Röportaj: Bade Çakar, Fotoğraflar: Koray Işık
7 yıldır bir an olsun ayrılmayan, her gün aşkları daha da artan bir çift onlar... Ece Şirin ve Cemil Dinçmen, ilk görüşte birbirlerinin ruh eşi olduğunu anlamış ve o günden beri de hiç ayrılmamışlar. Bee Goddess mücevher markası ile dünyayı büyüleyen Ece Şirin ve sadece kendisi için yaptığı sanat eserleriyle herkesin dikkatini çeken Cemil Dinçmen, birbirini besleyen ve tamamlayan iki sanatçı kişilik. Evlerinde bir araya geldiğimiz bu özel çift ile hem ilişkileri hem de sanat üzerine çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Tasarımlarıyla başta dünyanın stil ikonu Cate Blanchett olmak üzere birçok yıldızın dikkatini çeken Ese Şirin'in yurtdışı projelerini de detaylıca konuştuk.
Bee Goddess, dünya çapında bir marka oldu. Yurtdışındaki bu başarınız birçok tasarımcının en büyük hayali... Bee Goddess'ı farklılaştıran neydi?
Ece Şirin: Bence en büyük fark, tasarımlarımın özgün olması... Birçok tasarımcı, başka tasarımcılardan fazla 'ilham' alıyor, ne modaysa onu yapıyorlar. Bee Goddess kendisi moda ve trend oldu. Doğru noktalara girebildik. Türk markalarını bırakın, yabancı markaların bile girmesi çok zor olan noktalara hem girdik hem de kalmayı başardık. Kalmak da çok önemli, çünkü bazen bir yere giriyorsunuz ama başarısız olursanız kalamıyorsunuz. Bir de gerçekten o yerde nasıl bir duruş gösterdiğiniz önemli. Şu an Harrods yeni bir mücevher salonu açtı, bunun içerisinde lüks markalarla birlikte yer alıyoruz. Bu markaların hepsinin ardından güçlü yatırımcılar, aileler var. Bee Goddess'ın bu markalarla bir arada olabilmesinin tek nedeni; tasarımlarımızın güzel, kaliteli ve beğeniliyor olması. Beğeniliyor, çünkü farklı ve her birinin hikayesi var, sembolizm derinliği var.
Evet, aynı zamanda sizin tasarımlarınızın bir hikayesi var. Aslında sadece bir tasarım satmıyorsunuz, enerji de sunuyorsunuz...
E. Şirin: Çok doğru. Benim niyetim en baştan belliydi; var olan ve her gün büyüyen şifa, güzelliği paylaşma ve sevgiyi dağıtmaya kanal olmak... Satış noktalarımızda bunların anlamlarını daha derin anlatıyoruz, birebir kontağa geçiyoruz müşterilerimizle... Ama Amerika ve İngiltere'de bu biraz daha yüzeysel kalıyor ama müşteri yine de o enerjiyi hissediyor, ona doğru çekiliyor, bu da beni çok mutlu ediyor.
Yurtdışında satış noktalarınız çok iyi yerlerde... Yeni noktalar olacak mı?
E. Şirin: Olacak, biz Londra'da 5-6 yıldır Harrods ile beraberdik. Bu exclusive bir beraberlikti. Onlar başarılı olduğumuz için bizi paylaşmak istemediler. Şimdi o dönemin sonuna geldik, mağaza açıyoruz. Çok güzel yerlerde yani yine bir Türk olarak çok gurur duyacağız. İki mağazayı aynı anda açacağız. Biri Bond Street'te, bir tanesi Walton Street'te Harrods'a çok yakın. Bunların yanı sıra Manchester ve Litz'deki Harvey Nichols'ların içerisinde de mağaza içerisinde mağaza olarak açıldık.
Hızlı bir mağazalaşma olmuş. Amerika'da var mı böyle planlarınız?
E. Şirin: Özellikle İngiltere bizim Türkiye'den sonraki ikinci vatanımız. Zaten Cemil ile ben de yarı orada yaşıyoruz. Orası bizi seviyor. Amerika'da da çok güzel yerlerde yer alıyoruz. Aslında Amerika'ya şu güne kadar tam elimizi uzatmadık, ilk defa bu sene Los Angeles'teki Couture fuarına katılacağız. Bugüne kadar biraz piyasayı test ettik, bir de ben yaptığım işi tam yapmayı seven bir insanım böyle her yere aynı anda gitmek değil yavaş yavaş sindire sindire gitmek daha doğru geliyor bana. Amerika'da bir küçük mağazamız açılmıştı Worth Avenue'de Palm Beach'te. Bunun yanı sıra Moda Operandi, Jamie Geller'de yer alıyoruz, özellikle Kaliforniya bölgesinde çok seviliyoruz. Martyn Lawrence Bullard çok sevdiğimiz bir arkadaşımız, çok önemli bir tasarımcı, onun mağazasında tek mücevher markasıyız. En heyecan vericisi ise Japonya'ya gidiyoruz.
Japonya gerçekten önemli bir pazar. Heyecanınız büyük olsa gerek?
