"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
Röportaj: Gülçin İŞLER FIRAT
Fotoğraflar: Canan YETİŞTİ SATKIN
Cemiyet hayatında her zaman şık seçimleriyle ve kendine özgü duruşuyla tanıdığımız Beyza Arslan ile sahibi olduğu Marriott Hotel'in Exclusive Lounge'ında buluştuk. Arslan daha önceki röportajlarında her ne kadar evhamlı biri olduğu söylese de son derece soğukkanlı ve sakin bir şekilde gelmişti çekime. Çekim süresince de rahatlığını ve sakinliğini korudu. Beyza Hanım son iki yıldır böyle olduğunu ve artık ruhsal olarak daha dingin olduğunu, dünyevi şeylerden ziyade maneviyatın kendisine iyi geldiğinin altını çiziyor. Kendisiyle hem Lotus İnşaat olarak yeni projelerini hem de özel hayatına dair merak ettiklerimizi konuştuk.
"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
Lotus İnşaat olarak yeni projeleriniz nelerdir?
Beyza Arslan: Şu anda yürüyen iki tane projemiz var. Biri Nişantaşı'ndaki Lotus Nişantaşı. Kaba inşaatı bitti, yaklaşık iki senede tamamlanacak. Bu 13 dönüm parsel üzerinde üst taraflar rezidans, alt tarafların alışveriş merkezi ve restoran olacağı bir proje. Şimdiden kiracılarımız belli. Ben de projenin müteahhitliğini yapıyorum. Diğer projemiz de Erguvan tepesinde inşaatına başlanan Lotus Tarabya Konakları.
Sizin Lotus İnşaat'taki göreviniz nedir?
Arslan: Arsanın bulunması, değerlendirilmesi, o bölgede neye ihtiyaç var, ne olabilir gibi fizibilite raporunun hazırlanması, sonra taşeron firma bulunması, mimar bulunması ve uygun fiyatta projelendirmek ve çevrenin durumuna göre mimari yapısını şekillendirmek görevlerim arasında yer alıyor. Bunların hepsini babamla birlikte yapıyoruz.
Aile mesleği olan inşaat işindesiniz. Bu istediğiniz bir şey miydi yoksa aile baskısı yaşadınız mı?
Arslan: Babam 35-40 yıldır bu işin içinde, ben de 12 senedir çalışıyorum. Hiç baskı olmadı. Fakat ilk dönemlerde, genç kızlık dönemlerinde moda tutkum vardı ve moda alanında bir şeyler yapabilir miyim, marka çıkartabilir miyim diye düşünüyordum. Sonra moda işinin bana göre olmadığını anladım ve inşaat işini çok sevdiğimi anladım.
Nasıl anladınız?
Arslan: Önceleri babamın yanına yardıma gidiyordum ve zamanla çok zevk almaya başladım bu işten. Bir de biz üç kız kardeşiz. Büyük ablam yabancı biriyle evli ve yurtdışında yaşıyor. Ortanca kardeşim de babamla çalışmıyordu ve bir şekilde ben de babama yardım etme ihtiyacı hissettim. O sırada Marriott Hotel Şişli'nin inşaatı başlamıştı. Babamın dili yoktu, dil konusunda ona yardımcı olurken bir şekilde inşaatta buldum kendimi.
Babanızla çalışmanın zorlukları oldu mu?
Arslan: Tabii ki. Evdeki babayla işyerindeki baba çok farklı oluyor. Babamın nazlı kızıydım, hala öyleyim, ama işe girince öyle davranmadı, o yüzden çok şaşırmıştım en başlarda. Onun olmadığı zamanlarda bütün sorumluluk bende oluyordu.
"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
Bırakmak istediğiniz oldu mu hiç?
Arslan: Hiç olmadı. İşimdeki sorumluluğum benim için çok önemli. Bir gün bile gitmesem aklım orada kalıyor. Evde zaten hiç oturamam.
Babanızın asıl mesleği de inşaatçılık değil ama kısa sürede sıfırdan başlayarak büyük bir başarı yakalamış. Babanızın bu başarısı size ne hissettiriyor?
