Röportaj: Bade ÇAKAR
Fotoğraflar: Koray IŞIK
Geçtiğimiz sezon sonbahar/kış 2018 koleksiyonunu 'Mercedes-Benz Presents Sudi Etuz' ismiyle moda tutkunlarının beğenisine sunan genç ve yetenekli tasarımcı Şansım Adalı'nın markası Sudi Etuz, bu sezon Türk modasını Gürcistan'ın başkenti Tiflis'te temsil edecek. 'Mercedes-Benz International Designer Exchange Program' adlı uluslararası değişim programı ile 1-5 Kasım tarihleri arasında Tiflis'te olacak olan Şansım Adalı ile bu heyecanını konuştuk.
Bu sezon Gürcistan'da gerçekleşecek Mercedes-Benz Fashion Week Tbilisi'de koleksiyonunuzu tanıtacaksınız. Nasıl gidiyor hazırlıklar?
Hazırlıklar aslında kağıt üstünde ve bütün hikaye kafamda belirgin bir şekilde hazır, silüetler hazır, fakat bu dönem diğer işlerle o kadar yoğunum ki dolayısıyla harekete geçmeye başlayamadık daha. Özel siparişler, bir de gerçekleşecek iki ayrı işbirliğim var, onların hazırlıkları derken, bu sırada iki ayrı işbirliği için ayrı koleksiyonlar hazırladık. Ancak önümüzdeki hafta artık koleksiyon parçaları da atölyeden çıkmaya başlar.
Koleksiyon hazırlama sürecinde en zor kısım sizin için nedir?
Normalde, hayalinizde yarattığınız o tasarımın gerçek hayata uyarlanmasını bekleme anı diyebilirim. "O kadar güzel olacak mı?" sorusu... Bu sezon için ise kesinlikle farklı bir yerde defile yapıyor olmam. Çünkü bilmediğim bir yer. Tasarımların modellerin üzerinde çok muntazam bir şekilde provalanıp, oturtulması gerekiyor. Ama biz Tiflis'e bir hafta önce gideceğiz. Dolayısıyla orada bizi ne bekliyor bilmiyoruz. Ekibimle çok olağanüstü bir performans göstermemiz lazım. Hızlıca provaları yapıp, gerekirse orada bir atölye kiralayıp, düzeltmeleri yapacağız ya da buraya geri dönüp halledip, tekrardan Tiflis'e gidilecek. Bunlarla ilgili detayları geçen sezon orada defile yapan Deniz Berdan'a soracağım. Tabii bir de koleksiyon hazırlığında sizin kontrolünüzün dışında kalan şeyler var. Malzeme temin etmek gibi. Ben atölyemin kontrolü dışında kalan her şeyden korkuyorum. Ekibim çok iyi, onlara güveniyorum, malzeme sıkıntısı çekmezsek hiçbir sorun olmaz. Özellikle kumaş sorunu oluyor, önce var diyorlar sonra yok diyorlar, getireceğiz diyorlar, getirmiyorlar... Bir de şimdi yerli mal da olsa euro, dolar hesabı var. Sudi Etuz denince akla gelen o volanlar, 30 metre kumaştan yapılıyor. Kumaşın metresi 15-20 dolar olunca, artık o kadar bol keseden kullanamayacağız. Bu tür kısıtlayıcı şeyleri, ne kadar moral bozucu olsa da seviyorum, çünkü bu seni eğitiyor. Tasarımcı olarak görevim bu kısıtlamalara rağmen en iyisini çıkartmak.
Siz ilk günden beri moda haftalarına katılmaya da önem veriyorsunuz...
Defile başlı başına büyük bir masraf ancak benim kendimi gösterebileceğim alan ve bu işin de raconu... Bir de bu sezon varım, öbür sezon yokum dememek lazım. İstikrar önemli ama şu da var, bu istikrarı her tasarımcı ister. Kimse tembellikten defile yapmamazlık yapmıyor, tamamen maddi imkandan kaynaklanan bir şey. Yurtdışındaki gibi büyük ekiplerle çalışamıyorsun, burada hep bir mücadele var. Ben de defile atlamak istemiyorum ama kolay değil, zorlayıcı bir şey gerçekten...
