Suzan Sabancı: "Hayat Paylaşarak Daha Değerli ve Renkli Oluyor"

İş dünyasının ve cemiyet hayatının en seçkin isimlerinden Suzan Sabancı ile tatilden sosyal projelerine, çocuklarından hobilerine kadar uzanan samimi bir sohbet gerçekleştirdik.

Suzan Sabancı: "Hayat Paylaşarak Daha Değerli Ve Renkli Oluyor"

Röportaj: Bülent CANKURT

Fotoğraflar: Serkan ELDELEKLİOĞLU


Suzan Sabancı; iş dünyasındaki başarısı ve cemiyet hayatındaki kendine has duruşuyla her daim ilgi odağı olan bir kadın. Akbank Yönetim Kurulu Başkanı olan Suzan Hanım, çok iyi bankacı olmasının yanı sıra birçok uluslararası kuruluş, dernek ve

vakıflarda da etkin rol alıyor. Aynı zamanda o ilgili bir anne, çok iyi bir müziksever, özel dersler alacak kadar bir dans tutkunu, önemli bir sanat koleksiyoneri ve tam bir spor aşığı. Bir süre önce tatilden dönen ve tekrar tatile gitmeye hazırlanan Suzan Sabancı ile tatille başlayıp yukarıda saydığım sıfatlarının detaylarını konuştuğumuz çok samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Suzan Sabancı’yı yakından tanımak isterseniz, buyurun siz de sohbetimize katılın...


Önce yaz nasıl gidiyor, oradan başlayalım isterseniz. Sanırım yeni tatilden döndünüz, nerede tatil yaptınız?


Yaz iyi geçiyor. Bodrum’daydım. İki hafta Maça Kızı’nda kaldım. Muazzam bir tesis. Enerjisi, ambiyansı, her zaman gelen Türk ve yabancı müdavimleriyle, çok keyifli bir ortamı var. Sanki bir kulüp gibi.


Tatil için genelde nereyi tercih edersiniz, sizi oraya çeken şey ne?


Genelde spor yapmayı sevdiğim için yaz tatillerinde hem yürüyebileceğim hem de yüzebileceğim yerleri tercih ederim. Tatilde arkadaşlarımla vakit geçirmekten hoşlanırım.



Tatilde en keyif aldığınız şey nedir?


Sabahları erken kalkıp yürüyüş yapmaktan hoşlanırım. Özellikle yazın sabahın erken saatlerinde yüzmeye bayılıyorum. Öğleden sonra da arkadaşlarımla vakit geçirmekten, onlarla sohbet etmekten çok keyif alıyorum. Müzik dinlemek de tatilde en keyif aldığım aktivitelerden. Mümkün olduğunda canlı müzik dinleyebileceğim yerleri tercih ediyorum. En son gittiğim Kenan Doğulu konseri harikaydı.


Yaz devam ediyor, yakın zamanda yine tatil planınız var mı?


Ağustos ayında Güney Fransa’ya, kısmetse St.Tropez’e gideceğim.


Çocuklarınızla tatil tercihleriniz örtüşüyor mu, genelde birlikte mi tatil yapıyorsunuz?


Çocuklarımla, biri yazın biri kışın olmak üzere, senede iki kez ailece tatil yaparız. Onun dışında kızımla ve oğlumla tek tek iki üç günlük seyahatlerimiz olur.


Tatili bitirip iş hayatına dönersek, iş hayatınız nasıl gidiyor, büyük bir bankayı, yıllardır başarıyla yönetiyorsunuz, başarınızın sırrı nedir?


Yaptığınız işi severek yapmak, takım arkadaşlarınızla ahenkli çalışmak ve zamanınızı iyi yönetebilmek bence başarılı olmada çok önemli. İş hayatında bence tutku ve disiplin de başarı için olmazsa olmaz.


“Zaman yönetimine çok inanırım. Genelde toplantılarda toplantının başlangıç saati kadar bitiş saati de benim için önemlidir. Gereksiz veya uzun toplantılara inanmıyorum, verimli çalışmak önemli.”


Bankacılık çok stresli bir iş olsa gerek, bu stresle nasıl baş ediyorsunuz, motivasyon kaynağınız ne?


