
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Röportaj:Elif AKTUĞ
Fotoğraflar:Koray IŞIK
Koltuklar, sehpalar, aynalar, tablolar, şamdanlar, Murano özel aydınlatmalar, özel tasarım cam vazolar ve objelerin satıldığı ve modern bir müzeyi andıran Bronz No5'te, Aslı Ersu ile konuştuk. Dekoratöre ihtiyaç duymadan evini döşemek isteyenlere eşsiz ürünler sunan mağazada, hiçbir yerde bulamayan mobilya ve objeler satılıyor. Yıllardır tasarımla ve dekorasyonla hobi boyutunda ilgilenen ve çok ince bir zevke sahip olan Aslı Ersu, mağazada satılan her ürünü özel olarak seçmiş. Ablası Zeynep Fadıllıoğlu'nun ve eşi Kaya Ersu'nun desteğiyle mağazasını açmaya karar veren Aslı Ersu, yalın ve sade olarak tanımladığı zevkinden bahsetti; çocuklarını ve annesi Yüksel Behlil'i anlattı. Mobilya ve tasarımla alakalı konuşarak başladığımız sohbet, mutlu evliliğin sırlarıyla devam etti...
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

'Bronz No5'in, yani mağazanızın hikayesiyle başlayalım mı sohbete?
Aslı Ersu: Elbette... Bu yaşa kadar hiç çalışmadım, öyle bir an geldi ki, çocuklar büyüdükten ve hatta torun sahibi olduktan sonra...
Kusura bakmayın ama sözünüzü keseceğim, torununuz mu oldu? İnanılır gibi değil, çok gençsiniz...
Ersu: 56 yaşındayım, oğlum Emir ve gelinim Aslı'nın bir çocuğu var. Çok genç değilim ama bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum. Torunum 4 yaşında oldu bile. İş hayatına başlamak için geç kaldığımı düşünmedim doğrusu. Çünkü 'geç' diye bir şey yok. Üretmenin ve üretken olmanın yaşı yok.
Belki de en doğru zaman buydu...
Ersu: Çok doğru söylüyorsunuz. Daha önce de başlayabilirdim ama bugünkü ben olamazdım. Gelenlerin ilgisine ve iltifatlarına bakacak olursak, çok doğru bir zamanda çok doğru bir işe kalkıştım.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Çalışmadığınızı söylüyorsunuz ama üç çocuk yetiştirmişsiniz...
Ersu: Ailem ve çocuklarım benim için birinci sıradaydı her zaman. Çok güzel ve mutlu bir evlilik yaptık Kaya ile. Üç güzel çocuk yetiştirdik, çocuklar büyüdü ve kendi yollarını çizdi. İşte o noktada, kendi kendime 'büyütebileceğim' başka bir şey bulmalıyım dedim. Bu mağazayı açmaya karar verdik. Ablam Zeynep Fadıllıoğlu bu fikri verdi. "Senin çok güzel çalışan bir kafan var ve çok zevklisin. Bir şeyler yapmalısın artık" dedi. Ocak ayının başıydı.
Çok kısa sürmüş o halde mağazanın açılması...
Ersu: Öyle oldu. Zaten Zeynep'le konuştuk, ertesi gün ofisine gittim. Biraz daha detaylı konuştuk. O akşam eşime danıştım, "Çok iyi olur" dedi. O da istiyordu çalışmamı.
O halde içinizde zamanla bu fikir gelişmiş anlaşılan.
Ersu: İçimde de varmış demek ki. Çünkü ben zaten her şeye itiraz eden biriyimdir, bu defa itiraz etmedim. Demek ki hazırmışım.
Konsepti nasıl oluşturdunuz?
Ersu: Bu sokağı çok seviyordum, mağazayı burada açmak istedim. Gördüğüm an tuttum burayı, her şey rast gitti. İstediğim gibi oldu. Özel bir yer olsun istedim. İçi yapılırken fuarlara gittim. Yurtdışında ciddi incelemeler yaptım.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Peki mağazada neler var?
Ersu: Zeynep Fadıllıoğlu'na ait ZF Design koleksiyon ürünleri, antika ve Art Deco parçalar var. Her şeyi kendim alıyorum. Avrupa ve Asya'ya gittim, fuarlardan aldım. Birçok ürünümün arkası yok. Birçok ürün tek parça, eğer varsa ısmarlayabiliyorum. Eski ve özel parçaları ısmarlayamıyorum tabii. Gidip başka şey alıyorum isteyen olursa.
