Tuba Ünsal, farkı tavrı: ''Tutkularımla yaşıyorum''

Bildiklerinizin çok ötesinde, büyük dönüşümlerin içinde ve her hali yüzde yüz gerçek... Ama Tuba Ünsal’ın sahip olduğu erdemler bu kadarla sınırlı değil...

Tuba Ünsal, farkı tavrı: ''Tutkularımla yaşıyorum''

RÖPORTAJ İREM ORHAN
FOTOĞRAF ERMAN İŞTAHLI
VİDEO BERAT SONER ÇAPİN
MODA EDITÖRÜ NUR EDA İŞBILIR
SAÇ HARUN ATEŞ
MAKYAJ ECEVIT TÜKEL
MAKYAJ ÜRÜNLERİ ALIX AVIEN


Başına gelen olaylarla başa çıkış biçimi ve ilham veren yaklaşımları ile bulunduğu yerlerde fark yaratmış biri Tuba Ünsal. Kendisi ne kadar herhangi biriymiş gibi davransa da özel bir ruh o; çünkü onu sıradan olamayacak kadar farklı kılan pek çok özelliği var. Böyle olunca sektörde edindiği yer ve yaptıklarına duyulan saygı da aşikar. Başarılı oyunculuk kariyeri dışında son dönemde yapımcı kimliğiyle de adından söz ettiren Ünsal, yakın zamanda iki oyununu tiyatroseverler ile buluşturdu; yapımcısı olduğu ve başrolünde oynadığı, Ayşe Kulin'in 'Adı Aylin' romanından uyarladığı müzikli oyun ve yine yapımcılığını üstlendiği, Özen Yula'nın yazıp yönettiği 'Sonbahara Son Güller'. Son dönemlerde hayatının en yoğun günlerini yaşayan Ünsal ile bu yoğunlukta bize ayırdığı bir zaman diliminde bir araya geldik, sürekli kendisinin en iyi versiyonu olmak için çalıştığı yeni hayatını konuştuk. Ve hazır bir araya gelmişken; Ünsal ile teatral, duygusu yüksek bir kapak çekimi gerçekleştirdik. Sohbetimize ise; önce, Ünsal'a hayat hikayesiyle ilham veren roman karakteri Aylin Radomisli Cates'den bahsederek başladık.

TUBA ÜNSAL RÖPORTAJININ BACKSTAGE VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN BAĞLANTIYA TIKLAYINIZ...

Çok yeni bir oyuna başladınız; Adı Aylin. Burada canlandırdığınız karakter, şimdiye kadar yaptığınız işlerden farkını nasıl ortaya koyuyor? Yani aslında sizin için en özel yanı nedir bu karakter ve bu oyunun?
Okuduğumda beni çok etkilemişti Aylin. Müthiş ilham veren bir Türk kadını. Prenseslikten Amerikan donanmasına hatta yarbaylığa kadar uzanan bir hayat hikayesi var. Sınırlarını sürekli geliştiren, ona verilenle yetinmeyen bir kadın. O yüzden çok tutkuyla bağlandım bu hikayeye.

Oyunun hazırlığının üç yıl sürdüğünü ve bu süreçte aynı zamanda bir yapımcı olmanın zorluklarıyla da karşı karşıya kaldığınızı biliyoruz. Nasıl ilerledi süreç, nasıl bir tecrübeydi sizin için?
Tam hazırlıkları tamamladık derken araya pandemi girdi. Sonra pandemi kurallarına göre bir kurguyla sahneleyelim dedik, o arada da tiyatrolar açıldı ve ilk plana geri döndük. Bu kitabın anlattığı özü seyirciye taşıyabilmek ve en iyi etkiyi yaratmak için üç yazar değiştirdik. Bu coğrafyada kadına biçilen roller bizim için çok sığ, o yüzden hayallerinizin peşinden gitmek de o kadar zorlu bir yola dönüşüyor. Yapımcılık daha maskülen bir meslek, halbuki ben bu hikayeyi uyarlamak için kollarımı sıvadığımda anladım ki, Aylin gibi yürüdüğüm yoldan sapmadan, zorluklarla yılmadan ilerliyorum. Bu süreç benim oyuncu olarak rolüme hazırlanmamı sağladı.

