Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Röportaj: Nazan ORTAÇ
Fotoğraflar: Zeynel Abidin AĞGÜL
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük starlarından Hülya Avşar, Şamdan Plus’ın 10. Yıl Özel Sayısı için objektif karşısına geçti. Birbirinden iddialı pozlar veren ünlü sanatçı, otobiyografisini filme çekmeye hazırlandığını da ilk kez anlattı. 51 yaşında güzelliğinin doruğundaki Hülya Avşar’ı takdimimizdir...
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Tam 32 sene olmuş, Hülya Avşar’ın hayatımıza gireli... 1983 yılında Türkiye Güzeli seçildiği günü de, evlenip boşandığı ortaya çıktıktan sonra tacının elinden alınmasını da çok net hatırlıyorum. Gazetelerin de, annelerin çay toplantılarının da bir numaralı maddesiydi! Ve Hülya Avşar, bugün hala tek bir sözü, tek bir hareketi, tek bir pozu ile yine Türkiye’nin bir numaralı maddesi olmayı başarıyor. Ve neredeyse 32 yıldır her adımı takip ediliyor, hatalarıyla, sevaplarıyla sınırsızca seviliyor ya da kıyasıya eleştiriliyor. Peki, nasıl oluyor da bu kadar göz önündeyken, zaman zaman hedef tahtasındayken bile bu kadar sakin kalıyor ve hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor? ‘Özgüven’, ‘megalomani’ ya da ‘şımarıklık’ diyebilirsiniz. Avşar buna, “Farkındalık” diyor ve içsel olarak ne zaman ne yapması gerektiğini çok iyi bildiğini anlatıyor. Ve bu kez içgüdüleri ona, bizim teklifimizi kabul etmesi gerektiğini söylüyor; Şamdan Plus’ın 10. Yıl Özel Sayısı için Zeynel Abidin Ağgül’ün objektifinin karşısına geçiyor! Ortaya yine, Hülya Avşar’ı Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri haline getirecek fotoğraflar çıkıyor...
32 yıldır sanat hayatının içindesiniz. Eminim bir arşiv taraması yapsak şunu görebiliriz; özellikle son 20 yıldır, haberinizin çıkmadığı bir gün bile olmamıştır. Peki, bu süreçte hayatınızı yaşadınız mı?
Hülya Avşar: Ben aslında hayatımı yaşadım; arada yaptıklarım bunlar... Gerçekten, üstüne iki de pantolon dikebilirim yani, hiç problem yok... Benim zaten insanlarda anlayamadığım bu! Bana hep soruluyor bu soru; kendi kendime düşündüm, ben buna bir cevap bulmalıyım diye... Galiba hiçbir şeyin gerçekten çok fazla üstünde durmadığım için, yani hayatımdaki her şeyi, topu göğüsler gibi, önce göğsümde bir hafifletip, sonra hareket ettiğim için ve geldiği gibi davrandığım için, ben hayatımı yaşadım. İnanın, aslında hayatımı dolu dolu yaşadım, yaşamaya da devam ediyorum. Hele ki şimdi çok daha rahatım. Çünkü artık o kadar otomatiğe bağlanmış ki, ben hiçbir şekilde tırnağımı bile oynatmasam, yapmış olduklarımın henüz yenmeyen meyveleri beni en az 10 sene daha götürür.
Bilinçli olarak atılmış adımlar mı bunlar?
Avşar: Bilinçli demeyelim de, tamamen zeka oyunu diyelim. Yıllardır sizin hep bir popüler gündem ürünü olduğunuz tartışılıyor.
Kendinizi o çevrelere yeteri kadar ifade edemediğinizi düşünüyor musunuz?
Avşar: Yok; ifade etmek için çaba göstermediğimi biliyorum. Hiçbir zaman da öyle bir niyetim olmadı. Çünkü ben popülerim, hep popüler olacağım ve popüler olmaktan büyük bir keyif duyuyorum. Diğer kesime saygı duyuyorum, ama onlar çok sıkıcı.
Popüler kültürün yaratılmış en iyi şey olduğuna inanan Andy Warhol gibisiniz...