Dekorasyona ve tasarıma hep ilginiz var mıydı?
Ersu: Vardı, Zeynep'le birlikte Inchbald School of Design'da sanat tarihi okudum. Ancak böyle bir şeyi iş olarak düşünmedim samimiyetle söylüyorum.
Başkalarının evlerine, farklı mekanlara gittikçe içinizden geçer miydi, "Ah keşke şöyle yapsalardı, böyle renk kullansalardı" diye.
Ersu: İçimden söylerdim ama o kadar. Çok çabuk işe adapte olduğum için şunu anlıyorum, dekorasyonla alakalı bir şeyler içimde kalmış demek ki. Hepsi ortaya çıkıyor.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Çok sayıda dekorasyon mağazası var İstanbul'da, sizin farkınız ne?
Ersu: Farkımız şu, dekoratör tutmak istemeden, evini döşemek isteyenlere hizmet vermek. Hazır paket şeklinde sunuyoruz, elbette mimarlarımız, dekoratörlerimiz var ama farklı ve kimsede olmayan seçenekler sunuyorum.
Herkesin evi birbirine benziyor son dönemde... Dekoratör elinden çıkınca mı öyle oluyor dersiniz?
Ersu: Bir şey görüp beğeniyor ve aynısını almak istiyoruz. Saç yaptırırken bile "Ajda gibi olsun" diyor bazı hanımlar. Değişik olmaya çalıştık. Çin moda oluyor, her yerde Çin tarzı mobilyalar oluyor. Hiçbir markanın temsilcisi değilim. Ülkemizde çok yetenekli seramik sanatçıları var. Beyza Özgören'e, İpek Kotan'a ait eserleri de satıyorum. Müthiş zevkli eserler. Kendi yaptırdığımız ürünler de var. Çok şey satıldı bile siz gelene kadar.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Bu denli büyük bir ilgi bekliyor muydunuz?
Ersu: İlgi bekliyordum ama beklediğimden fazla oldu. Herkesin gelip, ayıp olmasın diye bir şeyler alacağını düşündüm ama her şeyin biteceğini hesap etmemiştim. Bir de kitap çok severim, Taschen yayınlarını satmaya başladım. Kitapçı dükkanı gibi, çok farklı kitaplar var. Geniş bir yelpazemiz var.
Çocuklarınız, aileniz ve özellikle eşiniz nasıl buldu mağazayı?
Ersu: En küçük oğlum ABD'de okulda olduğu için henüz görmedi ama kızım ve büyük oğlum çok mutlu. Hepsi de benimle gurur duyduğunu söylüyor. Kocam da müthiş destek oldu bana. Çocuklar vardı, evle ilgileniyordum ama asla boş vakti çok olan bir kadın değildim. Çok keyif alarak evdeydim.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Seyahati sever misiniz?
Ersu: En çok New York ve Londra'yı severim. Şu sıra bambaşka yerlere gider oldum işle alakalı. Avrupa'da mobilya ve dekorasyon çok farklı bir noktada. Çok zevkli ve eşsiz parçalar var. Singapur'a da gittim ama bana göre değildi Uzakdoğu tarzı. Oradan aldığım bir dolap var mesela ama İtalyan bir sanatçıya ait.
Türkiye'de iyi mobilya tasarımcılar var mı sizce?
Ersu: Muhakkak ki çok iyi tasarımcılar var ama ben ablamın koleksiyon parçalarını satıyorum zaten, o da dünya çapında. Elime geldikçe ve buldukça Türk sanatçıların eserlerine yer vereceğim.
Bir de son dönemde Osmanlı modası var; modaya göre ev döşemek fikri size nasıl geliyor?
Ersu: Bence biraz sakinledi o moda. Her şeyden biraz kullanma fikrini seviyorum, dümdüz evleri sevmem. Kombinasyon yapabilmek lazım. Dekoratör değilim. Sade ve yalın bir zevkim var. Umarım bir eksikliği doldururum bu alanda.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Ablanızdan en yakın arkadaşınızmış gibi bahsediyorsunuz...
