Tanem Sivar Dirvana "Kocam, oğlum ve ben bir bütünüz"

Oğlunun doğumuyla ekranlara ara veren ünlü tv yıldızı Tanem Sivar Dirvanai bir süre önce kendi projesnini yaptı. İstanbul'un unutulmaya yüz tutan değerlerini bulup, araştıran ve onları yeni nesille tanıştıran Ditvana, "Hayallerimi gücüm yettiğince gerçeğe

Tanem Sivar Dirvana "Kocam, oğlum ve ben bir bütünüz"

Röportaj: Nazan Ortaç
Fotoğraflar: Canan Yetişti Satkın
Saç: Hüseyin Açıkgöz, Makyaj: Nilüfer Ayna
Mekan için Galvin Ristorante'ye teşekkür ederiz

Ekranların sevilen yüzü Tanem Sivar Dirvana, bir süre önce İstanbul'un unutulmaya yüz tutmuş değerlerini geniş kitlelere hatırlatmak için kolları sıvadı ve 'Ben Tanem Tanem' adını koyduğu kendi program projesini yarattı. Programını, 152 bin takipçisi olan Instagram hesabından yayınlayan güzel sunucu, kısa sürede büyük merak uyandırdı. Markaların ve TV kanallarının büyük ilgisini çeken programını, 15 yıllık televizyonculuk tecrübesinin getirdiği bir titizlik ve özenle hazırlayan Dirvana, muhteşem işlere imza atıyor. Artık bütün alışverişin neredeyse internet üzerinde yapıldığı bir çağda, İstanbul'un arka sokaklarında dolaşarak kah eski bir varak ustası buluyor, kah sayıları giderek azalan bir kundura ustasının meşakkatli zanaatını gözler önüne seriyor. Yeni projesini konuşmak üzere Galvin Ristorante'de bir araya geldiğimiz Tanem Sivar Dirvana'ya kariyerini, ailesini ve hayallerini sorduk...

Sosyal medyanızda çok keyifli çekimlere imza atıyorsunuz. İstanbul'un değerlerini paylaşıyorsunuz. Ama hepsi ön gösterim şeklinde... Ne olacak bu çekimler?
Teşekkür ederim... Evet, çok özenerek titizlikle bayıldığım bir ekiple çekiyorum tüm o videoları. Küçüklüğümden beri tutkum olan zanaatkarlar hepsi. İstanbul'a aşık biri olarak hepsini büyük bir hevesle çekiyor ve arşivlik değerler olduğuna inanıyorum. Ve inanın kıyamadığım bu videoları herkes Youtube'a koymamı ısrarla söylese de hala tam ne istediğime karar veremedim. Birkaç kanal ile görüşme halindeyim ve birçok beğendiğim marka sponsor olmak için ulaştı bana. Hayal ettiğim TV programı üstünde çalışıyorum ama ortak bir noktada buluşamazsak, Youtube'a yükleyeceğim. Bunların hepsini, tamamen kendim baştan aşağı hazırlayarak çekiyorum ve inanın bu emeklerin boşa gitmesini istemem. Youtube, çok bildiğim ve ilgilendiğim bir alan değil ve sanki çok genç bir kitle... Bu videoların en çok insana ulaşabileceği ve kıymet göreceği yere vermek istiyorum.

Kendi istediğiniz içeriği hazırlamak, kendi kararlarınızla ilerlemek nasıl bir his?
İnsanın kendi içeriğine heveslenip, hayal edip, hayata geçirmesi müthiş bir keyif. Beklenen kalıplar var, seyircinin istediği yönünde yanılsamalar... Herkes güzel ve kaliteli iş yapınca izler, bu oyuna gelmemek lazım. Ben zor olanı seçtim kabul ediyorum ama zor olan sabır ve gayretle elbet takdir görür diye düşünüyorum. Rating rekorları kırmak değil amacım, kariyerimde tek istediğim, içinde olmaktan gurur duyduğum işlerde bulunmak. Kendim izlemekten ne keyif alırım diyorum ve hayallerimi gücüm yettiğince gerçeğe dönüştürmek için emek harcıyorum. Anlık maddi kazançlar ve popülerlik, 15 yıllık televizyonculuk hayatımda öncelliğim olmadı.

