Mehmet Turgut'un 30 yaşına kadar çektiği, 40 fotoğrafı ve onların hikayelerini anlatan kitabı '30', ise kısa süre önce yayınlandı. Beşiktaş'taki ofisinde buluştuğumuz Mehmet Turgut'la kitabının hazırlığından bir kendini ifade biçimi olarak fotoğrafın hayatındaki sarsılmaz yerine, kadınlara, kedilere ve hayata dair keyifli bir söyleşi yaptık.
-Bu kitap projesi nasıl oluştu, neden 30 yaşına kadar çektiğiniz 30 fotoğraf değil de 40 fotoğraf?
Aslında kitapta 30 konsept ve 30 hikaye var. Bazı fotoğraflar dört, beş fotoğraflık seriler olduğu için sayı ister istemez birden 40'a çıktı.
"TEK DERDİM 'FOTOĞRAF' GERİSİ TEFERRUAT"
-Bu fotografları seçerken kriterleriniz nelerdi, yani teknik açıdan en mükemmel fotografın mı pesindeydiniz yoksa duygusal olarak en iyi ifade ettiginizi düsündügünüz anın izini mi sürdünüz?
Bunlar benim son 10 senedir yurtdısında sergilenen, uluslararası birçok mecrada ödül almıs ve gerçekten beni ifade eden fotograflar, zaten dikkat ettiginiz gibi kitapta bir tane bile ünlü isim yok. Sadece kendim için çektigim, hiçbir maddi menfaatim olmayan, üzerinden para kazanmadıgım fotograflar. Dolayısıyla biraz da olsa içinde sanatsal bir deger oldugunu düsünüyorum.
-Bu 40 fotograf için hayata bakıs açınızın bir özeti diyebilir miyiz o halde?
Evet, bunlar tam anlamıyla hayata, fotografa bakısımı, iç dünyamı yansıtan fotograflar. Beni biraz olsun merak eden birileri varsa, bu kitabı aldıklarında birçok soruya cevap bulabilecekler. "Su fotografı niye çekmis?", "Bu fotograftaki kimmis?", "Bu çocuk bu fotografı çekerken ne hissetmis?" gibi soruların yanıtları var bu kitapta
-Kitaptaki metinler sizin ağzınızdan yazılan metinler mi?
Kitabın editörü Yekta Kopan. Bir gün bana dedi ki, "Meyhaneden geldiginde, keyifli oldugun bir gün fotografları açınca ses kayıt cihazını çalıstır, sonra çözüp bana yolla". Ben de anlattım gerçekten, bizim çocuklar da bir ayda anca çözdüler zaten. (gülüyor) Bu metinlerde edebiyat parçalamadım, çok içten, bohem bir tarafı olmayan metinler.
"FOTOĞRAF HAYATIM BOYUNCA HEP RİSK ALDIM"
-Fotoğrafçılığa başladığınız ilk yıllarda idol olarak benimsediğiniz bir isim var mıydı?
Fotoğrafa ne zaman başladığımı hatırlamıyorum, vallahi ilk fotograf makinemi bile hatırlamıyorum çünkü gözümü açtıgımda fotografın içindeydim. Duayen diyorsanız benim duayenim babamdı, ilk gördügüm fotografçı oydu. Daha sonra takip ettigim, takıntılı bir sekilde islerini begendigim fotografçı olmadı ama Annie Leibovitz gibi islerini begendigim ya da zaman zaman kitaplarını aldıgım isimler var tabii. Fotograf benim için daha çok resim yapmak gibi. O dekor, kostüm, konsept, denklansöre basma anı, o anı yasamaktır benim için fotograf, yaratmak üzerine kurulu daha çok.
-Babanız nasıl degerlendiriyor fotograflarınızı?
Geçenlerde beraber bir seminer yaptık; 'Fotografta 40 yas-40 Fark' diye. Orada da sordular babama fotograflarımı nasıl buldugunu, "Daha yolun basında" dedi. Bence çok haklı, daha 35 yasındayım. 35 yasındaki bir fotografçı daha yolun basındadır, ögrenecek çok seyim var.