Açıkçası bankacılığı stresli olarak görmüyorum. Belki uzun zamandır bu meslekte olduğum için fark etmiyor olabilirim. Ben genelde her zaman her konunun bir çözümü olduğuna inanan bir insanım. Yaptığınız işi iyi biliyorsanız ve iyi bir takımınız varsa, önünüze ne gelirse gelsin bir çözüm bulursunuz. Önemli olan bir sorun çıktığı an, her paydaşın kazanabileceği, herkes için uygun ve doğru olan bir çözümü mümkün olduğunca yaratabilmek. Bugüne kadar çalışma arkadaşlarımla pek çok konunun üstesinden disiplinle, tutku ve ahenkle geldik. Bankacılık elbette yoğun tempolu bir iş. Ancak hem spor yapmak hem müzik dinlemek beni bu yoğun tempoda rahatlıyor ve dinamik tutuyor.



Sizin çocukluk hayalinizin otelcilik olduğunu duymuştum, otelci değil de bankacı olduğunuz için pişmanlığınız oldu mu, bu hayalinizi gerçekleştirmek için bankacılığı bıraktıktan sonra bir otel açmayı düşünür müsünüz?


Hiç pişmanlık duymadım ve mesleğimi her zaman çok severek yaptım. Benim başladığım dönemden bugüne bankacılık sektörü çok gelişti. Bu değişimin parçası olmak ve içerisinde yer almak bana çok büyük bir heyecan verdi. Şu anda çok şapkam var,

açıkçası otelcilik gibi bir girişimi düşünemiyorum: Vakit bulabilir miyim, emin değilim. Ancak bir gün iş yüküm azalırsa, işler hafiflerse, ufak bir şarap bağı alıp şarap üretmeyi çok isterdim.


Bu kadar önemli bir göreviniz olmasına rağmen gençlere ve girişimcilere destek olmak için de büyük çaba gösteriyorsunuz, bu konudaki çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz, gençleri ve girişimcileri neden bu kadar çok önemsiyorsunuz?


Girişimci bir ailenin ferdiyim. Rahmetli dedem hiç yoktan sanayi ve finans iş kollarını geliştirerek aileye devretmiş. Onun ardından beş oğlu da çok aktif bir şekilde çalışarak bütün bu iş kollarını büyütmüş. Üçüncü nesil olarak bu önemli görevleri biz devraldık. Dolayısıyla aile kültüründe girişimcilik olan biri olarak girişimciliği çok önemli görüyorum. Gençleri ve girişimcileri her konuda desteklemekten hoşlanıyorum, heyecan duyuyorum. Ben her zaman yeni projelerden, yeni fikirlerden, üretmekten heyecan duyan bir kişi oldum. Girişimcilik hiç o kadar kolay değil. Kişinin kendine güveni lazım, başarısızlıktan korkmaması lazım. Böyle insanları bulup ne kadar desteklersek, ülkemize ekonomik ve sosyal olarak o kadar katkıda bulunabiliriz. Buna inanıyorum.


Bu konularda uluslararası kuruluşlarda da yer alıyorsunuz, onlar hakkında da biraz bilgi verir misiniz, hangi kuruluşlarda ne gibi görevler üstleniyorsunuz?


Girişimcilikte önde gelen Endeavor Türkiye’in kurucu üyesiyim. ABD merkezli bu kuruluşta etkin olmam Citi ortaklığımız dönemine dayanıyor. O zamanlar Michael Klein bu konunun önemine değinmişti. Biz de Citi’nin modelini örnek alarak Akbank

olarak girişimcileri bu Endeavor üzerinden de desteklemeye başladık.


“Şamdan Plus, fark yaratan dinamik yayın anlayışıyla hepimizin beğenisini kazandı. İlk günden beri çizgisini koruyarak; iş, cemiyet ve moda dünyasına dair başlıca kaynaklardan biri haline geldi. Özel dosyaları, röportajları ve haberleriyle hayatın nabzını tuttu. Bu güzel yolculuğun nice yıllar sürmesini dilerim. Şamdan Plus’ın 20. yılını yürekten kutlarım.”


Bu arada Amerikan Türk Cemiyeti Eş Başkanı’sınız ve bu göreve geldikten sonra çok büyük organizasyonlara imza attınız ve sanırım önümüzdeki aylarda yine büyük bir gala yapacaksınız. Cemiyetiniz, eş başkan olarak yaptıklarınız, yapacağınız gala ve cemiyet olarak gelecek planlarınızla ilgili de bilgi alabilir miyiz?


Amerikan Türk Cemiyeti olarak en önemli görevimiz Türkiye’nin başarılarını ve potansiyelini yurt dışında etkin bir şekilde anlatabilmek. Bu amaçla önemli organizasyonlara imza atıyoruz. Bu sene Türk film ve dizilerinin uluslararası başarılarını kutla-

yacağız. Dünyaca ünlü sanatçılar ve yapım şirketleri galamızda olacak. Geçen sene Cumhuriyetimizin 100. yılını büyük bir coşkuyla kutladık. Ondan önce ise başarılı Türk girişimcileri onurlandırdık. Bunun yanı sıra önemli burs programlarımızla yetenekli gençlerimizi destekliyoruz. Cemiyetin yerelden evrensele uzanan bir köprü olmasını ve ikili ilişkilere önemli katkılarda bulunmasını hedefliyoruz.


