Röportaj: Gülçin İşler FIRAT
Fotoğraflar: Kaan TÜRKER
Nişantaşı'nın en hareketli yerinde bir kapıdan içeriye girdiğinizi düşünün. Girdiğiniz anda dingin, huzurlu atmosferiyle içinizi saran, yüksek tavanlı, ferah dekorasyonu ve özenle seçilmiş sanatçı dokunuşu olan ürünleriyle dolu dolu bir mekan: 'Bahar Korçan Stories'... Moda dünyasının ünlü ismi Bahar Korçan'ın 25 yıla sığdırdığı bir sürü anısı var; başarılar, mutluluklar, biriktirilmiş dostlar... İşte bu mekan hepsini buluşturuyor, hikayesi olan tüm sanatçılara da kapısı açık. Bahar Korçan ile mekanında buluşarak, hem buranın hikayesini hem de amansız hastalığı yendikten sonra yeniden şekillen hayatını konuştuk.
Öncelikle yeni mekanınız Bahar Korçan Stories hayırlı olsun, nasıl karar verdiniz burayı açmaya?
Teşekkür ederim. Aslında burayı açmaya 2.5 yıl önce ekip ile beraber karar vermiştim ama benim tedavi sürecim girdi araya. Bekledik ama bir yandan hazırlıklara başladık. Bahar Korçan bildiğiniz üzere 25 yıllık bir marka ve Nişantaşı'nda Abdi İpekçi Caddesi'nde doğdu. 2005 yılında Galata'ya taşındık ve Galata maceramız da çok güzel geçti. Dükkanın açılması, Moda Tasarımcıları Derneği'nin kurulması, Galata Moda etkinliği, bunların hepsi o olağanüstü tarihi mekana yeni bir soluk getirmişti. Ancak zamanla yenilik istedik. Markanın da yenilenmeye ihtiyacı vardı. Hep beraber oturduk, ince ince eledik. Sonunda "Burası sadece Bahar Korçan markasından oluşmamalı" dedik ve benim küratörlüğümde, hepimizin ortak gözüyle burada çeşitli sanatçıları ağırlayalım istedik.
Amacınız neydi burayı açarak?
Özgür bir alan yaratmak istedik ve bu anlamda işini tutkuyla yapan, seven tüm sanatçılara kapımız açık. Yol haritamız tutku ve o inancı gördüğümüz her sanatçı buraya gelebilir. Hikayesi olan ve buna tutkuyla bağlı olan her sanatçıyı burada ağırlamak ve dinlemek istiyoruz. İşin sırrı ve sihri bu hikayede gizli. Herkes hikayesini paylaşsın istiyoruz, arkasındaki duygu bu. O yüzden de adı Bahar Korçan Stories.
Sizin de çok hikayeniz olmalı...
Evet, benim çok hikayem var. Şimdiye kadar şiirler, hikayeler yazdım, kısa filmler çektim. 25 senede o kadar çok şey yazıp çizmişim ki. Ben anlatsam zaten gün kalmayacak (gülüyor). Ben de bu hikayelerimi, düzenleyeceğimiz atölyelerle anlatacağım. İstanbul'da bu tarz paylaşım alanları çok az. Bunları paylaştıkça büyüyoruz ve bu önemli hikayeler genç insanlara ilham olsun istiyoruz. Bu mekan vesilesiyle çok güzel insanlarla buluştuk, yıllardan beri çok güzel insanlar biriktirmişim.
Buradaki ürünleri neye göre seçiyorsunuz?
Buradaki her ürün çok özel ve güzel tasarıma sahip ve hepsi de sanatçı dokunuşu içeriyor. İçinde hikaye barındıran 19 sanatçının ürünü var. Ve her üründen birer, ikişer var. Çok değerli sanatçıların, takıdan seramiğe, camdan tablolara, defterlere, gözlüklerden aksesuarlara, mücevherden erkek, kadın giyimine kadar çok geniş yelpazede ürünler var. Burası her ay ürünler açısından değişecek, bir ay sonra geldiğinizde farklı ürünler görebilirsiniz.
