RÖPORTAJ İREM ORHAN
FOTOĞRAF SERHAT HAYRİ
VİDEO BETÜL YAZICIOĞLU
MODA EDİTÖRÜ EYLEM YILDIZ
MAKYAJ HAMİYET AKPINAR
SAÇ MUTLU AHMET SİNAN
Hem kariyerinde hem de insan ilişkilerinde görmeye pek de alışkın olmadığımız türden apayrı biri Pelin Karahan. Yıllar içinde başarılı projelere imza attığı oyunculuk kariyerinde, şimdilerde ise yeni bir yola girdi ve 'Şaşırt beni' isimli oyunla tiyatro sahnesine adım attı. Yaptığı her işin hakkını veren güzel oyuncunun, en yeni heyecanları bunlarla da sınırlı değil… Diğer yandan Karahan, 2014'ten bu yana iş insanı Bedri Güntay ile mutlu bir evliliğin içinde ve bu birliktelikten Ali Demir ve Eyüp Can adını verdikleri iki de oğlu var. "Onlarla hayat bambaşka. Çocuk, evliliği, hayatı değiştiren bir şey. Aile olmanın da temeli bana göre çocuk" diyen güzel oyuncu ile limonata tadında bir bahar gününde Beykoz'daki evlerinde bir araya geldik; hayatındaki en güncel gelişmeler ve annelik ile dönüşen hayatını ele aldık. Röportajımızı, Ali Demir ve Eyüp Can'ın da okul çıkışı bize katıldığı sımsıcak bir çekimle taçlandırdık.
PELİN KARAHAN RÖPORTAJININ BACKSTAGE VİDEOSU İLE SİZLERİ BAŞ BAŞA BIRAKIYORUZ...
Şimdilerde hayatınızın yoğun bir dönemindesiniz ama tüm bu yoğunlukta siz nasılsınız, nasıl gidiyor her şey?
Hayatımın en yoğun dönemindeyim diyebilirim; kariyerim bu aralar biraz daha ön planda. Hem televizyon programım var (yemek programı) hem de tiyatro başladı, tabii onun provaları da çok yoğundu. Şimdi artık oyun kısmına geçtik, sahnedeyiz. Tabii programcılık ayrı, tiyatro sahnesi apayrı ama ikisi için de ayrı bir efor ve emek sarf ediyorsun. Bu dönemde de ikisi bir araya denk geldi, iyi de oldu bir taraftan. İkisi de yüksek tempo istiyor ama ben o tempoyu seviyorum. Bir yandan da annelik, özel hayatım, arkadaşlarım, evim, yemeğim, marketim falan derken hiç durmuyorum diyebilirim. Ama 'şikayetçi misin' derseniz, asla değilim çünkü zaten tüm bu yoğunluğu seviyorum. Markete, manava dahi kendim gidiyorum, çok zorda kalınca yardım alıyorum tabii çevremden. Sabah çocuklarımı okula kendim kalkıp göndermeyi seviyorum. Tabii ki destekçilerim var ama birebir her şeyle ilgilenip, her şeyin içinde olmak daha fazla hoşuma gidiyor.
İki erkek annesisiniz, bir de eşiniz Bedri Bey'i sayarsak üç erkekle evde nasıl gidiyor hayat? Yakın gelecekte yeni bir hamilelik haberi alır mıyız sizden; bir de kızınız olsun ister misiniz mesela?
Evet, hatta köpeğimiz Benek de var, onu da sayarsak dört erkekle aynı evi paylaşıyorum. Bu çok güzel ama bir yandan da çok zor. Çünkü galiba erkek mantığı farklı işliyor. Zaten bir kadın olarak her şeye yetişmeye çalışırken, dolayısıyla sizden beklenti de daha çok oluyor ya da ben mi beklentiye sokuyorum çevremdekileri bilmiyorum. Yani onların mantıkları biraz daha farklı olduğu için biraz daha uğraş gerektiriyor, her şeyi detaylıca açıklamak ve anlatmak gerekiyor. Evde belki bir kız olsa beni daha rahat anlar, hatta yardımcı da olur diye düşünüyorum bazen. Diğer yandan da çocuk sahibi olmak isteyen çok anne var, Allah isteyene versin. Benim zaten iki tane sağlıklı erkek evladım varken, kızda gözüm yok açıkçası. Sonuçta ben çalışan bir anneyim ve içinde bulunduğum bu tempoyu da sevdiğim için üçüncü çocuk şu an gerçekten hiç düşünmüyorum.
Çocuklarınızı yetiştirmek konusunda destek alıyorsunuzdur muhakkak değil mi? Bu konuda en büyük yardımcınız kim oluyor?