Ersu: Gerçekten de çok iyi anlaşırız. Ablam 4 yaş büyük benden, çok düşkünüz birbirimize. Annem de bizimle çok ilgilidir. Annem Yüksel Behlil, zaten ablamla birlikte çalışıyor. Çok şeyi annem seçer. Muhteşem bir renk zevki vardır. Hayatımda gördüğüm en zevkli insandır diyebilirim. Annemin onayı olmadan bir şey yapılmaz. Ben onlardan daha yalınım, dayanışmamız her zaman var.
Tasarım, çizim yeteneğiniz var mı?
Ersu: Hayatınızda benden daha kötü resim çizen birini göremezsiniz. Bir yuva çocuğu daha iyi resim yapar (gülüyoruz). Çöp adam çizerim bir tek. Emin olun. Annem de çizemez. Zeynep de vardır yetenek.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Yemek yapar mısınız?
Ersu: Çok iyi yemek yaparım, ailede en iyi ben yaparım. Benden iyi biri varsa, o da kocamdır. Muhteşem bir şeftir Kaya. Bayılır mutfağa, evlendikten sonra ben de yapmaya başladım. Yapmıyorum ama yapsam nefis olur. Eşim için kafasını boşaltma, güzel vakit geçirme ve paylaşma alanı. Hafta sonu misafir gelsin bayılır, ben de misafir gibi yerim eşimin yaptıklarını. Annem çok kötüymüş mutfakta ama. Babam bir defa kahve istemiş, annem o kadar kötü yapmış ki, bir daha bir şey istememiş (gülüyor)...
Bu çok iyi taktik! Mutfağı sevmeyen kadınlar bunu yapmalı...
Ersu: Müthiş öğreten biridir annem ama yumurta kıramaz. Eğer bir tarif verecekseniz anneme, şöyle başlamalısınız: Eline tavayı al, tavayı ocağa koy, ocağı yak...
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Çocuklarınızda var mı sanata yatkınlık?
Ersu: Öyle bir tarafları yok. Büyük oğlum mühendis, aynı zamanda ekonomi de okudu. Kızım pazarlama ve halkla ilişkiler okudu. Küçük oğlum da mühendislik okuyor ve müzikle ilgili.
Eşinizle ortak zevkleriniz var mı?
Ersu: Dalmak en büyük zevkimiz. Flört etmeye başladığımızda başladım ben de dalmaya. Kayak yapmayı severiz. Kaya ile tanışınca dalmaya başladım ama ben de çok sevdim. Zoraki yapmıyorum, zaman içinde de ortak zevklerimiz oluştu. İlişki demek her gün üzerinde çalışmak demek.
Eşlerin aynı şeyden zevk alması çok önemli değil mi? Belki de mutlu evliliğin sırrı budur?
Ersu: O ilk heyecanlar bittikten sonra, ortak zevkler ilişkiyi güçlendiriyor ve arkadaşlığı sürdürüyor. Aynı kitapları okur, aynı filmleri severiz. Aynı şekilde yolculuk etmekten, aynı yerlere gitmekten hoşlanırız. Yemek yemeyi çok severiz.
'İş hayatına çok hazırmışım demek ki'

Hiç yemek yemeyi sever gibi görünmüyorsunuz, inceciksiniz...
Ersu: Yemek yiyorum ama kilo almayan bir bünyem var.
Yapmayın, kadınlar kıskançlık krizine girecek.
Ersu: Tatlı ve çikolata sevmem. Hatta hiç sevmem, hayatımda çikolata ve dondurma yemedim. Diyet yapmıyorum kesinlikle. Çok fazla yerim ama almıyorum. Şimdilerde sadece dikkat ediyorum, birkaç gün çok yediysem, bir-iki gün az yiyorum. Benim yediğim kadar yemeği başka biri yese 150 kilo olur...
Spor, yoga, pilatesle aranız nasıl?
Ersu: Haftada 3-4 gün yaparım. Birkaç yıl yoga yaptım ama sevmedim. Bana göre değildi zaten, Zeynep önermişti. Sporu aksatmam.
Güzellik, estetik diye sorsam?
Ersu: 45 yaşıma kadar nemlendirici bile sürmedim, yeni başladım nemlendiriciye. Bugün biraz makyaj yaptım, kızıma fotoğraf yolladım. "Mutluluktan ağlayabilirim" diye mesaj atmış. Annem de kızıyor, makyaj yapmadığım için...