
Yıllardır çocuklarla ilgili her türlü konudan, eğitime, kültüre, sağlığa çeşitli alanlarda gerçekleştirdikleri iyilik faaliyetleri ile bir şeyleri değiştirmek ve iyileştirmek için var güçleriyle çalışan kadınların sayısı hiç de az değil. Hal böyle olunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de kutladığımız şu günlerde bu isimleri radarımıza aldık ve yıllardır yaptıklarıyla takdir toplayan bu kişilerle gerçekleştirdikleri faaliyetlerin arka planını konuştuk. Yardımseverlik konusunda birbiriyle yarışan bu kadınların herkese ilham olması dileğiyle...
Hazırlayan: Melih Türk, İrem Orhan
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı
OYA ECZACIBAŞI
Bu işe nasıl başladınız?
Her şey bir hayal ile başladı. Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesini kurma fikri, 1987’deki 1. Uluslararası İstanbul Bienali’ne dayanıyor. Kayınpederim Nejat Eczacıbaşı ile birlikte İstanbul’a modern bir sanat müzesi kazandırma fikrini heyecanla hayata geçirmeye başladık. Ancak, bu projeyi gerçeğe dönüştürmek yıllar aldı. Nejat Bey’in 1993’teki vefatından sonra, bu hayali gerçekleştirmek benim hedefim haline geldi. 17 yıl süren zorlu bir mücadele ve mekân arayışının ardından, Karaköy’deki 4 No’lu Antrepo’nun müze olarak tahsis edilmesi gündeme geldi. Durumu oldukça kötü olan binayı, kısa sürede yenileyip dönüştürdük ve 11 Aralık 2004’te İstanbul Modern’in kapılarını açtık.
Şimdiye kadar neler yaptınız?
Eski bir antreponun müzeye dönüşmesiyle başlayan heyecan dolu yolculuğumuzda elbette çok sayıda dönüm noktası var. Bir müze için kısa sayılabilecek bir süreye pek çok başarıyı sığdırdık. 2018’de yeni binamızın yapımını beklerken geçici bir mekâna taşınmamız, ardından 2023’te Renzo Piano’nun tasarımıyla ülkemize kazandırdığımız yeni müzemize geçişimiz gibi pek çok unutulmaz an yaşadık. Yurt dışına taşıdığımız koleksiyon sergilerimiz, üç farklı müze binasında düzenlediğimiz 150’ye yakın sergi, binlerce etkinlik, 10 milyonu aşan ziyaretçi sayımız ve 1 milyondan fazla çocuk ve gence ücretsiz sanat eğitimi vermemiz, İstanbul Modern’i büyütme yolundaki adımlarımızı pekiştirdi. Modern ve çağdaş sanat üretimini toplumun her kesimine ulaştırmayı hedefledik. Disiplinlerarası etkinliklerle de müzenin sürekli olarak ziyaret edilebileceğini gösterdik. Şimdi ise, yeni müze binamızla başka bir hayali daha gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Kırmızı Çocuklar Derneği Başkanı
SİMAY BÜLBÜL
Her şey nasıl başladı, dernek kurmaya ne zaman karar verdiniz?
Aslında benim sosyal sorumluluk projelerinde var olmam çocukluğumdan başlıyor. Annem anaokulu sahibi olduğu için yıllarca dezavantajlı çocuklar için vakıfların yönetiminde görev aldı. Ben de tüm çocukluğumda annem ve babamla beraber tüm projelerinde yanında oldum. İlk tohumlar o zaman atılmış. Yıllar sonra kendi markamı kurduğumda babamı maalesef çok ani kaybettik. Bu yas bana çok ağır geldi ve bunu dönüştürmek istedim. Annem ve babam çocukları çok sevdiği ve emek verdiği için koruma altındaki çocukların yaşadığı yuvaların birinde gönüllü anne oldum. İstanbul’daki Darülaceze’de 2 yıl boyunca her hafta düzenli giderek 6 oğlan çocuğun gönüllü annesi oldum. Ve bu yolculuğun sonunda o kapıdan büyük oğluma koruyucu aile olarak çıktık. Aynı süreçte biyolojik olarak da küçük oğluma hamile kaldım. İnanılmaz bir mucize, hediye oldular ikisi. Ve tüm hayatım ve hayata bakışım değişti. Bu süreçte aklım hala yuvadaki çocuklarda kalmıştı. Onlara daha neler yapabilirim düşüncesiyle bir şeyler yapmaya karar verdim. Tasarımdaki kariyerim sayesinde muazzam değerli bir çevrem vardı. Onların desteğinin çok kıymetli olacağını düşünerek Kırmızı Çocuklar Derneği’ni kurdum. O günden beri çok aktif olarak koruma altındaki çocuk ve gençlerin hayatını renklendirmek için çalışıyoruz.