Bu tarz içerikler üretip, sosyal medyada paylaşma fikri nasıl doğdu?
Dürüst olmak gerekirse; baktım hayalini kurduğum ve yapmak istediğim programın kıymetini bilen bir muhatap bulamıyorum... O zaman tersten gideyim, kendim yapayım, ondan sonra görüp anlasınlar dedim. Maddi olarak tamamen kendime ve duruşuma yaptığım bir yatırım oldu. Son yıllarda sosyal medya işbirliklerinde bulundum ve oradan kazandığımı buraya yatırmaya karar verdim. Yani madem sosyal medyada bir kimliğim var, o beni en gerçek halimle anlatıp, yansıtmalı diye düşündüm. Kimi giydiklerini, kimi yediklerini paylaşıyor, ben de tutkularımı, beğendiğim, takdir ettiğim güzellikleri paylaşıyorum. İçerik olarak bu ve benzeri paylaşımlar için aslında markalara bir kılavuz olmaktı amacım. Ve işe yaradı... Daha zor ve uzun bir yol seçtim ama markaların dikkatini çekti ve şimdi onlar bana ulaşıyor; ki isteğim buydu zaten.

İstanbul'u, değerli zanaatkarları anlatıyorsunuz. Her zaman bu unutulan değerlerle ilgili miydiniz yoksa önceki programınızla hayatınıza giren bir şey oldu?
Her zaman Beyoğlu ve İstanbul tutkum vardı. Beni tanıyan herkes bunu çok iyi bilir. Yeni insanlar, yeni mekanlar, mahallelerin ustalarını ve atölyelerini keşfetmek benim için vazgeçilmez bir heves. Zaten yaptığım programın fikri ve tüm detayları, çalışmaları, ismine kadar bana aitti. Yılların birikimini bir program aracılığıyla seyirciye aktarabilme şansı yakaladım. O zamanlar genel müdürüm olan Barış Tunay'ın vizyonunun çok katkısı var elbette.

Programınızda tanıttığınız mekanların ve ustaların hepsiyle samimi bir iletişiminiz var, sanki çok eskiden beri tanışıyorsunuz gibi...
İnanın çoğunu yıllardır tanıyorum. Kendi merakım ve onlara olan sonsuz saygımdan bir bağım oluştu yıllar içinde. Kimini çocukluğumdan, kimini gençlik Beyoğlu günlerimden ve birçoğunu araştırarak keşfettim. Ve asla tek ziyaretle ya da bir çekimle sınırlı olmadığı için samimiyetin gerçekliği yansıyor sanırım. Onları tanımak ve anlattıklarını dinlemek büyük zenginlik .

Çekimlerinizde bir araya geldiğiniz isimlerin hepsi, adeta kaybolan birer değer... Sizce neden insanlar bu zanaatlara karşı ilgilerini kaybetti?
Teknoloji birinci neden elbette. Aile ile gecen bir merak bu bence. Çocuk evde neye kıymet verilirse, ona meraklı büyüyor çoğunlukla. Bu ilginin tekrar kazanılması için medyaya büyük sorumluluk düşüyor. Belediyeler destek olmalı ve elbette Kültür Bakanlığı'nın yapacakları çok kıymetli ve etkili olacaktır. Okullarda seçmeli dersler ya da okul sonrası kurslar olabilir. Bunu zorunlu değil, çocuğu heveslendirecek şekilde sunmalı eğitmenler. Bunları yapan ve bilenlerin çok az, hatta yok olduğunu iyice anlamalı ve bunları öğrenmenin onlara artı olacağı hissi verilmeli... Samimiyetle ve hikayelerle...

Türkiye'nin en başarılı sunucularından birisisiniz ama ara verdiniz. Bu bilinçli bir tercih miydi?
Yarı yarıya... Televizyonlar ve programlar çok değişti. Benim hayalini kurduğum proje ve işleri yapımcılar hep çok niş buldu ya da kolay para olmadığı için değmeyecek işler sınıfına koydular. Onların bana son yıllarda getirip sundukları işler ise bana çok samimiyetsiz, para odaklı ve kalitesiz geldi. Son 3 yıldır bir türlü ortak bir noktada buluşamadık. Ben de çalışmayı, ekranlarda olmayı çok seviyorum ve çok özledim. Belki çok saçma gelecek ama kocamın, annemin, oğlumun, komşumun, kayınvalidemin, hatta 20 yıldır görmediğim ilkokul öğretmenimin izleyeceğini düşünerek adım atıyorum galiba. Maddi olarak çalışmama lüksüne sahip olmak değil bu asla; benim de hem maddi hem de içsel üretme isteğim ve paylaşma hevesim var. Hepimizin maddi manevi çalışmaya ihtiyacı var. Ve tabii en önemlisi bu benim müthiş emek vererek okuduğum bir branş. Yani hayallerimin yarısını bile tamamlamadım, daha yolculuğumun başındayım.

