'Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım'
'Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım'
Röportaj:Bade ÇAKAR
Fotoğraflar:Serkan ŞENTÜRK
Merve Hasman, kendisinin de dediği gibi ‘kapı gibi bir kadın’, yaptıklarının ve yapmak istediklerinin farkında, hedefe kitlenmiş bir şekilde ilerliyor. Tanınmış bir ailenin kızı olmasına rağmen bugünkü başarısını tamamen kendisi yaratmış. Dünyaca ünlü markalarla bir araya gelip büyük işler yapmış ama parasız kaldığı Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım ‘Bana Baktığını Biliyorum’ adlı yeni fotoğraf sergisini konuşmak için bir araya geldiğimiz cemiyet hayatının ünlü siması ve fotoğraf sanatçısı Merve Hasman ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik Merve Hasman da olmuş; istediği işlerin peşinden koşmuş... Son olarak The Istanbul Edition Hotel ile birlikte gerçekleştirdiği ‘Bana Baktığını Biliyorum’ adlı sergisini sunan Hasman ile bir araya gelerek yaşadıklarından, fotoğraf tutkusundan ve ailesinden bahsettik.
'Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım'
Yeni serginiz ‘Bana Baktığını Biliyorum’dan bahsedelim biraz. Nasıl bir sergi oldu?
Merve Hasman: Çok heyecanlıyım. Aslında ben her işimde çok heyecanlı oluyorum. Fakat bu benim ilk göz bebeğim, çünkü karanlık odaya girip tam yedi sene sonra fotoğraf kağıdını koklayabildim. Bunu en son üniversitede yapmıştım. Tam bebek büyütmek gibi oldu bu sefer. Dijitalde çektiğinizi görüyorsunuz, aşağı yukarı işin ne olacağı hakkında fikriniz oluyor. Her şeyi doğru şekilde yapsak da bu tarz çekimlerde Allah’a emanet bir taraf oluyor. Film yıkanırken yanabiliyor; keza yanan bir iki filmim oldu ama çok güzel efekt yaptı, onları da kullanıyorum.
Bu serginizi yaratırken nelerden ilham aldınız?
Hasman: Çok sevgili Banu Kırmaz ile beraber “Ne yapabiliriz?” diye konuşurken The Istanbul Edition Hotel’in içinde birisini yaşatmaya karar verdik. Her zaman yaşayan kadın benim için cezbedici oluyor. O yüzden Edition kadınını fotoğraflamaya karar verdik.
Karışık bir eğitim döneminiz olmuş ama sonunda kendinizi fotoğrafçılıkta bulmuşsunuz.
Hasman: Ben hayatın sizi bir takım yollara soktuğuna inanıyorum. Farkında olmadan karşınıza belki çok minik görünen fırsatlar çıkarıyor ve onları iyi değerlendirdiğiniz zaman, size doğru yolu gösteriyor. Ben çok kaderci bir insanım, eğer o kaderinizde yürümeniz gereken, ruhunuzun varması gereken bir yolsa, zaten o oluyor sonunda.
'Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım'
Fotoğrafçılığa karar vermek nasıl oldu?
Hasman: Ben her zaman ne istediğimi çok iyi bilen bir insandım ve hep istediklerimin arkasından koştum. İtalya’da yaşamak istiyordum ve orada kalmak için bir üniversiteye gitmem gerekiyordu. Bunu annem ve babam için yapmam gereken bir şey olarak düşündüm. Orada beni en çok cezbeden ders fotoğrafçılık oldu. Bu yola girmem gerekiyormuş. Ben seçilen mesleklerin genelde ruhunuzun dünyayla ilişki kurma biçimi olduğuna inanıyorum. Bilinçsiz olarak o kadar güzel bir seçim yapmışım ki. Hayattan her adımda zevk alıyorum.
Yaptığınız işlerde nelere önem veriyorsunuz?
Hasman: İşimi, bedenimdeki bütün hücrelerle yapıyorum. Konseptli çalışan bir fotoğrafçı olarak sürekli okuyorum, kendimi geliştiriyorum. Hedefim bir fotoğrafa iki kere baktırmak, çünkü bir fotoğrafa iki kere baktırırsan, bir hikaye anlatabiliyorsun ve iş yaptığın firmanın satışını garantiliyorsun. Fotoğrafı okuyabilmek diye bir şey var. Bence en önemli şey günün sonunda hikayeyi karşı tarafa sunabilmek. Fotoğrafın hikayeyi anlatabiliyorsa zaten kitabı yazmış oluyorsun.
Her sanatçının, sanatına aktardığı özel bir imzası olduğuna inanırım. Sizin böyle bir imzanız var mı?
Hasman: Yapılan reklam işleri dışında, bir kare içinde binlerce kare anlatmak isterim. Evet, her fotoğrafımda güzel bir kadın ve adam var ama her şeyden önce o kişinin nasıl bir hayat yaşadığı, nasıl bir geçmişten geldiği de var. Dümdüz beyaz fonda bile olsa o gözdeki ifadeyi hissettirebiliyorsunuz. İmzamın böyle bir imza olmasını istiyorum. Hedefim bu.
Fotoğrafçılıkta eğitimin şart olduğuna inananlardan mısınız?
Hasman: Bu benim doğrum, kimseyi yargılamak haddim değil ama fotoğrafçıyım diye gezebilmek için karanlık odada emeklemeniz gerekiyor. Okullu olmanız gerekmiyor, eğer azminiz varsa yeter. Çünkü herkeste aynı imkanlar olmayabilir. Azimliyseniz karanlık odadan başlarsınız, doğru öğrenirsiniz işi.
'Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım'
Bu zamana kadar sizi en çok etkileyen fotoğrafınız hangisiydi?
Hasman: Üniversite birinci sınıfta çektiğim fotoğraf. İlk sene elimde 35 mm. film makinem vardı. Zaten ilk iki sene film çekmek zorundaydınız, dijital yok. Bir sokakta grafitili bir duvar gördüm, önünde eski bir koltuk. Onun fotoğrafını çektim ve beni bir şey orada tuttu. Sonra oraya elinde gitar olan bir adam ve kız arkadaşı geldi. Bunu görünce daha çok merak edip, hikayeye kapıldım. Bu arada adam sürekli bana bağırarak gitmemi, oranın kendi stüdyosu olduğunu söylüyordu. Yaklaşık iki saat onları izledim ve adam en sonunda bana o kadar çok sinirlendi ki hareket çekti, ben o anda deklanşöre bastım ve 6 blok falan koştum çünkü arkamdan koşuyordu. O en sevdiğim, en ‘ben olan fotoğraf’. Tamamen Allah’ın bir kurgusuydu. O fotoğrafı, Canon ve Fuji almak istedi ama satamadım çünkü o benim her şeyim.
Birçok iyi proje ve isimle çalıştınız ama zaten ailenizden dolayı tanınan bir isimdiniz. Ailenizin tanınması sizin için avantaj mı dezavantaj mı oldu?
Hasman: Ailemin ünlü olmasının bana yarı yarıya etkisi oldu. Bazen yardımcı oldu, bazen de günün sonunda çok kapılardan kovuldum. Anne ve babadan maddi destek almamayı seçtiğiniz noktada onların çevresini kullanmama kararı da vermiş oluyorsunuz. Dolayısıyla eğer onların tanıdığı insanlarla çalışmak istiyorsam, kendim gittim görüştüm. İşime inandıkları için kabul etmelerini istedim. Her şey çok güllük gülistanlık olmadı.
Ailenizin arkanızda durması çok büyük bir şans. Çoğu ebeveyn çocuklarının sanatı sadece hobi olarak yapmasını isterdi.
Hasman: Gerçekten iç sesime güvenip ona göre hareket ettiğim zaman çok inatçı olabiliyorum. Annem endişe etti tabii ama babam “Kızım sen buna inanıyorsan yap” dedi. Aslında endişelerinde çok da haksız çıkmadı. Çok ağır bedeller de ödedim. Onlar bana bu yolculukta çok büyük manevi destek oldular ama herkesin zannettiği gibi maddi destek olmadılar. Ben bugün ne yiyorsam, ne içiyorsam, hangi ekipmanı taşıyorsam alın terimle yaptım. Bir sürü insan “Nurettin Hasman’ın kızı zaten tuzu kuru” diye düşünüyor. Hayır, ben bunu bugün gururla söylüyorum ki o tuzu ben kuruttum.
'Sahip olduğum her şeyi kendi alın terimle yaptım'
“Kafama koyduğumu yaparım” diyorsunuz. Bazen ödün vermek zorunda kalmıyor musunuz?
Hasman: Ben 62 lirayla bir ay geçirmiş bir insanım. Bu yüzden yokluğun ne olduğunu çok iyi biliyorum. Bunu erken öğrenmek benim seçimim oldu. Bugün kimseye eyvallahım yok. Acayip kavgalar verdim. İyi ki de yapmışım, kendi duygularımı çok iyi ifade eden biri değilim ama kapı gibi de kadınım (Gülüyor). Bunun dezavantajını özel hayatımda yaşıyorum. Her şeyi kendi başınıza yapıp, başkasına ihtiyacınız olmadığını görünce bir şeyi paylaşmak zor oluyor. Ben mucizelere inanan biriyim. Kendi savaşınızdan vazgeçmediğinizde hayat karşınıza doğru insanları çıkarıyor ve kendi mucizenizi yaratma imkanı veriyor. Ayda 62 lirayla geçinirken, kendi şirketimi kurup bu noktaya gelebilmem benim için bir mucize.
Babanızla çok yakınsınız. Onu projelerinizde kullanmak ister miydiniz?
Hasman: Çok istiyorum onu bir projemde kullanmak (Gülüyor). Özellikle ikiz kardeşimle bir şey yapmak istiyorum. Çünkü ikiz olmayı avantaja çevirerek çok değişik bir şeye imza atabiliriz. Aynı kadın, farklı bakışlar...
Geriye baktığınızda yaptığınız işlerden memnun musunuz? İleride yapmak istediğiniz, tasarladığınız projeler var mı?
Hasman: Hiçbir zaman kendim olmaktan şaşmadım. Hiçbir zaman içime sinmeyen ve beni beslemeyen işe imza atmadım ama bazen bir noktada para kazanmak için bazı işleri yapıyorsunuz. Hedefim dünyanın farklı yerlerinden entrasan hikayeleri bir arada toplayıp kitap haline getirmek. Evet baktığında belki sadece fotoğraf çekiyorsun ama kendi belleğinden de koyuyorsun, karşındakinden de alıyorsun. Empati, sempati, bütün duygular var ve sen orada aslında bir fotoğrafçı olarak dünyada nasıl ilişkilendiğini, karşındakini nasıl gözlemlediğini anlatıyorsun. Bu sadece yüzeysel bir şekilde bakmak değil, içini ne kadar gösterdiğin önemli. Günün sonunda bu dünyadan gittiğim zaman bir şeyler bırakmak istiyorum.