İsviçre doğumlu Manuel Emch, 2001 yılında Swatch Grubu'na katılarak Jaquet Draz markasının yeniden canlanmasını sağlayan isim. Sayısız saat tasarım ödülünün sahibi olan Emch, 2009 yılında Romain Jerome markasının başına geçti. 2004 yılında kurulmuş Romain Jerome şirketi ise 'Efsanelerin DNA'sı' temalı saatleriyle tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başarmış bir firma. Dünyanın sayılı efsanelerinden parça toplayarak, bu parçaları saatin içine katan firmanın ilk çıkışı Titanik'le oldu. Daha sonraki malzemeleri ise Apollo 11 uzay mekiği, ay tozu, Özgürlük Heykeli ve patlayan yanardağ olmuş. Manuel Emch, şirketlerinin geçmişi olmadığını ama insanlık tarihini kullanarak bu eksikliklerini nasıl bir avantaja dönüştürdüklerini anlattı.
Şirketinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Şirketimiz genç bir firma, 2004 yılında kurulduk. Lüks saat segmentine baktığımız zaman gördük ki, hemen hemen tüm firmalar köklü geçmişe sahip. Pek çoğunun geçmisi 17. ve 18. yüzyıllara kadar dayanıyor. Bizim daha farklı olmamız, yaratıcı bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Sonuçta rekabete dayalı bir pazar ve bizim farklı bir konseptle çıkmamız gerekiyordu. Diğer türlü bu kadar güçlü rakip arasında yaşama şansımız yoktu.
Bulmuşsunuz da...
İyi bir konsept yakaladık gerçekten. Madem bizim dayanabileceğimiz bir geçmişimiz yok, o zaman insanlığın geçmişini kullanıp bunu fiziğin de yardımıyla saatlerimize ekledik. İlk saatimizi tasarlarken de Titanik'le başlamayı uygun bulduk.
Neden Titanik?
Titanik'le başlamak çok provakatif olacaktı. Titanik, toplum açısından hem olumlu, hem de olumsuz şeyleri simgeliyor. Her ne kadar bizim pazarlama çalışmalarımız açısından negatif etki yaratma ihtimali olsa da, Titanik üzerinden gitmeye karar verdik. Sonuçta da çok başarılı olduk, çıkışımızı bu saatle yaparak insanları konuşturmayı başardık. İnsanları yeni bir şey hakkında konuşturabiliyorsanız, doğru yoldasınız demektir.
Titanik gibi benzer koleksiyonlarınız var mı?
Üç ana efsane koleksiyonumuz var; denizi temsilen Titanik, havayı temsilen uzay gemisi ve toprağı temsilen de yanardağ. Belli bir aralık veremiyorum, çünkü hazırlık sürelerimiz değisiyor ama iki, üç yılda bir yeni bir efsane koleksiyonuyla çıkmış oluyoruz. Fikir konusunda hiç sıkıntımız yok; şu an halihazırda 25 tane fikrimiz var üzerinde çalıştığımız.
Titanik'in izin ve sertifika işlerini nasıl hallettiniz?
Titanik, hem kolay hem de zordu. Özel bir botla gemiye inilecek ve materyaller alınacaktı; bu birinci bölümdü. İzin bölümünde ise Titanik saatleri projesinde çalışanlarımızdan biri o geminin inşaasını yapan şirketten birini tanıyordu. Bağlantımızı sağladıktan sonra ellerinde gemiye ait metal olup olmadığını sorduk. Yetkililer bize ellerinde olduğunu ama bunların müzelik parçalar olduğunu söyledi. Dolayısıyla o parçalara gerçekten inanılmaz bir fiyat ödedik. Bunu yapmamız gerekiyordu, çünkü gerekli sertifikaları başka türlü yapamazdık.
Titanik koleksiyonuna ait saatlerin neresinde var bu metaller?
Aldığımız parçalar geminin yapımında kullanılan demirlerdi. Tabii suyun altında kalan bu parçalar kesinlikle dayanıklı değildi. Lüks segmentte bir saat yapıyorsanız, kullandığınız metalin son derece dayanıklı olması gerekiyor. Biz de Titanik'e ait metali eritip kullandığımız metalle karıştırdık. İste bu yüzden DNA adını kullanıyoruz. Daha önce kimsenin yapmadığı şeyleri yapıyoruz, daha önce kimsenin kullanmadığı metalleri kullanıyoruz. Saatleri yaparken biz de öğreniyoruz.
Apollo 11'in parçalarını taşıyan koleksiyonunuz sizi zorladı mı?
Bizim için en kolay gerçekleşenlerden biriydi. 600 bin dolar ödedik parçalar için. Apollo 11 uzay mekiğine ait istediğimiz materyallerin her biri satılıktı. Eritip, metale karıştırıp saati ürettik. Yanardağı kullandığımız saat ise en komik hikayelerden biridir. Hava ve denizle ilgili iki önemli efsenayi kullandıktan sonra insanlar dünyayla ilgili hangi efsaneyi yapacağımızı sormaya başladı. Üzerinde çalıstığımız bir tane vardı ama henüz yaklaşmamıstık bile. Tam bu sırada yanardağ patladı. O zaman kendime "Bizim de mutlaka orada olmamız ve bu dünya efsanesinden saat yapmamız gerekiyor" dedim.
Neydi o yanardağın adı?
