske daha önceden gidilseydi, ilk biz olmasaydık çok geç kalmısız ama yine de gurur duyuyor insan. ݏlk Türk bayraklı bir tekneyi oraya götürmek çok gurur verici. Çok sevindik. Birkaç yüz sene geç kalmışız ama sonunda gittik, umarız bundan sonra bizim arkamızdan da oraya giderler.

Sizleri bu yolculuk süresince gören denizcilerin tepkileri nasıldı?
O.A: Artık Türkiye'yi biliyorlar denizciler, Antarktika'ya giden denizcilerin çoğu Türkiye'ye gelmiş, Türkiye'den övgüyle bahsediyorlar. Hatta bize Türkiye'de gördüğü iyi tavırlar karşısında çok dostça davranan denizciler oldu, bize bir anlamda borç ödediklerini söylediler. Yerel halk da Türkiye'yi tanıyor, eskiden Türkiye denildiği zaman bir tek İstanbul, Atatürk ve Galatasaray'ı bilirlerdi şimdi yine Atatürk ve İstanbul'u tanıyorlar ama Galatasaray'ın yanı sıra Fenerbahçe'yi de biliyorlar.

Antarktika'ya vardığınızda nasıl bir manzara sizleri karşıladı?
O.A: Orası sadece beyaz ve arada siyahların gözüktüğü bir yer. Çünkü toprak yok kayalık bir bölge ve siyah granit kayalar var. Bu granit kayaların üzerileri karlarla kaplı. Bugüne kadar hiç görmediğim, gördüklerimizden farklı bir coğrafya, dünyanın içerisinde bir başka gezegen gibi görünüyor. Çok güçlü bir enerjisi olduğuna inanıyorum oranın çünkü ayrılırken hiç gitmek istemedik, temiz bir yer. Uğruna hiç savaşılmamış bir toprak Antarktika. Hiçbir ülkeye ait değil, hiç kan dökülmemiş bir toprak.

Sadun Boro ve sizden sonra gelen genç kusakta bayrağı devir alacak yeni isimler görüyor musunuz?
O.A: Birçok Türk denizci var isim vermeme gerek yok ama ilginin yıllar içinde çok arttığını söyleyebilirim. Bu işlerin asıl piri Sadun Boro'dur, Boro'nun Kısmet'le gezdikten sonra yazdığı 'Pupa Yelken' Türk birçok kişinin kanına girmiştir. Benim de kanıma girmişti, o kitabı 12 yaşında okumuştum.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.