Katıldığı bir özel eğitim sonrası, kendini tanıma ve anlama konusunda hayatının yepyeni bir dönemine giren Gülenay Ünlü, bu süreç ile birlikte ‘Duygu Gurmesi’ adlı kişi ve kurumlar için bireysel gelişim workshopları düzenlediği akademiyi kuruyor. Buradaki amacının ise kişilerin ihtiyaç duydukları konularda, onlara doğru zamanda, doğru eğitim ve danışmanlıkla cevap vermek olduğunu söylüyor. Gülenay Hanım ile içinde bulunduğu sektör, çalışmaları ve gelecek planları üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Sahibi olduğunuz marka Duygu Gurmesi’nden bahsetmenizi rica edelim dilerseniz önce, neler söylersiniz?
“Su, alçağa akarak azizleşir azizim” diyerek, size bir sır vermek istiyorum; “Kimse sizinle ilgilenmiyor fakat siz hep ilgilenildiğinizi zannediyorsunuz.” İşte benim hikayem böyle başladı. Katıldığım bir eğitimde kullanılan bir cümleydi bu. O gün itibariyle kendimin daha nasıl farkına varabilirim, daha nasıl iyi insan olurum, kendimi anlayabilirim derken, süreç beni bir akademi açma yönünde ikna etti. Duygu Gurmesi, kişi ve kurumlar için bireysel gelişim workshopları düzenlemektedir. Yapmak istediğimiz, kişilerin ihtiyaç duydukları konularda, doğru zamanda, doğru eğitim ve danışmanlıkla cevap vermektir. Tüm çalışmalarımızda, iyileşmenin ve değişmenin ilk adımı olan farkındalığı artırmayı ve hayata başka gözlerle bakarak bakış açılarınızı değiştirmeyi hedefliyoruz. İş, aile, aşk vb. gibi maddi manevi her alanda bütünsel bir bakışa sahip olduğumuz için; 20 yıldan beri insanı fiziksel, zihinsel ve ruhsal bütünlüğü içinde değerlendirerek bireylere eğitim, gelişim ve dönüşüm alanında en yalın haliyle danışmanlık ve eğitim hizmeti veren bir kurum haline geldik. Yaşamın hızlı ve yorucu temposunda insanlarımızın büyük çoğunluğu duygusal ve hatta ruhsal boyutta bir tükeniş yaşamakta. Ne olduğu ve sahip oldukları konusunda tatminsiz durumda. Neredeyse herkes sevgi, güven, özgüven, mutluluk gibi kavramlarla içsel bağını yitirip dış referanslı olmuş. Sonuçta bunların yaşam kalitemizi etkilediğini her insan er ya da geç bir noktada fark ediyor ve artık bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini idrak edenlerle buluşmamız başlıyor.
Kişisel Gelişim Uzmanı olabilmek için neler gerekiyor peki? Her isteyen bu alanda kendine kariyer yapabilir mi?