'Telaffuz edilemeyen' diyorum ben kısaca ona... İzlanda'daki bu patlamadan dolayı tüm Avrupa hava sahası kapalıydı. Tasarımı photoshop'ta iki saat içerisinde yaptık. Amaç, kimsenin beklemediği bir şeyle insanları şaşırtmaktı. Bu saati hem eşsiz, hem de inanılmaz pahalı olarak ürettik. Fiyatını o kadar yüksek tuttuk ki kimse almak istememeliydi. Amacımız bu saati satmak değildi, çünkü hiç üretemeyebilirdik. Amacımız bu saatin konuşulmasıydı. Saatin fiyatını 50 bin İsviçre Frangı olarak belirledik. Dört, beş saat içinde 'Dünyanın En Pahalı Saati' yazan bir basın bültenini servis ettik. Pazartesi sabahı saat 10.00'da kendimizi varolmayan, kaynağı elde edilemeyen, akıllara zarar derecede pahalı bir saatle baş başa bulduk. Günün sonunda bu saatten 50 sipariş almamızın yanı sıra Times gazetesinin ön sayfasına, Slovakya televizyonunun ana haber bültenine çıkmıştık.
Siparişleri nasıl yerine getirdiniz peki?
Zaman kazanmalıyız diye düşündük; hiçbir yere hareket edemiyorduk hava koşullarından dolayı. Bu hikayenin en komik tarafı da şuydu: Çarşamba günü İzlanda'da yaşayan bir kadından e-posta aldık. Saatimizin haberini bir blogda okumuş ve kocası da İzlanda Volkanik Yanardağ Enstitüsü'nün jürisiymiş. Bize materyal gönderebileceğini söyleyince, hemen bir helikopter ayarlayıp oraya gönderdik. Bu arada helikopterle oraya insan göndermek bize 400-500 bin dolara mal oldu. İlk siparişi yollamamız üç buçuk ay gibi bir süreyi buldu. Üstelik tasarımını da değiştirmek zorunda kalmıştık, ilk yaptığımıza pek benzemiyordu.
Kaç tane sattınız bu saatten?
200 adet. Özgürlük Heykeli'nde ise onlar bizimle bağlantıya geçip, bu öneride bulundular. Bizim de hoşumuza gitti ve kabul ettik. Tabii insanların beklentisi her yeni koleksiyonda yükseliyordu. Biz de bir alt marka yarattık. Böylece çeşitli firmalarla işbirliğine giderek yeni koleksiyonlar oluşturabilecektik. Video oyunlarıyla başladık ilk koleksiyonu.
Neden video oyunları?
Kimse bizim video oyunlarıyla başlamamızı beklemiyordu da ondan.
Müşteri kitleniz nasıl?
Genç bir müşteri kitlemiz var. Onları şaşırtmak veya ürünlerimizle duygusal bağ kurabilmeleri için çalışıyoruz. Space Invaders ve Pac-Man oyunları bildiğiniz gibi 80'lerden kalma, genç kitlenin duygusal bağ kurabileceği sembollerdi.
Başka farklı modelleriniz var mı?
Çağdaş sanatçılardan biriyle çalışıyoruz. Bu saatlerin gerçekten farklı ve eşsiz olabilmesi için 200 tane üretmek yerine sadece beş-altı tane üretmeyi seçtik. Üstelik bu modellerimizi mağazada değil, sanat galerisinde satıyoruz.
Kadınlar için saat tasarlamayı hiç düşünmediniz mi?
Üzerinde çalışıyoruz gerçekten. Benim için erkekler için saat tasarlamak çok kolayken, kadınlar için tasarlarken zorlanıyorum. Kadınlar için bir ürünün iyi görünmesi çok önemli, erkekler ise bazen üzerlerindekinin nasıl göründüğünü önemsemez. Kadınlar daha hassas; eğer bir ürünü beğenmezlerse asla o ürünü satın almazlar. Erkekler ise sevmese bile alır bazen bir ürünü.
Türkiye pazarı için neler planlıyorsunuz?
Avrupa pazarından çok daha karmaşık bir pazar. Genç, dinamik bir pazar var, diğer yandan da çok fazla potansiyel içeriyor. Türk insanı saat gibi aksesuarları yurt dışından almayı tercih ediyor. İstanbul'da iki, Antalya'da da bir noktada satılıyoruz. Belki İstanbul'daki sayımızı arttıracağız. Türkiye'de insanların satın alma alışkanlıkları coğraf özelliklerle ilişkili. Türk insanı görünürlülüğü seviyor ama her şeye de para harcamıyor.
Hangi modeliniz burada en çok satılıyor?
Titanik'in Steel Punk modeli en çok satılıyor. Hem görünürlüğü yüksek hem de maskülen bir saat. Moon Dust modeli de iyi satıyor.
Siz ne tür saatler takıyorsunuz?
Ne giydiğime ve ruh halime göre değişiyor. Şu anda Pac-Man modelli saati takıyorum. İnsanların ilgisini çekiyor olması hoşuma gidiyor. En büyük müşterilerimden biri Android'in program yöneticilerinden biri, çevresindeki arkadaşlara 10 tane alıp hediye etti.
Başka kimlerde var bu saatten?
Karl Lagerfeld ve Prodigy grubunun solisti de kullanıyor.
Sizin kaç tane saatiniz var?
Dört, beş tane.
Bu kadar az mı?
Profesyonel hayatım gereği sadece bu dört, beş saati takabiliyorum. Evde 25 tane var ama onları giyemem tabii ki.
Son olarak, ne zaman bizi şaşırtacaksınız yeni bir koleksiyonla?
Her an olabilir. Efsane arayışlarımız devam ediyor, bu sırada yeni bir sistem üzerinde de çalışıyoruz. Motosikletlerden bildiğiniz amortisörleri kol saatlerine uygulayabilmek için çalışıyoruz. Yine farklı bir şey olacak olan teflon malzemesini saat materyali olarak kullanmayı düşünüyoruz.
Deran Özer