Avşar: Ben dünyada tek başıma değilim böyle düşünen. Ama benimki tamamen doğaçlama olan bir şey. Dünyadaki yıldızları bu konuda yönlendiren bir ekipleri vardır, olması gereken budur. Ben ise tamamen duygularımla hareket ediyorum, aradaki fark bu.
Ben sizin sinirlerinizin hep çok sağlam olduğunu düşünüyorum. Öyle mi gerçekten?Çünkü sürekli çeşitli polemiklerin içine çekiliyorsunuz... Aldırmıyor musunuz hakikatten?
Avşar: Ben size bir şey söyleyeyim mi; hayatta şunu öğrendim: Eğer ki çok çok namus anlamında Türk ailesinin gelenek ve göreneklerine karşı aşırı davranmadığınız sürece, bu tür şeyler hepsi geçip gidiyor, ağızda sadece bir damak tadı kalıyor. O damak tadı da; hiç bilmezsiniz nasıl olduğunu, damağınıza tatlı bir şey gelir. Hangi konuyla ilgili olduğunu hatırlamazsınız ya da acı bir tat gelir. İnsanlar sizi görünce farkında olmadan yüzlerini buruştururlar, çünkü daha önce yaşanmış olaylardan mutlaka tatsız bir tat kalmıştır insanların ağzında. Bütün bildiğim tek şey ya da formülünü çözdüğüm tek şey; susup bir başkasından bahsediyorlarmış gibi bakmak ve olayları zamana bırakmak. Bu, dünyanın en doğru işi ve emin olun olaylardan güzel sıyrılmanıza sebep oluyor. Olaylara bakılmıyor ama sizin o olaydan sıyrılış şeklinize göre insanlarda kalan o damak tadı, her zaman sizi gördüklerinde gülümsemelerine sebep oluyor.
Bu yorumunuz aklıma şunu getirdi; eşinizle boşanmanız bir aldatma neticesinde oldu ve Türk halkı böyle şeyleri unutmuyor, dediğiniz bu muydu?
Avşar: Yoo, erkek yapmış olduğu için hayır; hiç alakası yok...
Ama Feraye bir kadın sonuçta...
Avşar: Aaa bak, bu onun sorunu! Beni ilgilendirmiyor, hatta o kısım beni hiç ilgilendirmiyor! Bu da, onun kaderiymiş diye düşünüyorum.
“KAYA’YA AŞIK OLSAYDIM, BOŞANDIĞINDA GÖBEK ATARDIM”
Boşandıklarını duyduğunuzda ya da öyle bir sürece girdiklerini öğrendiğinizde neler hissettiniz? Hiç, ‘oh olsun’ demediniz mi?
Avşar: Hiçbir zaman! Hayatımda hiç kimse için ‘oh olsun’ demedim, demem de! Çünkü ben biliyorum ki, eğrisi doğrusunu bulacaktır hayatta her zaman. Demek ki doğrusu buymuş. Allah’ın herkese çizdiği bir yol olduğuna inanıyorum. Bu da, onun yoluymuş. Benim sevinmek ya da üzülmek gibi bir hakkım olduğunu düşünmüyorum.
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Ama kadınsal duygulara gelirsek; eğer Kaya’ya karşı bir aşk - insan olarak çok seviyorum tabii- ama sevgililik anlamında bir aşk duysaydım eğer, galiba çok sevinir, hatta göbek atardım da! Ama açıkçası üzüldüm.
Evliliğini yürütemediği için mi?
Avşar: Evliliğini yürütemediği için değil de, oğlan için. Çünkü ayrılmış anne-babanın çocuğu olmak zor ve bir annenin bunu en az zararla atlatabilmesi için gerçekten yapması gereken çok şey var ve zor bir süreç. Dolayısıyla bunu ben iyi atlattığımı düşünüyorum, bütün dualarım da inşallah onlar için de öyle olsun. Çünkü orada sonuçta Zehra’nın bir kardeşi var ve sonuçta o da bir çocuk, onun için üzüldüm. Yoksa ne Feraye, ne de Kaya hiç umurumda değil.
Ben sizi galiba bir kere çok sinirli gördüm, biri TV programında kızınızın merkezde olduğu bir program yapılıyordu ve siz telefonla bağlanmıştınız. Gerçek hisleriniz kızınız söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor değil mi?
Avşar: Çocuk konusunda, onun zarar görebileceği her şeyde bir anda ben de bilmiyorum kendimi. Çocuklar çok önemli benim için.