Peki, Mercedes-Benz'in bu değişim programı ile Tiflis'e gitme kararı nasıl oldu?
Mercedes-Benz, geçen sezon bana sponsor olmuştu. Bu sezon da bunu teklif etti. Ülke listesi var ve bu listeden istediğin bir yeri seç, belli bir bütçeyle seni orada 'Mercedes-Benz Presents' olarak aynı şekilde çıkartacağım diyor. Oradaki listede New York, Paris, Londra, Milano, Güney Afrika gibi bir sürü ülke var. Ama verilen bütçe ile New York, Londra, Paris ve Milano'ya gitmek mümkün değil. Oralarda mekan, detaylar derken, bütçeler 300-500 binler falan oluyor. Sponsor bulmak lazım. İstanbul'da sponsor bulmak zor, orada no name bir marka olarak bulmak imkansız. Dolayısıyla o şehirler direkt eleniyor.
Çok yüksek bütçeler bunlar ama o noktalar daha iyi olmaz mıydı?
O şehirlere gitsem de Sudi Etuz olarak patlamam çok zor. Yeni çıkan markaların hepsi çok iyi, bir de zaten yıllardır o moda haftalarını etkisi altına alan büyük markalar var. Ben nasıl sıyrılacağım? Bu işi daha çok görselliği kullanmak, reklam için, dünyaya neler yapabileceğini göstermek için yapıyorsun. Zaten "ben de buradayım" demek çok zor. Bu, İstanbul'da kendi yerinizde de zor, bir de orada yapmak çok çok zor. Ben o listede ilk Güney Afrika'yı düşündüm. Çünkü her sene Conde Nast'ın konferanslarına katılmaya çalışıyorum. Ama mesafe çok uzun, bir de Tiflis şu an dünyada oldukça fazla dikkat çekiyor, hatta İstanbul'dan çok daha fazla olabilir. Oradaki tüm markalar, meşhur oldu. Bu hem iyi hem de üzücü. Orada bir şey tanıtıyor olabilmek güzel ama İstanbul Moda Haftası'ndan daha fazla ilgi görmesi üzücü. Tabii bu görünen, belki incelediğiniz zaman İstanbul çok daha iyidir.
Türk tasarımcılar yine de yurtdışında daha zorlu yollardan geçerek bir şekilde adlarını duyurmaya başladılar.
Hakan Yıldırım, Elif Cığızoğlu, Özgür Masur, Zeynep Tosun, Nihan Peker, Gülçin Çengel, bunlar ilk baştan Londra'dan, o imkanlarda çıksalardı, çoktan dünyaca ünlü isimler olurlardı. Sayelerinde Türk müşterileri, kendi tasarımcılarına kıymet vermeye başladı. Onların bu başarısı benim önümü açtı. Burada çok yetenekli insanlar var, hiç de büyük markalardan geri kalır yanları da yok verdikleri hizmette. Mükemmel şeyler yapıyorlar ve burada, bu imkanlarla yapıyorlar. Bir de daha fazla imkanları olsaydı; bir yabancı yatırım, arkalarında bir şirket olsaydı düşünemiyorum. Yatırımcı olmadan, tek başına oralarda çok zor. Yoksa yetenek konusunda eksiğimiz yok, hele bizden sonra gelen jenerasyon canavar gibi geliyor. Yurtdışında da eski isimlerden Hüseyin Çağlayan var. Onun kadar teknolojiyi bu kadar estetik, geleneksel tekstil teknikleriyle birleştirebilen var mı? O kadar güzel ki tam bir gurur ama Londra temelli. Yeni isimlerden Dilara Fındıkoğlu var, o da Londra temelli... Acayip uçuk kaçık, onu burada yapsa, o kadar kıymet verilmez, hemen insanların algılaması da çok kolay olmazdı. Oradaki başarılı olan Türkler bizim için de bir kapı açıyor. Bu da benim bu sezonki stresimi arttıyor işte. Çünkü kendi güven alanımdan çıkıyorum Tiflis'e gidiyorum. Madem dünya izliyor, sadece benim için değil, herkes için o koleksiyon çok muntazam ve düzgün olmak zorunda.
Yabancı isimlerin giyebilmesi için yurtdışına tasarımlarınızı yollamaya başladınız mı?
