RÖPORTAJ RUHAT ATAÖZEN
FOTOĞRAF BERAT SONER ÇAPİN
Efsane başkan Ali Şen... Medyatik kimliği nedeniyle bunca yıldır onunla ilgili bilmediğimiz, duymadığımız ne kaldı ki diye düşünebilirsiniz. Ama yanılıyorsunuz. Duyarlı, doğaya ve aileye sevdalı bir adam o. Uzaya gitmek için başvurusunu yapmış, köpekbalıkarını elleriyle besleyen, hayatı tekne ve deniz olmuş güçlü ve renkli kişilik var karşımızda. Ayrıca usta bir kayakçı, sıkı bir rock'n roll şampiyonu, satranç oyuncusu ve tam bir kitap kurdu. Dünyanın bütün denizlerinde dolaşmış, dalmadığı deniz kalmamış ama Türkiye koylarına, özellikle de Bodrum'a aşık.
Ali Şen'in, Bodrum Kumbahçe'ye demirlediği teknesi MAGA'yla Akvaryum Koyu'na kadar kısa bir seyir yaparken çok sevdiği Bodrum, hızla kirlettiğimiz doğa, denizlerimiz ve asla vazgeçemediği guletiyle ilgili derin bir sohbete daldık...
Çok başarılı bir iş hayatınız vardı. Her şeyi bırakıp Bodrum'a yerleştiniz, niye?
O dönemler, her şeyden çok sıkıldığımı, yorulduğumu hissettim. Çocukları karşıma alıp "Bana müsaade" dedim. O zamanlar bir Güney Fransa'ya yerleşme modası vardı. Ama ben Türkiye dışında yaşayamam. Güzel bir sahil kasabasında yaşamak istedim. Denizin olduğu yerde medeniyet vardır, hayat başkadır. Türkiye'nin koyları çok güzel. Muğla'dan Antalya arasında 1130 km sahil şeridi var. Sonuçta Bodrum'da yaşamaya karar verdim.
Neden Bodrum?
Ben Bodrum'u görmeden önce hemen hemen dünyayı gezmiş biriydim. Bodrum'la tanışmam biraz geç oldu ama görüp, tanımaya başladıkça, denizine, koylarına aşık oldum. Sonra gözüm ne Karayibler'i, ne başka bir yeri görür oldu. O kalabalık, turistik yerler artık cazip gelmemeye başladı. Özellikle dalgıçsanız, denizin dibinde neler olduğunu görmek istiyorsanız, iddia ediyorum en iyi koylar bizde.
Büyük bir çiftlik yaptınız kendinize ve bildiğim kadarıyla orada yaşıyorsunuz...
Benim çiftlik kadar büyük bir yer yok buralarda. 62 bin metrekare. Birisi gelir burnumuzun dibine ev veya site yapar diye çevresindeki bütün arazileri de topladım. Keçilerim, koyunlarım, ineklerim var. Keçi sütü, keçi yoğurdu, kavun, karpuz, brokoli gibi aklınıza gelebilecek bütün sebze ve meyve var. Burada yaşamak hayatımın en iyi kararı oldu.
Çiftliğiniz kadar teknenizi de çok sevdiğinizi biliyorum...
Evet, benim için en önemli şey bu gulet. Master kabinde yattığım zaman dalgaları görebiliyorum. Denizin üzerinde çeşit çeşit yat görüyorsunuz. "Deniz mi yatları güzelleştiriyor, yatlar mı denizi güzelleştiriyor" diye düşünürüm hep. O yatların çoğunun güzelliği motorlarının gücü, son teknoloji donanımları değil. Rüzgarın akışına bıraktıkları bembeyaz yelkenleri. Gulet gezmek için alınır, ben Bodrum yapımı gulet seviyorum. Bodrumlu ustaların elleriyle yaptıkları, hatta markayı bile kendilerinin yarattıkları tekneler bunlar.
Bende eskiden motoryat vardı. Şimdi ise Bodrum yapımı, iki tane Iveco 540 motorlu, 36 metre bir guletim var. Motoryat sevmiyorum artık, lüks bir otelin yüzeni benim için. Onlara 'denizdeki apartmanlar' diyorum. Denizle irtibatın azalıyor. Hani apartmanda bahçeyle bağın yoktur ya, o hesap. Hızlı, mesafe kaydederek gitmek istiyorsan o zaman uçakla git gideceğin yere. Herkese söylüyorum; koyları yavaş gezin, durduğunuz her koyun tadını çıkarın. Keyif almak ve yavaş gezmek için de gulet gerekir.