E. Şirin: Ben en başından tasarımlarımın Japonlara çok uygun olduğunu biliyordum ama girebilmesi çok zor bir pazar. Bunu başardık ve Japonlar bizi çok sevdi. Tasarımların görünüşlerine aşık oldular. Zarif çizgilerde oldukları için onlara çok uydu. Japonya'daki Barney's'te, yine onların çok önemli yerlerinden birinde yer alacağız. Aynı şekilde İtalya, Capri'de de müthiş bir başarı yakaladık. Capri ve Marbella her ikisinde de çok iyi yerlerdeydik.
Son dönemde Cate Blanchett'in sizi tercih etmesi büyük ses getirdi. Kendisine nasıl ulaştınız veya o mu size ulaştı?
E. Şirin: İnanın, kendisi Bee Goddess'ı keşfetti. Londra'da PR işimi yapan dostlarım şoka girdi. Çünkü hakikaten dev markaların çalışmak istediği, çok özel yeri olan biri... O bir stil ikonu. Bizim 'Sword of Light' küpelerimizi bir arkadaşında görmüş ve bayılmış. Benimle tanışmak istedi. Öyle olunca bize haber geldi, tasarımlarımızı gönderdik. 'Sword of Light' serimiz, Arı küpelerimiz, birçok tasarımlarımızı kendi isteğiyle katıldığı etkinliklerde taktı. Sadece o da değil, aynı filmde oynadığı arkadaşı Sarah Paulson da sonra bizim tasarımlarımızı taktı. Özellike 'Sword of Light' tasarımımızın anlamı çok önemli. Osmanlı Hançer'i aslında bir barış savaşçısı sembolüdür ve her kadın birer barış savaşçısıdır. O hançer keskin bir zeka, keskin bir dil, ilahi aklın bize verdiği gücü sembolize ediyor ve iyiyle kötü arasındaki farkı görmek, kötü olanı kesip, atmak, içimizdeki ve dışımızdaki tüm engellerden arınarak en yüce potansiyelimize doğru hareket etmenin ve inancın sembolü. Cate Blanchett bu sembolü, Birleşmiş Milletler toplantısına 'İyiniyet Elçisi' olarak davet edildiğinde taktı. Ben de sonradan öğrendim. Müthiş mutluluk duyuyorum. Gittiğimizde de asistanıyla konuştuk, kendisine özel bir şey tasarlıyorum şu an, inşallah Londra'da bir araya geleceğiz tekrar.
Çok güzel bir şey gerçekten. Yeni koleksiyonunuzdan da bahsedelim biraz...
E. Şirin: Yeni koleksiyonumuz ile Couture fuarına hazırlanıyoruz. Orası gerçekten mücevher dünyası için önemli bir yer, o yüzden tasarım anlamında Bee Goddess'ı ben yukarı taşımaya karar verdim. Premium, daha özel ürünler ekledik. Empress adlı yeni koleksiyonumda ilhamı Hemp çiçeğinden aldım. Empress gerçekten imparatoriçelere layık bir koleksiyon. Bunun dışında fiyonk çok kullandım. Fiyonklar, Viktoryan zamanlarından beri kadınların vazgeçemedikleri tasarımlar arasında, her büyük mücevher evinin bir fiyonk koleksiyonu var. Ben bu kadar feminen bir tasarım yapacağımı düşünmüyordum ama çok farklı bir yorum kattım. Çok beğendim, benim içime sindi, daha böyle güçlü bir duruşu var. Tabii bazı da sürprizler var; ben şu anda herhalde 4-5 farklı koleksiyon üzerinde çalışıyorum.
Sizin tasarımlarınızın dışında konseptinin de arkasında bir hikaye yatıyor, bütün bu detayları yaratmak, bulmak... Bu süreç nasıl geçiyor?
E. Şirin: Benim hayatımın temeli, bana hayat veren, benim beslendiğim yer burası. Ben aldığım hayat enerjisini, yaşam enerjisini paylaşıyorum aslında, nefesi alıp vermek gibi. Bana ilk olarak karşılaştığım bir Hintli demişti; "Mücevherlerin kutsal" diye... O zaman ne demek istediğini anlamamıştım. Gerçekten ruh dediğimiz şey, en arınmış, en kutsal olan şey... Düşünceler, lafl ar o enerjiyi aşağıya çekiyor ama sanatın olduğu yer, sözün bittiği yer. İşte orası kutsal olan zaten... En önemli detay da niyeti. Taklitlerimizi yaptıklarında diyorum; "Birileri gidiyor o taklitleri alıyor, takıyor. Oysa ki birisi Allah'ın bana verdiği ilhamdan yarattığım, diğeri ise benim emeğimi çalan. Benimkinin kökünde ilham var, onunkinde hırsızlık." Bazıları kolaya kaçıyor, ben kabul ediyorum artık. Herkes hak ettiğini yaşıyor bir şekilde.
Bizi nişanlınız Cemil Dinçmen ile evinizde ağırladınız. İki sanatçı olarak birbirinizi nasıl besliyorsunuz?