-Beraber çıkıp fotograf çektiginiz olur mu?
Babamın elinde fotograf makinesiyle çıkıp da dısarıda bir sey çektigini görmedim ama aramızda son yıllarda yeni bir adet gelisti. Ben Ankara'ya gittigimde o stüdyosunda beni çekiyor, o buraya geldiginde ben stüdyomda onu çekiyorum. Birbirinden çok farklı ısıklar ve çok farklı bakıs açıları oluyor tabii.
-Bir çocuk için babasının fotografçı olması çok cazip olsa gerek. Aileniz de kaç kusaktır fotografçı zaten. Böyle bir ortamda olmak neler hissettirirdi size o zamanlar, hatırlıyor musunuz?
Dedem, babaannem, amcalarım, babam, herkes fotografçı. 30'lu yıllarda dedem fotografçılıga baslamıs, sonra babaannem ondan etkilenmis, o da fotograf çekmeye baslamıs. Sonra çocukları da fotografçı olmus tabii; amcam, babam... Ailemiz neredeyse bir asırdır fotografçı. Üç kusaktır fotografçıyız yani. Hatırlıyorum da çocukken babamla babaannem fotograf üzerine konustukları zaman hiç garipsemezdim. Simdi düsününce çok tuhaf geliyor.
-Fotografçı ile fotograf makinesi arasında duygusal bir iliskiden söz edilebilir mi, peki?
Ben fotograf makinelerimle, photo edit programlarıyla ya da ekipmanlarımla hiçbir zaman duygusal bir bag kurmadım. Mesela kitabın kapagındaki fotograf hayatınızda görebileceginiz en vasat ısık kaynaklarıyla ve gayet ortalama bir fotograf makinesiyle çekilmistir.
-Bir fotograf sanatçısı olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Kitabın içine ayraçlar koyduk ve üzerlerinde benim sözlerim yazıyor. "Tek derdim 'fotograf' gerisi teferruat" diye. Böyle tanımlayabilirim kendimi. Adımın yanında hiçbir zaman 'fotografçı', 'fotograf sanatçısı' gibi ibareler olmadı.
"Bir adamın dengesini bozabilecek tek sey kadındır. Isle ilgili birinin moralimi bozması, sinirlendirmesi çok zordur ama nedense olay kadın olunca isler degisiyor. Erkegi bir heykeltıras gibi sekillendiren kadındır. Erkek kabadır ama kadın estetiktir, güzeldir, size yön verir. Kadınlar sanatta güzel seyler yapılmasına neden olan varlıklardır."
"Benim duayenim babamdı, ilk gördügüm fotografçı oydu. Fotograf benim için daha çok resim yapmak gibi. O dekor, kostüm, konsept, denklansöre basma anı, o anı yasamaktır benim için fotograf, yaratmak üzerine kurulu daha çok."
"Ben hep ince bir ipin üzerinde yürüyorum, fotograf hayatım da hep böyle oldu, hep risk aldım. Mesela kanlı fotoğraflar çekiyorum diye eleştirildim, hatta bir keresinde kanlar içinde çıplak poz verdim. O dönemde kimse öyle bir şey yapmazdı. '46' dergisi ilk çıkacagı zaman millet 'Bir hevestir, iki sayı sonra biter, kapaktakinin kim oldugu bile anlaşılmıyor' demisti. Dergi önümüzdeki ay üç yaşına giriyor. Kendi çizgimden asla vazgeçmeyecegim."
-Fotoğrafta sınırlarınız var mı?
