Tırmanmaya gerek yok. Finiküler sizi şehrin tadını çıkaracağınız tepeye çıkarıyor. Buradan şehri izlemeye doyum olmuyor. Bir üniversite ve kültür şehri olan Bergen'in yetiştirdiği en ünlü kişi sayılan ve klasik müziğin en ünlü isimlerinden Edvard Grieg'in Nordas gölü kıyısındaki muhteşem evi görülmeye değer. Bergen'e gelmişken Viking gemileri gibi yapılmış ve bütün ülkede sadece 30 tane benzeri kalan Fantoft kütük kilisesini
gezmeyi de ihmal etmeyin. Limanda sabahları kurulan pazarlarda dolaşmak çok keyifli. Limanın biraz ilerisinde ise rengarenk ve dik çatılı ahşap evlerin görüntüsü büyüleyici. Çiçek ve balık pazarı da liman çevresinde yer alıyor. Birkaç dakika yürüdükten sonra kendinizi UNESCO'nun Dünya Kültürel Mirası listesinde yer alan Hansa Birliği'nin ahşap evlerinde buluyorsunuz. Şehri keşfetmenin en güzel yolu sokaklarında kaybolmak. Bergen bu açıdan sürprizlerle dolu bir şehir, çiçeklerle renklendirilmiş ahşap evlerin yer aldığı daracık sokaklar insanı bazen geçmişte bir yolculuğa çıkarıyor. Evler tıpkı çocukluğumuzun masal evlerine benziyor. Şehirde bütün müze, kafe, restoran ve görülebilecek yerler limanın etrafında toplanmış ve yürüme mesafesinde. İskandinav ülkelerinde olduğu gibi Bergen'de de yemekler deniz ürünleri ağırlıklı. Her damak tadına hitap eden restoranları bulmak da mümkün. Bergen'de yeterince eğlence mekanı da var. Garage adlı mekan, yerli ve yabancı grupların konser verdiği en gözde yer. Bir tepeye kazınmış eski bir sığınağın içinde yer alan Hulen adlı rock kulübü, Rick's adlı kafe de şehrin popüler mekanları. Bergen'de hem bol yıldızlı hem de İskandinav bölgesine özgü sevimli oteller var. Bunların içinde Clarion Hotel Admiral'i tavsiye ederim. Eski bir denizcilik şirketi binası hoş bir şekilde restore edilerek açılan otel, Art Nouveau tarzı binasıyla denizin üzerinde bulunuyor.