Benim beraber çalıştığım stylist'im Oğuz Erel, geçen sezon Tiflis Moda Haftası'na davet edildiğinde, orada Los Angeles'ta yaşayan bir stylist'e benim tasarımlarımı gösterdi ve onlar da beni takip etmeye başladı. Biz Hollywood yıldızlarını bu şekilde giydirmeye başladık, Tiflis üstünden yani... Oraya ilgi gerçekten çok fazla, dünyaca ünlü konukları oluyor, dünyaca ünlü dergiler, stylistler takip ediyor. Bir de artık dünyada da no name marka arayışı var. Böyle böyle bize mailler gelemeye başladı. İlk önce genç şarkıcılardan Charli XCX için tütülerimden ve birkaç parça daha istediler. Gönderdik, denediği bir fotoğrafı gönderdiler ama daha konserde giydiğini görmedik. Ama aynı stilistler başka isimlerle de çalıştıkları için Bebe Rexha'ya giydirmişler tesadüfen. Daha sonra Lorde için istediler ancak beden olarak olmadı. Olmayınca bana yollayacakken, gönderdiğim stylist'ler, Vogue Japonya'nın moda editörüyle aynı ofisi paylaşıyorlarmış o elbiseyi alıp, moda çekiminde kullanmaya karar verdi. Avril Lavinge için istediler. Bu şekilde birbirleri arasında bir zincir var ve sürekli dönüyor elbiseler (gülüyor).
Kimin giyeceğini beklemek de heyecan verici olmalı...
Asıl bomba bir gün benden Kylie Jenner'ın doğum günü için Kourtney Kardashian'ın giymesi için bir elbise istediler. Ama iki gün var. Benim İstanbul'dan Los Angeles'a elbise göndermem iki gün ama yetiştiremezsek ya da rötarlı giderse diye kargoya verelim dedik. Sonuçta bir şekilde biz kargoyu ayarlayamadık ve o gün gönderim saatini kaçırdık. Tabii moral bozucu oldu eve gidip, eşim Hasan'a bu durumu anlatınca, "Saçmalama, bir yolunu buluruz, en kötü uçakla göndereceğiz" dedi. Bunun üzerine biz kaptık elbiseyi, bavula koyup havaalanına gittik. Ama bununla bitmiyor, orada bu bavulu götürmesi için bir yolcuyu ikna etmemiz gerekiyordu. Sonunda bir teyze kabul etti, bir arkadaşımızın Los Angeles'te yaşayan kuzeni de bavulu alıp, orada teslim etmeyi kabul etti. Herkesi seferber ettik yani. Bir şekilde o elbise stylist'lere ulaştı. Tabii böyle olunca bir tek ben değil, tüm bunlar için uğraşan insanlar heyecanla bekliyor, giydi mi, giymedi mi diye? Şöyle düşünün dört bir yanı kıyafetlerle dolu bir oda, o kadar kıyafetin arasında da bir tane Sudi Etuz var. Şans işte, olursa olur diye nitekim olmadı (gülüyor) ama dursun dedim çünkü elbette birisine giydirecekler. Los Angeles'ta böyle bir şekilde nokta atışı isimlerin kulağına çalındı Sudi Etuz. Şimdiki amacım buradaki ekibimi oturttuktan sonra bütçemi ayarlayıp oradaki bir showroom'la çalışmak.
Yeni koleksiyonunuz nasıl detaylardan oluşuyor?
Koleksiyon adı 34, 34 sizi neyi çağrıştırıyor? İstanbul. İstanbul ismini hiç geçirmeyeceğiz, Tiflis'tekiler belki diyecekler ki 34 uğurlu sayısı, bir özelliği var herhalde. İlk başta belki İstanbul'la ilgisini anlamayacaklar, biz de söylemeyeceğeyiz. Biz biliyoruz, 34 oraya gidiyor. İstanbul mücadelesi, orada da bir mücadele var ya şimdi o benim ilham kaynağım. Eski tarihi yapısı ve ben her zaman doğayla ilgili bir şey yaptığım için doğal yapısı, öyle bir konsept tasarladım tabi bunlar sona doğru çok değişiyor ama başlığını 34 koymak istiyorum. İstanbul'un eskisini çok yeniliklerle anlatmaya çalışacağım. Defilenin sonunda da 34'ün anlamını çözeceklerine inanıyorum, umarım o duygu geçer.