Sizin başka vakıf, dernek ve kuruluşlarda da görevler aldığınızı biliyorum, hangi vakıf, dernek ve kuruluşlarda hangi görevleri üstleniyorsunuz, bu görevlerle ne gibi sosyal faydaları amaçlıyorsunuz?


Türkiye’yi temsilen Council on Foreign Relations (CFR) ve Chatham House’da görevlerim var. Bu iki kurumda da amacım Türkiye’yi en etkin şekilde temsil etmek. Kuruluşların yapacağı panellere ve açılımlara Türkiye’den destek vermek. Yine önceki adıyla Prince’s Trust, şimdiki adıyla King’s Trust’ta aktif bir görevim var. Kurumun eğitim ve girişimcilik amacıyla yaptığı global faaliyetlere destek oluyorum. Türkiye’den ilk ve tek ben yer alıyorum. Harvard Danışma Kurulu’ndayım. 50 kişilik danışma kurulunda Türkiye’den 5-6 kişi olarak yer alıyoruz.


Venedik’in hem tarihi yapısını hem de kültürel dokusunu korumak için çalışan Venetian Heritage’da da aktif görev alıyorum. Bu tip organizasyonlarda yer almak hem bilgiyi hem de görgüyü artıyor. İnsanın network’unu genişletmesine yardımcı oluyor ki bu da Türkiye’yle ilgili bir şey yapmak istediğimizde önemli oluyor.


Norman Foster Foundation’ın temiz ve sürdürülebilir şehirlerle ilgili bir projelerinde aktifim. Bu proje kapsamında Yale Üniversitesi’yle çalışılıyor. Norman Foster çok iyi tanıyıp güvendiğim, dünyanın en önemli mimarlarındandır. Serpentine’de de aktifim. En son Refik Anadol’un sergisine destek olduk ve sergi büyük ilgi gördü.


Serpentine sadece bir sanat galerisi olarak değil, bir düşünce kuruluşu olarak da çok etkili. Michael Bloomberg, Lady Elena Foster gibi kişiler burada son derece aktif. Onlarla birlikte çalışma deneyimi kazanmak çok önemli. Bu sayede kendimi de geliştiriyorum. Bütün bu görevlerinde edindiğim tecrübeler bana hem Amerikan Türk Cemiyeti faaliyetlerinde de destek oluyor hem de Türkiye’yle ilgili herhangi bir aktivite düzenlerken buralardan edindiğim dostlukların desteğini alabiliyorum.



Bunca şeye nasıl zaman buluyorsunuz, zamanınızı nasıl planlıyorsunuz? Örneğin bir gününüz nasıl geçer?


Zaman yönetimine çok inanırım. Genelde toplantılarda toplantının başlangıç saati kadar bitiş saati de benim için önemlidir. Gereksiz veya uzun toplantılara inanmıyorum. Kısaca zaman yönetimi ve o zaman içinde verimli çalışmak çok önemli. Örneğin bir toplantı öncesi bir sunum dağıtılmışsa, o sunumun herkes tarafından okunduğunu varsayarım ve sadece görüş alış verişine zaman veririm.


“Yaptığınız işi severek yapmak, takım arkadaşlarınızla ahenkli çalışmak ve zamanınızı iyi yönetebilmek bence başarılı olmada çok önemli. İş hayatında bence tutku ve disiplin de başarı için olmazsa olmaz.”


Sabah 06.00’da kalkarım. İki saat spor yaparım, 09.00 - 09.30 gibi iş hayatım başlar. Öğle yemeklerine gitmeyi sevmiyorum, daha hızlı ve pratik bir şekilde geçiştirmeye çalışıyorum. Akşam iş çıkışı genelde arkadaşlarımla buluşup sohbet etmekten ve

müzik dinlemekten hoşlanırım. Haftada iki veya üçten fazla akşam yemeğine gitmemeye çalışıyorum. Yemekleri mümkün olduğunca azalttım diyebilirim. Hafta içlerim böyle geçer. Genelde 11 gibi yatarım. Bir davete katılıyorsam da 12’yi geçirmemeye çalışırım. Ne olursa olsun 06.00’da kalkmak benim için önceliktir.