Bu konuda öyle pedagojik destekler falan almıyorum. Okuldaki öğretmenler ya da rehberlik öğretmenleri ile dönem dönem zaten görüşmelerimiz oluyor ama şu aşamada henüz hiçbir pedagojik desteğe ihtiyaç duymadım. Belki onlar yavaş yavaş ergenliğe geçerken daha fazla destek gerekebilir. Ama fiziksel yardım kesinlikle anneannedir bizim için; annem iyi ki var, o benim elim kolum. Her şeye bu kadar yetişebiliyorsam ve bunca şeyin arasında kariyerimi yapabiliyorsam bu, annem sayesindedir. Tabii evde yardımcılarımız da var sağ olsunlar, onlar da işimi kolaylaştırıyorlar ama bir anneanne farklı tabii ki.
Genç bir anne olarak, sizin annelik konusunda kendi annenizden aldığınız bir hayat dersi var mı?
Eskiden annemde en kızdığım şeyleri şimdilerde ben yapmaya başladım galiba. Yaş aldıkça, üzerine bir de anne olunca böyle oldu. Annem hep derdi ki; "Aman ayağına terlik giy, aman üzerine bir şey al." Ben de "Aman anneeee" derdim hep. Annemin yaptığı şeyleri, tüm bu söylemleri şimdi ben yapıyorum çocuklarıma galiba. Bunlar tabii günlük hayattaki basit konular ama genel olarak annemin o her şeye yetebilme gücü, her şeyi aynı anda çekip çevirebilme özelliği bende de var. Çocuklarımın evdeki kadının böyle olduğunu görmesi çok hoşuma gidiyor. Anne de çalışır, her şeye yeter, koşturur. Tabii ki anne ve babanın yeri farklı ama pasif kadın görmelerini istemiyorum. Ben küçükken mesela, evde bozulan bir alet olur, onu önce annem tamir etmeye çalışırdı. Annem her şeyi yapabilen bir kadındı, saçımı da o keserdi. Onun kadar değilim ama kadının hem hayatın içinde hem de evde bu denli aktif olma durumunu ondan gördüm ben. Çocuklarım da bunu bende görsün istiyorum.
Diğer yandan çocukluk çağlarınıza dönsek biraz da, küçük yaşlarınızdan beri sahip olduğunuz bir takıntınız ya da alışkanlığınız var mı?
Kek yaparken onun fırına atmadan önceki çiğ hali vardır ya, ben sırf onu yemek için kek yapıyorum. Hatta çocuklar da alıştı benden, kek yapıp çiğ halini yiyoruz. Bu çocukluğumdan kalma en güzel hatıradır mesela ve bu alışkanlığımı hiç bırakmak istemiyorum, onun keyfi başka…
Peki, çocuklarınızı istediğiniz gibi yetiştirebildiğinizi düşünüyor musunuz?
Öncelikle şöyle söyleyeyim; işte olduğum her vakit, onlarla ilgili bir vicdan azabım oluyor. Tabii sonra diyorum ki kendi kendime; ben çalışan anne olmaktan mutluyum, onlar da mutlu anne olmamı ister… Sonuçta onlar da okula gidiyor, onların da bir hayatı var; evde birlikte olduğumuzda da zaten hep dip dibe vakit geçirmiyoruz. Ya da bazen onlara bir şey öğretirken, doğru mu yapıyorum yanlış mı diye sorguladığım çok oluyor. O vicdan ve eksiklik hissi hiç gitmiyor bence. Eşim de ben de elimizden geldiği kadar kendi doğrularımızla çocuk yetiştirmeye çalışıyoruz. En azından genel bir ahlak bilgisini, saygıyı, görgüyü, seviyi, vicdanı vermeye çalışıyoruz. Tabii bunu söylemlerle değil, davranışlarımızla da belli etmeye çalışıyoruz.
Psikolojik olarak sıkıntıya düştüğünüz anlarda iyi hissetmek için ne yaparsınız?
Biraz kenara çekilip düşünmek iyi geliyor. Evimin çatı katına çıkıp, müziğimi açıp, resim yapmak çok iyi geliyor, beni çok rahatlatıyor. Bir şeylere anında tepki vermek değil de bir durup düşünmek daha iyi diye düşünürüm hep. Ben öyle durumlarda çok hazırcevap ve kavga edebilen biri değilim, genelde üzülür, kırılırım ve kabuğuma çekilirim. Yani gerçekten delirmem için çok büyük bir şey olması lazım. Ama içten içe çok kırılırım, sakin kalsam da bu tehlikeli bir sakinlik.