Hayalinizdeki meslek hep bu muydu?
Evet, hep ve sadece bu vardı. Üniversitede ana branşım iletişim, yan branşlarım televizyon sinema ve senaryo üzerineydi. Ekran önünde olmayı özledim, çok hem de. Evet, son iki aydır neredeyse her hafta 2-3 toplantım ve görüşmem var ama henüz yapımcılarla ortak bir noktada buluşamadım. Uzun zaman ara verince, insan iyice seçici oluyor sanırım. Bu arada kitap çalışmalarım ve sosyal medya için çekimlerim devam ediyor.

Peki, bu sırada annelik nasıl gidiyor? Hayatınıza bir buçuk sene önce oğlunuz Süleyman girdi. Nasıl geçiyor günleriniz? Nasıl bir annesiniz?
Doğada vakit geçirmek, parklarda kozalak, yaprak toplayıp eve getirip boyamakla diyebilirim. Beraber yemek hazırlayıp, bol bol kitap okumak bu ara favori aktivitelerimiz. Parka çıkarken muhakkak kedi ve kuşlara yedirmek için yaptığımız ufak bir paketimiz oluyor. Eğlenceli bir anneyim bence. Onunla hayatı tekrar öğrenip, keşfediyorum ve bundan müthiş besleniyorum. Bir kadın ve insan olarak daha sabırlı oldum, o da bir gerçek.

Eşiniz nasıl bir baba?
Eğlenceli, bilinçli ama biraz fazla cesur (gülüyor)...

Oğlunuzu büyütürken, en çok neye dikkat ediyorsunuz?
Her hareketimin, sözümün ona ayna olduğunu ve tüm duygularımı, alışkanlıklarımı sünger gibi çektiğini aklımda bulundurarak hareket ediyorum. Daima daha iyi bir insan olmaya ve kendimi geliştirmeye gayret ediyorum.

Anne-baba olmak ilişinizi nasıl etkiledi?
Artık eskisine göre daha çok birbirimizi tamamlayıp, eksiklerimizi kapatmaya çalışıyoruz. Oğlumuzun önünde daima ses tonumuza, davranışlarımıza dikkat ediyoruz, çünkü ne kadar minik olurlarsa olsunlar, üçümüz bir bütünüz ve doğanın yarattığı o etkileşimin bilincindeyiz.

Aşk sizce nedir, aşkın tarifini yapar mısınız?
Aşk şekil ve form değiştiriyor bu bir gerçek ama sanırım en basit anlatım ile her şeye rağmen vazgeçememek...

İlk Sevgililer Günü'nüzü hatırlıyor musunuz, neler yapmıştınız?

Biz Edhem ile Sevgililer Günü klasiklerini çok yerine getirmiyoruz ama asla yok da saymıyoruz... Yemek yiyoruz mesela ama her zamankinden farklı giyinerek ya da planlayarak degil, bir iki saat günün anlamını hatırlayip, sonra normal hayatın akışına dalıp, gidiyoruz.

Peki, beraber unutamadığınız romantik bir anınız var mı?
Sevgililer Günü'nü Edhem hep unutur, o nedenle unutamadığımız değil, genelde unuttuğumuz"oluyor (gülüyor) ama mesela bambaşka bir gün alakasız bir zamanda kendi Sevgililer Günü'müzü yaşayabiliyoruz.

Eşiniz romantik midir?
Klasik romantik erkek tanımlamasına uyuyor mu bilmiyorum ama eski zaman adamıdır ve o tarafını çok seviyorum.

Eşinizin en çok neler yapması size romantik gelir?
Kendimi güzel veya iyi hissetmediğimde bana dünyanın en güzel kadını olduğumu söyler. Ne zaman ne duymaya ihtiyacım olduğunu bilir ve anlar. Bu ufak ama çok romantik ve güzel bir şey benim için.

Aşkın zamanla azaldığını söylerler. Siz bu fikre katılıyor musunuz?
Azalmaz inşallah... Ama şekil değiştiriyor çünkü hayat ve biz değişiyoruz sürekli. temeli sağlamsa o değişimlere ayak uydurarak bir şekilde güçlenerek çıkıyorsunuz çift olarak. Hayat hep flört edip, eğlenmek değil, beraber geçirdiğin vakitler artıp, yıllar uzadıkça güzellikler kadar zorluklar da yaşanıyor o zamanlarda bir olabilmek aşk bence.

Aşkınızı ilk günkü kadar taze ve zinde tutmak için yöntemleriniz var mı?
Yöntem dedikleriniz aşka işlemez... İstedigin kadar ugraş aşkı zinde tutamazsın. Kendini taze ve zinde tutacaksın daima.

