“Uzun yıllar yaptığım seyahatlerin birikimini kitabıma yansıttım”

Beverly Hills’te kendi ismini taşıyan firmasıyla Hollywood yıldızlarına ve işadamlarına stil danışmanlığı hizmeti veren Beril Akçay, son olarak ‘Sofra with Beril Akçay’adlı kitabıyla adından söz ettirdi.

“Uzun yıllar yaptığım seyahatlerin birikimini kitabıma yansıttım”

Ankara cemiyet hayatının sevilen isimlerinden Beril Akçay, Beverly Hill's'te kendi ismini taşıyan firmasıyla Hollywood yıldızlarına ve işadamlarına konsept stil danışmanlığı veriyor. Ofisinde Hollywood camiasının birçok ünlü yapımcısından Amerika'nın ve Avrupa'nın Fortune 500 yöneticilerine, CEO'lardan dünyaca ünlü cerrahlara kadar birçok meslek grubundan müşterisine stil danışmanlığı yapan Beril Akçay, FOX 11 ve Channel 13'le yaptığı programlarla da adından başarıyla söz ettiren bir isim. Şimdilerde bir de kitap hazırlayan Beril Akçay, 'Sofra with Beril Akçay' adlı kitabının Amerika ve Avrupa'da bir örneğinin daha olmadığını vurguluyor. Akçay, sofra dekorasyon konseptinde hazırladığı kitabıyla ilgili olarak "Bu kitap bir yemek kitabı ya da parti planlama kitabı değil. Bu tamamen sofra dekorasyonu konusunda nasıl daha yaratıcı olabileceğimizin, nelerden ilham alacağımızın, nasıl fikir edinebileceğimizin hikayesi." diyor. Bodrum'da buluştuğumuz Beril Akçay ile Amerika'daki günlerini, yeni kitabının hikayesini, sanata olan ilgisini ve modaya olan tutkusunu konuştuk.

Amerika'da bulundugunuz sırada Türkiye'ye de sık sık seyahat ediyordunuz, zor olmadı mı?
Hayatta karşılaşabileceğiniz en evcimen insanım. Çalısma hayatım ve sosyal hayatım inanılmaz yoğun aslında, bir de ek olarak çok seyahat ediyorum sene içerisinde ama yine de inanılmaz bir şekilde ev hayatına bağlı, eviyle bütünleşen biri oldum hep. Bu durum aslında beni bile şaşırtıyor. "Neden" diye sorarsanız, çok küçük yaşlardan beri gerek yazları, gerek kışları Amerika'nın ve Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde eğitim için bulundum. Bir yerde birkaç aydan fazla bulunduğum çok azdır; ya iş için ya da özel amaçlı mutlaka bir seyahatim olur.

Amerika'da kişisel danışmanlık ofisinizde çalışırken bir yandan da FOX kanalında programa devam ettiniz, biraz bahseder misiniz?
Hollywood camiasının birçok ünlü yapımcısıyla Amerika'nın ve Avrupa'nın Fortune 500 yöneticileri, CEO' ları, dünyaca ünlü cerrahlar, stil ve tarzlarına yol gösterici olduğumuz kişiler arasında. Tarz olarak nitelendirdiğimiz şey sadece giyim degil, bundan çok daha geniş kapsamlı. Bir kişinin evi için seçecegi antikadan yapmayı planladığı seyahatin tarihi doğrultusunda neresi ve nasıl olması gerektiğine kadar uzanıyor. Özellikle Avrupa'daki sanatsal etkinlikleri çok yakından takip ediyoruz ve bu etkinliklerle sanat tutkunu müşterilerimizi buluşturuyoruz. Televizyon dünyası ise çok özel bir tutku benim için, isimi severek yapıyorum gerçekten. FOX 11 ve Channel 13 ile programlar yaptım. 'Luxury in Socal' programını sundum. 'Luxury in Socal' benim için işten ziyade çok büyük bir zevkti, çünkü hem yaptığım işle çok paraleldi, hem de her çekim ayrı bir heyecandı.

Yaptıgınız bu programdan bahseder misiniz, sizi en çok hangi çekimler heyecanlandırmıstı?
Mesela dünyanın en pahalı otomobili olan Bugatti Veyron ile bir çekim yaptım. Şu anda hızlı olarak bilinen bütün spor arabaları kullanmışlığım ve binmişliğim vardır ama Veyron gibisi yok. Deneme sürüşü için sadece 700-800 metre ancak gidebiliyorduk, çünkü arabanın mil yapmaması gerekiyor ama o kısa zamanda bile o hızlanma tanımlanamaz, bugün bile aklıma geldikçe heyecanlanıyorum. Bir de David Beckham'ın da müşterileri arasında bulunduğu çok özel bir jeti çekmiştik; özel yapım G5. Çekim için G5 ile New York'a alışveriş için gitmem gerekti. Bundan daha zevkli bir iş daha düşünülemez herhalde.