Aylin, güçlü yönleri olan, cesur ve baskın bir kadın. Bu yönüyle, kendinize benzettiğiniz yanları oluyor mu? Karakterin hakkını vermek için özellikle dikkat ettiğiniz nüanslar var mı?
Zarafetini kaybetmeden de zor olanı başarıp, gücünle ilerleyebilirsin. Hayatın bana biçtiği rolleri kabul etmiyorum, yeni alanlar yaratmaya çalışıyorum. Takdir edin ya da etmeyin, ben sıradan bir Türk ailesinin kızı olarak geldiğim hayatta başıma gelen güzel ne varsa kendim çalışarak, alın terimle yaptım. İlmek ilmek ördüm hayatımı. Güzel bir kadınsan, hoş bir adamın yanındaki yaka iğnesi de olabilirsin, Amerikan donanmasına yarbay da, sırtında dekorunu taşıyan bir yapımcı da. Ben bugün yabancı bir klasiği sahneye koyup risk almadan da tiyatro yapabilirdim ama kadın kollektifi için "Bakın böyle etkileyici Türk kadınları da var" demeyi seçiyorum. Kendi edebiyat eserlerimizi sergilemek benim için Romeo & Juliet'i sahneye koymaktan daha riskli fakat daha tatmin edici. Tıpkı Aylin'in prensesliği ya da sıradan bir kadın kimliğini elinin tersiyle itmesi gibi.

'Adı Aylin'in prodüksiyonu için 4 milyon TL harcadığınız, bunun için evinizi ipotek ettirerek, bankadan kredi çektiğiniz de konuşulanlar arasında. Eğer öyleyse bu çok büyük bir özveri ama nedir bu işin aslı?
Yatırımcılar ve sponsorlar var işin arkasında. Ben kendim de maddi manevi arkasında durdum, çok emek verdim ama işin özü, bu hikayeyi sahneye taşımak için benden başka arzu duyanlar da var. En başta arkadaşım ve en büyük yatırımcım Şengül Oğuz. Şengül, eşine yıllar önce bu kitabı alıp hediye ediyor ve onlar için kızları doğduğunda "Aylin gibi bir kadın olsun" diye düşledikleri bir duruma dönüşüyor hikaye. Diğer yandan Şengül'ün yanımdaki varlığı sadece yatırımcı olmaktan çok başka bir yerde duruyor. En zorlandığım anlarda elimi tutan kişidir kendisi.

Ayrıca yapımcılığını yaptığınız ve şu aralar izleyiciyle buluşan iki perdelik fasıllı 'Sonbahara Son Güller' adlı tiyatro oyununuz da yakın zamanda izleyiciyle buluştu. Aynı anda iki ayrı prodüksiyon, iki farklı ekip ve hikaye... Hepsiyle başa çıkmak çok kolay olmamıştır değil mi?
Zamanlaması benim kararım değildi. Çok da zorlandım ama öyle olmasında da bir hayır vardır diyerek devam ettim. Arka arkaya değil, bir ay arayla olacaktı ve tabii pandemi falan derken biraz zorlandık. Burada da Özen Yula müthiş bir yol arkadaşı oldu, onun sayesinde her şeyin altından kalkabildim.

Peki, sizin hem özel hayatı hem de kariyerindeki başarılarıyla ilham aldığınız isimler oldu mu?
Ayşe Kulin mesela hem müthiş bir zarafete sahip, hem de müthiş bir kariyeri olan bir kadın. Frida Kahlo, aşkla, acıyla hayattan geçmiş ve tüm acısını sanatına yansıtmış bir ressam, bazen aşk acısının hayatımın her yerinde beni büyüten ve daha ileriye taşıyan şey olduğunu görüyorum. Sabiha Gökçen de ilham aldığım kadınlardan.

Hayatta hiç "Ne yapıyorum şimdi ben, neden buradayım ki" dediğiniz oldu mu? Yoksa koşullar ne olursa olsun, hızla her duruma adapte olabilenlerden misiniz?
Sanırım çoğu zaman bunu demişimdir; "Neden buradayım" ya da "Neden bu işi seçtim?" Bazen çabanızın arkasında kayboluyorsunuz ve anlamını yitiriyor her şey. Ben o anlardan çıkabilmek için motivasyon noktalarımı iyi belirliyorum. Adı Aylin'de mesela bunu çok yaşadım, kaybolduğum anlarda mutlaka devam etme gücünü buldum.

