Onlar bir dizi için styling yaptıklarında, senaryo kadar kıyafetler de konuşuluyor oluyor... Moda dünyasının en başarılı isimlerinden olan Deniz Marşan ve Başak Dizer, bu yıl ortaklıklarının yedinci yılını kutluyor. Zaten Deniz Marşan kadın, Başak Dizer erkek styling'i yaparak birbirlerini tamamlıyor diye düşünebilirsiniz; fakat iki ayrı işi yedi yıl boyunca bir arada yapmak yine de büyük bir beceri gerektiriyor. Onlar işin sırrının; 'pozitif olmalarında' yattığına inanıyor. Egolarından arınmış, ana teslim olmuş, her şeyi olduğu gibi kabul eden iki başarılı kadın, yedi yılın hikayesini anlattı; ve zor da olsa Başak Dizer'in ağzından, son günlerde gazete manşetlerinden inmeyen Kıvanç Tatlıtuğ ile yasadığı ilişkiye dair birkaç satır almayı başardık...
Bu sene yedinci yılınızı kutluyorsunuz. Birbirinizi tanımasaydınız eğer, şu an nerede olurdunuz?
DENİZ MARŞAN: Sanırım çok farklı yerlerde olurduk. Kurumsal iletisim yapıyordum, ona devam ederdim ya da stil danışmanlığı yapardım.
BAŞAK DİZER: Deniz ile tanıştığımda tasarımcı olarak çalışıyordum, herhalde hayatıma da öyle devam ederdim diye düşünüyorum. Erkek koleksiyonları yapıyor olabilirdim.
Mutlu olur muydunuz, yani o zamanlar yaptığınız işlerden memnun muydunuz?
D.M: Biz bulunduğumuz durumdan her zaman mutlu olan insanlarız. Gene mutlu olurduk, ama birbirimizi tanımasaydık hayatımız daha farklı olurdu.
Çok iyi ve başarılı bir ikilisiniz. En büyük avantajınız ne sizce?
D.M: Bir ortak zevkimiz, söz konusu ancak ikimiz de farklı açılardan bakıyoruz her şeye.
B.D: Bu da bence avantaj. Çünkü hem iş hayatında hem de arkadaşlığımızda bir denge oluşturuyor bu durum. Biz yedi senedir beraberiz ve bugünlere tartışmasız, gürültüsüz, anlaşarak geldik. Bunun için bugünlere gelebildik. Her şeyimiz ortak sonuçta. Dezavantaj dediğimiz farklılık, bizim için avantaja dönüşmüs yani.
D.M: Olaylara çok farklı bakıyoruz. Örneğin benim çok tepki verdiğim bir durumda, Başak sakinliği ile olayı yönetiyor. Ya da onun bir şey demediği yerde ben konuşabiliyorum. Birbirimizi çok tamamlayıcı özelliklerimiz var.
Bir de tabii erkek ve kadın styling'ı olarak da ayrılıyorsunuz aslında değil mi?
B.D: Evet, bu konuda da birbirimizden ayrılmamız da çok büyük avantaj. İkimiz aynı kişiye konsantre olmuyoruz. Tamamen farklı aslında.
Birbirinizden bugüne kadar ne öğrendiniz yedi senede?
B.D: Biz her şeye çok pozitif bakıyoruz. "Acaba olur mu, olmaz mı?" diye deşmiyoruz hiçbir şeyi. Endişelerimiz çok az ikimizin de. Karakterlerimiz böyle.
D.M: İleriye dönük projelerimiz olmuyor çok. Bize hep soruyorlar, "İleride ne yapacaksınız?" diye, ama biz bir gün oturup da "Ay ne yapalım ileride?" diye düşünmedik. An ne getiriyorsa, onu yaşıyoruz. O nedenle de o an yaptığımızın en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Her şeye olumlu bakıyoruz, kimse için negatif düşünmüyoruz.