“BENİM ÇOCUĞUM HERKES GİBİ YAŞAYACAK”
Biz bu çekimi aslında Zehra’yla birlikte yapmak istedik, ama kabul etmediniz. Onu medyadan korumaya çalışıyorsunuz, değil mi?
Avşar: Hiç korumaya çalışmıyorum, öyle olsa zaten sokağa bile çıkmasına izin vermemem lazım. Zehra çok güzel bir kız oldu, hatta bazı önemli firmalardan modellik teklifleri almaya bile başladı. Eğer güzel bir model olacaksa, hem özel hayatını hem iş hayatını dengeleyebilecekse, model de olabilir manken de olabilir, oyuncu da olabilir.
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Ama o hukuk okumak istiyor. Zehra’yı asla saklamıyorum, çünkü o da bir insan. Başkalarının mutluluğu ya da başkalarına kendini farklı tanıtmak için başkalarının hayatını yaşamaktan hiç yana değilim. Gezecek, tozacak, sevgilisi de olacak, yeri geldiği zaman sevgilisiyle el ele de gezecek. Bunlar o kadar doğal şeyler ki, benim çocuğum herkes gibi yaşayacak. Hiç öyle bir çizgim yok. Başkaları ne düşünürse düşünsün, “Aa Zehra’ya bak” desinler, hiç umurumda değiller ki! O yüzden hiçbir zaman saklamıyorum Zehra’yı, istediği gibi yaşasın, çok da güveniyorum ona.
Siz biraz evvel istediğim gibi yaşıyorum dediniz, ama özellikle polemikler söz konusu olduğunda bazen bilinçli hareket ettiğinizi düşünüyorum. “Ben şunu söylediğimde, o da bana şu cevabı verecek” gibi hesaplarınız var mı?
Avşar: Tabii ki oluyor, olmaz mı? Tabii ki benim de kendi içimde bir kurnazlığım, bir politikam, bir kendimce programlanmış hallerim var. Peygamber sabrım yok, ama bunları yeter ki doğru yerde kullanalım. Galiba bütün mesele farkındalık aslında. Farkındalığı olmayan insan zeki ya da akıllı olamaz, ben kesinlikle buna inanıyorum. Aslında zeka derken de, şeyi de kastetmiyorum, bir insan zeki de olmayabilir ama öyle bir şansı vardır ki, hayat ona her zaman yardımcı oluyordur. Şunu söylemek istiyorum, doğru yerde kullanmak, farkındalık çok önemli. Ben farkındalığımın yüksek olmasından dolayı her zaman Allah’ıma şükrediyorum.
Hep böyle miydiniz, geliştirdiniz mi zamanla?
Avşar: İnanın bunu bilmiyorum, geliştirdim mi, zor bir soru... Ben sadece şunu söylüyorum her zaman; çocukluk çok önemli ve benim çocukluğum çok güzel geçti. Ailem açısından, arkadaşlarım açısından, gerçekten tam bir çocukluk yaşadım. Ve çok küçük yaşta spor yapıyor olmanın vermiş olduğu bir şey var; diyeceksiniz ki ne alaka, ama çok alakası var. İşte bunlar öyle gelişti...
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Özgüveni çok geliştiriyor, değil mi?
Avşar: Özgüvenin dışında, bu farkındalıklar nerede, ne şekilde davranmak gerektiğini gösteriyor insana. Aslında hep söylüyorum, hayatın derslerini sporda direkt alıyorsun. 15-16 yaşında yaşaman gerekeni, belki 6 yaşında yaptığın sporda alıyorsun; geçiliyorsun, geçiyorsun, yuhlanıyorsun, alkışlanıyorsun... Benim çok güzel aldığım dersler var; mesela ben yüzücüydüm DSİ’de, ne zamanki yarışlarda sağıma, soluma, arkamdakine ‘kim geliyor’ diye baksam, bir şekilde o yarışı ikinci, üçüncü bitirmişimdir. Ama ne zamanki kendi yolumda gittiğimde, hiçbir zaman arkamdakine bakmadığımda, hep o yarışı birinci bitirmişimdir. Bu, bana o kadar çok şey öğretmiştir ki...
Hayat dersi...