Şimdiye kadar neler yaptınız?
Desteğe ihtiyaç duyan her çocuğa yardım eli uzatmaya çalışıyoruz. Amacımızda da belirttiğimiz gibi çocuklarımıza maddî, manevi, sağlık ve eğitim başta olmak üzere, tüm alanlarda destek vermek için çalışıyoruz. Onların bir aile ortamı içinde bedensel, eğitsel, psiko-sosyal yönden sağlıklı birey haline gelmeleri ve iyi alışkanlıklar kazanarak hayata hazırlanmalarını sağlıyoruz. Tüm bunları gerçekleştirirken de özellikle koruyucu aile kavramının kamuoyunda bilinirliğinin artması için kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ile gerekli iş birliklerini hayata geçiriyoruz.
Uzak ya da yakın vadeli planlarınız neler?
Yapmak istediğimiz çok fazla proje var. En önemlisi koruma altındaki çocuk ve gençler için daha çok farkındalık yaratmak. Yapılacak ve değiştirilmesi gereken çok şey var. Gençlerin yuva hayatındayken daha çok hayata hazırlayacak eğitim projesi olan ‘Geleceğe Doğru’ projemizi tüm Türkiye deki yuvalarda yapmak istiyoruz. Eğitim her şeyin başı, bu yüzden burslarımızı arttıracak yeni projeler düzenlemek istiyoruz. Çünkü artı bir çocuk dünyayı değiştirebilir.
Hayvan Hakları Savuncusu
FUNDA ARKAS
Her şey nasıl başladı sizin için?
Her şey hayvan hakları yasası çıkmadan önce başladı. Ben bu işi 25 yıldır gönüllü olarak yapıyorum. Bütün sokak hayvanları ve tüm canlılar için. At, eşek, kedi, köpek, tilki aklınıza gelen tüm canlılar için. Hatta domuzları bile korumaya alıyoruz aç olduklarını düşünüyoruz. Bizler gibi onların da yaşam hakları var. Onların doğasının üzerine biz genişleyip bir takım inşa faaliyetlerinde bulunduğumuz için onların yaşam alanlarını daralttık. Sokaklar bile bize yasak hastag’ini hep kullanmışımdır hayatım boyunca. Çok pati az insanı her zaman söylerim. Sokaklar onların yaşam alanları. Bu yasa çıkmadan çok önce başladı. Tamamen tüm canlılara saygı duymakla alakalı bir şey. Yalnız değilim bu konuda. Benim gibi düşünen ve onların haklarını savunan, onların canlarını düşünen, korumaya alan oldukça fazla insan var. Keşke daha fazla insan olsa. Farkındalığımız artsa. Herkes kendi bölgesi, alanındaki hayvanlara baksa, kısırlaştırsa bunları yaşamıyor olurduk.
Şimdiye kadar neler yaptınız?
Şimdiye kadar belki binlerce hayvanı kurtardık. Türkiye genelinde hepsine ulaşıyorum. Elazığ, Yozgat, Konya, Van, Kars, İzmir, İstanbul aklınıza neresi geliyorsa. Şimdi bir grubumuz var 13 kişilik. Mama yolluyoruz, kulübe yaptırıyoruz, yaralıları iyileştirip kısırlaştırma yaptırıyoruz. Sonrasında yaşam alanlarına geri bırakıyoruz. Yaşam anlamında zorlanacak, hayatını idame ettiremeyecek olanları korumaya alıyoruz. Pansiyonlara yaşam merkezlerine yerleştiriyoruz. Ayrıca benim kendime ait 400 evlatlık bir barınağım var. Kendimin oluşturduğu yaşam alanım var. Bugüne kadar iyileştirdiklerimizden sahiplendiremeyeceğimiz hayvanları kendi koruma alanıma aldım. Onun dışında sahiplendirmede yapıyoruz grup olarak. Güzelbahçe’de bir alanı iyileştirdik. Tüm alt ve üst yapı hayvanların daha güzel bir ortamda yaşamlarını sürmesi için iyileştirildi. Güvendiğimiz stk ve dernekler var. Onların yaşam alanlarını da iyileştiriyoruz. İlave padoklar yaptırıyoruz. Isıtıcılar veriyoruz. Kliniklerin eksiklerini tamamlıyoruz. Kısırlaştırma ve diğer işlemleri kendi içimizde yapabilmek adına. Benim de küçük bir ekibim var bu işleri takip eden.
Uzak ya da yakın vadeli planlarınız neler?