E. Şirin: Cemil gerçekten benim ruh eşim. Biz zaten birbirimizi gördüğümüz ilk saniye böyle hissettik ve yedinci senemize gireceğiz, hiçbir şey değişmedi. Ben her geçen gün daha çok sevebileceğim bir insan olsun istemiştim hayatımda. Sevgi o kadar değerli ki hayatımda beni çok besliyor, kalbimi besliyor, müthiş bir huzur. Benim bu kadar üretken olmamı sağlayan ve başarımın arkasındaki kişi diyebilirim. Birbirimizin zıttıyız, ben ne kadar çalışkansam, Cemil o derece hobilerine vakit ayıran biri veya ben ne kadar konuşkansam Cemil, o derece sessiz. O zıtlığın içerisinde bazen onu kendim, kendimi de oymuş gibi hissediyorum. Müthiş bir sevgi var, her geçen gün büyüyen bir sevgi.
Uzun süredir berabersiniz, yakında evlilik var mı?
Cemil Dinçmen: Tembeliz (gülüyor). Gereken bütün tahlilleri yaptık, sonra yanlışlıkla bir tanesini unutmuşlar onu tekrar yaptırmaya gidecektik ve bir türlü gidemedik. Evlilik sonuçta bir kağıt. Biz toplasan 7 seneden beri beraberiz ama 24 saat beraber olduğumuz için 21 senelik evliliğe dengiz. Bu 7 sene içinde ayrı geçen saatleri toplasan 2-3 haftayı geçmez. Son ayrı yattığımız geceyi ben hatırlamıyorum. Bir gün bile demedim, bir öğlen ben arkadaşlarımla yemeğe gideyim.
Demek ki birbirinize yetebiliyorsunuz. Olsun demek ki birbirinizi gerçekten güzel bir şekilde besleyip dengeleyebiliyorsunuz çünkü öbür türlü çok zor.
E. Şirin: Yaşanmaz değil mi? Biz onunla 24 saat beraber yaşıyoruz, bütün vaktimizi beraber geçiriyoruz. İçerdeki odada da olsa 1 saat görmesem özlerim o da beni aynı şekilde. Gitgide güçlenen, sevginin arttığı bir ilişki. Hiç kimseye ihtiyacımız yok. Bazen asosyalleştiğimiz dönemler oluyor, bir hafta, bir ay evden çıkmıyoruz.
C. Dinçmen: Bana böyle bir şey olacağını söyleselerdi inanmazdım gerçekten değişik bir şey.
Peki, tasarımlarınızı hazırlarken fikir sorar mısınız?
E. Şirin: Cemil'in çok farklı bir tarzı var ama genelde benim yaptığım şeyleri beğeniyor. Hatta birçok tasarımımı alıp, kendi yaptığı tasarımların içine katıyor. Normalde sadece kendisi için yaratır. Fakat o kadar büyük istek geldi ki ona, 7 yıl ardından bu kadar inat etmesine rağmen, o da bir erkek koleksiyonu üzerine çalışmaya başladı.
Peki, ortak bir şey yapma planınız var mı? Ortak bir koleksiyon mesela...
E. Şirin: Ben çok istiyorum. Cemil çok dikkat çeken bir sanatçı. Düşünün Jean Paul Gaultier bile kendisiyle gelip fotoğraf çektirmek istedi. Bizim zamanımızın, yani Madonna'yı Madonna yapan adam. Ben de Cemil'e dedim ki artık bundan daha önemli bir işaret olamaz. Tabii bu kişisel bir seçim. Cemil zaten zamanında çok büyük başarılara imzasını atmış, işini yapmış biri. Benim gibi yaptığı güzellikleri paylaşma gibi bir derdi yok.
C. Dinçmen: Bunu kendim için yapıyorum, satayım veya sergileyeyim derdim yok. Çok zevk alıyorum. Neden sergilemem gerektiğini bilmiyorum açıkçası, kendim için yaptığım şeyler bunlar, birisine verecek veya alacak bir mesajım yok. Beğenilmek için yapmıyorum.
Ama yaptığınız işlerle insanlara siz istemeseniz de bir mesaj verebilir veya ilham olabilirsiniz.
E. Şirin: Açıkçası ben bir kapsül koleksiyonu yapması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca Cemil'in kesinlikle bir sergi yapması gerek bence. Ama ekstra bir çaba sarf etmek istemiyor.
C. Dinçmen: Aynen, kendi zevkim için yapıyorum ve böyle devam edecek. Jean Paul buradayken, satıp satmadığımı sordu tasarımları, ben de satmadığımı söyledim. En iyisini yaptığımı söyledi ama o da ekledi, "Bunların her biri sanat eseri, insanlarla paylaş" diye... Paylaşma konusunda emin değilim, zaten üstümde olanları insanlar görüyor, paylaşmış oluyorum. Başkası için bir şey tasarlamak konu olunca inanın yapamıyorum, kalbimi koyarak yapamıyorum. Bunu kimseye şov olsun diye de yapmıyorum. Senelerce organik bir şey olarak gelişti, yani hepsinin üzerinde hala tek tek çalışıyorum. Amacım ticaret değil.