2012 yılında yaptığı bir seyahat esnasında Budapeşte’nin tarihi dokusundan çok etkilenen Metehan Özyer, uzun bir inceleme ve detaylı çalışma süreçlerinin sonrasında 2013 yılında şehirde dokusuna hayran kaldığı yerlerden biri olan Matild Palace’yi satın alıyor. Markayı şimdilerde Marriott International bünyesinde The Luxury Collection markası ile işleten Özyer ile otelin hikayesini konuşmak üzere bir araya geldik.
Budapeşte ve Matild Palace ile yollarınız nasıl kesişti?
2012 yılında yapmış olduğumuz bir seyahat esnasında Budapeşte’nin tarihi dokusundan çok etkilendik. Turizm geçmişimizi yurt dışı bir yatırımla ileri götürmek gibi bir fikrimiz birkaç yıldır vardı. Detaylı soruşturduğumuzda Matild Palace’ın ihale usulü ile satışta olduğunu öğrendik. Uzun bir inceleme ve detaylı bir süreçten sonra 2013 yılında satın almak bize nasip oldu. Markayı şimdi Marriott International bünyesinde The Luxury Collection markası ile işletiyoruz.
Turizmde büyük bir çıkış yakalayan ve çok konuşulan Matild Palace’ın hikayesini kısaca sizden dinleyebilir miyiz?
Matild Palace’ın hikayesi 1880’li yıllara dayanıyor. Her şey Avusturya-Macaristan Prensesi Maria Klotild’in şehrin iki yakasını birleştirecek Elizabeth Köprüsü’nün önünde bulunacak ve şehrin Buda tarafından gelenleri tüm ihtişamı ile karşılayacak iki sarayı hayal etmesi ile başlıyor. Maria Klotild, ikiz sarayların şu anda bulunduğu arsayı satın alıyor ve burada yapılacak projeyi Liszt Ferenc müzik akademisi ve New York Palace gibi muhteşem yapılar ile tanınan mimarlar Korb ve Giergl’e veriyor. Mimarlar, birbiriyle tamamen aynı, ortasından büyük bir yolun geçtiği, Macaristan’daki ilk asansör gibi en ileri teknolojilerin kullanıldığı ve şehrin en güzide yerinde sosyal bir çekim merkezi olacak Klotild Sarayları’nı tasarlıyor. 1898 yılında başlayan inşaat 1902 yılında iki sarayın da açılması ile tamamlanıyor.
Matild Palace’ı özel kılan detaylar neler?
Habsburg Hanedanı’ndan gelen Prenses Maria Klotild’in 1900’lerin başında burayı inşa etmesi ile bölge bir anda Budapeşte’nin sosyal merkezi haline geliyor. Prenses zamanının ötesinde birçok yeniliği ilk defa burada hayata geçiriyor. Bu noktada açılan kafe olsun, birçok ünlü kişinin sarayda rezidansının olması olsun, bir yüzyıldan daha fazla bir süre saray hayatın bir parçası olarak kalmayı başarıyor. Bu bize restorasyon ve mimari tasarım aşamasında çok ilham verdi ve sarayı sadece mimari hali ile değil; sosyal hali ile de tekrar hayata geçirmemizi sağladı.
Macaristan’daki ilk The Luxury Collection Hotel olan Matild Palace ile misafirlerinize ne gibi ayrıcalıklar sunuyorsunuz?
Matild Palace’da 111 oda ve 19 süit mevcut. Özellikle süitlerden iki tanesi çok orijinal. Crown Tower Suite; üç katlı ve sarayın tam köşesinde, Kral Karl Jozsef’in tacından esinlenilerek yapılmış kulenin içerisinde bulunuyor. Bir diğeri de Maria Klotild Royal Suite, eğer prenses bugün Budapeşte’ye gelip sarayında kendi rezidansını inşa etmek istese nasıl olurdu diye düşünülerek tasarlandı. Bunlar dışında Spago by Wolfgang Puck, yine prensesin hayatından esinlenilerek tasarlanan ve çatıda bulunan rooftop bar The Duchess, tarihi kafe Matild Cafe & Cabaret, toplantı ve organizasyon salonları ve Swan Spa mevcut. Tüm bu detaylar otelimizi ayrıcalıklı ve konforlu kılıyor. Bu sebeple çok kısa zamanda şehrin en popüler sosyal yaşam alanı ve gastronomi noktası olduk.
Dünyaca ünlü şef Wolfgang Puck da Spago ile Matild Palace’da. Ünlü şefle yollarınız nasıl kesişti? Nasıl bir iş birliğiniz var?
Wolfgang ile tanışmamız pandemi dönemine denk geldi. Bu süreçte kendimizi pandemi sonrasına nasıl hazırlayacağız ve nasıl farklı bir şeyler yaparız diye düşünürken Wolfgang’ın ekibi ile bir araya geldik. Şef projeden çok etkilendi, süreç çok hızlı ilerledi ve rekor bir sürede birlikteliğimizi hayata geçirdik. İleriye dönük olarak da ortak projelerimizi hayata geçirmek için görüşmelerimiz devam ediyor.
Budapeşte Avrupa’da da hızla yükselen popüler şehirler arasında. Neler öne çıkıyor?
Budapeşte Orta ve Doğu Avrupa’da yer alan diğer şehirlerden daha az biliniyor, bu da bu güzel şehri keşfedilmek için daha cazip kılıyor. Budapeşte yüzyıllar öncesine giden geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu etkisi, 2. Dünya Savaşı’nı görmüş olması, yemek kültürü, Tuna Nehri, şehrin hemen yakınındaki muhteşem şarap bağları, yılbaşı zamanında kurulan Avrupa’nın en büyük Noel Pazarı ve diğer birçok bilinmeyeni ile ziyaretçilerine çok cazip bir şehir tatili imkanı sunuyor.
Budapeşte’de yeme içme ve eğlence dünyasında hangi detaylar öne çıkıyor?
Macar mutfağının dünyaca ünlü yemekleri ve uzun geçmişi oldukça ilgi çekici. Bunlardan esinlenerek açılan birçok restoran şu anda Michelin Guide içerisinde ya da Michelin Yıldızı’nı almış durumda, bu durum her geçen yıl daha da iyiye gidiyor. Eğlence kültürüne baktığımızda ise gece hayatı her ne kadar hareketli olsa da kaliteli eğlence konusunda bir açık mevcut. Bu açığı Matild Cabaret’nin dolduracağını öngörüyoruz.
Macaristan ve Türkiye’de yeni projeleriniz var mı?
Şu anda hem Türkiye’de hem de yurt dışında projelerimizi hayata geçirmek için ön hazırlıklarımızı tamamlıyoruz.