Önümüzdeki günler için Çeşme barınağının projesini çizdik. Orasını yeniden inşa edip toparlanacak. Yeni inşa ettiğimiz alana çocukları taşıyarak bir kafe, sahiplenme alanı ve diğer tesisleriyle örnek, belediye bünyesinde örnek bir barınak olacak. Biz barınak demeyi sevmiyoruz grup olarak tüm Türkiye’ye istediğimiz kadar yetişemiyoruz. Öncelikle yasanın iptali için uğraşıyoruz. Kısırlaştırarak yaşam alanlarına geri bırakılmaları gerekiyor. Belediyelerle birlikte bunlar çözülmeyecek şeyler değil. Biz bu konuda tüm belediyelere destek vermeye hazırız. Bunu da duyuruyoruz sürekli. Bizden yardım isteyenlere canı gönülden destek veriyoruz. İBB ile çalışıyoruz şu an. Şişli Belediyesi ile sahiplendirme programları yapıyoruz. Hiç bir parti mensubu değiliz parti ya da bir şeye bakmadan alanımızda bizden yardım isteyen herkes koşan bir ekibiz. Bir takım organizasyonlar yapıyoruz. Sanatçılar da var aramızda. Onlar da konserler verip barınaklara, STK’lara ya da belediyelere bağışlıyor. Resmi olan yerlerle çalışıyoruz ki her şey yasal olarak ilerlesin diye. Bizden yardım isteyen herkese açığız. yaşam merkezi diyoruz. Ama Türkiye’de barınak kelimesi çok kullanılıyor. Çeşme barınağı güzel ve örnek bir yaşam merkezi olacak. Onun çalışmaları devam ediyor. Çanakkale Belediyesi ile görüşüyoruz. Eskişehir belediyesi ile görüşeceğiz. Hakkari ve Erzincan yaşam alanları oluşturduk. Özellikle çöplük çocukları ve karda kalan çocuklara yaşam merkezi kuruldu. Kurtaran Ev Onur’la çalışıyoruz.mOnun yaşam merkezini büyütmeye, mevcut olanları iyileştirmeye çalışıyoruz. Onların sahiplendirme projelerine katılarak sahiplendirmeyi aygın hale getirmeye çalışıyoruz. Adana barınağını boşalttık. Çoğunu sahiplendirdik ve çok güzel yuvaları var şu an hepsinin. Yurt dışına sahiplendirme yapabiliyoruz. Sıkı çalışan bir ekibiz yani. Bu konuyla ilgili çok fazla planımız var. Birçok yere yetişmeye çalışıyoruz. 13 kişi tüm Türkiye’ye istediğimiz kadar yetişemiyoruz. Öncelikle yasanın iptali için uğraşıyoruz. Kısırlaştırarak yaşam alanlarına geri bırakılmaları gerekiyor. Belediyelerle birlikte bunlar çözülmeyecek şeyler değil. Biz bu konuda tüm belediyelere destek vermeye hazırız. Bunu da duyuruyoruz sürekli. Bizden yardım isteyenlere canı gönülden destek veriyoruz. İBB ile çalışıyoruz şu an. Şişli Belediyesi ile sahiplendirme programları yapıyoruz. Hiç bir parti mensubu değiliz parti ya da bir şeye bakmadan alanımızda bizden yardım isteyen herkes koşan bir ekibiz. Bir takım organizasyonlar yapıyoruz. Sanatçılar da var aramızda. Onlar da konserler verip barınaklara, STK’lara ya da belediyelere bağışlıyor. Resmi olan yerlerle çalışıyoruz ki her şey yasal olarak ilerlesin diye. Bizden yardım isteyen herkese açığız.
Toçev Mütevelli ve Yönetim Kurulu Başkanı
EBRU UYGUN
Sizin için her şey nasıl başladı?
