Röportaj İrem Orhan
Fotoğraf Elif Demiralp
Video Berat Soner Çapin
Styling Eylem Yıldız
Saç Mehmet Türkibiş
Makyaj Rufiye Kalmaz
Styling asistanı İrem Sönmezer
Fotoğraf ve video asistanları Sena Kaynakin , Mehmed Zahid Hıdır
Çiçekler için Le Mien Fleur’a çok teşekkür ederiz.
Kapadokya’da geçen özel bir hikayenin kahramanı Feraye ve Yaman. Sevdaları dillere destan ama bir türlü kavuşamayan hüzünlü aşıklar onlar. Bu iki kahramana hayat veren oyuncular ise; Özge Yağız ve Burak Berkay Akgül. İkisi de kahramanı oldukları hikayeye karşı o kadar heyecanlılar ki; şüphesiz bu heyecanları izleyiciye de geçiyor ve diziyi izlemeye doyum olmuyor. Kapadokya’da neşeli ve bir o kadar da keyifli bir set ortamları var; hal böyle olunca hikayeden ve bu büyülü coğrafyadan kopmadan çekimlere devam ediliyor, tüm ekip büyük bir özenle çalışıyor. İki genç oyuncu ile Sevgililer Günü öncesi yoğun set programlarına ara verdikleri bir günde, İstanbul’da buluştuk; özel bir çekim gününü paylaşıp aşkı konuştuk.
Yılın ilgiyle izlenen dizisi ‘Safir’ şu sıralar ekranların en favori yapımlarından. Nasıl bir yolculuk bu sizin için, nasıl başladı ve ilerledi her şey?
ÖZGE YAĞIZ: Ciddi anlamda heyecan dolu başladı. İlk dört bölüm senaryosunu yüreğim ağzımda okudum. Neler olacak diye düşünmekten yönetmenimiz dahil 7-24 beyin fırtınası yaparken bulduk kendimizi. İzleyicilerimizin de ilk bölümden itibaren bizimle aynı heyecanı paylaştığını gördüğümüzde her şey çok daha değerli olmaya başladı.
BURAK BERKAY AKGÜL: ‘Safir’ hikayesiyle, atmosferiyle, duygu yoğunluğuyla senaryosunu ilk okuduğum andan itibaren beni çok heyecanlandıran bir proje oldu. Senaryo geldiğinde etkilendiğim ilk şey hikayemizdeki aşkın derinliği oldu. Karakterle hemen bağ kurmam, onu anlayabilmem ve ona neler katabileceğimi görmem de beni ayrıca çok heyecanlandırmıştı. Hem kişisel hem de profesyonel olarak hayatıma kattıklarıyla benim için çok özel bir yerde ve bundan sonra da bana kattığı güzel tecrübelerle hatırlayacağım bir iş olarak kalacağını düşünüyorum.
Çekimler Kapadokya’da sürüyor, set ortamınız nasıl, Kapadokya’da hayat nasıl gidiyor?
Ö.Y: Neşeli bir set ortamımız var. Şöyle ki, ben beş dakikada bir ağlasam da hocalarımız her “Kestik” dediğinde beni güldürebilen çok tatlı çalışma arkadaşlarına sahibim. Kapadokya’da olmak beni çok daha sakin bir enerjinin içine aldı, işimizi de mistik bir enerjiyle taçlandırdı gibi hissediyorum.
B.B.A: Setimiz çok keyifli, şehir dışı setlerinde ekiple daha çok vakit geçirdiğimiz için hikayeden ve bu büyülü coğrafyadan da fazla kopmadan çekimlerimize devam edebiliyoruz. Ekibin birbiriyle olan iletişiminde yönetmenimiz Semih Bağcı’nın da rolü çok büyük oldu. Biz çok iyi anlaşıyor ve Kapadokya’nın tadını çıkarıyoruz diyebilirim aslında. Son zamanlarda tek sorun havanın çok soğuk olması, gerçekten çok soğuk burası. İstanbul’un trafiğinden kaçtık diye sevinirken buranın soğuğunda çekim yapmak bazen yorucu olabiliyor benim için.
Diğer yandan tecrübeli bir kadro ile çalışıyorsunuz. Diğer oyuncular, set arkası ekip, yapım vs. bu isimler ile birlikte oynamanın en keyifli yanı nedir?
Ö.Y: Yaş gözetmeksizin sürekli birbirimizden bir şeyler öğrendiğimizi hissediyoruz. Sadece mesleğimizle alakalı değil üstelik. Her konuda sohbet edebilip, iyi vakit geçirebildiğimiz bir ortamdayız.
B.B.A: Bir oyuncu için sette ya da sahnede kendinden daha tecrübeli isimlerle çalışmak her zaman avantajlıdır ama önemli olan bu tecrübeyi paylaşabilmek sonra da bu bilgilerden faydalanabilmek diye düşünüyorum. Biz tüm ekip olarak öyle şanslıyız ki, birbirini yükselten, yardım eden, eksiklerini söyleyen çok iyi bir kadromuz var. Set ekibimiz de aynı şekilde çünkü fiziki ve psikolojik olarak aslında zor bir iş yapıyoruz, uzun saatler çalışıyoruz ve herkesin birbirine yardımcı olup işini kolaylaştırması büyük önem taşıyor.
Dizinin güçlü de bir hikayesi var. Bu senaryoda sizi çeken neydi, hikayede size de sürpriz olan bir gelişme yaşandı mı şimdiye kadar?