Son zamanlarda epey sağlıklı ve fit görünüyorsunuz, bu konuda yaptığınız özel bir şeyler var mı?
Bir diyetisyenim var, onunla çalıştık ve ketojenik beslenerek çok kilo verdim. Bunu hatta biraz da aralıklı oruç sistemi gibi yaptım. Aynı zamanda iyi spor yaptım. Aslında zayıflamaktan ziyade başta biraz sağlığım için başlamıştım. Bağırsaklarımla ilgili bir sıkıntı vardı ve kendimi çok şiş hissediyordum, akşamları hamile gibi bir karnım oluyordu. Ama bu süreçte ben ilk defa bana iyi gelen şeyi buldum. Çok karbonhidratlı ve çok şekerli besleniyordum. 'Ne yersen o'sun' derler ya, benim bu sürecim biraz bunu değiştirmek üzerine başladı, sonra da devam etti. Tatilde başladım bu sürece yani en zor zamanda. Herkes yiyip içerken, ben orada kendimi bir durdurdum. Her sabah yürüdüm, antrenmanlarımı yaptım ve diyete yavaş yavaş başladım ki, vücut biraz toparlasın. Sonra eylülde İstanbul'a dönünce de sırf protein beslendim, aktif spora başladım, o ara çok hızlı kilo verdim, metabolizmam da çok hızlı çalışıyordu artık. Dolayısıyla 10 kilo yağdan verip üzerine birde kas oranımı artırdım. Bunlar bana çok iyi geldi, artık kendimi daha iyi hissediyorum. 48 kiloyum şuan ve en son üniversite yıllarımın başında bu kilodaydım diyebilirim.
Biraz da ikili ilişkilerden bahsedelim ve Bedri Bey ile evliliğinize değinelim dilerseniz? İlk yıllar ve şu an geldiğiniz nokta arasında bir değerlendirme yapsanız...
Biz çok erken anne baba olduk. Bedri ile flört dönemimiz de çok uzun sürmedi hatta biz o flört dönemini anne baba olarak geçirdik. Dolayısıyla daha yeni kendimize geliyoruz. İşler güçler ve tabii çocuklarla birlikte daha farklı artık hayat, önceliğiniz hep onlar oluyor. Kendimize de vakit ayırmaya çalışıyoruz tabii sağ olsun anneanne de yakınımızda olunca ona bırakabiliyoruz gönül rahatlığıyla. Tabii bir koşturma bir telaş, bir hayat kavgası var. Tabii ki yola ilk çıktığınız iki kişiyken ki halinizle şimdi arasında çok fark var. Zaten ilk günler ile sonrası arasında illa bir fark olması lazım, aile oluyorsunuz, bu çok daha farklı bir şey. Çocuk o kadar evin neşesi ki, bir iki gün ayrı kalsak özlüyoruz. Çocuk evliliği, hayatı değiştiren bir şey. Aile olmanın da temeli çocuk, o olmadıktan sonra bilemiyorum… Tabii ki herkes anne baba olmak zorunda da değil; tercih etmeyebilirsin, o özveride, o sabırda olmayabilirsin, çocuksuz olarak da hayata devam edebilirisin. Çok fazla kedi ve köpeği evladı gibi sahiplenen arkadaşım var, bu da bir tercih. Tadınca iyi ki diyorsun, tatmazsan bilemezsin.
Yoğun iş temponuzda iş-yaşam-aşk dengesinde zorlandığınız oluyor mu?
Ben hiç durmuyorum. İşe gidiyorum, işten geliyorum, çocukların her şeyiyle bire bir ilgileniyorum. Kendime ayırdığım zamanlar kıymetli ve sporumu aksatmamaya çalışıyorum. Eşimle birlikte vakit geçirdiğimiz zamanlar çok özel, boş vaktimde arkadaşlarımı görüyorum. Yani hiç durmuyorum, bu yüzden de akşam çok erken pilim bitiyor, erkenden uyuyorum. Erken yatıp erken kalkmayı seven biriyim zaten. Durduğum zaman bir şeyler kaçacak gibi geliyor. Hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum, her şeyi de en iyisini yapmaya çalışarak yapıyorum, öylesine yaparak yapmayı sevmiyorum. Tüm bunları, hakkını vererek yapıyor muyum, inanın bilmiyorum ama ben bu tempodan keyif alıyorum, çevremdekileri mutlu ediyorum. Beden olarak yoruluyorum ama akıl olarak hafifliyorum sanki. Her şeyi birlikte yapabilme hissi bana keyif veriyor.
PELİN KARAHAN RÖPORTAJININ VE FOTOĞRAFLARININ TAMAMI ŞAMDAN PLUS YENİ SAYISINDA...