Arslan: Babam ağır ceza hakimi, hukuk fakültesi mezunu. Sonra ticaret yapmaya başlıyor, beton, demir, al-sat vs. Ardından sıfırdan inşaat sektörüne giriyor ve gerçekten tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş bu noktaya. En büyük örneğim babam... Onun konuşmasını, inşaat işine bakışını, mütevazılığını her zaman örnek alıyorum. Biz onun kadar değiliz kesinlikle... O arka planda kalıyor ve işinde, gücünde çok başarılı. Babamı hem örnek alıyorum hem işlerimizi takip ediyorum ve hem de ona destek oluyorum. Hepsi bir arada...
Gençlik hayalleriniz içinde kendi moda markanızı yaratmak varmış. Bu planınızı gerçekleştirecek misiniz?
Arslan: Şu anda mevcut şeylerimi yapmaya çalışmak yeterince vaktimi alıyor. Ancak öğrenmenin ve yeni bir işe atılmanın yaşı olmadığını düşünüyorum. Her şey değişebilir hayatta ve ben de birden bire mesela sanatla ilgili bir şey yapabilirim. Kendi mesleğimin yanında hobi ile işi bir araya getirecek bir mesleğe sıcak bakabilirim ileride.
Naif görüntünüz var, öyle misiniz?
Arslan: Naif bir kadın olduğumu düşünüyorum. Duygusal anlamda da öyleyim. Eskiden daha kırılgandım, insanlara çok fazla konuda izin verirdim hayatımla ilgili. Çok fazla insan seçemezdim. Şimdi ise genelde insanların üç aşağı beş yukarı ne yapabileceğini biliyorum. Ona göre çok fazla içime almıyorum insanları, öyle olunca da kırılmıyorum. İnsanların bana verdiği değerlere göre hayatıma alıyorum, kısacası seçici davranıyorum.
Bu değişimin altında yatan nedir?
Arslan: İki senedir kurslara ağırlık verdim. Kendime yatırım yapacağım kurslara gidiyorum; sanat tarihi dersleri gibi. Çünkü lise, üniversite derken kendime yatırımdan uzak kaldığımı hissettim. Mesnevi derslerine başladım, Ali Canip Olgunlu ile.
"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
Mesnevi, Mevlana gibi öğretilere, maneviyata merakınız var mı?
Arslan: Evet, onlara çok yöneldim son zamanlarda. Hatta dünyevi şeyler dışında manevi şeyler bana daha çok zevk vermeye başladı. Kendime vakit ayırıyorum, mutlaka 1-2 saat müzik dinliyorum, nefes terapisi yapıyorum, ilahiler dinliyorum, dualar ediyorum, ney dinletisi hoşuma gidiyor. Ruhumun titreşimini yükseltecek şeyler yapıyorum kısacası.
İç dünyanızı keşfedişiniz nasıl oldu?
Arslan: Şöyle oldu; geçen sene düşündüm. Şimdiye kadar hep bedenimi düşünmüşüm, onu doyurmuşum; işte güzel giyinerek, spor yaparak, beslenerek, gezip görerek vs. Ama ruhuma hiç sormamışım "Ne yapmak istiyorsun?" Ufak tefek bir-iki hastalık, tiroid gibi, bunlar bana bazı şeyleri düşündürttü ve dedim ki bana bir sinyal veriyor vücudum... Çünkü hayatta başımıza gelen her şey bir şeyin işaretidir. Bir takım endişelerim olmaya başladı, uçaktan korkmaya başladım vs. Bu yaşa kadar böyle şeyler olmamıştı ve ileride belki ilaç kullanacak durumuna gelebilirim. Ve dedim ki vücudumla ruhum birbirine paralel gitmiyor.
Yaş ile birlikte insan farklı durumlar içine de giriyor tabii. Siz neler yaptınız denge için?
