Arnica Yönetim Kurulu Başkanı Senur Akın Biçer ile bir araya gelerek, işteki başarısının arkasında yatan sırlarını, aile şirketinde öğrendiklerini, sanata olan ilgisi ve sosyal hayatının hareketliliği hakkında konuştuk. Yoğun temposuna rağmen her yere yetişen Senur Akın Biçer, 10 parmağında 10 marifet deyiminin adeta anlamı gibi...
Şirketiniz ne zaman ve nasıl kuruldu?
Serüvenimiz 1962 yılında, Kasımpaşa'nın ara sokaklarında "mucit mühendis" olarak anılan babam Hasan Akın'ın kurduğu Senur'da başladı. Yıllar içinde Senur'u üretimde dünyaca ünlü markaların tercih ettiği firmalardan biri haline getirirken 2001 yılında yarattığımız Arnica ile markalaşma sürecimizi başlattık. Zaten karakterimizde olan titiz çalışma disiplinini tüm üretim süreçlerine yansıtırken Arnica markasında tüketici ihtiyaçlarını, kullanım kolaylığını ve tasarımı odak noktasına aldık.
Devralmadan önce aile şirketinde çalışıyor muydunuz? Ne zaman ikinci kuşak olarak görevi devraldınız?
Şirketimizde 1989 yılında öğrenciyken çalışmaya başladım. Liseyi bitirdiğimde üniversiteye henüz girmeden başladım çalışmaya. Babam, bana lehim yaptırırdı. Herkes, ona derdi ki; "Bu erkek işi, eli yaralanır sonra lekeli iz kalır, genç kızdır, yapmasın". Ama ben yaptım. Çünkü babam, hiçbir zaman kız-erkek ayrımcı bir tutumda bulunmadı. "Her şeyi yaparsın, merak etme, hata yapacaksın, hata yapmazsan problem olur" derdi. Daha sonra üretim hatlarına geçtim, montaj yapmaya başladım. Üretimin içerisinde çeşitli atölyelerde görevlerde bulundum. İlk ciddi görevim, kalıphanedeydi. Kesme kalıpları yapardık. Çok şey öğrendim, bu şekilde. Başta mühendislik konusunda ve işi ilgilendiren her alanda işin mutfağında yetiştim.
Şirketi devraldığınızdan bugüne ne kadar fark yarattınız? Neler yaptınız?
Burada en önemli ve vurgu yaparak söylemek istediğim konu markalaşma konusudur. Markalaşma yönünde ciddi atılımlarımız var. Ayrıca yeni ürün ortaya çıkarma sürelerimizde ciddi iyileşmelerimiz var. Şirketi devraldığımızda kendi pazarlama ağımız yoktu. Şu anda kendi oluşturduğumuz pazarlama ağımızla satışlarımızı sürdürüyoruz.
Tüketici sizi daha çok Arnica markasıyla tanıyor. Arnica ne zaman kuruldu?
2001 yılında şirket stratejisinde ciddi bir değişikliğe gitmeye karar verdik ve kendi markamız olan Arnica'yı hayata geçirmeye karar verdik. Arnica ile kısa zamanda tüketicinin beğenisini ve takdirini kazandık, 2009 yılında tüketiciler tarafından belirlenen 'Tüketici Kalite Ödülü'nü aldık. Arnica, arkasındaki 50 yıllık Senur deneyimi ve güvencesiyle Türkiye'de küçük elektrikli ev aletleri sektörünün liderlerinden biri haline geldi. Ayrıca yurtdışında da Türkiye'nin gururuyuz, 33 ülkede ve 5 kıtada Türkiye'yi başarıyla temsil ediyoruz.
Küçük ev aletleri alanında ilkleri gerçekleştiren markalar arasındasınız. Nedir bunlar biraz açalım mı?
Aslında bizi Türkiye'de ilklerin markası olarak bilirler. Babamın önderliğinde başlayan Türkiye'de olmayan ihtiyaçların ilk üretimleri bize ait. Bunlardan bazıları; Türkiye'de ilk mutfak robotu, portakal presi, vantilatör. Bunların hemen devamında yakın dönemde Türkiye'deki ilk su filtreli süpürge üreticisi de biziz. Bu süpürge Türkiye'de en çok satan süpürge unvanını da kazanmıştı. Genel olarak öncü olmayı, sektör belirleyici olmayı, tüketicinin ana ihtiyacını belirleyip sahip olmak istediği özellikte ürün üretmeyi hedefleriz.