Ö.Y: İlk okuduğum andan itibaren gerçekliğine çok inandığım bir senaryoydu. Karakterleri, karakterlerin bağlantıları, dili çok içimizdendi. Hikayenin genelinde sürpriz gelişmeler oluyor aslında ama mesela Bade’nin Vural’ın öz kızı olmayışı bana da sürpriz oldu.
B.B.A: Hikayenin genel anlamda güçlü olması ve Yaman’ın aşkıyla mantığı arasında kalma mücadelesi ve bu yolda başına gelenlere rağmen vazgeçmiyor olması beni hikayede en çok çeken şey oldu. Bu çatışmasını, onu anlamaya çalışmayı acaba bir sonraki hamlesi ne olacak diye beklemek en az seyircimiz kadar beni de heyecanlandırıyor.
Oyunculuğun en sevdiğiniz yanı nedir?
Ö.Y: Oyunculuğun öğreticiliğinin bir sınırı olmamasını çok seviyorum.
B.B.A: Oyun oynamak. Oyun oynamayı ve eğlenmeyi çocukluğumdan beri çok seviyorum. Günlük hayatımda da oyun enerjisinde olan bir insanım hemen dahil olup uyum sağlayabilirim bir şeylere. Oyunculuğun en çok bu yanını seviyorum.
Her projede yeni bir karaktere hayat vermenin en heyecan verici yanı nedir?
Ö.Y: Keşfetme hazzı kesinlikle. Bir karakteri keşfetmeye başlarken hayal gücüm uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkıyor.
B.B.A: Monotonluğu seven biri değilim, her yeni iş her yeni karakter bir yolculuk, doğum süreci benim için. En ince ayrıntısına kadar her seferinde yeni bir yaratım sürecine girmek ruhumu besliyor ve beni geliştirdiğine inanıyorum. Her karakterde farklı detaylar keşfedip, haklı haksız oldukları yerlerde hayatımdaki yerlerini analiz etmek insan olarak geliştirici bir süreç aynı zamanda.
Bir gün yaptığınız işleri bırakmanız gerekse, muhtemelen nerede ve ne yapıyor olursunuz? Yani kariyer anlamında bir B planınız var mı?
Ö.Y: Bunu düşünmedim ve yani sanırım düşünmek istemiyorum. Sevdiğim bir şeyden beni uzaklaştıracak şeyi düşünmenin negatif enerjisini hayatıma kendim çekeceğime inanıyorum sanırım.
B.B.A: Özellikle oyunculuk mesleğini seçerken B planım asla olmadı. Tek bir hedefe odaklanıp onu gerçekleştirmek benim için daha önemli. Enerjimi iki olaya ya da düşünceye birden yaymaktansa olmasını istediğim hedefe yöneltmeyi tercih ediyorum.
Dizideki aşk ilişkileri sürprizlerle dolu. Siz ilk görüşte aşk dedikleri şeye inanır mısınız? Bu konuda şansını zorlamayı sevenlerden misiniz?
Ö.Y: Aşk kavramı tanıdıkça gelişen bir şey bence. İlk görüşte iki insanın birbirlerinin etki alanlarına çekildiğine inanıyorum diyebilirim. Akışına bırakarak yaşamayı seviyorum bu duyguları o yüzden hiçbir şeyi zorlamam.
B.B.A: Aşk için en önemli olan şey bence istikrar. Karşılıklı olarak devam eden sevgi ve sınırı aşılmayan saygıyla beraber her zaman katlanarak artacağını düşünüyorum.
14 Şubat arifesinde bunu da sormadan geçmeyelim; siz şimdilerde aşkta nasıl bir dönemdesiniz? Aşkı bir şeye benzetecek olsanız mesela, bu ne olur?
Ö.Y: Aşk sanki bir lunapark gibi; her anımsadığımızda rengarenk, cıvıl cıvıl, ışık dolu enerjisiyle bizi saran bir sihir.
B.B.A: Aşk benzersiz bir duygu. İçinde zamanla tüm duyguları barındırmaya başlıyor ve insan olarak bunlarla tanışmak heyecan verici. Yapmadığın, yapmaktan çekindiğin, üzerine gidemediğin hislerin üzerine gidiyorsun, tam olarak iki ruhun yollarının birleşmesi ve uzun yolculukta bu duyguların paylaşarak artarak devam etmesi...
Yaptığınız iş dolayısıyla çok fazla göz önünde olan insanlar olarak, iyi ya da kötü her türlü eleştiriye maruz kalıyorsunuzdur. Böyle anlarda böyle yorumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Yani psikolojinize nasıl bir set çekiyorsunuz?
Ö.Y: Özgürlük alanı dediğimiz şeyin bu olduğunu kabullendim. Hepimiz bu alanı kendi çerçevemize göre kullanıyoruz ve ne yazık ki müdahale edilebilecek bir durum değil. Mesleğimizin bu dezavantajıyla arama gerçekten mesafe koydum.
B.B.A: Beni geliştirebilecek her türlü eleştiriye açığım sonuçta doğru bir tane değil ve herkesin görüşüne saygım var. Bazı insanlar sadece konuşmak için konuşuyor ama kırıcı, saldırgan ve karşısındaki kişinin hayatına hakaret eden yorumların bir manası yok, takılmamalı insan bunlara.
Röportajın devamı Şamdan Plus yeni sayısında...