Röportaj: Nazan Ortaç, Fotoğraflar: Kutup Dalgakıran
Bir şeyi yaşayandan dinlemek çok daha öğretici... Ve İdil Gazioğlu, bunun canlı örneği... Aslında kendine iyi baktığını düşündüğü bir anda sıra dışı bir hastalıkla karşı karşıya gelmiş. Doktorların çare bulamadığı noktada da, çareyi kendisi aramaya koyulmuş. Ve onun bu merakı, hem kendisini iyileştirmiş hem de 'Bütüncül Sağlık Koçu' olmasını sağlamış. İdil Gazioğlu ile ağaçlar arasındaki huzur dolu evinde bir araya geldik ve tüm hikayeyi kendisinden dinledik...
'Tam Yaşa' serüveni nasıl başladı?
Benim hastalığımla başladı. Şöyle; benim organlarım duruyor. Önce mesanem durdu 9 sene önce. Doktorlar "Yapacak hiçbir şey yok" dedi. "İdyopatik" dediler; yani tıpta idyopatik, sebebi bilinmeyen hastalık demek. 5-6 sene böyle geçti, sonra yayılmaya başladı. Önce bağırsaklarım durma noktasına geldi, durdu. Midemde muazzam ağrılar oluştu. Çok çok korktuğum bir noktaydı. Bir organım daha durursa ne olacak? Eve bağımlı mı yaşamam gerekecek? O zaman çocuklarım daha gençti. Çocuklar evlenecek, benim torunlarım olacak ve ben evde hemşireyle yaşayan bir babaanne-anneanne mi olacağım? Böyle bir şey olmamalı, ne yapabilirim diye araştırmaya başladım. Ne yapsam, ne okusam diye araştırırken, en korkulu zamanlarımdan birinde, ki bunu seminerlerde de anlatıyorum; "Her şey sarı bir kitapla başladı" diye. Yabancı bir kitap buldum; o kitaptan anladım ki ben gıda okumalıyım. Gıdanın bedenimiz üzerinde bu derecede etkili olduğunu ben hastalanmadan bilmiyordum. Sonra Institute for Integrative Nutrition'da bir senelik bir programa katıldım ve Bütüncül Sağlık Koçu diploması aldım. Sonra Cornell Üniversitesi'nde 'Bitkisel Beslenme' ve Stanford'da 'Gıda ve Sağlık' kursunu bitirdim.
O arada öğrendiklerinizi uygulamaya başladınız değil mi? Sağlığınızı nasıl etkiledi?
Bağırsakları kurtardım, mideyi normale getirdim. Bu arada çok şey öğrendim. Öyle bir konu ki okudukça insanın okuyası geliyor. Çok şeyin iyiye gittiğini çok net fark ettim. Bütün bunlar olurken; çok ağır bir migren hastasıyım, bu arada o gitmiş! Gerçekten o kadar öbür şeylere kilitlenmiştim ki migrenimin iyileştiğini fark etmemişim bile. Arada Almanya'ya bir sene tedaviye gittim. Fakat okurken, dedim ki ben durduruyorum tedaviyi. Çünkü anladım ki ben onu devralabileceğim kadar bilinçlendim. İki sene sonra bağırsaklarım da, midem de tıkır tıkır çalışmaya başladı. Doktorlar, "Siz ne yapıyorsanız, onu yapmaya devam edin" dediler. Şimdilik çok şükür bu durumdayız.
Zor bir süreç olmuş sizin için, çok geçmiş olsun... Peki, 'Tam Yaşa' nasıl doğdu bu süreçten?
Bir akşam yedi kız yemeğe çıktık. Ben o akşam, eve döndüm ve eşim Murat'a, "Benim 25 Kasım'da seminerim var" dedim. "Sen kızlarla yemeğe gitmedin mi, iş kurmaya mı gittin?" dedi (gülüyor). Yemekte arkadaşlarım "Bu bildiklerini herkesle paylaşmalısın" diye beni harekete geçirdi. O gün seminer yerime bile karar verdiler! Telefonlar açıldı falan, ben böyle döndüm eve. Ondan sonrası kendiliğinden geldi zaten.
Sadece okulunu okumuş olsaydınız, yine anlattıklarınız ilgi çekici olacaktı şüphesiz ama yaşanmışlık insanı çok etkiliyor. Peki, tam olarak ne yaptınız da hastalıklarınızı durdurmayı başardınız?
Şöyle üç cümleyle söylemem gerekirse, zaten Tam Yaşa'nın mottosu da bu: Spor, beslenme ve zihni dengede tutmak. Ama daha da basitçe anlatmak gerekirse 'Tam Yaşa' nedir? Bu üçünü yapınca, terazi gibi düşünün, vücut dengeye oturuyor. Vücut dengede olduğu zaman da, kendi kendini onarıyor.
Peki, sizin hayatınızda ne olmuştu da o denge şaşmıştı? Kendi sağlığınıza pek dikkat etmez miydiniz?