Bu yoğun tempoda bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah 6-6,5 gibi kalkarım. Güne ya meditasyon ya da yürüyüşle başlarım. Mutlaka su ile haşır neşir olurum. Çiçekleri sular, topraklarını kontrol ederim. Ajandamı kontrol eder gerekirse düzenlemeler yaparım. Yazılı ajanda hayatımın bir parçası, olmazsa olmazıdır. Aile içi görüşmelerim dahil her şeyi not edip, onun üzerinden hareket ederim. Kendimi bu şekilde daha güvenli hissediyorum. Ajandama göre bazen işe gitmeden şehir içi programlarım olabiliyor. Şehir içi programlarımı sabah yapmaya gayret gösteririm. Ayrıca arkadaşlarımla görüşmelerimi de öğlen saatlerine bırakırım. Günlük iş rutinlerimi yerine getiririm. Mutlaka basılı gazete okurum. Daha sonra internetten dünya haberlerine ve güncel konulara göz atarım. Haftanın belirli gün ve saatlerini hobime ayırırım. İş yerinde ve evde sanat atölyem var, böylece zamandan tasarruf edebiliyorum. İşim ve sanatla ilgili güncel fuar ve sergileri mutlaka gezmeye gayret ederim. Gün içinde mutlaka birlikte çalıştığım kişilerle çay veya kahve sohbeti yapar, genel işleyişle ilgili bilgi alırım. Fırsat bulduğumda yemeğimi yemekhanede yer, diğer çalışanlarla sohbet etme imkanı bulurum. Akşamüzeri mutlaka işimle ilgili yayın, kitap, dergi ve sosyal medya takibi yaparım. Akşam eve geldiğimde bahçem ve çocuklarımla vakit geçiririz. Birlikte yemek yapar, sofrada günü değerlendiririz. Yatmadan önce tekrar ajandamı kontrol ederim ve kitap okuma ile günüm son bulmuş olur.
Sizce başarınızın sırrı nerede saklı?
Ne yaparsanız yapın, küçük ya da büyük iş fark etmez, bir işte başarılı olmak için öncelikle önünüze bir hedef koymalısınız. Başarılı insanların daima hedefleri vardır ve bu hedefe kitlenmiş bir şekilde çalışarak ilerlerler. Bu onların yolda kaybolmamalarını ve azimlerini kaybetmemelerini sağlar. Bir fikre aşık olmak, başarının ilk sırrı ve hayat sadece çalışmaktan ibaret olamaz. Bu bir süre sonra sizi de çevrenizi de mutsuz eder. Mutsuzluk ise kısa süre sonra başarısızlığı peşinden getirir. Başarılı insanlar; iş, aile, özel hayat gibi hayat katmanları arasında denge sağlarlar. Böylece işlerine odaklanmaları çok daha kolay olur. Kısacası; çalışkan olmak, planlı olmak ve hatalardan ders almak, hayal kurabilmek, fikirlere açık olmak ve cesur olmakta saklı diyebiliriz.
Biraz sanat çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Sumi-e sanatıyla ilgileniyorum. Sumi-e Japonca bir kelime. Sumi Japonca'da mürekkep, '-e' de resim anlamına geliyor. İkisi birlikte 'mürekkep ile yapılan resim' anlamında. Sumi-e yani mürekkep ile resim, özel fırça yardımıyla pirinç kağıdı üzerine yapılıyor. Sadelik bu resim sanatının temel felsefesi. Bir objeye baktığınızda onu birebir çizmek yerine cimri fırça darbeleriyle nasıl resmedeceğinizi planlarsınız. Çizgi yakalamaya çalışırsınız. Konusu doğa ile ilgili, zarafeti ise sade bir görsellikle sunuyor, beni derinden etkiledi. Bu yüzden bu alanda ilerlemeyi hedef edindim. Uzakdoğu sanatı ile ilgili hemen her sergiyi geziyorum, London Art College'de 2 sene Uzakdoğu fırça sanatı dalında eğitim aldım. Ayrıca bu eğitimden sonra Japonya'da merkezi Fukuoka Adası'nda bulunan Nihon Shuji Kaligrafi Merkezi'nde üstat Kampo Harada'nın izinde Sumi-e ve kaligrafi eğitimim devam etmekte. Çalışmalarıma yaklaşık 6 yıldır devam ediyorum.
Ev, iş ve çocuklar dengesini nasıl kuruyorsunuz?
Bir bütün olarak yaşıyorum. Çocuklarım, her istedikleri zaman yanlarında olabileceğimi bilirler. Ben de onların benim ihtiyacım olduğunda yanımda olabileceklerini bilirim. Karşılıklı güven bağlarımız kuvvetli. Birbirimizin kararlarına saygılıyız. Birbirimizin koçuyuz aslında. En eğlenceli zamanlarımız birbirimizle geçirdiğimiz zamanlar.