Şimdilerde bir de kitap hazırladınız; 'Sofra with Beril Akçay'... Biraz bu kitaptan bahseder misiniz?
Bu projeyle ilgili çalışmaya başladığımızda ilk etapta çok farklı olmasını istedim. Sonunda sofra dekorasyon konseptini oluşturdum. Bu kitap bir yemek kitabı ya da parti planlama kitabı değil. Bu tür çalışmaların örnekleri çok ama benim kitabım şu ana kadar hiç yapılmamış bir çalışma. Amerika'da ve Avrupa'da da örnekleri yok. Bu tamamen sofra dekorasyonu konusunda nasıl daha yaratıcı olabileceğimizin, nelerden ilham alacağımızın, nasıl fikir edinebileceğimizin hikayesi. Temelinde ise şu var: Uzun senelerdir yaptığım seyahatlerin ve oralardan aldığım eşyaların, antikaların ve beğendiğim ürünlerin ve tüm bunların birikiminin bir anlatımı. 'Sofra with Beril Akçay' iite böyle doğdu.

Peki, sizi bu fikre iten şey ne oldu?
Küçük yaşlardan beri yaratıcı yönü ve hayal gücü çok geniş biri oldum hep. Hayal gücümün genişliğini hayata görsellikle transfer ediyorum. Şimdi, görsellik çok geniş bir kapsam tabii... Görselliğin benim konuştuğum dili ise dekorasyon ve konbin. Şöyle anlatayım; hayatta sahip olmayı en çok isteyeceğim şey, çizim kabiliyetimin olması olurdu. Beynimin içindeki bu zenginliği kağıda aktaracağım bir araç olması gerek değil mi ama olamadı maalesef. Bu süre içinde bu araç yazı oldu benim için, yazıyı da kullandım. Lise yıllarımdan beri kısa hikayeler yazardım, çeşitli yayınlarda köşe yazıları yazdım, web sitelerinde yazdım. Şimdi ise bu araç dekorasyon oldu. Dekorasyon, konbin ve sofra benim için tablo yapmak gibi bir şey. Ben her şeyi tablo gibi yapmayı severim zaten! Her şeyde bir ahenk, bir düzen olmasını severim. Kisisel hayatımda da öyleyimdir, her eşyamın yeri bellidir.

Amerika'da satışa çıkan bu kitap Avrupa'da ve Türkiye'de de yayınlanacak mı?
Evet, çok yakında. Zaten çok özgün bir tarzı olduğu için çok merak uyandırdı ve bizi dünya piyasalarına yönelmeye itti, hatta çeşitli dillere çevirmeyi düşünüyoruz. Aslında kitabın anlatım dili yazıdan çok resim ama yine de ben ikinci ve üçüncü baskılarda farklı dillerde olmasını istiyorum.

Kitap çok ilginç bir şekilde yapılmış, süslemeleriyle üç boyutlu hale gelmis.
Kitabımın en önemli özelliği, içeriğinin benim ve tasarım ekibim tarafından oluşturulmuş ve resmedilmiş olması. Diğer çeşitli kaynaklardan ya da internet ortamından alınan tek kare resim bulunmuyor. Bunun ne kadar özveri ve zaman isteyen bir durum oldugunu tahmin edersiniz. Böyle olunca bir de buna üçüncü bir safha eklemek istedik yani baskı sonrasında takrar bir çalışma olsun istedik ve bu süslemeleri yarattık. Bir kitabın baskıdan sonra tekrar böyle bir işlemden geçmesi onu ne kadar özel yapıyor düşünün. Bunun için kaç kişi gece-gündüz hazırlık yaptı.

Oldukça sanatsal bir çalışma yani, sanata karşı ilginiz nasıl?
Tekrar öğrenim hayatıma dönecek olsam mutlaka sanat tarihi okurdum. Hem sanata, hem tarihe inanılmaz bir merakım var. Şu an Fransa'da devrim öncesi zaman çok ilgimi çekiyor mesela, onunla ilgili araştırmalar yapıyorum. Sanat tutkum ise apayrı; sadece bunun için özel seyahatler planlıyorum, çok yakın bir tarihte Berlin'e gideceğim. Charlottenburg Sarayı'nda en sevdiğim ressamlardan biri olan Antoine Watteau'nun 'L'Enseigne de Gersaint' adlı tablosunu canlı görmek için, o anı iple çekiyorum. Zaten saraylara da inanılmaz ilgi duyarım hep küçüklüğümden beri. Viyana'daki Schonbrunn Sarayı'nı ilk gördüğümde 12 yasındaydım. Hiç unutmam o dakikaları. Barok ve 18 yüzyıl sonları Rokoko tarzını inananılmaz severim. Simetriye olan düskünlüğüm zaten beni Barok stillere çok itiyor her zaman ama bir taraftan da yaratıcılığa duyduğum derin bir hayranlık vardır. Yaratıcı olan her şeyi çok takdir ederim.