Spor hayatınızda önemli bir yer kaplıyor sanıyorum, hangi sıklıkta, hangi sporları yapıyorsunuz?


Her gün 18 bin adım atarım. Power walking (bir dakikada 140 adım) yaparım. Haftada üç gün pilatese giderim, dört gün de ağırlık çalışırım. Yine vakit bulabilirsem haftada bir veya iki kere kick boksa giderim. Kick boksing yapmayı çok seviyorum.


Spordan sanata geçelim; bankanız sanatın en büyük destekçilerinden... Sanata destek vermeye ne zaman ve neden başladınız?


Ben 1989 yılında Akbank’a geçtiğimde ilk olarak Hamit Belli’yle birlikte çalıştım. Kendisi sanat düşkünüydü ve büyük önem verirdi. Ben de çağdaş sanatı o zamandan beri destekler oldum. Gürol Sözen sanat danışmanımızdı. Beni pek çok sanatçıyla

tanıştırırdı, ben de bu vesileyle sanat dünyasının içine iyice girdim.


Sanat etkinliklerine sponsor olmanın yanı sıra Akbank Sanat ile bizzat sanat ile sanatseverleri bir araya getiriyorsunuz, bunları biraz açabilir miyiz, bu konudaki güncel çalışmalarınızı öğrenebilir miyiz?


Başarılı bir ekonomik ve finansal performans tek başına bir ülkenin refahının, gelişmişliğinin ve medeniyetin bir göstergesi değil. Bunun yanında, kültür ve sanat alanındaki atılımlar da çok büyük önem taşıyor. Kültür ve sanatın bir toplumun geleceğe bırakacağı en önemli miras olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden sanatı desteklemeyi çok önemsiyoruz. Akbank Sanat bizim için çok önemli. Yılda 700’ün üzerinde etkinlik gerçekleştiren bir kurumdan bahsediyoruz. Akbank Caz Festivali’nden Akbank Kısa Film Festivali’ne bütün etkinliklerimizle sanatseverlerle olmayı sürdüreceğiz. Aynı zamanda Contemporary İstanbul ve Sabancı Müzesi iş birliklerimizde yine önemli sanat faaliyetlerimizden.


Sizin kişisel olarak sanatla aranız nasıl, daha çok sanatın hangi dallarını seversiniz, hangi sanat dallarıyla ilgilenirsiniz, sanat koleksiyonunuz var mı, varsa ne tarz eserlerden oluşuyor?


Çağdaş sanatı çok seviyorum. Modern ve büyük boyutlu eserlerden hoşlanıyorum. Türk çağdaş sanatçılarının eserlerini topluyorum. Özellikle Gülay Semercioğlu, Selma Gürbüz, Refik Anadol, Ergin İnan, Burhan Doğançay, Adnan Çoker, Bubi, Ahmet

Oran sevdiğim sanatçılar.



Siz iş dünyasında başarılı bir isimsiniz ama aynı zamanda annesiniz, iki çocuğunuz var. Bu yoğunluğun arasında anneliğine yeterince zaman ayırıyor musunuz?


Çocuklarım büyüdü. Evvelden iyi bir zaman planlaması gerekiyordu. Bu zaman planlamasıyla yeterli ve kaliteli zaman ayırabildiğimi düşünüyorum. Aslında zamandan çok kaliteli zaman geçirebilmek çok önemli. Çocuklarla birlikte olduğumda o zamanı sohbet, fikir alışverişi ve hobilerle geçirmeye gayret etmişimdir. Şimdi tabii onlarla olan birlikteliğimiz daha farklı. İkisi de artık ayakları yere basan bireyler. Birbirimize çok yakınızdır. 7/24 haberleşiriz ve sıklıkla konuşuruz.


Çocuklarınız kocaman oldu, ilişkiniz nasıl, çocuklar büyüdükçe anne-çocuk ilişkiniz nasıl evirildi?


Çocuklarımla ilişkim çok iyidir. Arkadaş gibiyizdir. Her konuyu rahatça konuşuruz. Yeni fikirlere açığızdır, birbirimizi dinleriz, birbirimize kritik veririz. Bizim ailede takım ruhu öne çıkar, biz aslında bir takımız...


Çocuklarınızla birlikte neler yaparsınız, onlarla en çok ne yapmaktan hoşlanırsınız?


Her şeyi yaparız, onlar da çok sporsever. Hep birlikte spor yaparız. Sohbet etmekten hoşlanırız. Birbirimizle konuşarak kararlar veririz. En çok keyif aldığım onlarla birlikte spor yaparken veya beraber mutfağa girip yemek pişirirken yaptığımız sohbetler...

