RÖPORTAJ NAZAN ORTAÇ
FOTOĞRAFLAR BERKAY UYGUNOĞLU / ONUR ÇIKMAZ
MEKAN ARTHOUSE BY SEDEF GALİ
Renkli, güzel kadın portreleriyle tanıdığımız ünlü ressam Sedef Gali, bir sanatçı kolektifi olan İstanbul'daki galerisi ArtHouse'u, yaz için Bodrum'a taşıdı. The Edition Bodrum'un içinde yaz tatilinde sanatla buluşmak isteyenler için farklı workshop'lar düzenleyen Gali, aynı zamanda otelin kültür ve eğlencesini de yönetiyor. "Dinlenmeye henüz fırsatım olmadı" diyen başarılı sanatçı, "İşleyen demir ışıldar sözüne inanıyorum, seviyorum çalışmayı, üretmeyi ve farklı ülkelerdeki yenilikleri de takip edip, kendimi dinleyip elimden geldiğince üretmeyi" diyor. Büyük ilgi gören workshop'larından fırsat buldukça da, İstanbul'a döndüğünde yapmak istediklerine kafa yoruyor. "Şehir uzun süre bizsiz, insansız kaldı. Yepyeni bir ruha, renklere ve karakterlere bürünebilecek dinlenceyi yaşadı. İstanbul'da, Türkiye'de sanatı sokaklarda aktive etmek istiyorum" diye konuşan Gali ile The Edition Bodrum'daki ArtHouse'unda bir araya geldik…
The Edition Bodrum'un 'Resident Artist'isiniz… Önce bu kavramı açıklar mısınız? Otellerin resident artist'lerinin olması dünyada olağan bir durum mudur? Türkiye için bir ilk olabilir mi?
Edition, global bir marka ve farklı ülkelerde sanatçı işbirlikleri yaptığına şahit oluyoruz. Ben buraya bir ortak çalışma alanı ve farklı sanatçıların eserlerini sergileyebilecekleri sanatçı kolektifim ArtHouse'i kurdum. ArtHouse aslında İstanbul'da halka açtığım kişisel atölyemden yola çıktığım bir fikirdi. Burada amaç hem sanata insanları yaklaştırabilmek, sanata alan yaratabilmek hem de alışılmış galericilikten uzak, kolektif bir biçimde yaratıcı insanlara ilham verebilmek ve bu ilhamı yaratıcı ve izleyici ile paylaşabilmek. Resident Artist olarak burada hem üretiyorum, resimlerimi yapıyorum hem de workshop'lar, kendi kuratörlüğümde farklı kurgular hazırladığım etkinlikler düzenliyorum. Artık global markalar sanatçı işbirliklerine çok daha farklı yaklaşıyor, kreatif pazarlama tekniklerine yöneliyorlar. Ben de bu sayede hem sanatımı geniş bir kitle ile paylaşabiliyorum hem de Edition gibi, Studio 54'un yaratıcısı Ian Schrager ile kurulmuş bir markaya yaratıcı bir dokunuş sağlama şansı buluyorum. Türkiye'de artist residency kavramı yurtdışındaki kadar yaygın bir kavram değil, bu nedenle de belki de bazı ilklere imza atıyorsak bundan da tabii gurur duyarım. Ancak benim bu otel - sanatçı işbirliklerinde en çok dikkatimi çeken örnek, Art Basel Miami süresince Faena & Raul De Nieves ve Bvlgari ortaklığında oluşturulan lifesize bir atlı karınca enstelasyonu olmuştu.
ArtHouse On The Beach için neler planladınız bu sezon?
Edition'da aslında resident artist olmak dışında kültür ve eğlenceyi de yönetiyorum. Ben farklı markalara kreatif danışmanlık da veriyorum, yaratıcı kurgular, aktivasyonlar tasarlamak benim için çok keyifli bir iş. Korona süresince farklı malzemelerle boyalar üretmeyi de öğrendim. Örneğin özel bir menü oluşturup, o menüdeki malzemelerle natürel pigment boyalar hazırladım. İlk Kolektif Sanat yemeğini gerçekleştiriyoruz. Herkes menüdeki yemeklerle bağlantılı, yenilebilir boyalar ile bir sanat eseri oluşturacak. Bunun dışında metrelerce kanvası yere serdiğim, sosyal mesafeyi de koruduğumuz boyama etkinliklerimiz olacak. Bunların dışında da kendi canlı resim performanslarım ve drink&draw etkinliklerim devam ediyor olacak. ArtHouse çatısı altında farklı workshop'lara da ev sahipliği yapıyorum. Bar ekibimizle bir kokteyl bile tasarladık. Aslında tüm bu görsel fikirler, bir vizyona hizmet ediyor. Sanatı bir tecrübe haline getirmek.