İç mimariye olan tutkunuzdan da söz edebilir miyiz?
En sevdiğim iç mimarlardan biri olan Benjamin Noriega Ortiz; Los Angeles'taki Mondrian Oteli'nin de iç mimarlarından. Örneğin bu otel çok çağdaş ve minimal bir tarz olmasına rağmen o kadar yaratıcı nüanslar var ki çalışmalarında, insanı kendisine hayran bırakıyor. Dediğim gibi, hiç tarzımla örtüşmese de inanılmaz seviyorum.

Otel demişken, bir saplantımdan bahsetmek istiyorum: Gerek özel, gerek iş için çok seyahat ediyorum. Gittiğim yerlerde ise otel odasını evim gibi yaparım. Böyle bir huyum var. Hatta önceki halinden güzel olur. Koltukların önündeki sehpayı kaydırırım, aksesuarları tekrardan düzenlerim. Büyük yemek masalarının üzerlerindeki vazoları, objeleri düzenlerim. Terasları, bahçeleri öyle değiştiririm ki sanırsınız kendi evim. Hatta bazen housekeeping bile eski haline getirmez. İste insanın merakının ne yönde olduğu hayatta yaptıklarına bu kadar paralel oluyor ve etkiliyor.

Bu düzen merakınız nereden geliyor?
Klasik müzik sevgimden olabilir diye düşünüyorum. Klasik müzikle uzun yıllar ilgilendim, piyanoya başladığımda üç yaşındaydım. İlk piyanom olan Zimmermann marka piyano babamın bana doğum günü hediyesiydi. Çok uzun süre çaldım ama daha sonra ara verdim maalesef, yine de merakım hiç kopmadı. Klasik müzik insana bir disiplin, bir düzen anlayışı katıyor. Her şeyin nerede durması gerektiğini, nasıl olması gerektiğini, yoksa bir kaosun oluşacağını öğretiyor. Müzik zaten hem bireyler için, hem toplumlar için çok önemli. Şimdi yaşadığım bölgedeki Pasifik Senfoni Orkestrası'nın bütün organizasyonlarında yer almaya çalışıyorum. Ayrıca genç müzisyenlerin yetişmesi için çalışmalar yapıyoruz. Bunun için elimden gelen tüm desteği vermeye çalışıyorum.

Çok şık giyiniyorsunuz, modayı yakından takip ediyorsunuz herhalde...
Moda benim için büyük bir saplantı. Bu sadece modayı takip etme açısından değil, giyinmeyi çok ciddiye alıyorum. Kıyafetlerin önüne geçip de 15-20 dakika içinde giyindiğim hiç olmaz, yapmam da zaten. Bütün kombinlerim, duruşum önceden hazırlanmıstır. Kıyafetlerimi hiçbir zaman bireysel parçalar olarak görmem, hep kombinlenmiştir takısından çantasına kadar. Onlar nelerdir bilirim, ona göre giyinirim. Seyahetlerim için bu kombinlerden seçilenler valizlere konur. Eğer dolabımda tek başına bir kıyafet varsa o bana inanın dert olur, hiç sevmem. Bana iyilikten çok yük olur. Ben zaten hep şunu söylerim: Moda demek birinci olarak seçim, ikinci olarak kombindir, bunun ötesi yoktur. Önce doğru parçaları seçip almanız sonra da bu doğru parçaları doğru şekilde kombinlemeniz lazım ama bu kombinlerin içindeki ahenk ve tarz size kalmıs. Ben kombinlerimin bazılarını stil danışmanımla, bazılarını da üzerinde çalışarak hazırlıyorum.

Beğendiğiniz markalardan ve modacılardan da bahseder misiniz?
Dört, beş değişik tarz grubum var. Bunlardan sık tarzlar için tercihlerim; Azzedine Alaia, Lanvin, Chado Ralph Rucci, Kaufman Franco ve Rouland Mouret. Tuvalet tarzlarında son dönemlerde Naeem Kahn'ı çok beğeniyorum. Binicilik tarzlarını çok seviyorum. Kendim de ata binmeye başladım hatta sırf bu yüzden dersem abartmış olmam. Hermes ve Ralp Lauren bu konudaki tercihlerim.

Bir de klasik şapkaları ve eldivenleri çok kullanırım. Bir davette şapkalı ve eldivenli tek bir hanım var ise o kesin benimdir. Klasik eldiven koleksiyonum var zaten. Yine bu şekilde kombinlenmiş bir elbise varken üstümde, Rouland Mouret ile bir davette bir araya gelmiştik. Bana "Aynı Audrey Hepburn' e benziyorsun" demişti, çok hoşuma gitti.
Fuat ÇAĞDAŞ
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.