Doğa dostlarından yeşil ilham
"Doğa, hayatımın önemli bir parçası"
Hayatım boyunca doğa, yaşamımın hep önemli bir parçasıydı. Her ne kadar İstanbul'da doğup büyüdüysek de annemler tatillerimizin hepsini doğada yaşamamızı sağladı. Dalından, topraktan meyve sebze toplayıp yedik. 2016'da KiteMercedes kiteboard okulumu açtıktan sonra vaktimin çoğu şehirden uzak geçmeye başladı. Bu geçiş bir anda olmadığı için adaptasyon kolay oldu. Bence arada sosyalleşmek gereklilik ama sürekli bir şehir hayatı düşünemiyorum artık. Zamanımın çoğu bu cennette ve denizde geçiyor. Şu an yaptığım iş her ne kadar doğayla iç içe olsa da ben çocukken avukat olmak istiyordum. Tabii zaten mesleğimi de çok severek uzun seneler yaptım ki, hala seyrek de olsa devam ediyorum. Onun dışında doğanın içinde, denizde çok sevdiğim işi yaparak yaşadığım için çok mutluyum. Burada her sabah kiteboard antrenmanımı yapıyorum. Sonra da okulda koşturmaca başlıyor zaten. Her sabah rüzgar çıktığındaki tatlı telaşı görmeniz lazım. Akşamüstü güneşi batırıp eve gidiyorum. Ve böyle güzel bir yerde aşık olduğum sporu yaparak yaşadığım için şükrediyorum.
Bilge Öztürk
"Hayattaki tüm kararlarım doğadaki döngüyle bağlantılı"
Doğada olmak demek, evde olmak demek benim için. Aşağı yukarı tüm kararlarım doğanın döngüsüyle bağlantılı şekilde gidiyor. Hayattaki referans noktam ise, 'doğada nasılmış'. Ayın döngüsü, mevsimlerin döngüsü pusulam oluyor. Aslında doğada yaşamak fikrinin oluşmasından öte aksinin gelişmemesi için özel bir direnç geliştirmeye özen gösterdim. Genel olarak hayat über teknolojiler ve kentleşmeler üzerine gelişirken, doğalda kalmak için çaba sarf ettim. Üniversiteden sonra hem yoga eğitmenliği eğitimi aldım hem de Brüksel'de Çevre ve Doğa Yönetimi master'ı yaptım. Her ikisi de hem insanın doğasını hem de insanın doğadaki yerini anlamama yardımcı oldu ve olmaya da devam ediyor. En büyük hayalim, kızım Arven'i daha tropikal yerlerde büyütmek. Yine de şu an büyük şehir hayatından uzak, köye yakın yeşili bol bir bölgede yaşamak zorlu pandemi süreçlerinden sonra, her ikimize de merhem gibi geldi. Daha az anksiyetesi olan bir günlük akıştayız. Hem kişisel bakım, hem ev hijyeni, hem beslenme ürünlerinde yüzde 70- 80 civarında doğalcıyız şu anda. Hatta yakın zamanda sezon kampanyasını çektiğimiz bir kozmetik markası ile iş birliğimiz de bunun üzerine kurulu; yenilebilir doğal cilt bakımı ürünleri.
Burcu Kutluk
"Bodrum'da ağaçtan bir evde yaşıyorum"
Çocukken rüzgar sörfü en büyük tutkumdu. Bir barda çalışıp gündüzleri sörfe kaçardım. Tabii çoğu genç sörfçü gibi, kendi sörf okulumu açma isteğim vardı. Sonra derken önümde yollar açıldı. 21 yaşındaydım ve sadece 1800 dolar param vardı. Bu esnada bir şekilde Sail Loft açıldı. Ve şimdi burada 22'nci sezondayız. Sonra Sail Loft haricinde başka araziler aramaya başladım. Simyacı misali aradığım yerin çok daha fazlasını Gündoğan'da buldum. Burada avokado ağaçlarımız var ve ciddi miktarda avokado veriyorlar. Hatta dükkanlarımızda kullanıyoruz. Zeytin ağaçlarımız var, bu sene onların yağını alacağız. Ayrıca pek çok meyve ağaçlarımız var, yakında sebze ekim alanlarını da yapacağız. Ben aydınlık yerleri çok seviyorum. Bu sebeple de büyük camlı evlerde oturdum hep. Bodrum'da ağaçtan ve iki dev kayanın arasında bir evde yaşıyorum. Bunun duygusu, hazzı tarif edilemez. Yakında burada bir takım etkinlikler de yapıp, dostlarımı ağırlayacağım. Sabah doğanın içinde uyanmak zaten tartışmasız muazzam bir şey. Yaptığım işten ötürü en ihtiyaç duyduğum şey dinginlik, sakinlik ve azlık. Sabahları çıkıp ağaçları sulamak, kontrollerini yapmak en keyifli rutinlerimden. Sonra Sail Loft... Akşamüstü gelip biraz dinleniyorum. Tabii sezon yavaşlayınca daha çok çiftlikte vakit geçirmeye başlıyorum.