Sanat, insanların tatilde ilgisini çeken bir şey mi?
ArtHouse On The Beach oldukça ilgi görüyor. Haftada bir yapmayı planladığım toplu workshop'ları her gün yapıyorum. Boş gün geçmiyor. Denizden çıkıp resim yapıyoruz beraber, farklı yaratıcı fikirlerde oluşturduğumuz etkinliklerin kapasitesi doluveriyor, sürekli rezervasyon ekibi ile esnetmeler yapmak durumunda kalıyoruz hatta. Oldukça farklı ilgi alanlarından, yaşlardan misafirlere ev sahipliği yapıyorum. Ayrıca alışılmışın dışında, gezilebilir ve yaşayan bir sanat alanı herkesin ilgisini çekiyor.
Yaptığınız workshop'lardan bahseder misiniz?
Resim dersi, sanat tarihi bunlara bazen günlük hayatımızın hengamesinden dolayı çekingen davranabiliyoruz. Benim workshop'larımda ise amaç 'creative flow'u ortaya çıkarmak, kolektif bir ilham yakalamak. Kimseye benim yıllarca çalıştığım gibi resim dersi vermiyorum. Biraz da tabuları yıkmak istiyorum. "Ben çöp adam bile çizemem" diyenleri kazanmak aslında amaç. Çünkü herkes ressam, sanatçı olmak zorunda değil. Ancak her insanın kendi renkleri var ve bu renkleri ortaya çıkarmalarını sağlayabilecekleri bir ortamları olmayabiliyor. Ben pazartesi dışında her gün ArtHouse'ta açık atölye seansları yapıyorum. Tüm malzemelerimi paylaşıyorum, tuvaller boyalar kalemler her şeyi ben veriyorum zaten siz sadece sevginizi getiriyorsunuz. Her gün dolu neredeyse diyebilirim. Tabii açık alanda olmak da çok fark ediyor. Günlük tatil zamanınızdan çalınmış hissetmiyorsunuz.
Workshop'lar sadece otel müşterilerine özel mi? Yoksa dışardan misafir kabul ediyor musunuz?
Tabii ki herkese açık. Hatta ArtHouse'a girince beach'e giriş ücreti ödemiyorsunuz. Sadece ArtHouse ödemesi yapılıyor. Dışarıdan sadece ArtHouse için gelen misafir de çok oluyor. Tabii buraya gelince insan çıkamıyor, manzara, deniz, güneş ve mutfağın da müdavimi oluyorlar.
Davetler ve party'ler de organize ediyorsunuz burada; dinlenmeye fırsatınız oluyor mu peki? Verdiğiniz davetlerden de bahseder misiniz?
Dinlenmeye henüz fırsatım olmadı. Ama insan sevdiği işleri yapınca o koşuşturma zaten beni yormuyor. Zaten çok enerjik bir tipim, aynı koltukta tüm gün oturmak beni daha çok yorardı. İşleyen demir ışıldar sözüne inanıyorum, seviyorum çalışmayı, üretmeyi ve farklı ülkelerdeki yenilikleri de takip edip, kendimi dinleyip elimden geldiğince üretmeyi. Bütün davetlerimi ArtHouse konseptinin çatısı altında hazırlıyorum, hepsinin sanatsal detayları oluyor. Bir yemek verdiğimde menüleri bile ellerimle boyuyorum. Kişisel dokunuşlar her zaman davetleri daha keyifli ve misafire özel kılıyor.
Günümüz sanatında interdisipliner bir durum var… Siz de disiplinler arasında dolaşıyorsunuz; peki ilham geldiğinde bunun aktarılacağı mecraya nasıl karar veriyorsunuz? Deneysel mi ilerliyorsunuz?
Ben multidisipliner olmayı savunuyorum günümüz sanatçıları için. Hatta yeni bir Youtube kanalı bile kurdum 'SedTalk', bölümlerimin birinde de sanatçı, multidisipliner mi olmalı tartışmasından bahsediyorum. Benim şahsi görüşüm, yenilikleri takip etmek, global sanat dünyasındaki farklı gelişmelerden haberdar olmak ve tabii ki teknolojinin ve hayatın akışının da farkında olmak gerektiğini düşünüyorum. Bence artık sanat farklı platformlara yayıldı. Yepyeni araçlar ortaya çıktı. Resim bile mapping ile virtual reality ile birleşmeye başladı. Ressamlar video oyunları tasarlamaya, heykeltıraşlar dev tekstil markalarına tasarımlar hazırlamaya, sergiler interaktifleşmeye başladı. Her ne kadar eser, izleyiciyle birleşmeli, yakınlaşmalı desek de artık bunu farklı yöntemlerle başarabilir hale geldik. Kısacası sanat artık, izleyiciye farklı yönlerden dokunabiliyor. Bu nedenle de farklı disiplinler arasındaki gitgelleri gözardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.