Çocuk yaşta başlayan bir niyet. Aslında vakıf kuracağım diye bir düşünce yoktu ama insanın hayat yolculuğu, seçimleri ilerde yaptıklarını bir şekilde şekillendiriyor. 11 yaşlarında bir arkadaşımın vesilesiyle Darülaceze’ye gitmeye başladım. Hatta o arkadaşım şu anda TOÇEV Yönetim Kurulu’ndadır. Yaşlı bir teyze ile Almanca sohbet etmeye gidiyordum. Ancak oradaki çocuklar dikkatimi çekmişti. Bir kız çocuğu ile sohbet etmeye de başladım. Çok etkilenmiştim. Ağlayan bir çocuğun küçücük bir dokunuşla nasıl değiştiğini fark etmiştim. Gülümsetmeyi başarabilmiştim. Bu beni çok heyecanlandırmıştı. TOÇEV’i kurma fikrimin dönüm noktasında ise 15 yaşlarındaydım. Özellikle 15-16 yaşlarımda Almanların yürüttüğü çocuk işçilerle ilgili bir sosyal projede yer aldım. Küçücük ellerin atölyelerde çalışıyor olması beni çok etkilemişti. Yurt dışında eğitim alırken bir sivil toplum örgütünde gönüllü çalışmaya başladım. Amerikan sivil toplum örgütüydü ve Güney Afrika’daki çocuklara yardım ediyorlardı. Oradan gelen mektupları değerlendiriyordum. Türkiye’den mektupların gelmesi beni çok etkilemiş daha doğrusu sarsmıştı. Neden Türkiye’deki çocuklar okula gidemiyor, bu imkanlara sahip değil ve biz bir şeyler yapmıyoruz diye aklıma düşmeye başladı. Çocukların hak ettiği yerler okullar olmasını düşünüyordum. Ben kapitalist dünyaya doğmuş sosyalist ve aktivist bir yapıya sahibim. Ben iyi koşullarda okudum, çevrem aynı şekilde iyi koşullarda eğitim aldık. Bu şans bize verilmişti.
O zaman bu çocuklara da şans tanınmalıydı, ülkemizde eğitim seviyesinin de, farkındalığın da yükselmesinin gerekliliğini düşünüyordum. Örneğin kasiyer olarak çalışan biri bile üniversite mezunu olamasa da meslek lisesinde eğitim görerek muhasebe eğitimi alabilmeli. Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil ama en azında lise/meslek lisesinden mezun olarak eğitim alma hakkına sahip. Bu noktada çocuk hakları maddelerinden yola çıktım. İlk başta vakfı kurarken ailemi ikna edemedim, haklılardı. Babamın bir sözü vardı, “Çok büyük sorumluluk alacaksın, hayatında çok şey olacak ama hiçbir zaman buradaki sorumluluğunu bırakamazsın, bu bir iş gibi değil. İşi bırakabilirsin, dükkanını, şirketini kapatabilirsin ama bu işi bırakamazsın.” Çok haklıydı ama inanın bunlar bana yük değil, kuvvet oldu ve böylece arkadaşlarımı ikna ederek yola koyulduk. Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı’nın adımları atılmış oldu.
Şimdiye kadar neler yaptınız?
TOÇEV kurulalı 30 yıl oldu. Örneğin; Hatırlarsınız ilk ulusal projemiz YAŞASIN OKULUMUZ ile 205 köy okulu onarımı yaptık. 5 milyon civarı ilköğretim 3. sınıf öğrencilere ağız ve diş sağlığı eğitimi verdik. Afet dönemlerinde (1999 Marmara depremi, 2020 pandemi ve 2023 Kahramanmaraş depremi) çocuklarımıza temel ihtiyaçları ve çok önemli olan psikolojik destekler sağlandı. Ayrıca Adalet Bakanlığı ile birlikte yürüttüğümüz bir diğer projemizde de kadın cezaevlerinde anneleri ile kalan çocuklara ulaşmak oldu. Onlarla birlikte mahkum annelere annelik becerileri öğretilirken, çocuklara oyun terapisi ve hatta infaz memurlarına da destekler sağlandı. 8 yıl süren uzun soluklu verimli bir projeydi. 30 proje, (ulusal ve uluslararası) kapsamında tematik eğitimler verildi. Ağız ve diş sağlığından, beslenmeden, ilkyardıma, ergenlik sorunlarından, akran zorbalığına kadar çok çeşitli konularda çocuklara, ebeveynlere ve eğitimcilere ulaştık. Çocuklara tiyatro ile, animasyonlarla veya interaktif atölye çalışmalarla ulaşmaya çalıştık. Son olarak da Manisa’nın Demirci İlçesi’nde organik 1.800 badem ağacı yetiştiriyoruz.
Uzak ya da yakın vadeli planlarınız neler?
Tecrübelerimizi daha fazla çocuğa ulaştırabilmek, çocuklarımızın da kendi potansiyellerini keşfedebilmesi için yeni hedefimiz Metanoya Çocuk Köyü’nü hayata geçirmeyi planlıyoruz. Köyümüzün temel hedefi, ‘Okuma İstekli’ çocuklarla daha yaşanabilir, sürdürülebilir bir ‘gelecek’ tasarımına imza atmaktır. Ve tabii ki amacımız, çocuklara ve dünyamıza daha iyi bakabildiğimiz bir yarının mümkün olduğunu anlatmak ve kanıtlamaktır.