RÖPORTAJ İREM ORHAN
FOTOĞRAF KUTUP DALGAKIRAN
Fransız bir baba ve yarı İspanyol, yarı Dominikli bir annenin kızı olan Laura Margarita, New York ve Milano arasında mekik dokuyarak geçirdiği çocukluk ve gençlik çağlarını yani sahip olduğu zengin kökeni, sanatına ustaca adapte etmeyi başarmış biri. Bunu “Sanat benim özümün bir parçası” şeklinde özetleyen sanatçının eserlerinde kullandığı derin renkler ve zengin dokular, resimlerinin temel unsurlarını oluşturuyor. Bir sanatçı olarak kariyeri boyunca eserlerinde Avrupa’dan Batı Asya’ya hatta Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanan geniş coğrafyada ve kültürel açıdan farklı bölgelerde yaşarken yaptığı kapsamlı seyahatlerden ilham aldığını söylüyor. Geçtiğimiz yıl boyunca, uluslararası ve yerel altı farklı sergiye katılmış olmanın gururunu yaşayan sanatçı, Türkiye, İtalya ve İngiltere’deki bu kişisel ve karma sergilere katılma başarısıyla, 2022 yılını verimli kapatmış. Son olarak, küratörlüğünü Serkan Yıldız’ın üstlendiği ve Frank Art Studio ile hayata geçirilen ‘Extravagant Remediation’ isimli sergiyi sanat dostlarıyla buluşturan sanatçı ile bir araya geldik, son üretimlerinin detaylarını ve gelecek planlarını konuştuk.
Öncelikle, biraz sizden bahsederek başlayalım sohbetimize, nasıl bir yıl oldu 2022 ve yeni yıl nasıl başladı?
Ben çağdaş bir sanatçı ve soyut resimler yapan bir ressamım. Resimlerimde ve heykellerimde derin, cesur renkler ve zengin dokular imza unsurlarımdır. Birçok kaynaktan ilham alıyorum. Bir sanatçı olarak kariyerim boyunca, yaptığım her seyahatten etkilendim. Doğadan ilham alarak, doğal unsurlarda bulunan renk paletini kendimce kutluyorum. Yapıtlarımdaki anlatımlarımda, hem yağlı boya hem de akrilik boyaları kullanıyorum. Sanatsal ifademin bir parçası olarak, her parçanın vizyonunu tamamlayan dokular geliştirmek için resimlerimde karışık dokular ve tekstiller de kullanıyorum. Soyut bir sanatçı olarak sanatsal sesim, kompozisyon vizyonumu renk ve dokular ile birleştirerek, her bir izleyici ile kişisel bir diyalog ve görsel bir dil oluşturarak çıkıyor. 2022 işim için son derece yoğun ve verimli bir yıldı. Yurt içi ve yurt dışında yedi sergim oldu. Venedik Sanat Bienali’nde çalışmalarımı sergileme zevki ve ayrıcalığını yaşadım; Miart Gallery ile Londra’da, Mayfair’de bulundum. Yer almaktan onur duyduğum İstanbul Sanat Haftası’nda ‘Metamorphosis’ ile yer aldım. Bebek, İstanbul’daki Aura Galeri ile art arda üç sergide yer aldım. İki kolektif sergi ‘New Frontiers’ ve ‘Karmarama’ ayrıca, Frank Art Studio ile ‘Untitled 2.0’ı hayata geçirdik. Son olarak ise Beyoğlu’nda Frank Art Studio ile birlikte ‘Extravagant Remediation’ sergisini hayata geçirdik. Galerinin sahibi Serkan Yıldız, renklere olan bakış açımı destekliyor; ben de bu sergide onunla iş birliği yapmaktan büyük keyif alıyorum. Yani 2023, ailemi yurt dışında ziyaret ederek ve gelecekteki projelerim için yeni fikirler toplayarak pozitif enerji dolu başladı.
Yakın zamanda ‘Extravagant Remediation’ adlı serginizi sanatseverler ile buluşturdunuz. Detayları bir de sizden dinlesek?
Resimlerim için istenen renk derinliğini elde etmek konusunda belirli boya türlerini seçtim. Sanatsal ifademin bir parçası olarak, bu özel sergi için sanatsal vizyonumu tamamlayan dokular geliştirmek amacıyla resimlerde karışık materyal ve kumaşları birleştirdim. Karışık materyal ve tekstiller; kumaş, alçıtaşı ve doğal pigmentleri içeriyor. Uzaktan bakıldığında, cesur ve canlı renkler hemen göze çarpıyor. Her bir parçaya yaklaştıkça sizi daha samimi bir deneyim karşılıyor. Perspektif değiştikçe, dokular aydınlatma ile etkileşime girerek, karmaşıklıkların ve nüansların başka bir boyutunu yaratıyor. Tabii bunların hepsi, sergi için amaçlanan görsel diyaloğun bir parçası ve izleyicilerin benim renklere olan tutkumu daha iyi anlamalarını sağlıyor.
Serkan Yıldız, Laura Margarita
Son eserlerinizin çıkış noktası ne oldu?