Eskiden sanattan sadece elit bir kesim faydalanıyordu, kitlelere yayılınca hem talepler değişti hem de sanatın kendisi… Çok farklı tekniklerle üretim yapmak, sanatınızın değerini azaltıyor mu sizce?
Hah işte tam olarak değinmek istediğim konu. Sanat bu kadar duygusal ve toplumu yönlendiren bir medyum hatta sektörken, neden tek bir segmente hitap etsin ki? Sektör belki satın alma üzerinden ilerliyor olabilir, ancak biz yüzlerce yıl sonra Sistine Chapel'daki Michelangelo eserlerini görmeye gidiyorsak, şehrimize gelen bir sergiyi görmek için çabalıyorsak ya da en önemlisi, bir köyde bir çocuğun yaptığı bir resim gönlümüze dokunuyorsa, nasıl sanatı yalnızca elit için sergileyebiliriz? Bir değişim sürecindeyiz, bence artık bazı dengeler değişiyor ve sanata yaklaşım bambaşka bir hal alıyor. Ben bunu olumlu yönde görüyorum. Çok üreten birine nasıl daha az üret diyebilirsiniz ki? Sanatın değeri artık yalnızca maddi klasmanda ölçülmemeli bence.
Siz sanat dünyasında kimleri takip ediyorsunuz, ilham aldığınız isimler/işler neler?
Ben her gün sanat haberlerini okuyorum. Sektörde neler oluyor, fuarlar ne gibi yenilikler üzerinde çalışıyor, farklı ülkeler nasıl devlet işbirlikleri yapıyor bunları takip ediyorum. Örneğin Christie's koleksiyonundan alınan, Gentile Bellini'nin Fatih Sultan Mehmet eseri gözlerimi yaşarttı. Türkiye için müthiş bir adım ve de yatırım. Farklı dönem ve akımlardan sanatçılar, yaratıcılar, hikaye kurgucuları ve kreatif direktörleri takip ediyorum. Bunların arasında Cj Hendry, Virgil Abloh, JR, Jeff Koons, Damien Hirst yaşayan sanatçılardan. Tate ve Moma'nın yeniliklerini ve zamanın öncesinde yaptıkları atılımları da araştırıyorum. Bunların dışında vazgeçilmez zamansız sanatçılardan ilham aldıklarım da tabii ki Klimt, Warhol, Kandinsky, Boticelli, Picasso ve Duchamp. Farklı renk kullanımları, ışık ve materyal kullanımları ile her zaman bana ilham veren isimler.
Birçok farklı işbirliklerine imza atıyorsunuz; sanatı, modayla buluştuyorsunuz.
Sanat ve modanın birleşimi artık gözardı edilemez oldu bence. En büyük tekstil firmalarının işbirliklerinin artık yaratıcı isimlerle olduğunu görüyoruz. Gucci, Louis Vuitton, Louboutin bunların öne çıkan örnekleri oldular. Ben her türlü sektörün yaratıcı bir göze ve ruha ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Dijital dünya ile artık kişiye, kişisel olarak dokunabilme şansına eriştik. Moda sektörü de tasarımcı dışında bir de kreatif direktör / sanatçı ilhamına ihtiyaç duyuyor artık. Ben açıkçası zamansız modayı savunanlardanım, bu nedenle de sanatçı dokunuşu, 'merchandise'i artık bir eser haline getirme şansını bize sunuyor.
Ne zamana kadar Bodrum'dasınız? İstanbul'a dönüşte önce bir dinlenecek misiniz, yoksa yeni projeler var mı hemen gündemde?
Sezon bitimine kadar buradayım. Ayrıca korona döneminden dolayı bir türlü açamadığım yeni sergim 'Hisli Harikalar Kumpanyası' üzerine çalışıyorum. Hatta Uğurhan Akdeniz ve ekibi ile oldukça yenilikçi bir proje üzerine çalışıyoruz. Eğer beklediğimiz ilgi ve desteği bulabilirsek bu sergiyi İstanbul sokaklarına taşımak istiyorum. Kimbilir artık belki de biz eseri görmeye gitmeden eser bizimle günlük hayatımızda buluşacak. Dinlenme kısmını bilemiyorum, dengeli bir biçimde her zaman çalışır halde olmak amacım. Şehir uzun süre bizsiz, insansız kaldı. Yepyeni bir ruha, renklere ve karakterlere bürünebilecek dinlenceyi yaşadı. İstanbul'da, Türkiye'de sanatı sokaklarda aktive etmek istiyorum. Bu sergi ile birlikte umarım bunu da başarabiliriz.