Kronik stres vücutta çok şeyi yıpratıyor. Stresi sadece üzüntü vs olarak düşünmeyin. Mesela vücuduma iyi gelmeyecek bir şey yedim; bu da aynı derecede stres yaratıyor. Çünkü kortizol hormonu bunlar arasındaki farkı bilmiyor; üzüntüyü de stres olarak görüyor, korkuyu da stres olarak görüyor, kötü yemeği de stres olarak görüyor. Gün içinde yaşadıklarımızı ve yediklerimizi düşünün, stres hiç inemiyor. Sürekli tepede kaldığı zaman da kronik stres oluyor. Bugün dünyada bilinen hastalıkların yüzde 80 ile 90'ı kronik stres ve enflamasyondan sebebiyle oluyor.
Hayvansal gıda tüketmiyorsunuz değil mi?
Ben hiçbir gıdayı hayatınızdan tamamen çıkarın demiyorum. Hayvansal ürünleri azaltın diyorum. Antibiyotik ve hormonu bedenimize almayalım diye. Ulaşabiliyorsanız organik ve doğal yollarla yetişmiş hayvanları az miktarda tüketmek tercihiniz olabilir. Antibiyotik çok gerekli bir şey; ama gereksiz yere alındığında bedenimize olan zararları bugün tıp literatürünün bir gerçeği. Enflamasyon da yapıyor. Gerektiği noktada elbette ki bunu tartışmıyorum. Mesela ben kateter kullanımımdan dolayı çok sık enfeksiyon oluyordum. Çok ağrılı ve çok rahatsız edici bir şey. Ve enfeksiyonu tek geçirecek şey antibiyotik ama doktorlar da ikilemde kalıyorlar. "Sana bu antibiyotiği vermemiz lazım, çünkü enfeksiyonla yaşayamazsın ama ben senin her enfeksiyonunda antibiyotik verirsem, 5 sene sonra ne vereceğim" diyorlar. Dolayısıyla onlar da ikilemde ve ben çoğu zaman o ağrıyla yaşamayı seçiyorum vücuduma gereksiz antibiyotik girmesin diye. Şimdi durum böyleyken hayvansal gıdayla antibiyotik almak istemiyorum. Ama çok katı değilim tabii. Esas katı olduğum şey şeker. Onu hiç yemiyorum. İşlenmiş şekerden bahsediyorum tabii, meyveden değil. Meyve yüzde yüz sağlıklı bir şeydir ve her gün tüketilmelidir. Ama senede bir, arkadaşlarım bana pasta alıyor doğum günümde, o zaman ondan bir çatal alıyorum. Ben bir de şunu söylüyorum hep; sağlıklıysanız, yüzde 70 bunları yapın, yüzde 30'da kendinizi şımartın. Bu dengeyi korursanız hiçbir şey olmaz. Yoksa 365 gün hesap kitap yaparak, "Hangi saatte ne yiyeyim, hangi gıdayla hangisini tüketeyim"le bir ömür geçmez. Zaten kalıcı da olmaz.
En önemlisi işlenmiş ve içinde katkı maddesi olan gıdalardan uzak durmak sanırım.
İşlenmiş gıdadan uzak durun, doğal besinlere yönelin. Mesela yeşillere olağanüstü önem veriyorum. Çünkü onlarda sayamayacağım kadar çok vitamin, magnezyum, kalsiyum, potasyum, çinko vs var. Pazara gidip, tezgahlarda gördüğünüz her türlü yeşili alın, onlar hakikaten hayat kurtarır. Sporu yaptığınız zaman, olabildiğince doğal gıdayla beslendiğiniz zaman ben hesap kitaba ihtiyacınızın olduğunu düşünmüyorum.
Bu konuda eşiniz ve çocuklarınız da sizinle aynı bakış açısına sahipler mi?
Çocuklar bizimle yaşamıyor. Evde her şey pişebilir, kimseye baskı yapmıyorum. Ama gayriihtiyari sohbetlerimiz oluyor. Eşim Murat da böyle şeyleri okumaya meraklı ve değiştirmeyeceğini sandığım şeyleri değiştirdi. Eskisine nazaran çok daha sağlıklı yiyor ve kendi tercih ediyor. "Birçok şeyi keşfettim" diyor. Kızım ise hiç et yemiyor. Vejetaryen olmasına karşı çıkmıyorum ama çok sağlıksız besleniyordu. Şimdi öyle değil, mesela bir şey oluyor, "Şu arkadaşıma biraz anlatsana" derken, o da gayriihtiyari dinliyor. Bir de tabii görüyorlar bendeki değişimi, ondan etkileniyorlar.
Sanki son yıllarda bu konuda bilinç de arttı değil mi?
Etrafta da görüyorum. Bir de şunu da görür oldum, "Ben sizden şunu duydum, kızıma uyguladım, rahatsızlığı vardı geçti" diyorlar. Eskiden insanlar rahatsızlıklarını da dile getirmiyordu pek. Daha konuşulur oldu. Bir de hep aynı şeyi söylüyorum, çok meraklı olun. Çok merak edin, çünkü öğrendikçe bir yerden başlayacak.
Siz eğitime devam ediyor musunuz?
Ben Bütüncül Sağlık Koçu'yum, diplomam o. Ama ben birebir sağlık koçluğu yapmıyorum ama workshop'lara ve seminerlere açığım. Benim konum mesane ama mesane diye çıkmadım zaten yola; ne oluyor vücudumda diye çıktım. Dolayısıyla yaşadıklarımız fark gösterebilir ama ana fikir herkes için aynı; genç ve sağlıklı kalmak.