Arslan: Evet, 38 yaşındayım. 40 yaşlarına doğru insan hayat amacını, ne yapmak istediğini çok sorgulamaya başlıyor. Tamam, koşturmacanın içinde her şey çok güzel, davetlere gidiyoruz, geziyoruz ama şunu da soruyorsun; "Genel dinginliği, huzuru nasıl yükseltebilirim?" Bu yüzden hafif değişimler oldu hayatımda. Bana tasavvuf öğretisi, ilahiler, dualar çok iyi geliyor. Kendi özümle baş başa kaldığımda ruhumu besleyen şeyi soruyorum ve öğreniyorum. Yalnız kalmayı çok seviyorum; çocuğum uyuduktan sonra mumlarımı yakarım, müziğimi açarım ve kendime, ruhuma vakit ayırırım. Mesela diyelim ki gün içinde çok negatif enerjiler aldım, materyalist konuşmaların içinde kaldım, iş stresi yaşadım vs. Bunlar beni çok negatife düşürdü, aşağıya çekti. Bir de tabii erkeklerin çok olduğu bir ortamda çalışıyorum ve tabii ki bu da bendeki dişi enerjiyi düşürüyor. Daha erkeksi düşünmeye de başlamıştım; iş, para, dolar indi çıktı vs. Hal böyle olunca insanın dişi gücü kayboluyor, baskın karakter olmak da iyi olmuyor. Kendimi yumuşattım. Az eşya, az kıyafet alıyorum, onu da dengeledim. Az yemek yiyerek doyuyorum.
Bu yola girdikten sonra insanlara ne öneriyorsunuz?
Arslan: Aslında herkese iyi gelen şeyin farklı olduğunu düşünüyorum. İç sesimizi dinleyebileceğimiz her şeyi yapabilirsiniz. Bunun için Hindistan'a gitmek gerekmiyor, tabii ki böyle şeyler de yapılabilir ama önemli olan günlük hayatta nasıl yaşadığımızdır. Allah aşkı, titreşim, ruh dinginliği için çevremdekilere bakıyorum. Kimisi renk terapisine gidiyor, kimisi müzik, şaman öğretilerini seviyor, kimisine tasavvuf iyi geliyor. Herkesin ruh fıtratı farklı, bana tasavvuf iyi geliyor.
Hayat mottonuz nedir?
Arslan: Bir insan yerinde saymamalı. Dünkü hayatım ile bugün aynı isem ben yerimde sayıyorum demektir.
"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
Uzak durduğunuz şeyler neler?
Arslan: Enerjimin uymadığı insanlardan uzak duruyorum. Alkol, sigara kullanmıyorum, sekiz senedir alkollü içecek içmiyorum.
Maşallah çok fitsiniz. Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
Arslan: Şunun farkına vardım orada da. Bence insan her şeye saldırdığı için bir şeyler yanlış gidiyor. Ben mesela bu sene çok zor yemek yiyorum. İştahım yok, ufak ufak az şeyler yiyerek doyabiliyorum. Aşırı bir alışveriş, yemek yeme ihtiyacı vs. hep aç gözlülükten kaynaklanıyor. Ben kesinlikle rejim yapmıyorum. Hatta şu sıralar daha fazla kilo vermemek için çocukların yediği o kalorili barlardan yiyorum (gülüyor). Düzenli besleniyorum ama az yiyorum. Yürüyüş mutlaka yapıyorum. Senelerce pilatesi hiç aksatmadım çünkü ince ve uzun boylu olduğum için duruş bozukluklarım oluyor. Ama bu sene biraz ihmal ettim. Şu an senelerdir gelmediğim ince kiloya düştüm, 53 kiloyum.
Giyiminizle de her zaman beğeniliyorsunuz. Moda sizin için ne ifade ediyor?
Arslan: Her şeyden önemlisi kendime yakışanı giyiniyorum. Yaşına göre, vücut tipine göre giyinmek, abartılı olmamak benim için çok önemli. Mesela abartı kıyafet abartı saç, makyaj vs. gibi bir takım klasik hataları ben de yaptım, yapmadım değil. Ancak şimdi onlara çok dikkat ediyorum. Sezon trenlerinden parçalar almak hoşuma gidiyor ama onları eski parçalarımla kombin yapıyorum.
Stilinizin anahtar kelimeleri ve dolabınızın olmazla olmazları nelerdir?