Her zaman eğlenceli detay ve canlı renkler kullanmayı seviyorsunuz. Bu koleksiyonda da olacaktır eminim...
Ben geçtiğimiz sezon yarattığım koleksiyon için çok karanlık, çok sakin olduğunu düşünüyordum, farkında değildim yaparken. Sonra bakınca bayağı da renkliymiş dedim. Çünkü hikayesi çok neşeli değil, ama mesela renk bence enerjinin dışında bir güç de veriyor. Hikaye karanlık olsa da aklım hep renge gidiyor. Bu şey olabilir. İçim çok karanlık, dışım çok renkli... Kimse benden beklemez ama benim bir karanlık tarafım vardır (gülüyor). Çok evhamlıyım, çok endişelenirim. Renkleri seviyorum, bir de kızlarıın oyuncakları derken evde her gün renge uyanıyorum zaten. Bir de enerji veren şeyleri seviyorum, insanların moralini yükseltecek şeyleri seviyorum ve renk de böyle...
Çok sakin ve dingin duruşlu bir insansınız. Tasarımlarınız ise bir o kadar enerjik, delidolu... İçinizdeki enerji onlara yansıyor diyebilir miyiz?
Herhalde, belki de olmak istediğin şeylere aklın kayar ya. Böyle bir his veriyorum ama bence çok kontrollüyüm, çılgın bir tarafım hiç olamadı. Enerjim yüksektir ama kıyafetlerim kadar değil. Ben öyle bir insan değilim ama onu yapmayı seviyorum. Hep güçlü kadınlara taktım. Hikaye hep kadınlarla alakalı, İstanbul'da kadın olmak zor. Mesela çok güzel yansıtanlar var; Aslı Filinta, kendi kültürünü de çok başarılı yansıtıyor, Zeynep Tosun sırf kadın el işi yapıyor, herkes kadınlarla ilgili mesajı veriyor ve vermek de zorunda galiba. Benim de kızlarım olduğu için. Ben de büyük hacimli çizgilerle bu gücü verdiğimi düşünüyorum.
Tasarımcılar arasında da çok büyük bir destek var. Ne güzel, başka bir yerde tasarımcılar birbirleri hakkında bu kadar güzel konuşmayabilir.
İlk herkesin dikkatini çeken volanlı eteğimin çıkış noktası ve gelişmesinde bana yön veren Elif Cığızoğlu oldu, bunu hiç saklamam. Ben bir kemer yaptım, tek bir volan koydum, Elif bunu geliştirmen lazım, defilede daha abartman lazım dedi. Onun bu defile önceleri bana yol göstermesiyle ben piştim. Bir gün bir yerde teşekkür konuşması yaparsam, ilk teşekkür edeceğim kişi odur. Yorumları mükemmel, öğretmen gibi. Ve hiç bağlantımız yok. Ortak değiliz, tamamen olağanüstü bir arkadaşlık desteği, bunu esirgememesi ve başka insanların da bildiğini paylaşması çok güzel bir şey. Ben hangi isme gitsem bana yardım ederler, bunu nereden bulabilirim, el işi çiçek nereden yaptırabilirim, hemen söylerler, çok güzel... Az olunca birliktelik daha önemli. Tabii ki yaratıcılığa dayalı arada tatlı çekişmeler olabilir ama ben dünyanın en güzel elbiselerini de yapsam yine de Elif, Hakan Yıldırım, Zeynep Tosun giymek isterim.
Yabancı pazara bu kadar odaklanmışken; satış noktaları olarak projeleriniz var mı bunlarla ilgili?
Yurtdışında yer almak istediğim çok güzel mağazalar var. Concept store'ler var ama İstanbul temelli hiç marka yok, orada yer almak istiyorum. Tiflis bu kapıyı bana açacak gibi görünüyor. Yurtdışı olmak zorunda ama benim hedef kitlemin arasında Ortadoğu var, hepimizin öyle. Paraları çok kıymetli, o pazarda mutlaka yer almak istiyorum. En iyi müşterilerim Kuveyt, Suudi Arabistan ve Katar...