Arda Önen
"Doğada gerçek hayata dair her şey var"
Ormanda yaşamak hep istediğim bir şeydi. Cihangir'de yaşadığım 17 yıl sonrası daha doğa-şehir dengesine ihtiyaç duydum. Eşimle ortak bir hayalimiz olunca onun doğduğu topraklara yakın, İstanbul'a da iki saat mesafede bir orman bulduk, yerleştik, çok iyi ettik. Şimdi haftanın çoğunu ormanda, bazı günlerini İstanbul'da geçiriyoruz. Dört dönüm arsa içinde oğlum epey özgürce hareket ederek, mutlu büyüyor. Kaplumbağalar, kediler, köpekler ve ineklerle... Bense her gün ormanda 9-10 km yürüyorum. Bir gün sık ağaçların ardından kocaman bir açıklığa çıktığımda etrafımda 60-70 tane kaplumbağa olduğunu görmüştüm, kalbim yerinden çıkacaktı. Masal gibiydi; her yerde bebek ve büyük kaplumbağalar. Meğer çiftleşme dönemleriymiş, ona denk gelmişim. Bir kere de bir ineğin gözlerimin önünde doğum yapmasına tanıklık etmiştim, muazzamdı. Hayata dair gerçek her şey var ormanda. Uyguladığımız somatik deneyimleme bir terapi değil, bir tedavi yerine geçen bir şey olmaktan ziyade, tamamlayıcı ve kişinin sinir sistemini sağlıklı çalışır hale getirmeye çalışan bir yöntem. Hepimiz hayatta zorlandığımız durumlar yaşıyoruz ve bunlardan kalan gerilim ve yükü, kendi kaynaklarımızı fark ederek, yaşadıklarımızı ayrıştırıp yeniden yapılandırarak, bedensel farkındalık ve duyumlamamız yardımıyla sinir sistemimizden boşaltıyoruz. Ben günlük rutinimde her sabahıma mutlaka bir çeşit hareket ile başlıyorum. Bazen yürüyüş, bazen yoga ya da pilates. Seans sonlarında da mutlaka kendimi ormana atıyorum ve biraz orada vakit geçiriyorum.
Rida Kırasi
"İklim değişikliği insanlık için çok ciddi bir krize dönüşüyor"
Maalesef dünyanın pek çok bölgesinde ve ülkemizde sel felaketleri, Kuzey Amerika'da ortalama üstü sıcaklıklar yaşanıyor, orman yangınları oluyor ve başta İç Anadolu olmak üzere çiftçilerimizden kuraklık şikayetleri geliyor. Bunlar tesadüf değil, iklim değişikliğinin sonuçları ve bu konunun artık insanlık için çok ciddi bir krize dönüştüğünü gösteriyor. Sanayi Devrimi'nden beri dünyamızın sıcaklığı artmaya devam ediyor. Su döngüsü ve iklim dengesi hızla bozuluyor. Bu olaylar küresel ısınma arttıkça devam edecek. Susuzluk, doğal afetler, gıda krizi bir distopya filminin senaryosu değil, kapımızdaki gerçekler. Gezegenimiz alarm veriyor ve bekleyecek zamanımız yok. Öncelikle karbon emisyonlarının azaltılması yönünde hükümetlerin ve özel sektörün daha hızlı çalışması gerekiyor. İklim değişikliği küresel bir sorun ve bu nedenle küresel düzeyde iş birliği gerektiriyor. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan Türkiye de bu süreçte üzerine düşeni yapmalı. Ancak bu süreç devam ederken yapabileceğimiz başka şeyler de var. Sürdürülebilir ve doğayla uyumlu politikalarla ve doğru akarsu yönetimiyle sel felaketlerinden daha az zarar görmek mümkün. Yağmur suyu hasadı gibi yöntemlerle suyumuza sahip çıkabilir ve gıdamızı israf etmeden koruyabiliriz. Ulusal ve yerel ölçekte güncel tutulan projeksiyonlar ve bu çerçevede geliştirilen uyum planları ve erken uyarı sistemleriyle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden korunabiliriz. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) mayıs ayında 'Korumazsak Kaybederiz: Sürdürülebilir Bir Türkiye İçin Korunan Alanlar Hedef: 2030'a Kadar Yüzde 30' başlıklı raporu yayımladı. Raporda, iklim düzenleme, toprak oluşumu, canlı topluluklarının göçleri, karbon ve su döngüsü gibi ekolojik süreçlerin, genetik kaynakların ve tehlike altındaki türlerin devamına yardımcı olan bu doğal alanların insan yaşamı ve parçası olduğumuz ekolojik sistemin sürdürülebilirliği için hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekiliyor. Türkiye'nin korunan alanlarını genişletmesi isteniyor. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin 1992 yılında kabul edilmesinden bu yana konulan hedefler ve 30 yıldır gösterilen çabalar, doğadaki yok oluş sürecini bir miktar frenledi, ancak biyoçeşitlilik kaybındaki düşüş eğilimini tersine çevirmeye yetmedi. WWF-Türkiye olarak Türkiye'nin 2030'a kadar atması gereken adımları raporda şöyle sıraladık: Türkiye'de daha fazla sayıda ve daha geniş alana sahip (%30) bir korunan alanlar ağının oluşturulması; daha güçlü, daha iyi korunan bir korunan alan yönetiminin gerçekleştirilmesi. Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak, kapsayıcı, paydaş katılımına açık; bilimsel esaslarla, uluslararası doğa koruma sözleşmeleriyle ve AB doğa koruma direktifleriyle uyumlu bir çerçeve Doğa Koruma Kanunu'nun kabulü...
Aslı Pasinli
"Dileğimiz ekolojik farkındalığı çoğaltmak"
Kokopelli, sırtında tohum çantası, ağzında flütüyle toprağa bereketi getiren mitolojik bir karakter. Bu karakterden ilham alarak 2017'de iki kadın olarak kolları sıvadık ve Kokopelli Şehirde sosyal girişimini kurduk. Amacımız toprak, doğa ve besinle kurduğumuz ilişki neticesinde şehir ölçeğinde ekolojik çözümler ve alternatifleri paylaşmak, yetişkinler ve çocuklarla birlikte bir deneyim alanı oluşturmaktı. Sarıyer'in Reşitpaşa Mahallesi'nde mekansal varlığını sürdüren Kokopelli'de, şehirde yapılabileceğiniz ekolojik uygulamaları (kompost çeşitleri, şifalı otlar bahçesi, bostanı, yağmur suyu ve gri su sistemleri) verilen eğitimler sırasında deneyimlemek mümkün. Mekanın sınırlarından taşarak hem çevrimiçi hem de yüz yüze okul ve kurumlarda etki alanımızı genişletiyoruz. İki kadın olarak başladığımız yolculuğa şimdi gönüllü ekibimizle birlikte devam ediyoruz. Bu güzel ekiple birlikte sosyal medya kanallarımız, kurumsal atölyelerimiz, okullarda gerçekleştirdiğimiz eğitimler ve ürünlerimiz aracılığıyla binlerce insana ulaştık. Biz de denize taş atanlardan biriyiz. Dileğimiz ekolojik farkındalığı çoğaltmak ve daha çok insana ulaşarak halkanın büyüdüğünü izlemek. Kokopelli olarak en çok önem verdiğimiz konu toprak. Toprağımız için şehirde ne yapabiliriz sorusuna cevabımız ise kompost. Organik atıkların aynı ormanın döngüsündeki gibi, yaşayan toprağa dönüştürme sürecine kompost diyoruz. Elbette ki istisnaları ve usulleri var. İhtiyaca, kompost yapılacak alana ve malzemeye göre farklı kompost çeşitleri de mevcut.
Kokopelli Şehirde