İnsanların sizinle ilgili en büyük yanılgısı ne oldu şimdiye kadar? Yani en son hangi konu ile ilgili birilerine açıklama yapmak zorunda hissettiniz kendinizi?
Beni kişisel tanıyan hiç kimse yaptıklarım hakkında önyargılı bir sonuç çıkarmaz, kişisel tanımayanların da fikirlerini hiç önemsemem. En son sanırım tiyatroya neden bu kadar emek ve para harcadığımla ilgili kendimi ifade etmek zorunda kaldım. Tutkulu yaşamayan insanların pek de anlayabilecekleri bir hayat değil benimki.

Hayatta sizin için de her şey hep çok yolunda gitmemiştir herhalde, arada takıldığınız anlar da olmuştur öyle değil mi? Böyle anlarda nelerden güç aldınız?
Dua ederim. Küçükken çok dindar bir ailenin parçasıydım, babaannem kara çarşaflı bir Müslüman idi. Babaannem Sare'yle müthiş bir ilişkim vardı. Kızıma onun adını koyarken dua ettim, ruhu ona üflensin, onun gibi merhametli biri olsun diye. Onun sayesinde namaz kılmayı, dua okumayı ve ibadet etmeyi öğrenmiştim. Sonra dinin modern toplumdaki tabuları ve üzerindeki baskıyla bir anda kendimi meditasyon yaparken, anlamadığım dilde Sanskritçe mantralar dinlerken buldum. Sonra aslında 'kolektif dua' diye bir şey olduğunu keşfettim, yani bu topraklarda herkesin ortak ettiği duanın titreşiminin mucizelerini gördüm. Şimdi tekrar dua etmeye başladım. Sabah namazına da başladım. Secde etmenin kan akışıyla birlikte hipofiz bezi üzerinde müthiş olumlu bir etkisi var. Yogadaki balasana pozu ve secde etmek aynı etkiyi yaratıyor. İkisinin de kelime karşılığı "Boyun eğmek, teslim olmak." Dini vecibeleri yerine getirmek için bütüncül bir hayat değişimine giremiyorsam da kendime iyi geleni seçmekte özgürüm. Eskiden namaz kıldığımı söylemeye çekinirdim çünkü bizim toplumumuzda din büyük bir tabu ve modernleştirilemez gibi algılanıyor. Hemen hayatınızın geri kalanıyla eleştiriliyorsunuz. Namaz kılan başını kapatmak zorunda, içkili ortamda da olamaz gibi. Bunlar keskin tabular. İşin özü hayatla başa çıkmak için maneviyatımı güçlendiriyorum.

Beyaz perdede ya da tiyatro sahnesinde olsun, hayat verdiğiniz karakterler, genelde aşkta cesur kadınlar. Kendinizle kıyasladığınızla, bu kadınlarla nasıl farklar ya da benzerlikler görüyorsunuz?
Ben gerçekten aşık olduğumda ki, bunu hayatımda belki bir belki iki kere yaşadım, peşinden gittiğim duygunun da safi aşk olduğuna eminsem her şeyi yaparım. Bazen egonuz mu sizi zorluyor yoksa gerçek aşk mı peşinden gittiğiniz, karar veremiyorsunuz. Oynadığım kadınların da içimden yaratıldığını düşünürsek, hepsinde kendimden bir parça ve tutku koyuyorumdur.

Sizin için estetik uygulamalar, kusurları örtmek mi, yoksa bazı noktaları dikkat çekici hale getirmek demek mi? Estetiğe bakışınız nasıl, ne kadar yakınsınız?
Geçenlerde bir şey okudum; kadınlar 2000'ler sonrası çılgınca estetiğe yöneldi ve asıl amaç genç görünmekse insan bilinçaltı, estetikli, botokslu, dolgulu kadın görünce yaşlı olduğu hissine kapılıyor. Herkesin birbirinin aynısı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bunu kesinlikle estetik bulmuyorum. Kendimi iyi hissetmek için fiziksel değişimden daha çok ruhsal dönüşüm daha iyi geliyor. Ya da bu müdahalelerin en hissettirmeden yapılanından yanayım.

Son olarak hayatta yapmak isteyip de yapamadığınız ne kaldı, sizinle ilgili daha neler bekliyor bizi?
Paris'te ve Berlin'de tiyatro yapmak için çalışıyorum, bir de İtalya'da oynayacağım Altın Küre ödüllü senarist Heidrun Schleef'in yazdığı 'The Dead as told by Ants' filmi için Puglia'ya gideceğim. Yaratıcılığın sınırlarının olmadığını düşünüyorum.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.