Buranın dekorasyonundan biraz söz eder misiniz?
Nişantaşı'nda çok keyifli, yüksek tavanlı bir apartman dairesi burası. Jotun Boya en başından beri işbirlikçimiz, onların renk skalası bana çok iyi geliyor. Duvarlarda sakinlik, dinginlik veren tonlar kullandık. Ve tabii ki Hamm, dekorasyonda çok sevdiğim bir marka, evimde de kullanıyorum, onun tasarım objelerine yer verdik. Kızım Lal de buranın oluşmasında büyük rol oynadı. Tuhaf Kreatif ekibi olarak yenilenmede onların payı büyük.
Tekrar Nişantaşı'na döndünüz, Galata'daki dükkan ile işiniz bitti mi?
Evet, komple kapattık Galata'yı. Model atölyemiz de burada. Burası bize iyi geldi. Nişantaşı'nda bir öğlen yemeği için dışarı çıktığımızda herkesi görebiliyoruz.
Moda dünyasında hep öncü işlere imza attınız, İstanbul Fashion Week'e de siz öncelik ettiniz, moda dünyasında önemli bir yeriniz var...
Teşekkür ederim. Bunu inandığım yolda vazgeçmeden yürümeye borçluyum. İyi ki de inatçı bir tipim, Koç burcuyum. Bugün İstanbul Fashion Week'i keyifle izliyorum. "Bir hayalim var, bunun kesin olması lazım" diye yola çıkıp bugün bu noktaya geldiğini görmek çok güzel ve gurur verici.
Ama İstanbul Fashion Week'te yoksunuz artık...
Tabii ki bu süreçte biraz geride kaldım ama sonbaharda her şey yolunda giderse bizim de bir defilemiz olacak.
Çok güzel bir haber bu...
Evet, çünkü ben de çok özledim.
Bir sürü hikayeniz olmalı ama bazıları hiç unutulmaz, onları biraz anlatır mısınız?
Çok var, evet. Bahar Korçan markası doğduktan sonraki süreçlerde, 1992 yılından çok hikayem var ki onlar unutulmaz... Türk pop müziğinin de zirve zamanları ve Türk pop müziğiyle birleşen şimdi çok gülerek hatırladığım anılar. O dönemde Nişantaşı'ndayız ve sevgili Zeki Doğulu 1. katta, benim atölyem de 3. katta. O kadar başarılı sanatçı çıkıyor ki o dönem ve her çıkan star oluyor. Hepsinin sahne hayatına, çıkışlarında kliplerinde dokunuşlarım olmuş. Tarkan, Yonca Evcimik, Mustafa Sandal, Rafet El Roman...
Ne kadar güzel...
Evet, hatta Yonca Evcimik'in bir dönemi var, 'Aşka Davet' albümü zamanı. Biz Yonca'yı o zamana kadar hep kalın platform ayakkabılarla filan görüyorken o albüm ile ilk defa daha kadınsı bir Yonca oldu. Çünkü ona ince topuklu ayakkabı giydirmeyi başardım ama üç ay filan uğraşmıştım. Hatta ona bir etek yaptım, klipte giydi. Seksi bir etekti, iki tarafı yırtmaçlı. O etek için o kadar çok telefon aldık ki! Ben ayrı, Yonca ayrı. Telefonlarımız kitlendi! Düşünün ki hayatımızda sosyal medya yok, online satış yok. Yakalanan ivme çok güzeldi. Rafet El Roman ilk kez çıkacak ve konuşuyoruz imaj için ne yapmalı diye. Baktım Rafet'e uzun uzun ve dedim ki "Rafet sen şapka tak ve mümkünse onu uzun süre çıkarma." Çünkü ona en çok yakışan oydu ve hakikaten onu hep şapka ile andık.
O yılları özlüyor musunuz?
Çok eğlendiğimiz yıllardı ve gerçekten özlüyorum. Her şey daha samimi ve sahiciydi. Sosyal medya yoktu hayatımızda, hem iyi hem de negatif yanları var malum. Şimdi çok hızlı gelişiyor her şey ve hızlı tüketiyoruz.