Avşar: Aynen!
Ama bu dersi görebilmek de önemli...
Avşar: İşte bu farkındalık! Allah’a o yüzden şükrediyorum hep.
Son aylarda muazzam bir şekilde forma girdiniz. Nasıl zayıfladınız?
Avşar: İstedim ve yaptım! İnsanın istemesi çok önemli ve tuttum kendimi. Önemli olan o. Zaten bizim mesleğimizde azim, sabır ve irade olmazsa çok zor.
Şeyda Coşkun’la da çalıştınız değil mi?
Avşar: Evet, bir buçuk iki ay birlikte çalıştık, ondan sonra koca bir yazı geçirdim. Sonradan nasıl tutulması gerektiğini öğrendim ve yaptım.
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
“DİZİ DEYİNCE TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLUYOR”
TV8’de kendi programınızı yapmak risk değil miydi? Çok iyi oturmuş bir formatta yer alıyordunuz sonuçta...
Avşar: O eninde sonunda bir gün bitecek olan bir program, inşallah daha uzun yıllar sürsün ama Hülya Show’da ben kendimim, benim programım. O, daha uzun yıllar süreceğine inandığım bir program ve özlediğim bir program. Reyting anlamında ve TV8 olarak risk alıyorsunuz diyorsunuz, ama benim en güzel programlarım hep alternatif olarak görülen kanallarda oldu. Ben burada -ki TV 8 çok kısa zamanda büyük kanalların arasına girecek kesinlikle inanıyorum buna- daha rahat edeceğimi ve kendimi daha rahat ifade edeceğime inanıyorum. Bir de artık kanallardan çok programlar seyrediliyor. Öte yandan evet risk alıyorum; ama beceremezsek de, neydi o söz, ‘bükemediğimiz bileği öperiz’ ve ‘eyvallah abi’ der gideriz...
Dizilerde niye yoksunuz? Çok güzel dizilerde rol aldınız ve çok sevilen bir ekran yüzüsünüz, niye artık dizi çekmiyorsunuz?
Avşar: Dizi deyince tüylerim diken diken oluyor bir kere! Ama oyunculuk inanılmaz özlediğim bir şey, gerçekten burnumda tütüyor! Son beş yıldır sürekli eğlence programı yapıyorum, ki onlardan da inanılmaz keyif aldım. Fakat dizi dendiği zaman o çalışma şartları falan, tüylerimi diken diken yapıyor. Sevgili İrfan Şahin, ‘Benim Adım Gültepe’de çok istedi oynayayım diye. Ondan önce de ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, ‘İntikam’dan teklif geldi... Bunların hepsi çok güzel dizilerdi, sonradan seyrederken kıskanıp, tırnaklarımı yedim. Bu sezon da ‘Gültepe’ için tırnağımı yiyorum. Kıskanıyorum artık, çünkü diziler çok başarılı olmaya başladı. Çok boş bir zamanım olması lazım ki, o zaman dizide oynamak isterim. Mesela seneye yapabilirim bir dizi ama Hülya Show’u da bırakmayı hiç düşünmüyorum.
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Dünya da ona gidiyor, bütün Hollywood yıldızları dizilerde oynuyor...
Avşar: Ben gerçekten çok büyük konuşmuşum ve gerçekten bir gün dizi çekeceğim ve tükürdüğümü yalayacağım! Ama bütün bunun sebebi de çok başarılı yönetmenler var, o ışıklar, açılar, renkler sanki üç boyutlu gibi... Ben galiba seneye dayanamayıp bir dizide oynayacağım. Ama bizde abuk kurallar da var. İşte dizide oynarsan, Hülya Show’u yapmaman lazım, dizi inanırlığını yitirir gibi... Bunları bırakmaları lazım... Eninde sonunda çok keyif alacağım bir dizi yapacağımdan eminim. Ve de çok enteresan, dizi sinemanın önüne geçti. Çünkü çok daha fazla insan seyrediyor oyunculuğunu, eskiden bu kadar oyunculuk da yoktu dizilerde. Şimdi öyle değil, ciddi ciddi insanlar canla başla oynuyorlar, ne oyunlar görüyorum! ‘Kara Para Aşk’ta Engin’in ağabeyini oynayan Burak Tamdoğan mesala, ben böyle bir oyunculuk görmedim! Öyle detaylar görüyorum ki adamda, o adam çıkınca böyle ağzım açık bakıyorum, oyunculuk seyretmek için. İnanılmaz, öyle güzel oyunculuklar var ki, seyrederken ağzımın suları akıyor! Dolayısıyla kıskanıyorum artık...