Aslında birçok kişi sizin hayatınıza dışarıdan baktığında her şeyin güllük gülistanlık gittiğini ve çok keyifli bir hayat sürdüğünüzü zannediyor. Gerçekten de öyle mi, yoksa içi sizi, dışı bizi mi yakıyor?
B.D: İçeride çok fazla iş ve insan var. Biz de çok yoğun çalışıyoruz, çünkü dört beş şeye koşturmamız gerekiyor.
D.M: Diziler, showroom'un işleri, katalog çekimleri var.
B.D: Ben bu arada bir gazetede yazıyorum. Baktığınız zaman zevkli görünüyor, ama bize staj yapmaya gelenler bile bir ay sonra "Çok yorulduk" diye gidiyor. Kalanlar ise bu işi gerçekten severek yapanlar oluyor.
Birçok markayı bir araya topladığınız Nişantası'ndaki showroom'unuz 'Room' için artık oturdu diyebilir miyiz? İlk açıldığınızda bir sürü şey hedefliyordunuz?
B.D: Evet, hatta bir sosyal sorumluluk projesi yapmayı istiyorduk ve onu gerçekleştirdik. İMA (İstanbu Moda Akademisi) ile birlikte gerçekleştirdik. Onların çok inandığı 10 genç tasarımcıyı buraya aldık ve diğer müşterilerimize nasıl davranıyorsak, onlara da öyle yaptık. Şu anda da onların işleri, çalıştığımız 'Medcezir' disizinde o kadar çok giyiliyor ki...
D.M: Moda çekimlerinde, dergilerde hep kullanılıyorlar. En azından artık ürünleri tanınıyor. Biz bunu hep yapmayı planlıyoruz. O kısa vadeli bir projeydi, şimdi bunu inandığımız bir tasarımcı ile uzun vadeli çalışmayı düşünüyoruz. Gelişmesine destek oluruz o kişinin.
'Room', Türkiye'de çok da alışık olmayan bir şeyi gerçekleştirdi değil mi? Birçok markayı bir çatı altında toplamanın ne gibi avantajları oluyor?
D.M: Biz bu konuda ilk değiliz, bizden önce L'Appart da bunu yapıyordu, ama biz tamamen Türk olarak yapıyoruz. İlk olarak biz de tasarımcılarla başladık. Markalara çok fazla girmemiştik, ama artık markalar da eklendi.
B.D: Şu an 14 tasarımcı ve markamız bulunuyor bünyemizde. Bunların altı tanesi marka. Tasarımcıdan daha çok, kurumsal markalar girdi bünyemize. Mavi, Levis, Lidyana, Trendyol, Modogram, İnci gibi markalar da artık bizde.
Neden sizi tercih ediyorlar peki, bir farkınız var mı?
B.D: Biz popüler PR yapıyoruz. Sosyal medyayı da çok iyi kullanıyoruz.
D.M: Türkiye'de daha showroom mantığı çok fazla oturmadı ama genelde kimse tek tek mağazaları gezmek istemiyor. Örneğin bir moda editörü, dizilerin stil danışmanları da, ya da bir ünlü de mağaza gezmek yerine, Room'a geliyor ve birçok farklı markayı burada bulabiliyor. Bunun avantajı ve rahatlığı büyük. Tabii senelerdir bu işin içinde olduğumuz için insanları tanımamız da, başka bir güven yaratıyor.
Siz ilk olarak 'Aşk-ı Memnu' dizisi ile bu işe başladınız, sonra da stil danışmanlığı konusu iyice gündeme geldi ve birçok kişi bu işe soyundu. Nasıl buluyorsunuz şimdi ortamı? Herkes yapabilir mi bu işi?
D.M: Herkes yapsın bence, çünkü yeni soluk getirdikçe insanlar mutlu oluyoruz. Eskiden baktığınız zaman; bir dizide çok zengin bir aileyi oynuyorlar, ancak giydikleri hiç öyle durmuyordu. Şu an kullandığımız markaların hiçbiri de o dizilere ürün vermiyordu, çünkü nasıl bir geri dönüş olacağı bilinmiyordu. Ancak dışarıdan göründüğü kadar kolay bir iş değil. Bu nedenle de zaten pek çok kişi bu işe başlıyor, fakat sonra devam edemeyip bırakıyor.