Çok keyifli oluyor.


Onların gelecekleriyle ilgili planlarınız var mı yoksa onların kendi yollarını seçmelerine alan açar mısınız?


Hiçbir şekilde karışmam. İkisine de güvenim sonsuz. İkisi de çok iyi yetişti. Dünyayı tanıdılar, bilgileri ve görgüleri var. Tecrübe birikimleri de oldu. İkisine de saygı duyarım. Görüş almak isterlerse her zaman orada olduğumu bilirler.


Mutfakla aranız nasıl, evde yemek yapar mısınız, iddialı olduğunuz bir yemek var mı?


Evde yemek yapmaya fazla vaktim olmuyor. Bu nedenle mutfakla aramın çok iyi olduğunu söyleyemem. Birkaç yemeği iyi yaparım ama vakit olmuyor. Ancak İspanyol paella’sını iyi yaparım.



İddialı olduğunuz bir konu da dans olabilir mi? Çünkü dans dersleri aldığınızı biliyorum, hangi dansları biliyorsunuz, hangi dansta iddialısınız?


Dansı çok severim. Çok eskiden Sait Sökmen’le birlikte stüdyosunda dans dersleri aldım. Rumba, salsa, tango ve vals dersleri... Sonra New York’ta çocuklar için çok vakit geçirdiğim bir dönemde oradaki dans stüdyolarında Latin dans dersleri almaya devam ettim. Bana göre dans en keyifli spor, hatta en keyifli kardiyo!


Biraz da modadan konuşalım; modayla ne kadar ilgilisiniz, trendleri takip eder misiniz?


Modayla her kadın gibi ilgileniyorum. Trendleri takip ederim.


Stilinizi nasıl tanımlarsınız, genelde ne tarz giyiniyorsunuz, zaman içinde giyim tarzınızda ne gibi değişiklikler oldu?


Ben streetwear seviyorum. Yoğun bir tempom var. Gün içinde hem işe gitmek, hem davetlere katılmak mecburiyetinde kalıyorum. Bu yüzden genelde spor ve sosyalleşmeye imkân veren giysileri çok severim. New York’taki streetwear akımını çok seviyorum. Lacivert, siyah, beyaz, gri ve çikolata kahve renklerine meyilim var. Özellikle son dönemlerde, renklerde siyahtan laciverte, griden çikolata kahveye doğru bir tercih dönüşümü yaşadım.


Makyajda göz kalemi, maskara ve natürel renk ruj sürme dışında başka bir şey yapmıyorum, yalınlığı tercih ediyorum.


Son olarak, kendinizle ilgili bilmediğimiz bir yönünüzü, bir alışkanlığınızı, bir hobinizi veya bir fobinizi bizimle paylaşmanızı istesem ne derseniz?


Piyano çalmayı çok sevdiğim için genelde İstanbul’da evdeysem ve yoğun bir gün geçirmişsem piyano çalarak rahatlıyorum. Spor dışında müzik dinlemeyi çok seviyorum. Spotify muazzam bir kalite getirdi hayatımıza, sporda yürüyüşte her yerde müzik

dinliyorum. Kendime ve arkadaşlarıma playlist’ler yapıyorum. Hatta yakın zamanda Kiss FM’de bir seri programım başladı. Radyo sahibi üniversiteden çok sevdiğim arkadaşım bana “Senin çok iyi müzik zevkin var, herkes keyif alıyor, neden bu zevkini paylaşmıyorsun, bizim radyoda çalar mısın” deyince bende “neden olmasın?” diyerek yola çıktık. Çok heyecanlıyım ve dinleyicilerden gelen güzel geri bildirimler beni çok mutlu ediyor. Fobi olarak; bende biraz klostrofobi var, karanlık ve kapalı yerlerden huzursuz oluyorum.


Benim sorularım bitti, sizin söylemek istediğiniz, özellikle belirtmek istediğiniz bir şey var mı?


Çok keyifli bir sohbet oldu, çok teşekkür ederim. Bülent Bey, iki yıl boyunca Covid dönemi bizler için farklı bir tecrübe yarattı. Kendimizi çevrelerimizden, dostlarımızdan izole etmek zorunda kaldık. Ben bu vesileyle bilginin ve tecrübenin paylaşılmasının ne kadar önemli olduğunu daha da iyi anladım. Sevdiklerimizle hayatı paylaşmanın bize ne kadar iyi geldiğini ve bize ne kadar değer kattığını Covid esnasında hep hissettik. Mutluluk paylaşarak büyüyor. Hayat paylaşarak çok daha değerli ve renkli oluyor. Bunu eklemek isterim.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.