Evrensel duyarlılığın ortak dışavurumunun araçlarından biri olan renk, bilinç altı ya da bilinçli çağrışımlar ve algılamalar aracılığıyla çok çeşitli, sonuçlar doğurur. Nesnelerin ve rengin algılanabilmesi için ışığın varlığı kaçınılmazdır. Rengin duygu durumlarına bağlı olarak algılanışı, rengin ışığa bağlı olarak farklı görünümlere bürünmesi gibi değişkendir.
Herhangi bir renk, nesne, nesneye ilişkin görünüm, kavram ya da bilgi öncelikle zihinsel kodlar aracılığıyla bir uyarma, zihinsel bir yansımadır. Hemen herkes doğduğu günden itibaren tadarak algıladıklarını acı, tatlı, ekşi, buruk, tatsız, kekrem..vb. sınıflar... Bu tadlar arasında tercihlerde bulunur. Hemen herkes sesleri duymuş bunların farklı yükseklik ve şiddetlerde oluşlarının yarattığı anlam ve ifadeye ilişkin saptamalarda bulunmuştur. Kendisi de bu saptamalara dayalı olarak bu sesleri kullanmıştır. İnsanların koklayarak tanıdıkları, onların yalnız ne olduklarını anlamaları için değil şu ya da bu kokudan güzel hazlar tadmalarına da neden olmuştur. Görmek tüm olup biteni ve alabildiğine geniş çevreyi tümden kavrayışımıza hizmet eder. Dokunmak ise bir bütünü yavaş yavaş algılamamıza götürebilir. Her algı farklı ve özgün, her düşünce farklı ve özel, her insan tek ve kıymetlidir. Bu resimlere dokunacağız.
Bir dansın müzik metni üstüne bu danstaki gerekli hareketleri, not etmek için kullanılan grafik işaretler gibi bende her renk için grafik bir anlatım kullandım. Renkleri alışılagelmişin dışında dokunarak anlamaya çalışacağız. Kabarık çizgilerden oluşan doku, çizginin yönleri aracılığıyla hissedilebilir. Çizgi de tıpkı renk gibi dikey, yatay, eğik, kıvrık, eğimli olduğunda farklı duygular yaratır. Durgun, sessiz, ağırbaşlı, heyecanlı, çoşkulu, parlak, kızgın, vb…
Sergide her resmin üzerinde renklerin kimyasal, fiziksel, plastik, estetik, psikolojik, sosyolojik, sembolik, kültürel anlam ve etkileri üzerine birer not bulacaksınız. Braille ile yazılan bu notları anlamak için dokunarak öğrendiğimiz kodlara gereksinimiz olacak. Güneşe bakınca gölgeleri göremeyiz. Beden gözlerimiz zayıflayınca fikir gözlerimiz açılırmış... Umarım her birimiz dünyaya, olaylara, birbirimize, hayata, sevgiye, insanlığa kör kalmayız.
Sanatçı artık kendisinin imzası haline gelen kelebek figürleri için "Güzel kavramı için; sanatın tarihsel yürüyüşü boyunca, sanata bağlı bir tanım yapılmaya çalışılsa da sosyolojik olarak gündelik yaşamın her anında hatta belki çoğu kez içi boşaltılmış, sığ bir olgu olarak kullanılır. Her şeye, her duruma, her duyguya, hazza bağlı olarak 'güzel' deyiveririz. Kelebek hemen her yerde güzel olduğu ortak kabulüne sahip bir varlık. İster harcıalem, ister sanat değeri yüksek kriterlerle yapılmış olsun, bir kelebek resmi ya da üç boyutlu uygulaması güzel olarak kabul edilmeye hazırdır.
Kısacık ömrü, mükemmel hassasiyeti, harika armonisi ve deseniyle her insanı cezbedebilir. Bu nitelikler yani kısa ömür, hassasiyet ve plastik değerler... Biz insanlarda yaşamımız sonlandığında, uzay zamanına göre kısacık dilimde yer almış oluruz. İnsanlık onuruna yakışan yüksek bir duyarlılığa sahip olmalıyız. Ve güzel olanı yaratmak, yaşamak için yaşamalıyız.
Tıpkı bir kelebek gibi. Ayrıca Pandora'nın kutusundan en son kelebek çıktı yani umut...." diyor...