Asla, ben hep ince bir ipin üzerinde yürüyorum, fotoğraf hayatım da hep böyle oldu, hep risk aldım. Mesela kanlı fotograflar çekiyorum diye eleştirildim, hatta bir keresinde kanlar içinde çıplak poz verdim. O dönemde kimse öyle bir sey yapmazdı. '46' dergisi ilk çıkacagı zaman millet "Bir hevestir, iki sayı sonra biter, kapaktakinin kim oldugu bile anlasılmıyor" demisti. Dergi önümüzdeki ay üç yasına giriyor. Kendi çizgimden asla vazgeçmeyecegim. 2003 yılından beri güzel sanatlar fakültelerinde ve fotograf derneklerinde seminer yapıyorum. ?lk gittigim yıllarda kendi fotograflarımı gösterirken beş, altı kisi salonu terk etmisti. Sonraları bazı gençlerin "Abi, ben de böyle seyler çektim" dediklerini duydum. Simdi artık bir seminer verdigim zaman 1000 kisi geliyor, hepsi daha kafa çalıstıran fotograflar çekmeye baslamıs. Bu anlamda mütevazı olamayacagım, hatta fotografla ilgili mütevazı olamayacagım tek konu bu olabilir. Fotograflarımın iyi ya da kötü görülüp görülmedigini asla takip etmem, bu izleyicinin yorumudur. Kendime fotograf sanatçısı da demiyorum ama bu anlamda biraz algıyı degistirdigimi düsünüyorum. Fotografa erken baslamamın faydalarını da gördüm, bunları yaparken 25 yaşındaydım, bu büyük bir şans benim için.
-'46' dergisinin kapakları her zaman çok konusuluyor, nasıl belirliyorsunuz kapakları?
Bütün çekimler bitiyor, hangi fotograf hak ettiyse o kapaga tasınıyor. Kimseye herhangi bir söz vermiyorum, o yüzden kapaklar iyi. Hiçbirinde "kapak fotografı çekmeliyim" derdi yok. Zaten kapak olanlar da dergi çıkınca ögreniyor kapak oldugunu. Örnegin Serra Yılmaz gergedan fotografını görünce kahkahalarla beni aramıstı.
-Kitapta geceleri dans fotoğrafları çektiginizi söylüyorsunuz. Bunun gibi çok sevdiginiz konseptler neler?
Aslında '46' dergisindeki konsept belirleme hikayesi de böyle oluyor. Derginin her sayısındaki konsept o dönem kendimi nasıl hissediyorsam ona göre sekilleniyor. Mesela bu sayının konsepti 'kötülük', bu da benimle iliskili. Bir tane 'acı' sayısı yaptık, o da benimle iliskiliydi.
-Kendinizi en iyi ifade etme biçiminiz fotoğraf mı?
Konusarak da kendimi ifade edebiliyorum ama fotograf bu açıdan sonsuz. Gelecege de bırakabileceginiz bir sey aynı zamanda. Kitap çıktı artık, tamamen tükense de, artık basılmasa da, bundan 70 sene sonra bir sahafta birinin eline mutlaka geçecektir.
-Size yeni ufuklar açan, sürekli beslendiginiz konular neler ya da sizin için bitip tükenmeyen konular?
Kadınlar. (gülüyor) Bir adamın dengesini bozabilecek tek sey kadındır. Mesela isle ilgili birinin moralimi bozması, sinirlendirmesi çok zordur. Biri beni sinirlendirdigi zaman hemen çıkarırım hayatımdan ama nedense olay kadın olunca isler değişiyor. Hayatıma giren kadınlar çok entelektüel, çok saygıdeger insanlardı, kisisel gelisimimde de büyük pay sahibidirler, bu açıdan çok sanslıyım. Bazı erkekler der ya; "Ben suyum, ben buyum, ben söyle bir erkegim" diye. Kesinlikle katılmıyorum; erkegi bir heykeltıras gibi sekillendiren kadındır. Erkek kabadır, estetik olma çabası hiç olmamıs, tarihinde yok ama kadın estetiktir, güzeldir, size yön verir. Kadınlar sanatta güzel seyler yapılmasına neden olan varlıklardır.