Öncelikle ‘Kişisel gelişim uzmanı’ kavramına naçizane çok sıcak bakmadığımı söylemek istiyorum. Bunun yerine ‘Bireysel gelişim eğitmeni’ demeyi tercih ederim. Böyle bir alanda uzmanlık, pozitif gücüne rağmen sınırlanmış, sona varmış algısı yaratıyor. İnsan olarak tanımlanan yüce ve sınırsız bir varlık hakkında neye dayanarak uzmanlık ilan edebiliriz ki! Bu sebeple ‘gelişim ve eğitim’ yaşam boyu sürekli ilerlemek... Her an yeniden yenilenmek. Bunun farkında olmak bizi daha ileriye taşıyacaktır inancındayım. Her ne kadar kendimizi gelişmiş ülke olarak tanımlasak da Türkiye’de bu alanda mektepli olma şansımız yok. Alaylı dediğimiz tabirle özel eğitim kurumlarından bilgi ve yetkinliğinizi sağlayacağınız eğitimler var. Oldukça geniş bir yelpazesi olan kaliteli güçlü eğitimler ve eğitimciler var. Peki, isteyen herkes bu alanda kariyer yapabilir mi? Elbette yapabilir ama lütfen yapmasın! Çünkü ‘istemek’ sihirli bir kelime ve her sihir gibi iyi ya da kötü sonuçlara gebe kalabilir. Çünkü bu alan istemenin o masum yüzünün yeterli olmadığı bir alan. Siz de farkındasınızdır ki, son yıllarda bizim ülkemizde de hızla yükselen bir trend oldu. Kişisel Gelişim Uzmanları, koçlar, ilişki-öğreti-yaşam koçları, danışmanlar artık her yerde bu title’ları görüyoruz. Birkaç kişisel gelişim kitabı okuyarak, iki üç saatlik eğitimlerden alınmış sertifikalarla insanlarla ‘Pollyanna’cılık’ oynayanlar her geçen gün çoğalıyor. Hızla yükselişe geçen her şey gibi hızla bir yozlaşma sürecine de girdi maalesef. Mesele bu işi yapmayı istemek değil, bu işi liyakatiyle yapabilmeyi istemektir. Çünkü söz konusu olan insandır. Bu işi yapmak isteyen herkes kendimizde olmayan şeyi bir başkasına veremeyeceğimiz gerçeğiyle yüzleşecek kadar cesur ve dürüst olmalıdır. Bu alan hiç kimsenin sadece bilgi ile var olabileceği bir alan değildir. Bilmek ve olmak dengesi gerekir. Daha da net olmak gerekirse; bilginin bilgeliğe dönüşüm yoludur bu iş!
Alanında uzman bir isim olarak size göre günümüzün en büyük sorunları arasında neler var? Bunları nasıl çözebiliriz?
Bu soruya uzun süredir birlikte çalıştığım bireylerde ve verdiğimiz eğitimlerde ortaya çıkan sonuçlar üzerinden cevap vermeyi daha doğru buluyorum. Her birimiz farklı düşünen hisseden, algılayan bireyler olsak da insan olarak değişmeyen ortak paydalara sahibiz sevilmek-sevmek, ilgi görmek. Davranışlarımızın onaylanması yani varlığımızın kabul edilmesi ihtiyacı değişmeyen yapı taşlarımız. Ve tüm sorunlarımızın al tında bu değerlerle ilgili oluşmuş eksik yetersiz kimliklere yapışmak, farkındalıktan uzak duygusal filtrelerden kendimize ve hayata bakmak. Herkes fedakarlık maskesi altında bir başkası için yaşamaya çalışıyor. Gizli beklentiler tatmin edilmemiş duygular çoğaldıkça tahammül azalıyor. Sevgi ambalajı ile sunulan her şey çok kolay nefrete ve şiddete dönüşüyor. Bu sebeple en çok ilişkiler alanında sorunlarla karşılaşıyoruz. Ebeveyn- çocuk, evlilik-flört, arkadaş- dostluk ilişkileri hepsi adeta çürümüş güven, saygı, anlayış, sorumluluktan uzak kendimizi değil imajımızı besleyen sahte ilişkiler... Ne yazık ki, toplum olarak mazeretlere sığınmayı çok sever hale gelmişiz. Hep başkaları suçlu, hep başkaları yanlış. Kimse bu noktada “Ben neden yaşamda bunlarla muhatap oluyorum” diyerek kendine bakmaktan hoşlanmıyor. Sorunun parçası olmak, çözümün parçası olmaktan kolay geliyor. O derece ki, etrafta muhatap kalmayınca top ‘kader’ gibi soyut kavramlara atılıyor. Bu döngü kendini tekrar ettikçe sorunlar her defasına başka isimlerle yeniden karşımıza çıkıyor. Özetlemek gerekirse mutlu olmak konusunda beceriksiz, mutluymuş gibi yapmakta ustayız.