“İş hayatındaki kaderimi işe başlama tarihim degiştirdi”
Yelken, model uçak ve helikopter uçurmak en büyük hobileri... Gezip gördügü yerler arasında Hong Kong ve Antep çok önemli onun için... En büyük arzusu Antep’e gidip tarihi evlerinin kapılarının fotogra arını çekmek... Roman Genel Koordinatörü ve Icra Kur
Mimarlık egitimi aldıktan sonra babası Turgut Toplusoy'un "Gel artık, bizimle çalıs" demesi üzerine baba meslegine giren Bugra Toplusoy, 30 yıllık kurumsal bir sirkette çalısmanın ilk baslarda kendisi için pek de kolay olmadıgını söylüyor. Toplusoy yine de dogru zamanda, dogru yerde oldugu için sanslı oldugunu çünkü Türkiye'deki bütün tekstil firmalarının yeniden yapılandıgı bir dönemde ise basladıgını belirtiyor. Toplusoy Ailesi'nin bir bireyi olarak aile sirketinde çalısma nın avantajlarından söz eden Bugra Bey, dezavantajlarına da deginmeden edemiyor ve "Tatildeyken bile e-mail'lere bakarken babama rapor vermem gerekiyor. Babamla oldugum her dakika aynı zamanda patronla da beraberim" diyor gülerek. Roman'ın Çekmeköy'deki Merkez Ofis ve Showroom'unda bulustugumuz Roman magazalarının sahibi Turgut Toplusoy'un oglu, Roman Genel Koordinatörü Bugra Toplusoy ile is hayatını, hobilerini ve gelecek planlarını konustuk.
Bu sektörün içine dogdunuz bir anlamda, Roman bünyesindeki çalısmalarınızdan söz eder misiniz?
Aslında mimarım ve bu isi yapmayı hiç düsünmüyordum. Liseyi ve üniversiteyi yurtdısında okudum. Türkiye'ye geldigim zaman altı, yedi ay kadar sonra babam çagırdı; "Gel artık, bizimle çalıs" diye. Hiç tekstilci olmak istemedim çünkü ailede bu isin ne kadar stresli bir is oldugu o kadar çok konusuyordu ki... Hakikaten Türkiye'de bu is çok zor simdilerde, yabancı markalar bile en çok Türkiye'de zorlanıyor. ?stemememe ragmen buraya geldim ve magazaların dekorlarını yapmaya basladım. Sonra baktım ki ufak ufak alısmaya baslamısım bu ise. Sonra master yaptım, çünkü tekstil, insan kaynakları ve müsteri iliskileri konularında hiçbir sey bilmiyordum, ben mimarım sonuçta, çizerim, yaparım, benim bildigim isler degildi. Önceleri sirketin farklı bölümlerinde çalıstım, sonra daha farklı sorumluluklar almaya basladım. Su anda sirketin hem genel koordinatörüyüm, hem de son dönemde icra kurulu baskanı oldum. Su anda kollarımı sıvama safhasını geçtim, artık tamamen tüm gücümle bu isin içindeyim.
Peki, mimarlık hikayesi tamamen bitti mi?
Bitmedi, magazaları yapmaya devam ediyorum. Bazen kıramadıgım dostlarım olursa onlara da fikir veriyorum tabii. Su anda birçok açıdan bakabildigim için artık bir magazanın içinde neler olması gerektigini, hem personelin, hem de müsterinin nasıl rahat etmesi gerektigini biliyorum. Bu baglamda Türkiye'de bazı kurumsal markaların magazalarını da yaptım.
Dediginiz gibi; mimarlıgı tekstil sektörüne angaje ederek de kullanabilirsiniz...
Tabii, bizim Çekmeköy'de insaat islerimiz de var; orada mimarlarla beraber çalısıyorum, projeleri ben yürütüyorum. Mesela su anda içinde bulundugumuz binanın arka tarafında kalan bir binaya geçecegiz kısa süre sonra, çünkü buraya artık sagmıyoruz. Lojistik merkezi olarak düsündüm ama artık yeni bir marka daha yaratacagız, bununla beraber yeni bir binaya daha geçiyoruz. O binanın yerlesimlerini çiziyordum siz gelmeden önce. Bunları mimarlara veriyorum, onlar devam ediyorlar ama kendi isleyisimizi en iyi ben bildigim için önce ben çiziyorum.
Bu sektöre girdikten sonra kolay adapte olabildiniz mi?
