RÖPORTAJ: BADE ÇAKAR bade.cakar@sabah.com.tr
FOTOĞRAF: BETÜL YAZICIOĞLU
FOTOĞRAF: ASİSTANI BEYZA ÇAY
Türkiye'nin en başarılı tasarımcılarının birçoğunun deneyimlediği Koza Genç Tasarımcılar Yarışması, bu yıl 18 Mart Pazartesi günü 27. kez sektöre genç isimler katacak. Sektörün önemli isimlerinin mentor olarak yarışmacılarla bir araya geldikleri ve tecrübelerini aktardıkları yarışma sadece bir rekabet ortamı değil daha çok bir okul... Bir yandan heyecanlı, bol stresli ama çokça değerli tecrübelerle süslü yarışmayı konuşmak için hem mentor hem de jüri kimliği ile uzun yıllardır Koza'da yer alan Özlem Kaya ve Gamze Saraçoğlu ile bir araya geldik.
Koza Genç Tasarımcılar Yarışması bu sene 27. defa gerçekleşiyor. Sektörün en prestijli yarışmasının hem mentor hem jüri olarak içinde bulunmak nasıl bir his?
Gamze Saraçoğlu: Koza ile Özlem kadar bir geçmişim yok ama ben de eskilerdenim. 10 yıl olmuştur aşağı yukarı. Kendi adıma Koza'da yer almak çok güzel bir tecrübe. Öğrencilerle bir arada olmak, onlara bir şeyler göstermek... Koza'ya ilk jüri olmam için gelen teklif, mesleki hayatımdaki en güzel noktalardan ve dönemlerden biriydi. Çünkü bütün örnek aldığımız tasarımcıların çoğu Koza'da yer almış. Daha sonra mentor olmak çok daha iyi hissettirdi, benim için çok önemli bir proje bu.
Özlem Kaya: Ben 2000 yılında katılmıştım ilk defa bu yarışmaya, zaten bizim okulda okurken de hedeflerimizden biriydi Koza Genç Tasarımcılar Yarışması'na katılmak, o zaman adı Koza değildi tabii. İlk birincisi de Bahar Korçan ve şu anda sektörde gördüğünüz çok iyi yerde olan birçok tasarımcı arkadaşımızın geçmişinde aslında bu yarışma var. İlk üçe girememişlerden biriyim ben de, bu yarışmaya katılan ve dereceye giremeyen ama sektörün çok önemli isimleri olanlar var.
Yarışmaya dahil olabilmek bile çok önemli değil mi?
Ö. Kaya: Tabii ki ilk üçe girmek önemli ama buraya dahil olmak en büyük tecrübe. Öğrenciyken, çizdiğin her şeyi gerçekleştirmek gibi bir imkanın yok. Burada küçük bir koleksiyonu hayata geçiriyorsun, çok büyük bir imkan. Burada farklı disiplinlerden insan tanıma fırsatınız oluyor. Bu enerjiyi yaşama fırsatımız oluyor çünkü sonuçta farklı jenerasyonlarla tanışıyoruz ve hepsinin aslında farklı beğenileri ve yaşam şekilleri var. Bir de mesela Koza'yı sektörden izleyen insanlar oluyor, firmaları olan insanlar... Dereceye girmemiş olsa bile kendi tarzına yakın olan tasarımcılara iş teklifi yapanlar olabiliyor. Bu güzel bir şans onlar için, normalde ulaşamayacakları, kendilerini yüzlerce insanın izlediği bir platformda yer alıyorlar.
Elemelerde dikkat ettiğiniz kriterler neler? 10 finalist nasıl seçiliyor?
Ö. Kaya: Koza, öyle 'duyan gelmiş' bir yarışma değil. Başka bir prestij. Kendinden emin tasarımcıların başvurduğu bir yarışma. Ne yapması gerektiğini bilen, kendisini hazır hisseden. Benim için ilk aşamada tasarımcının teması çok önemli. Çünkü tema tasarımcının vizyonunu gösterir. İlk olarak 25'e indiriyoruz. Bu 25 kişiyle mülakat görüşmeleri oluyor. Mülakat aşaması çok önemli; bazı dosyalar çok iyi puan alıyorlar ama mülakatta işinin arkasında duramadığı zaman elenebiliyor. Yani burada tasarımcının ne kadar işinin arkasında durduğu ve işine ne kadar hakim olduğu çok önemli bir kriter. Tabii ki özgünlük çok önemli... Hepsi bir arada olmalı. Bütünlük çok önemli. Gönderdiği çizimler aslında tasarımcının kendisini tanımamızı sağlayan tavrı. Bazen öyle dosyalar oluyor ki ben kimin yaptığını merak ediyorum.
G. Saraçoğlu: Sundukları fikirler çok önemli. Bizi heyecanlandıran fikirler olmalı. Bu yarışma onlar için aynı zamanda psikolojik bir zorluk da... Çünkü sadece sunum yapılmıyor. Bizimle görüşme süreci, üretim süreci, koleksiyon hazırlama... Bunları hazır hissetmeyen yapamaz.
Zaten birkaç defa katılan da oluyor değil mi?
G. Saraçoğlu: Tabii tabii. Üç kere falan katılanlar oluyor. İlkinde deniyor, ikincisi yukarı çıkarıyor, üçüncüsü de en yukarı çıkıyor. Jüride görünce artık onları tanıyoruz. Bu sefer ne yaptı acaba diye düşünüyoruz.