“BENİM FİZİĞİMDE, BENİM OYUNCULUĞUMDA ÇOK AZ İNSAN VAR”
Aslında bu, Zehra’ya sormak istediğim bir soruydu. Farklı farklı kimlikleriniz var; oyuncu olarak Hülya, şarkıcı olarak Hülya, anne olarak Hülya, TV yıldızı olarak Hülya, iş kadını olarak Hülya... Her birini bana anlatsanız, kendinizi bu kimliklerde nasıl görüyorsunuz?
Avşar: Anne olarak kendimi şöyle buluyorum diyemem, çünkü o kadar içgüdümle hareket ediyorum ki bilemem... Bir de bunu zaman gösterecek. Zehra’nın tutumu, davranışı, ileride kendi ayakları üzerinde durmasıyla kendini gösterecek benim nasıl bir anne olduğum, şu anda belli olmaz. İş kadını olsaydım; gerçekten Türkiye’de parmakla gösterilen iş kadınların biri olabilirdim. Çünkü kafam öyle şeylere çalışıyor, onun farkındayım. Sinema oyuncusu olarak, her zaman söylüyorum, dünyada kendi fiziğimde, yüz anlamında ve oyuncuğunda çok az insan olduğunu düşünüyorum. Ve gerçekten bu konuda kendimi takdir ediyorum, etmeye de devam edeceğim. Çok beğeniyorum... Şarkıcılık, son 10 yıldır çok keyifle yaptığım bir iş ve onda da kendimi sahnede çok beğeniyorum. Sahnenin bana çok yakıştığını düşünüyorum, sahneyle bütünleşiyorum... Bir başkasının bunları bana söylemesine gerek yok, ben görüyorum kendimi. Sesimi de çok beğeniyorum; tınısını, buğusunu... Ama tabii en başarılı olduğum konu, önce TV hayatı, aslında sinema ama onu yoğun yapamadığım için; TV, sinema, sahne diye gidiyor. Başarı demeyelim de, benim için önde gelen sıralamam bu. Ve tabii ki annelik konusunu zaman gösterecek.
Bu arada sinemayı yoğun yapamıyorum dediniz, ama 52 sinema filmi çekmişsiniz!
Avşar: Evet, son yıllarda demek istedim. 72. Koğuş’u çekeli üç sene olmuş. Tabii yaş ilerledikçe oynayabildiğiniz roller kısıtlanıyor. Daha doğrusu Türkiye’de bu böyle. Bu kadar oyunculuğunun doruğunda, kadınlığının, dişiliğinin doruğunda insanların bulunabileceği senaryolar yazılmıyor.
Hülya Avşar: "Benim gibi güzel ve yetenekli dünyada yok"
Şöhret olma hayali taşıyor muydunuz gençken? Hiç şimdiki hayatınızı hayal etmiş miydiniz?
Avşar: Hiç öyle bir şey hayal etmedim, çünkü öyle bir amacım yoktu. İstanbul’a gezmeye gelip keşfedilen biri olarak... Çok enteresan ama ben Ankara’da meşhurdum zaten, güzelliğimle meşhurdum. Mesela bilirlerdi, adres verirlerdi, ‘şurada oturan bir kız var, gördünüz mü’ diye benim kulağıma gelirdi. Sonra başarılı bir yüzücüydüm, orada da alkışlanmaya alışkındım. Her şey yatay bir şekilde gerçekleşti. Öyle küt diye olmadı. Niye öyle bilmiyorum, ama sanki hep hayatım boyuncu öyleymişim gibi geldi bana.
Pişmanlıklarınız var mı?
Avşar: Tabii ki ‘hiçbir şeyden pişman değilim’ gibi klişe bir cevap vermeyeceğim ama gerçekten öyleyim! Zaten olsa ne olacak, olmasa ne olacak! Yani bir insanoğlu kolay ders almıyor; katiyen... ‘Pişmanım bir daha yapmam’ diye bir şey yok...