Aslında zor alıstım, kolay degildi. Kurulmus bir düzen vardı, burası 30 yıllık bir sirket, ben geldigimde 28 yıllıktı. Aile sirketi, oturmus bazı kalıplar var ama aslında sanslı bir dönemde geldim.
Dogru zamanda dogru yerde oldugunuzu mu düsünüyorsunuz?
Evet, kesinlikle dogru zamanda, dogru yerdeydim çünkü Türkiye'deki bütün tekstil firmalarının yeniden yapılandıgı bir dönemdi. Ben geldigimde sektördeki yabancı oyuncular daha yeni yeni güçleniyordu Türkiye'de. Biz onların nasıl güçlendigini, nasıl yapılandıgını yeni yeni ögreniyorduk. Kurumsallasma baslamıstı, müsteri iliskileri öne çıkmıstı, tekstil sektörü insan kaynakları diye bir kavramı yeni tanıyordu. Özetle birçok seyin yeni oldugu bir dönemdi ve ben bunları çok iyi analiz ettim. Belki su anda gelmis olsaydım tekstil yapmıyor olabilirdim, iki sene önce gelseydim bu kadar basarılı olamayabilirdim. Dogru insan kaynagını iyi kullandım, dogru danısmanlarla çalıstım, o yüzden sanslı oldugumu düsünüyorum. Kaderimi tamamen sirkete baslama tarihim degistirdi.
Aile sirketinde çalısmanın avantajları vardır süphesiz, peki uzaktan göründügü kadar keyifli mi gerçekten aile sirketinde olmak?
En büyük avantajı su: Biz çok seyahat etmeyi seven bir aileyiz ve seyahat ettigimiz zaman da ailece seyahat ederiz. Babam asla yanında çocukları olmadan seyahat etmez, bu nedenle çok rahat çalısıyorum. Baska bir yerde çalıssaydım senelik izinlerim böyle olmazdı herhalde. (gülüyor) Simdi babam nereye giderse ben de onunla beraber gidiyorum. Türkiye'nin birçok yerinde magazalarımız var, istedigim her zaman bir magazaya gidip ziyaret edebiliyorum ve Türkiye'yi geziyorum aynı zamanda. Burada çok sıcak bir ortam var, çalısanlar da aile sirketi olmamızı seviyor. Dikkat ettiyseniz burası çok sessiz, herkes huzurlu, baska bir tekstil firmasına gitseniz bagıran bir patron, birbirlerine bagıra çagıra konusan çalısanlar görürsünüz. Biz nasıl bir aileysek burada çalısanların da aile gibi olmasını istiyoruz. Mesela yeni yılda çekilis yaptık, çalısanlara altın hediye ettik. Sirket üç tane altın hediye etti, aile sirketi oldugumuz için babam orada duygulandı ve "Haydi, üç tane de benden" dedi. Birer tane de biz aile bireyleri olarak verdik. Bu bir patron sirketi olsaydı genel müdür böyle bir sey yapmazdı, bu nedenle çalısanlar da bunun sıcaklıgını hissediyor.
Peki, ya dezavantajları...
Üzerinizde büyük bir sorumluluk hissediyorsunuz sanırım... Tabii, herkesten daha çok çalısmak zorundasınız, daha fazla sorumlulugunuz var, aileye karsı sorumlulugunuz var. Evdeyken is konusmamaya dikkat ediyoruz. Ben ayrı yasıyorum babamlardan ama gittigim zaman da mümkün oldugu kadar kardeslerimle zaman geçirmeye çalısıyorum. Eve gittigim zaman is bitiyor belki ama bir sekilde giriyor yine hayatınıza. Mesela tatildeyken bile e-mail'lere bakarken babama rapor vermem gerekiyor. Babamla oldugum her dakika aynı zamanda patronla da beraberim. (gülüyor)
Roman'ın yapılanmasından da söz edelim isterseniz, nasıl koleksiyonlar hazırlıyorsunuz?
Begüm Salihoglu ile beraber çalısıyoruz, haute couture gibi biraz da, çünkü az üretiyoruz. Abiyelerde özellikle çok model var, insanlar 'pisti' olmasın diye. Bikini koleksiyonuz var, Oye ile çalısıyoruz. Organik koleksiyonumuz var, genç koleksiyonumuz olan Gipsy var. Bunun dısında bu sene ilk kez hazırlayacagımız bir koleksiyon daha var ama bunu sonra konusalım.
