RÖPORTAJ: NAZAN ORTAÇ nazan.ortac@sabah.com.tr
FOTOĞRAFLAR: İSA ARSLAN
Füsun Aydoğan sahibi olduğu, çağdaş sanatçı Figen Batı'nın sanat yönetmenliğini üstlendiği F Sanat Galerisi, hem değerli sanatçı hocaların hem de genç yeteneklerin sergilerine yaptığı ev sahipliğiyle dikkatleri üzerine çekiyor. Füsun Aydoğan ve Figen Batı ile F Sanat Galerisi'nde bir araya gelerek hem sanatçı kişiliklerini hem de galeriyi konuştuk.
Füsun Hanım, aslında diş hekimisiniz. Sanatla nasıl buluştunuz?
Füsun Aydoğan: Sanat tutkusu çocukluğumdan başlamıştı. öğretmenlerim resimlerimi beğenip okul sergilerine koyarlardı. Diş hekimliğine paralel olarak çok değerli sanatçı hocalarım oldu. Bu güzel serüven, 1996 yılında sanatçı Temür Köran ile başladı ve 2005 yılından itibaren Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Refik Aziz ile devam etti. 2000 yılından itibaren porselen boyama çalışmalarım da paralel olarak devam etti.
F Sanat Galerisi'ni kurmaya nasıl karar verdiniz?
F.A: Uzun seneler karma ve kişisel sergilerim oldu. İdealim atölye ve galeri ortamını bir arada tatmak, daha çok sanatın içinde olmak ve farklı sanatçılarla interaksiyonda bulunmaktı. 2016 yılında bu fikrimi somutlaştırarak F Sanat Galerisi'ni kurdum. Galerinin çok sesli olması ve farklı disiplindeki sanatçıları kucaklaması benim için önemli. Sanatçı Figen Batı ile işte bu noktada bir araya geldik. Sanat dünyamızın önemli isimlerinden biri, her ikimizin de dostu bir hanım bizi bir araya getirdi.
Sanat galerisinde daha çok nasıl sergiler açıyorsunuz?
F.A: Resim, heykel, fotoğraf gibi farklı disiplindeki sanatçıların solo ve karma sergilerinin yanı sıra küratörlü konsept sergilere de ev sahipliği yapıyoruz. Yılda yaklaşık 10 sergimiz oluyor. Değerli sanatçı hocalarımızın sergilerinin yanı sıra genç yeteneklere de yer veriyoruz.
Sanatın farklı dallarında eser veriyorsunuz... Ne zaman tuval başına geçiyorsunuz, ne zaman porselen çalışıyorsunuz? Hangi duygu sizi harekete geçiriyor?
F.A: Atölyem istediğim şekilde hazır olduğu için, ruh halime göre tuval ya da porselen çalışıyorum. Füsun Aydoğan'ın eserlerinde temel unsur kadın doğasının gücü ve enerjisi. Kadının güçlü ve ayaklarının üzerinde durması gerektiğini her fırsatta haykırmak istiyorum. Kadın her şeyin başlangıcı değil mi? Tüm varlığın tek sebebi ise hak ettiği yerde olmalı artık. Varoluş-yok oluş, sonsuzluk, diriliş, aşk, sevgi, güzellik, iyilik-kötülük duygularının yanı sıra bütün evrene yayılan bir enerjinin temeli olduğunu düşünüyorum ve ürettiğim eserlerime de bu duyguyu aktarmaya çalışıyorum.
Sosyal sorumluluk projelerine de destek veriyorsunuz; onları da anlatır mısınız?
F.A: Sosyal sorumluluk projelerini çok önemsiyoruz. Paylaştıkça hayatın güzelleştiğine çok inanıyorum bu yüzden senede en az iki sergimiz yardım amaçlı oluyor. Bunlar çeşitli vakıf ve derneklerle ortaklaşa gerçekleştiğimiz projeler. Önümüzdeki sezonda da planladığımız iki projemiz olacak. Geçmiş dönemde Parıltı ve ÇABA gibi bu konuda oldukça başarılı derneklerle ortak projeler gerçekleştirdik.
Figen Hanım, akademiden gelme, oldukça üretken bir ressamsınız... Sanatçı kimliğinizi anlatır mısınız; resme yeteneğiniz nasıl keşfedildi?
Figen Batı: Kendimi bildim bileli resim yapıyorum aslında. Kimse beni keşfetmedi, ben resim yapmak istedim ve ömrüm boyunca da resim yaptım. Üniversite yıllarına geldiğimde Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanmış olmama rağmen, güzel sanatlarda resim okudum. Tabii bu ailemle bir çatışmaya neden oldu. Bugün düşündüğümde, aynı çatışmayı ben kendi çocuğumla da yaşayabilirim... O yüzden ne kadar kararlı, ne kadar istekli olduğuma ben bile bugün şaşırıyorum. Bu benim doğamda, içimden gelen ses, sesin peşinden gitme serüvenim... Sabırla, inatla, özveriyle bu yolculuğuma hep devam ettim. Soyutlamacı bir resim dilim var. Soyutun olanakları içinde sanatsal deneyimimi irdelendiğinde sanatımın sınırlı sınırsız biçimlendirilmiş olan da, biçimlendirilmiş olmayanı metaforik bir ifade içinde ele aldığımı yaratımlarımın nesnel kendiliği, kurduğum dünyanın oluşturduğu bileşenleri olarak değerlendirebilirim. Bu Husserl'in fenomenolojik bakış açılarıyla yaklaşırsak, özü görülen bilinç kavramının ışığında varlığa karışmanın büyüsel anlamları imlediği açıktır, bu sonuç gerçeğin algısına yönelik bir görüyle her zaman özdeşleşmenin kapısını aralar, varoluşun derin alanına uzanır. Resmimde iç gerçeklikle dış gerçekliğin soyutlama mantığı içinde bir arada yürüdüğü söylenebilir. Sartre, "İmgeler yaratmak gerçekliği bir mesafe koymaktır" der. Bu düş ürünü olanın varlığın dışına çıkma etkinliği içinde estetik deneyimin de gerçekliğin kendi içinde dönüşmesi ile tuvallerime yansımasıdır.
Eserlerinizi üretirken nelerden ilham alıyorsunuz?
F.B: Resimlerim kendimle yüzleşmelerim, bir tür karşılaşmalarım. Ortaya çıkışım. Yapıtların diyalektik bir yaklaşımla bilinç ve bilinçaltının ve bilinç dışının birbiriyle kurduğu duygusal bir bağın zamansız akışlarıdır. Zaman ve varlık arasındaki diyalektik ilişkiyi benim varoluş benliğimi yüklediği korkuları, mutlulukları, düş kırıklığı, iç çatışmalarımı, umudu, heyecanı ve geleceği içine taşıyarak zamanı aktarır.
Güzel bir atölyeye sahipsiniz... Bize biraz atölye ortamınızı anlatabilir misiniz?
F.B: Aydınlık, geniş bir atölyeye sahibim, bu yüzden oldukça şanslıyım. Evime yakın olması dolayısıyla da zamanımın büyük bir kısmını geçirebiliyorum. Sanatçının mabedi olarak gördüğüm atölye ortamı benim için çok değerli. Atölyemde geçirdiğim her an benim için çok kutsal, çok önemli.