25 yıldır moda dünyasındasınız ve her zaman başarılı işlere imza atıyorsunuz. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dinozor olmuşum farkında değilim. Rakamla söyleyince çok büyük geliyor (gülüyor). Yoğun ve dolu dolu geçti ve ben her anından çok ama çok mutluyum. Birçok şeyi ilk kez yaptığımın farkındayım, ülkem adına ve bu çok gurur verici bir şey. Aynı zamanda ilk iseniz, ilk tokatları da siz yiyorsunuz. O dönem için tabii ki ben de daha toydum ve daha zor geldiği zamanlar da oldu. Ama işimi o kadar çok seviyorum ki ve beni o kadar çok hayata bağlıyor ki... Beni iyileştiren de bu oldu aslında. Atölyeye girdiğimde, kumaşa dokunduğumda her şeyi unutuyorum.
Bahar Hanım gerçekten maşallahınız var. Zor bir hastalık süreci geçirdiniz ama hiç durmadınız, işe hep devam ettiniz.
Kesinlikle doğru söylüyorsunuz. Burası benim iyileşme projem oldu. Allah hepimize uzun ömürler versin, zor bir hastalık. Her kimin başına geldiyse buradan şifalar diliyorum. İlk başından beri kendime sordum "Bana ne iyi gelir?" Sonra çalışmaya devam etmenin beni iyileştirdiğini gördüm. Bunu normal bir hastalık kabul ederek, hayatınıza devam etmeniz gerekiyor. Devam etmediğiniz zaman kendinizi hasta moduna sokarsanız, orası bir girdap ve derin bir çıkmaz... Tabii ki hastalık sürecinde kendinize dikkat etmeniz gereken bir periyod var. Ağır da bir tedavi süreci ama ben hayata devam etmenin doğru olduğuna inanıyorum.
Ne güzel.
Çünkü ben bir sanatçıyım ve yarattıkça enerji çekiyorum, var oluyorum. O yüzden de çalışmaya devam ettim, iyi ki de öyle yapmışım. Bu beni iyileştirdi gerçekten, benim için terapiydi.
İşinize sarılmanızın yanı sıra bu süreçte sevenleriniz de çok destek oldu size.
Hem de çok. Başta kızım, ailem ve dostlarım. Güzel dostluklar biriktirmişim, o süreçte hepsi de yanımda oldu. Buradan onlara da minnetimi bir kez daha iletmek isterim.
Bahar Hanım bir röportajınızda "Bu hastalığı hayatıma ben koydum ben de çıkartacağım" demişsiniz. Bu güçlü duruşu, hayata tutunmayı nasıl yakalıyorsunuz?
Böyle bir insanım ben, bir seçim yapıyorsunuz. Tabii ki kanser seçtiğim bir şey değildi ama neticede dipten bazı şeyler beni çok rahatsız ediyormuş ki bir şekilde patlama oldu. Kanser öyle bir süreç ki bütün defterinizi açıyorsunuz ve her şeye bakıyorsunuz. Özetlediğinizde neleri yanlış, eksik yaptığınızı görüyorsunuz. Uzun bir süre kendimle ilgili bir sürü şeyi unutmuşum çok özelimde... Onlar beni gerçek anlamda çok mutsuz etmiş.
Bir nevi insanın kafasına balyoz düşmüş gibi oluyor galiba...
Düştü, kesinlikle! Defteri açtığımda dedim ki "Bu beden bize bir hediye. Benim ona çok iyi bakmam gerekiyordu, bir süre unutmuşum." Bu yeme, içme ile alakalı değil tamamen duygusal. Özellikle rahim, yumurtalık kanserleri tamamen duygularla ilgili. Her kadın bunu yapıyor ne yazık ki... Ve dedim ki "Bu benim bedenime girdi, tamam, o zaman bunun şifası da bende." Ben de geçireceğim ve kabul ettim. En zoru da kabul etmek...
Kabul ettikten sonra neler yaşadınız?