'Aşk-ı Memnu' döneminde kıyafet konusunda yaşanan o fırtına, daha sonraki dizilerinizde de koptu mu?
B.D: Şu an 'Medcezir' dizisi de öyle. İnanılmaz ilgi var kıyafetlere. Bu dizi biraz daha genç kesime hitap ettiği için, öbüründe olduğu kadar bizim yaşımızdakiler farketmiyor olabilir, ama emin ol aynı geri dönüşü bunda da alıyoruz. Zaten 'Room- Teşvikiye' hesabımızla Instagram'da kimin ne giydiğini hep yayınlıyoruz.
Çalıştığınız dizileri neye göre seçiyorsunuz?
B.D: Zaten sadece Ay Yapım ile çalışıyoruz. Oradan gelen projelere bakıyoruz ve bizimle ilgiliyse, kıyafet ile ilgili durum varsa çalışıyoruz.
Bugüne kadar içinize sinmeyen bir dizi ile çalıştınız mı?
D.M: İçimize sinmeyen değil, ama bize çok gerek olmayan, kıyafetlerin öne çıkmadığı ve kendimizi gösteremediğimiz iş oldu, ama onu da yaptık.
Serenay Sarıkaya'yı giydiriyorsunuz şu an, kendisiyle çalışmak rahat mı, nasıl bir tarzı var?
D.M: Evet, ben onunla çok rahat çalışıyorum çünkü dizideki tarzı biraz bana benziyor. Eğlenceli ve her şeyi giyen bir karakter. Hayal ettiğim her şeyi giydirebiliyorum.
Artık sokakta sizi de tanıyor mu insanlar?
D.M: Hayır, hiç kimse bizi tanımıyor.
B.D: Bizim kendi çevremiz var, modayı yakıdan takip eden, onlar tanıyor.
Ortaklı iş yapmak kolay değildir derler. Eminim birbirinizin sinir olduğunuz huyları da vardır değil mi?
B.D: İşte dediğimiz gibi farklılıklarımız avantaj yaratıyor. Ortaklıkta hep yeni işler yapılıyorsa, bunun tek nedeni birbirimize sinir olmamamız. Yoksa asla yürütemeyiz. Her gün beraberiz, tatile bile birlikte çıkıyoruz. İki ortağın iyi işler yapabilmesinin sırrı bu. Arada egolar, para sorunları olsa bunlar olmaz.
D.M: En büyük sırlarımızdan biri de, egomuzun olmaması. İkimizde de ego yok. Bu nedenle pek çok insanla çalışabiliyor, bizimle aynı işi yapan insanlara da destek olabiliyoruz.
B.D: İşs hırsımız yok. Yarın batar mıyız, çıkar mıyız, daha büyük ne yapsak gibi dertlerimiz yok. Hobimizi yapıyoruz. Hayallerimiz var, ama bu da hayallerimizden biriydi zaten. Bir boşluğu doldurduk. Başka bir boşluğu dolduracağımızı düşündüğümüz zaman, o da bir hayalimiz olur. Çünkü yapılmış bir şeyi yapacak kadar çalışkan ve hırslı insanlar değiliz.
Kafanızda var mı böyle bir hayal şimdiden?
D.M: Belki bir filmin kostümlerini yapabiliriz ya da yurt dışında bir showroom ile anlaşabiliriz.
Bugüne kadar size "Yok artık" dedirten çok ilginç bir teklif aldınız mı?