Arslan: Casual... Günlük hayatta kot pantolon, ceket, beyaz gömlek stiletto ya da loafer tarzını seviyorum. Ama çok topuklu ayakkabılarla tüm gün rahat edemiyorum, bu sene iyice kısa topuklulara döndüm. Dolabımda en çok beyaz gömlek var, çok seviyorum. Onun dışında trendi parçalar her zaman olur ve jeanlerim, siyah elbiselerim var. Daha kibar, naif şeyleri seviyorum.
Peki asla giyinmem dediğiniz şeyler nelerdir?
Arslan: Gotik tarzı ve vamp şeyler giyinmem. Deri taytlar, abartılı, gümüş, metal ağırlıklı kıyafetleri kendime hiç yakıştırmam.
"İki senedir kendime yatırım yapıyorum"
Nasıl bir annesiniz?
Arslan: Bilindiği üzere erken doğum yaptım ve çok endişeli, sakınan ve çocuğunun üzerine titreyen bir anneydim. Bu da hiç iyi değil tabii ki. Çok sakındım, korudum, yanında hep iki kişi bulundurdum filan... Ama kendimdeki bu içe dönüş değişimiyle beraber kendimdeki korkuları, endişeleri azalttım ve rahat bıraktım denebilir. Şu an oğlum anaokuluna gidiyor. Oğlumun ileride akademik bir kariyeri olsun, okusun istiyorum. Bunun yanında da zora gelmeyi öğrensin ve şımarık büyümesin.
İkinci çocuk düşünüyor musun?
Arslan: Düşünmüyorum. Çünkü yeniden bebek fikri zor geliyor. Şimdi çocuğum büyüdü, yeniden seyahatlere başladık ailece, okula gidiyor, rahat rahat konuşuyoruz, anlaşıyoruz. Arkadaşlarımın bebeği oldu yeni; zor oluyor görüyorum. Allah çocuğuma sağlık, sıhhat versin. Bir çocuk anne baba için yeterli çocuk için de kısmet kardeş konusu. Kuzenleri var kardeş gibi geçindiği...
Evliliğiniz nasıl gidiyor? Mutlu giden bir evliliğiniz var, bunun püf noktaları nelerdir?
Arslan: Evliliğim çok iyi gidiyor. Evliliklerde mutlaka alanlar, çizgiler olmalı. Alanların çok dışına çıkılmamalı. Baş başa kalmak, seyahat etmek, yemeğe çıkmak bunlar da ilişki için gerekli. Ortak bir şeyler yapmaya çalışılmalı.
Eşinizi de çocukluğunuzdan beri tanıyorsunuz. Sizinki aşk evliliği mi, mantık evliliği mi?
Arslan: Aşk evliliği (gülüyor). Tanışıyorduk çocukluktan, Ulus'ta aynı sokakta oturuyorduk. 12-13 yaşlarında da beraber bisiklete binerdik. Sonra tabii senelerce ayrı hayatlar yaşadık, okullar, kariyer vs. derken. Arkadaşlığımız hep sürdüğü için karşılaşınca evliliğimiz de bir sene içinde oldu. 30 yaşında evlendim, sekiz yıllık evliyiz.
Eşiniz de, siz de sanata çok meraklısınız. Sanat ile ilgili yeni bir projeniz var mı?
Arslan: Benim sanat anlamında özel bir becerim yok. Resim yapmıyorum daha çok görme, dinleme, kendim için eser toplama boyutundayım. İleride belki bir sergimiz olabilir. Bir de bu sene bir enstrüman çalmayı öğrenmek istiyorum.
Beyza Hanım sizi sosyal sorumluluk projelerinde de sıkça görüyoruz. Ne hissettiriyor size?
Arslan: Açık ya da kapalı olsun herkes kendine göre mutlaka bir şekilde bütüne hizmet etme bilincinde olmalı. İnsan olmak bu demektir. Ben bireysem bütünü düşünecek bir şey yapmalıyım. Çocuklarla, doğayla, insanlıkla ilgili... Bunu yapmak için çok fazla maddi gücünüzün olması da gerekmiyor.