Ö. Kaya: İlk üçe girene kadar katılıyorlar (gülüyorlar). Biz değişimini görüyoruz onların tabii hatta sonra kendi markalarını kuranlar oluyor. Onlarla hala iletişim halindeyiz, görüşüyoruz.
Mentorlük oldukça büyük bir sorumluluk... Siz tüm aşamada yarışmacıların yanında yer alıyorsunuz değil mi?
Ö. Kaya: Çok. Biz onların hayallerini gerçekleştirmek üzere yardım ediyoruz. Yanlış bilgi vermememiz gerekiyor, yanlış bir yere götürmemiz gerekiyor çünkü çok çabuk etkileniyorlar. Hem demoralize olabiliyorlar hem çok motive de olabiliyorlar. Ciddi bir rekabet de var. Mentor olarak biz bayağı dahiliz (gülüyorlar). Bir dikip, kalıp yapmıyoruz. Çok kritik ediyoruz. Kullanacakları materyal konusunda çok hassasız, defalarca onay almalarını rica ediyoruz. Çünkü yanlış kumaş kötü bir sonuç doğurur ve sonuçta zamanla yarışıyorlar. Tüm süreci yaşıyorlar, kullanacakları ayakkabıları, aksesuarları kendi buldukları atölyelerde üretiyorlar. Çıkan sorunları görüyorlar. Yaşamaları gerekiyor, öğrenmeleri için... Tasarımcı çözüm üreten insandır. Şimdi bunu öğreniyorlar burada.
G. Saraçoğlu: Onlara bir sürü şey öğretiyoruz ama biz de çok öğreniyoruz karşılığında. Her Koza döneminde biz hiç tahmin etmediğimiz fikirlerle karşılaşıyoruz. Mentorlük, çok ciddi de emek isteyen bir şey yani sadece gidip, orada bulunup, ona fikir vermek değil. Gerçekten o yarışmacıyla beraber bir şekilde biz de o dönemi, o süreci yaşıyoruz. Biz de onlar kadar heyecanlanıyoruz. Bazı yarışmacılar oluyor, o kadar istediklerini biliyorlar ki gerçekten hayranlık uyandırıyor.
Başarılı bir tasarımcı yetenekli olmasının yanı sıra süreci de iyi idare edebilmeli değil mi?
G. Saraçoğlu: Aslında bence daha büyük bir bölümü işin karakter. Yani şu anda iş yapabiliyor durumundaysak bunu birazcık da karakter, birazcık daha çözüm odaklı olmamıza bağlamalıyız. Tasarımcının ister istemez getirdiği bir sanatçı kimlik var. O kimlik doğru notalarda olmazsa çok başka bir yere gidebiliyor, o zaman hakikaten hiç iş yapamayan herkesin kaçtığı bir tasarımcı oluyorsunuz. Bence yaratıcılıktan çok önemli. Koza yarışması için de, daha sonraki hayatlarında da o karakterleriyle var olacaklar.
Peki, bu yarışmanın birincisini neler bekliyor?
Ö. Kaya: Bir kere yurtdışı eğitim bursu var. Ekonomi Bakanlığı'nın şartlarının ve istedikleri okulun istediği şartların uygun olduğu bir okula müracaat ediyorlar. İngilizcelerinin iyi derecede olması gerekiyor. Her okulun istekleri değişebiliyor tabii... Bunun dışında bir para ödülü var. İMA'da eğitim hakkı kazanıyorlar, bunu sadece birinci değil, 10 finalistin hepsi kazanıyor. Bir sene boyunca eğitim görüyorlar ve buradan da New Gen'e sıçrıyorlar istiyorlarsa yani tabii yapabiliyorlarsa. G. Saraçoğlu: Biz aslında bence yolu açıyoruz. Mesela ilk 10'a girmiş, ilk 3'e girememiş ama New Gen'den sıyrılmış tasarımcılar var şu anda.
Başarılı tasarımcı olmanızın yanı sıra aynı zamanda da eğitmensiniz. Genç bir tasarımcının direkt marka kurması sizce doğru bir adım mı?
Ö. Kaya: Önce tecrübe edinmesi daha doğru. Burada geldikleri pozisyonda kendi markalarını kurma potansiyellerinin en yüksek noktasına çıkıyorlar ama tecrübe edinmek çok önemli. Bu prestijle iyi bir yerde işe de girebilirler. Orada pişip, öğrenmeleri daha doğru. Çünkü kendi markaları demek kendi paralarıyla tecrübe etmek zorunda kalmak demek ve o da riskli bir şey.
G. Saraçoğlu: Kendi markasını kurmadan, firma tasarımcısı olmak isteyen de çok oluyor. Hangi materyal üzerine yoğunlaşmak istediğine karar verenler oluyor. Böylelikle sektörde tasarımcı kazanmış oluyor. Aslında bunlar önemli şeyler biz de onların eğilimlerini fark edip, yönlendirmeye çalışıyoruz bu anlamda. Zaten bizle iletişimleri kopmuyor.
Bu çok güzel bir şans onlar için
G. Saraçoğlu: Biz bu işe gönlümüzü koyduk gibi. Yani bizim yaptığımız bir sürü işten bunun açık ara bir farkı var. Bu öğretim görevlisi kimliğimizde de öyle. Hakikaten bir sürü işim oluyor, bir yerlere gitmem gerekiyor ama ders günü orada. Manevi tatmin çok yüksek burada. Gurur duyuyoruz onlar bir yere gelince. Yurtdışına okumaya gidiyorlar yine bizimle iletişimi bırakmıyorlar, her geldiklerinde ziyaretimize gelirler. Çok güzel gerçekten.