D.M: Evet, çok varlıklı Bakülü bir aile, oğullarını evlendirecekti İstanbul'da. Bize gelip, oğullarını o düğüne hazırlamamızı istediler. Ancak bu hazırlanmak sadece kıyafet degil. Üç, beş ay öncesinden oğullarıyla birlikte yemeklere gitmemizi, nasıl şarap seçilir, nasıl yemek siparişi verilir, nasıl çevre edinilir gibi bir takım şeyleri öğretmemizi istediler. Bir de çocuk ile arkadaşlık ederken bunu ona çaktırmamamızı da istediler. O anlamasın, gururu kırılmasın diye böyle istediler.
B.D: Sanki sosyeteye takdim öncesi hazırlık gibi düşün. Mantıksız değil çünkü yabancılardı ama kabul etmedik böyle bir şeyi. Bizim yapabileceğimiz bir şey değildi. Yaşam koçluğu gibi bir durum yani.
Kılık kıyafete para harcıyor musunuz, nerelerden giyiniyorsunuz?
B.D: Showroom'dan giyiniyoruz, sponsorlarımız var.
D.M: Türkiye'de neyi beğenirsek bize geliyor zaten, o nedenle Türkiye'de çok alışveriş yapmıyoruz. Yurtdışından, değişik yerlerden alışveriş yapmak çok daha keyifli geliyor artık.
İkinizi de uzun yıllardır tanıyorum; Deniz Hanım sizin tarzınız değişmedi ama Başak Hanım sanki siz tarzınızı biraz daha rock'a döndürdünüz, yanılıyor muyum?
B.D: Bu genel trendlerle de alakalı ama ne hissettiğim de önemli. Bir süredir böyleyim ve bu biraz daha böyle devam eder sanırım. Rahat hissediyorum kendimi. Aynı pantolon, bot ve deri ceketle idare ediyorum.
D.M: Kendi kıyafetlerimiz üzerinde çok fazla mesai harcamıyoruz galiba artık. Ben giyinmeyi severim ama o kadar çok kıyafet görüyoruz ki o heyecan da azaldı.
Bu arada İstanbul Fashion Week'lerde de görev alıyorsunuz değil mi? Neler yapıyorsunuz tam olarak?
B.D: Kendi tasarımcılarımızın defilelerini ve sunumlarını yapıyoruz. Ayrıca bizim tasarımcımız olmayanlara da, dışarıdan danışmanlık veriyoruz. Davetli listesiyle de biz ilgileniyoruz.
Başak Hanım, son dönemde Kıvanç Tatlıtuğ ile güzel giden bir birlikteliğiniz var. Bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?
B.D: Sen benim yakın arkadaşımsın ve senden bir şey saklamak istemiyorum ama özel hayatımla gündeme gelmek, ilişkimiz hakkında yorum yapmak da istemiyorum. Evet çok mutluyum, ama o kadar.
Kendinizi hiç evli ve çocuklu hayal ediyor musunuz, evlenince işi bırakır mısınız?
D.M: Evet, ama bunun gerekli ortamı sağlandıktan sonra olmalı. Bilinçsizce ürememeliyiz diye düşünüyorum. Sonuçta insanlarla, hayvanları ayıran en büyük özellik bu. Çocuk çok büyük bir sorumluluk. Karşındaki insanın ve senin buna hazır olman gerekli. Öyle bir güven ve aşk ortamı olmalı.
B.D: Çalışmayı bırakmayız. Ortamı ve düzeni ona göre ayarlarız. Zaten ikimiz de Nişantaşı'nda oturuyoruz.
"Çok tanınmıyoruz ve göz önünde değiliz" dediniz, ancak Başak Hanım siz son günlerde ilişkinizle ilgili gazetelerdesiniz. Bundan rahatsız mısınız?
B.D: Tabii ki yaptığım işle ilgili gazetelerde yer almayı tercih ederim, ama magazin basını olduğu için de bir şey diyemiyorum ve müdahale edemiyorum. Alışık olduğumuz bir durum değil bu. Sonuçta biz başarılı ve Türkiye'de dikkat çeken bir iş yapıyoruz. Yaptığımız işte magazinsel aslında, bu nedenle de işimle ilgili yer almak isterim.
Öykü YAZICIOĞLU