RÖPORTAJ GÜLÇİN İŞLER FIRAT gulcin.firat@sabah.com.tr
FOTOĞRAFLAR İSA ARSLAN
Kezban Arca Batıbeki, kadına dair anlatımlarıyla, eserleriyle aklımıza kazınmış, ülkemizi yurtdışında da temsil eden önemli sanatçılardan biri. Kezban Hanım, "Kendimi sanat kariyerimin önemli bir dönüm noktasında görüyorum. Kırk yıla yayılan sanat kariyerim süresince; genelde kadını merkeze alarak eserler ürettim, sanatta her şey duygularla ilgili, her şeyin bir zamanı var. Yön değiştirmemin zamanı gelmiş demek ki" diyerek yeni sergisindeki odağını insana vermesini anlatıyor. Batıbeki'nin 12 Şubat'ta Pilevneli Mecidiyeköy'de başlayan 'Vaad Edilmemiş Topraklar' adlı sergisi sanatçının çarpıcı yorumuyla, 24 Mart'a kadar sanat tutkunlarını ağırlayacak. Kezban Arcan Batıbeki ile yeni sergisini ve sanat yolculuğunu konuştuk.
Kezban Hanım, önce yeni serginiz 'Vaad Edilmemiş Topraklar'ı sizden dinleyebilir miyiz?
Pilevneli Mecidiyeköy gibi muhteşem bir yapıda yer alma mutluluğunu yaşadığım bu sergiyle, kariyerimde yeni bir sayfa açtığımı söyleyebilirim. Bugüne kadar işlerimin odak noktası genellikle 'Kadın'dı, bu yeni sergiyle 'İnsan' üzerine çalışmaya başladım. 'Vaad Edilmemiş Topraklar' sergisindeki işlerim; hoş karşılanmayacaklarını bildikleri ama mutlu olacaklarına da nedense emin oldukları yabancı coğrafyalara, hayatları pahasına gitmeye çalışanların öykülerini anlatıyor.
Sergide bir de sürat tekneniz var. Onun burada bulunma hikayesini de enteresanmış...
Sergideki sürat teknem, konuyla çok yakından ilgisi olduğu için yer alıyor. Tekne, eski bir tarihte Bodrum Turgutreis'teki balıkçı limanına bağlıyken, gece çalınarak Kos adasına mülteci kaçırmakta kullanıldı. Adamlar yakalanmış, bize de jandarma haber vermişti. Sonra sergimin adını verdiğim 'Deep Blue' isimli teknemi İstanbul'a getirdik, uzun yıllar burada kullandım. Pilevneli Mecidiyeköy gibi devasa bir alanı bulunca da bu yerleştirmeyi düşünmek kaçınılmaz oldu.
Coğrafyalarından ayrılan ya da ayrılmak zorunda bırakılan insanların hikayelerini sanatınızla nasıl aktardınız?
Aslında bu konuyu; kendi üslubumla nasıl anlatabileceğimi uzun süre düşündüm. Uzun yıllardır eşim; farklı kesimlerden herkesin evinde rastladığımız mutlu hayal coğrafyalarını yansıtan peyzajlara takılmıştı. Bu resimler, aslında, insanların içindeki kaçış özlemini yansıtıyordu. Gittiğimiz yolculuklardan, antikacılardan bu hayal peyzajlarından toplamaya başladık. Bu resimlerdeki kompozisyonlar genellikle; uzakta dağlar, mutlaka bir su kıyısı, ağaçlar, küçük bir kulübe ve ufak bir tekneden oluşurdu. Sonra bu resimleri kendi tuvalim üzerinde değerlendirme fikri aklıma geldi. Resim içinde resim mantığıyla geliştirdiğim ve kendime ait kompozisyonun odağına yerleştirdiğim orijinal hayal peysajları, resmin dramatik yapısını oluşturdu.
Neden bu sergiyi açtınız?
Son birkaç yıldır atölyemin bulunduğu San Antuan Kilisesi avlusunda, mültecilerin bu yaşamsal yolculukları sırasında çektikleri fotoğraflar sergileniyor ve kilisenin yardımlarından yararlanmak için genellikle kadınlardan oluşan mülteci kuyrukları oluşuyordu. Mültecilerin kendilerini telefon kameralarıyla çektikleri bu fotoğraflar beni çok etkiledi. Sadece savaştan kaçmak, hayatlarını kurtarmaktan öte, refah da arıyorlardı ve Türkiye sadece bir geçiş durağı, ana hedefse Avrupa şehirleriydi. Bu beni çok etkiledi. İnsana özgü bu doyumsuzluk, çoğu mültecinin, hoş karşılanmayacaklarını bile bile gitmeye çalıştıkları coğrafyaların denizlerinde yitip gitmelerine neden oldu.
Sergi ile aynı zamanda bir de kitap projenizi hayata geçirdiniz.
Evet, aralıksız sergi açan biri değilim. Her bir sergim çok zamanımı alır ama sonunda suya yazılan yazılar gibi sergi biter ve unutulur gider. Bunun için; genelde her sergim için bir kitap ya da bir katalog mutlaka yapmak isterim. Bu kitap, sadece 'Vaad Edilmemiş Topraklar'ı anlatıyor. Derya Yücel'in çok başarılı giriş yazısı ve Timuçin Unan'ın yine çok başarılı tasarımıyla, Pilevneli Project bünyesinde basıldı ve sergiyle birlikte birkaç iyi kitapçıda ve galeride satışına başlandı.
Kendinizi sanat hayatınızın neresinde görüyorsunuz?
Kendimi sanat kariyerimin önemli bir dönüm noktasında görüyorum. 40 yıla yayılan sanat kariyerim süresince; genelde kadını merkeze alarak ama uygulamada sürekli tekrardan kaçınarak, her sergimde farklı malzeme, farklı kompozisyonlar, farklı renkler kullanarak; fotoğraf, yerleştirme, kısa film gibi başka platformlarda da işler üretip kendimi yenileyerek bugüne kadar var olmayı başardım. İlerleyen yıllarda da buralarda olmayı planlıyorum.
Çok sayıda kişisel sergi açtınız, peki sizin için anlamı farklı olan bir sergi var mı?
Benim için en büyük anlamı olan sergim, annem için yaptığım fotoğraf sergim olacak. Demans hastalığına yakalandığı son birkaç yıl içinde, kaybetmeden önce, annemi merkeze alan bir seri fotoğraf üretmek istedim. Eski filmlerinden beğendiğim kareleri seçerek, fotoğraftaki giysileri ve aksesuarları yeniden, yaşlı bedenine göre ürettirdim ya da topladım ve fotoğrafladım. Hepsini içeren bir sergi yapacağım.
Sizi hep 'kadın'ı anlatan işlerinizle tanıyoruz bu sergi ile yönünüz değişti diyebilir miyiz?
Kariyerimin başlangıcından bugüne; genelde kadını anlatan işler ürettim. Sanatta her şey duygularla ilgili, her şeyin bir zamanı var. Yön değiştirmemin zamanı gelmiş demek ki.