Teknede ne kadar vakit geçiriyorsunuz?
Ben teknemi Mart'ın 10'unda denize indiriyorum, ekimin sonunda da kaldırıyorum. Tekne yılın yedi buçuk ayı denizde. Bunun altı ayında ben kesin varım. Bodrum'dan bir çıkıyoruz Kos, Leros, Mikonos, Syros derken taa Atina'ya kadar gidiyoruz. Bazen Atina'dan başlayıp Korint Kanalı, Korfu Adası, Arnavutluk, Karadağ, Dubrovnik, Hırvatistan, Slovenya, Venedik, Bari gibi rotalar yapıyoruz.
Tekne yaşamınızda neler yapıyorsunuz?
Dalıyorum, çok yüzüyorum. Demir atacağımız koyda mutlaka yürüyüş yapacağım bir yer olmalı. Mesela İngiliz Koyu 11-12 km uzunluğunda. Orayı 2 saat 20 dakika yürüyorum. Kaptan beni almaya geldiğinde de tekneye yüzerek gidiyorum. Bazen de su kayağı yaparım.
Vazgeçemediğiniz bir tutkunuz da dalmak. Dalmak nasıl bir duygu?
Ben yıllardır ısrarla şu soruyu sorarım: Denizin dibinde ne var? Türkiye gibi birçok medeniyetin beşiği olan bir ülkede denizin altında nasıl bir zenginlik vardır kim bilir. Türkiye deniz altı araştırmalarına daha fazla önem verseydi, sadece parasal olarak demiyorum, çok çok eski yıllara ışık tutacak birçok zenginlik tarihteki yerini alırdı. Dünyanın en güzel sporu dalmaktır. Ama kurallara harfiyen riayet edeceksin dalarken. Bana bir şey olmaz diyenlerin sporu değil dalgıçlık.
Türkiye'de nerelere daldınız?
"Dalmadığın yer var mı" diye sorsanıza. Benim Türkiye'de dalmadığım yer, bilmediğim batık yok. Kaş'taki Yunan batığı güzeldir. Bozcaada açıklarında Osmanlı zamanından kalan ahşap tekne batıkları vardır. Çanakkale açıklarında, Saroz'da 1905 yılında batan bir İngiliz asilzadesinin teknesinin batığına daldım. Bir tabak ve kepçe çıkarttım. Tabakta o asilzadenin ismi ile geminin adı yazılı.
Yurtdışında dalıyor musunuz?
Dünyada da dalmadığım yer kalmadı. Birkaç yıl önce Jakarta'ya, oradan Bali Adası'na gittim. Sonra Avustralya'da 1911'de fırtınaya yakalanarak batan bir yolcu gemisi olan Yongala batığına geçtim. Bataklık bir dalış noktası olan Yongala'da denizin dibi, deniz yılanları, kaplumbağalar, boğa ve kaplan köpekbalıklarıyla dolu. Kuzey Afrika'da mercanlara daldım. Fiji Adaları, Tahiti, Fransız Polenazyası'nda Marlon Brando'nun yaşadığı eve gittim. Tahitili bir kızla evlenerek burada yaşamış. Hawaii, Honolulu, Kauai Adası, oradan Los Angeles... 64 gün boyunca buralarda daldım.
Köpekbalıklarıyla da dalıyorsunuz sanırım...
Köpekbalığı besleme lisansım, brövem bile var. Nasıl yaptım o işi hala anlamış değilim. Adrenalin seviyorum. Korkunç maceralar da yaşadım. Cancun'da arabayla 2.5 saat dağın tepesine çıkıyorsun. Burada bir tatlı su mağarası var. Çok keskin sarkıtlar var ve zifiri karanlık. Eğer dikkat etmezsen, kazara hortumun kesilirse hava alamazsın, ölürsün. Oraya daldığın zaman dönemiyorsun. Sonuna kadar gitmek zorundasın. Köpekbalıklarında bile daha tehlikeli dalıştı bu.