Süleyman'ın bir kardeşi olsun istiyor musunuz?
İstiyoruz.

Ailenizde gördüğünüz veya öğrendiğiniz neyi Süleyman'a da aktarmak istersiniz?
Müzik, sanat ve sporun başrolde olmasını ve insan sevgisi kadar hayvan sevgisini aşılamak önceliğimiz. Yani duygusal zeka önemli olan, gerisi gelir, çok mühim değil.

Yurtdışında büyüyen, İstanbul ve Bozburun arası mekik dokuyan biri olarak, kendinizi en çok nereye ait hissediyorsunuz?
Ailemin yanına...

Yurtdışında büyümenin size kattıkları neler?
New York'ta doğdum; annem de New York doğumlu, dedemin Birleşmiş Milletler'deki görevi nedeniyle... İlkokula başlayınca İstanbul'a döndük, tam o yıllarda dedem de emekli olup, ülkesine dönmüştü. Sonra tekrar üniversite tahsilim için 18 yaşında gittim. Her dinden ve her dilden arkadaşım oldu. Ait olduğun çevrenin dışına çıkmak, herkesin tecrübe etmesi gereken bir şey bence. İsimler, kalıplar, tanıdıklar... Yani seni sen yapanlardan uzaklaşıp, kendini tekrar tanımak ve keşfetmek eşsiz bir zenginlik. Hayatta, satın alamayacağın şeylerin başında gelir tecrübe...

İki yıl önce korkunç bir olay yaşadınız ve hala dava sürüyor, Hayvan hakları konusunda bu kadar çabalarken, bu süreç sizin için nasıl geçti? Bir ilerleme var mı?
Gerçekten çok zor bir sürec yaşadık. Zamanlama olarak bebeğimin iki aylık olduğu günlerdi. Çocuğumla beraber büyüyeceğini hayal ettiğim henüz 3.5 yaşındaki Django ve güzel Pamuk, ne yazık ki çok çirkin bir şekilde aramızdan ayrıldı. Acısı ve özlemleri hala ilk günkü gibi. Çok özlüyoruz onları. Akşamları Süleyman'a okuduğumuz ya da anlattığımız tüm masallara Django'yu ekliyoruz. Yolda gördüğü her köpeğe 'Django' diyor... Dava süreci zor ve yorucu. Daha önce adliyelere, mahkemelere yolu düşmemiş, bizler için daha da zor. Bebekli bir hayatta daha da yorucu. Mayıs ayında 4. duruşmamız var ve inşallah karar açıklanacak artık diye ümit ediyoruz. Bu süreçte sahipli ve sahipsiz hayvanlar için gerçekten düşünülmüş, sahada aktif olarak rol alan hukukçulara ve sivil toplum örgütlerinde gönüllü çalışanlara danışılarak bir kanun çıkması için uğraşıyoruz. Biz sosyolog değiliz ama eğitimli, araştıran herkes bilir ki hayvanlara bunları yapabilenler, toplum, insanlar, ailemiz ve sevdiklerimiz için birer tehlike. Bunların hak ettikleri caydırıcı cezaları almamaları veya cezaların paraya çevrilip, ertelenmesi bizler için büyük tehlike... Dilerim en kısa zamanda bizim ve tüm canlı dostlarımız hak ettikleri kararlar sayesinde biraz olsun vicdanlara dokunurlar.

Umarım... Biraz da Deux Beautes markanızdan bahsedebilir miyiz?
Çok tatlı bir heyecan. Çocukluk arkadaşım Müge ile kurduk. Kendisi moda tasarımı mezunu ve çok başarılıdır. Tekstilci bir babanın çalışkan kızı olarak hayalini kurduğu internet sitesini açtı. Paris'te yaşıyor bir süredir. Sosyal medyadan hep destek oldum ve bu süreçte gördük ki benim takipçilerim ve onun kitlesi aynı... Bunu bir proje ile deneyelim dedik ve ilk markamız bu oldu. Ben hep tayt delisiydim. Çok özenerek renkler ve kalıplar seçtik. Müge'nin ticaret konusundaki bilgisi, babasının müthiş tekstil tecrübesi ve deneyimi ile benim sosyal medyamı birleştirdik. Her aşamasını beraber hazırlıyoruz. İşin zor kısımları baba-kız onlarda ama tatlı bir denge kurduk. Tayt dışında yakında tişörtlerimiz ve yazın mayo koleksiyonumuz olacak. Bu arada gelirimizin bir kısmını barınaklara bağışlıyoruz.


6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.