Roman olarak marka stratejinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Biz kriz döneminde büyüdük çünkü hiçbir zaman kalitemizden ödün vermedik, tam tersine kriz oldugu zaman daha ucuza kumas alalım da daha ucuz maliyetle üretelim, daha ucuza satalım gibi dertlerimiz olmadı. Kalitemizi artıralım ama uygun fiyata ürün satalım, müsteriyi de kandırmayalım, yüksek fiyattan çıkıp sonra indirim yapmayalım, sezonun gerektirdigi zamanda indirimler yaparak sezonu kapatalım dedik. Sezon basında aldıgınız ürünün fiyatıyla sezon sonunda aldıgınız ürünün fiyatı arasında uçurumlar olmamalı. Biz bu anlamda dogru bir strateji izledik. Burada ilk basta zorlandık, çünkü bütün rakiplerimiz erken indirime girdi ve müsterinin algısıyla oynadı. Simdi onlar bunun zararını görüyor, çünkü müsteri artık inanmıyor ve sezon basladıgı zaman alısveris yapmıyor. Biz su anda böyle davranmamamın ekmegini yiyoruz çünkü bastan uygun fiyatla çıkıyoruz. En iyi sateni kim yapıyorsa ondan saten alıyoruz, kim en iyi trençkot kumasını üretiyorsa ondan alıyoruz. Dünya markalarıyla aynı yerde üretim yapmaya, aynı yerlerden kumas almaya çalısıyoruz. Müsteriye ulasabilecegi fiyatlardan ürün satmaya çalıstıgımız için kendi markam adına memnunum.
Her sektör gibi tekstil sektörü de zaman zaman darbogazdan geçiyor. Tekstil sektörünün su anda yasadıgı en büyük sorun ne sizce?
Eger bes yıldır tüm markalar stratejilerini sadece indirim kampanyaları üzerine kurmamıs olsalardı simdi hepimiz için daha iyi olurdu ama müsteriyi biraz küstürdüler. Bir ürün alıyorsunuz, 15 gün sonra bir bakmıssınız yarı fiyatına inmis. Böyle olunca insanların markaya güveni kalmaz, dolayısıyla hazır giyime güveni kalmaz, bence en büyük sorun bu, indirimleri aynı dönemde yapmamız lazım. Bir de internet var artık. Eskiden müsteri Bagdat Caddesi'ne gidiyordu, üç, bes markayı görüyordu, AVM'ler olmadıgı için ne yazıyorsa inanıyordu ona, artık öyle degil, müsteri markayı karsılastırma sansına sahip, yani onu kandırma sansınız yok, marka ancak kendini kandırır, uzun vadede de prestjini kaybeder.
Hazır giyim sektörü birçok parametreyi gerektiriyor, sektörün en zor yönleri neler?
O kadar çok zorlayıcı yan var ki, örnegin ürettiginiz ürün sürekli degisiyor; kumaslar, renkler, trendler degisiyor, altı ayda bir kendinizi yenilemeniz gerekiyor ve herkesten önce yenilemeniz gerekiyor fakat çok da önce yenilememeniz lazım. Bir sene öncesinden koleksiyonu hazırlamamız gerekiyor ama çok önce hazırlarsanız satısa hazır hale getirdiginiz zaman moda degismis de olabilir yani isin basında çok ciddi bir öngörü lazım.
Bu yogun temponun dısında kendinize zaman ayırmak istediginizde neler yaparsınız?
Yelken yaparım, bu yaz Barselona sınırından Bodrum'a kadar yelkenliyle geldim. Kısın kayaga giderim, çok seyahat ederim, çok kitap okurum. En büyük hobilerimden biri model uçak ve helikopter uçurmak, babama da biraz asıladım hatta. ?s için yılda üç, dört kere Uzakdogu'ya gidiyorum. Mesela en çok sevdigim sehirlerden biri Hong Kong. Beni çok etkiliyor çünkü hem yeni, hem eski. Bir gökdelen görüyorsunuz, altında çok eski bir baraka var. Yılda bir kere mutlaka ailece kayak seyahatimiz olur İsviçre'ye.
Hong Kong dısında örnegin Türkiye'de hayran oldugunuz bir sehir var mı?
Türkiye'de en çok İzmir'i seviyorum, ikinci olarak da Antep... Bu biraz da mutfagından dolayı, çünkü ben yemek yemegi çok severim. Antep'in enerjisi beni çok çekiyor, inanılmaz bir yasanmıslık var o sehirde. Mesela eski sehirdeki evlerin kapıları muhtemelen çok degerli. Bir gün vakit buldugumda isin dısında gezip fotograf çekmek istiyorum. Bu en çok istedigim seylerden biri. Herkese Antep'in eski sehrini mutlaka gezmelerini tavsiye ederim.