İlk ameliyat ve sonrası iyiydi ama ikinci ameliyat çok ağır geldi. Sonra bir ay gördüğüm kemoterapiyi kabul edemediğim bir süreç de oldu. "Ben bunu yenmiştim bu nasıl başıma geldi?" dedim. Ama geliyor işte, hayat bu! Akışa bırakmayı, tutmamayı öğrendim. Akışa bıraktığınızda daha güzel akıyor hayat. Bu benim olsun diye kastığınızda patlıyor. Hayat bu değil ki...
Tabii ki bu bakış açısı sadece hastalıkla değil yaş alma ile de oluyor, değil mi?
Yaş almak bir kadın için şahane, olağanüstü bir şey. Gıdınızın yaşlanması, göğsünüzün sarkması, gözaltındaki kırışıklıklar da güzel. İnanın öyle güzel ve öyle değerli ki her anımız... Her anımıza binlerce kez şükürler olsun. İşte hayatın şifresi bu kabullenmek, affetmek, akışa bırakmak ve her ana şükretmek. Hayat daha kolay akıyor aslında bu şekilde ama genelde hepimize bir balyoz vuruyor ve kendimize geliyoruz (gülüyor). Rahat olduğumuz anda öğrenemiyoruz, bazı şeyleri tokat yediğimizde öğreniyoruz.
Şimdi nasıl sağlık durumunuz?
Çok şükür iyiyim, iki sene sürdü tedavim biliyorsun. Son kemoterapiyi 20 Şubat'ta almıştım. Sonuçlarım çok güzel çıktı ve şu an bitti. Bir sene devam tedavim olacak ve kendime dikkat ederek yaşamam gerekiyor.
Hastalıkla ilgili farkındalık da yarattınız.
8 Mayıs Dünya Yumurtalık Kanseri Günü ve kadınları kesinlikle uyarıyorum; mamografiyi ihmal etmeyin, senede bir defa jinekolog onkolog doktoruna görünmeniz gerekiyor. Bu konuda bir sürü dernek var kadınlara yardımcı olacak. Pembe İzler Derneği ile bir şeyler yapıyorum.
Kendinizde 'İkinci Bahar' yarattığınızı düşünüyor musunuz?
Evet, kesinlikle öyle. Resimlerime bakıyorum ve samimiyetle anlatayım; hastalık öncesinde bakan Bahar ile şimdiki Bahar'ın gözleri arasında gerçekten çok fark var. İkinci Bahar'ı çok ama çok sevdim.
Nasıl farklar var?
Şimdiki Bahar daha kendim gibi. Kelimelerle anlatamıyorum ama 'İkinci Bahar' daha iyi. Daha neşeliyim. İş gereği daha mükemmeliyetçiydim. Şimdi kızım Lal ile beraber çalışıyoruz hatta bazen kızıma "Aman Lal o da öyle olsun, yamuk kalsın ne yapalım" diyorum, kızım inanamıyor.
Eskiden böyle bir şey söz konusu değil miydi?
İmkansız! Kıyamet kopardı, kendime dert edinirdim, gece uykularım kaçardı. Şimdi gördüm ki ne olacak? Her şey geçici... Biz de geçiciyiz. Bu beden kalmıyor ki. Kalan tatlı anılar, başka insanların üzerinde bıraktığımız hisler. Birisi sizi keyifle ve gülerek anıyorsa ne mutlu size.
Hayatınız hastalık öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayrılıyor değil mi?
Tabii ki. Kimsenin başına gelmesini istemem çünkü çok zor bir süreç. Kendimle dalga geçiyorum, eğleniyorum ama çok şey öğretti.
Son olarak Bahar Korçan Limited Editions koleksiyonunuzdaki ipek şallara yazdığınız şiirinizi öğrenebilir miyiz?
"Bir hikaye bittiğinde bir diğeri başlar. Bir aşk öldüğünde kendi halin doğar. Filmin sonu geldiğinde kendi hayatın akar. Acılar söndüğünde yüreğinde hücrelerin ışıldar. Bir hikaye bittiğinde ben başlarım sessiz, sakince..."