Yeni teknikleri keşfetme ve yeni şeyler ortaya koyma konusunda motive olmak için öncelikle malzeme keşfine odaklandım. Benim başlangıç noktam zaten her zaman canlı pigmentler, yeni hammaddeler arayıp, yeni teknikler bulmak ve denemekten geçer. Hiçbir parça tekrarlanamaz ve böylelikle her resmim benzersiz bir hikaye anlatır. Resimlerimin hiçbiri bu yüzden taklit edilemez. Yeni bir projeye başlarken her zaman resimlerimle aramdaki özel diyaloğa odaklanırım. Bu, motivasyonumu canlı tutan en önemli konu. ‘Ruhumun gizli dili’ olarak adlandırdığım çıkış noktam, resimlerim ile düşüncelerim arasındaki manevi bağı anlatıyor. Bu da beni her gün devam etmeye teşvik ediyor. ‘Extravagant Remediation’, 20 Ocak tarihine kadar İstanbul Beyoğlu’ndaki Frank Art Studio’da sanatseverlerle buluştu.
Bu sergideki üretim tekniğiniz ve ele aldığınız konular neler?
Bu serginin konusu, İstanbul’daki çeşitlilik ve renklerin muhteşem yoğunluğu. İstanbul’un bende ayrı bir yeri var. Şehir, tarihi, farklı kültürü, inanılmaz mimarisi, harika insanları ile ilham vermek konusunda oldukça zengin ve Boğaz ise zaten başlı başına bir sanat sahnesini andırıyor. Yani İstanbul’u bir sergiye konu almak, son derece ilham verici. İstanbul, Avrupa ve Asya’yı kucaklayan bir coğrafya ve içinde bulundurduğu kültürel çeşitliliği mükemmel şekilde yansıtıyor. Bu sergi için bu parçaları yaratırken şehre odaklanmam için bana ilham veren şey buydu. Üretim tekniğime gelecek olursak ise, her parçanın benim için ayrı bir süreci mevcut. Renkler çok önemli ancak sıcak ve davetkar eserler yaratmaya yardımcı olan sadece renk paleti olmuyor. Vizyonumu tamamlayan dokular geliştirmek için resimlerimde karışık materyal ve tekstilleri birleştirdim. Vizyonun bir parçası olarak renkler ve dokular yaratmak için, bazı işlerde farklı unsurlar da kullanıldı.
Sanattaki çizginizi nasıl tarif ediyorsunuz? İlk üretimleriniz ve şuan geldiğiniz noktada ortaya koyduğunuz eserler arasında bir değerlendirme yapacak olsanız, neler söylersiniz?
Sayısız malzeme deneyip araştırmak, uzun ve güzel bir yolculuktu. Yeni teknikler, malzemeler ve pigmentlerle oynamak benim özümün bir parçası. İşimin yıllar içinde nasıl geliştiğini görmek ve gözlemlemek, şu anda olduğum kişi ve yakın gelecekte nerede olacağım konusunda beni motive ediyor. Bir zamanlar New York’taki evimizde annemin duvarlarına yaptığım işle bugünkü üretimlerimi karşılaştırdığımda, yaptığım işten gurur duyuyorum. Herkesin istesin yeter ki; hayattaki amacını bulduğunda ve tutkuyla, bıkmadan usanmadan peşinden koştuğunda bunu başaracağına yürekten inanıyorum.
Eserlerinizin üretim süreçleri nasıl başlayıp ilerler? En üretken olduğunuz anlardaki duygu durumunuz nasıldır?
Genellikle tuvali masaya veya çoğu durumda yere koyarak başlarım. Genelde büyük ölçekli tuvaller üzerinde çalışıyorum. Önce bir renk ve karıştırmak istediğim malzemeleri seçiyorum, sonra tuvalin kontrolü ele almasına izin veriyorum. Son durumda resmin nasıl olması gerektiğine dair kafamda asla plan yapmam. Tuval ve ellerim arasında gizli bir diyalog oluyor. Yani her parça bir süreçtir. Her resmin kendi ruhuna sahip olmasını hedefliyorum. Her işle özel bir bağ kurmak istiyorum. Doğanın öğelerini içeren işlerimin her birinde öğelere bağlı hissetmeyi hedefliyorum. Benim için doğa anadan gelen her şeyde bir güzellik vardır. Resim yapmaya çocuk yaşlarda başladım, genel olarak sanat kültürüyle iç içe olan bir aileden geliyorum. Kendimi bildim bileli dokuya ve renklere aşığım. Bu nedenle mutsuz bir gün geçirirken bile, kendimi mükemmeli aramamak ya da işimden vazgeçmemek için zorluyorum çünkü bu sadece kaygı, depresyon ve stres getiriyor. Genel olarak, benim için mükemmellik diye bir şey olmadığı için nihai parçaya ulaşmak asla mümkün değil. Kusurların, güzelliğin bir parçası olduğu ve parçanın benzersiz olduğu konusunda kendimle uzlaşmayı öğrendim. Bir ressam için hayatı ilginç ve güzel bir yolculuk yapan şeyin bu olduğuna inanıyorum.
Yakın vadeli planlarınız neler?
Bir sonraki Istanbul Art Week ve Contemporary Istanbul’a katılmayı dört gözle bekliyorum.