Burçak&Burak Çelet: ''Lisede tanıştık o günden beri beraberiz''

Desa Deri Genel Müdürü Burak Çelet ve eşi Desa Deri Yönetim Kurulu Üyesi Burçak Çelet ile bir araya gelerek hem iş hayatlarını hem de özel hayatlarını konuştuk.

Burçak&Burak Çelet: ''Lisede tanıştık o günden beri beraberiz''

RÖPORTAJ NAZAN ORTAÇ nazan.ortac@sabah.com.tr
FOTOĞRAFLAR ŞEREF YILMAZ

1972 yılında kadın çantası üreterek işe başlayan Desa'nın ilk mağazası 1973 yılında Erenköy'de açıldı ve Türk tüketicisi ilk defa omuzdan askılı kadın çantası ile tanıştı. Bu girişim, genç bir vizyoner, Melih Çelet tarafından hayata geçirildi. O günden bugüne, 2 binin üzerinde çalışanıyla Desa, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın seçkin markalarından biri. Sektörün duayeni Melih Çelet, Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevinin başında ama operasyonların bir bölümünü oğlu Burak Çelet'e ve gelini Burçak Çelet'e devretmiş durumda. 2004 yılından beri evli olan ve iki çocuklarıyla mutlu evliliklerini taçlandıran çiftle Desa'nın Sefaköy'deki genel müdürlüğünde bir araya geldik ve hem nasıl tanıştıklarını konuştuk hem markanın serüvenini...

Öncelikle merak ediyorum; nasıl tanıştınız?
Burak Çelet: Tanışma hikayemiz hoş, masalsı bir hikaye aslında... Biz Burçak Hanım'la liseden beri tanışıyoruz. O, İtalyan Lisesi'nde, ben Avusturya Lisesi'ndeydim. Bizim lisenin her sene Swissotel'de bir Viyana Opera Balesi olurdu. Onun açılış dansını da Avusturya Liseliler ağırlıklı bir grup yapardı. Ve genelde adettir, Avusturya Lisesi'nden gençler, İtalyan Lisesi'nden kızlarla dans ederler. Burçak Hanım, bir arkadaşımla dans ediyordu. Orada tanıştık. O gün bugündür de beraberiz.

Ne zaman evlendiniz?
Burçak Çelet: Bayağı sonra evlendik, 2004 yılında.

O yıllardan beri de birlikte mi çalışıyorsunuz?
Burçak Ç: Ben daha önce de perakende sektöründe çalışıyordum. Perakendeyi sevince, bir de bu konu üzerine master yaptım. Evlendikten sonra da Desa'ya geldim.

Nasıl birlikte çalışmak? Hayatınızı nasıl etkiliyor?
Burçak Ç: Aslında alanlarımız hem ayrı hem de birbirine değiyor. Ve iyi ki birlikte çalışıyoruz da öğlen yemeklerinde birbirimizi görebiliyoruz ve konuşacak vaktimiz oluyor. Akşamları yoğun oluyor çocuklarla programlarımızdan dolayı. Bence birlikte çalışmak oldukça keyifli.

Nedir sorumluluk alanlarınız?
Burçak Ç: Ben daha çok e-ticaret ve dijital pazarlama ile ilgileniyorum. Ve perakendeyle...
Burak Ç: Burçak Hanım, o kadar uzun zamandır bizimle beraber ki her ne kadar dijital pazarlama diye görev tanımı yapmış olsak da, sağ olsun şirketin hafızası kendisi. Özellikle perakende tarafının. Hem kategori yönetimini hem de pazarlamayı toparlıyor.

Aynı zamanda aile şirketi...
Burak Ç: Aslında biz tam olarak aile şirketi formatında değiliz. Desa'da 2 binin üzerinde çalışan var. Aileden olanların üçte ikisini tanıyorsunuz zaten, üçte biri de şu an yukarıda toplantı yapıyor (gülüyor). Bu nedenle biz kendimizi Desa olarak 'büyük bir aile' şeklinde tanımlamayı tercih ediyoruz.

Bir avantajı ya da dezavantajı oldu mu sizin için?
Burak Ç:
Ben çocukluğumdan beri hep aile işine gireceğim, burada çalışacağım diye eğitim hayatımı programladım. Yerleri süpürmekten tezgahta çanta yapmaya, müşteri ağırlamaya kadar her şeyi yaptım. Şaka yapmıyorum; 6 yaşından beri tatilimin bir bölümünü hep üretimde ve ofislerde geçirdim. Burçak Hanım'la da baktığınızda neredeyse 25 seneyi geçti beraberliğimiz. Onunla beraberken de yaz tatilleri dahil hep çalışıyordum. Aşina olduğu için zorlandığını sanmıyorum.
Burçak Ç: Ben de kendi aile şirketimizde babamla beraber çalıştığım ve iş hayatının içinde büyüdüğüm için bana çok yabancı kavramlar değil bunlar. Bu nedenle çok zorlanmıyoruz.

Babanız Melih Bey, deri endüstrisinin duayen isimlerinden. Ondan çok şey öğrenmişsinizdir şüphesiz, sizin için en önemli nasihati ne olmuştu?
Burak Ç:
Hala da öğreniyorum; çocuklarıma da söylüyorum hep. Melih Bey'in en farklı yanı; inandığı ilkelerden asla feragat etmemesidir. Hedef koyduğu şeylerden asla geri adım atmaz. Benim şu anda neredeyse 20 yılım geçti şirkette, incelediğimde geçmişte önemli badireleri, hep bu prensip sayesinde, o dirayetle aştığımızı düşünüyorum. Çocuklarıma da hep aynı şeyi söylüyorum, inandığınız şeyden asla vazgeçmeyeceksiniz ve yılmadan çalışırsanız her zaman bunun karşılığını görürsünüz.

Çocuklarınız için hayaliniz nedir?
Burak Ç:
Çocuklarımız için hayalimiz açıkçası kendi hayallerini gerçekleştirmeleri. Tabii ki isterlerse de ellerinde büyük bir imkan var. Ben de üç tane üniversite bitirdim; Boğaziçi Makine'nin üzerine yurtdışında iki tane master yaptım. İstediğim her yerde çalışabilirdim, ama böyle bir imkan varken, çok daha hızlı ilerleyecekken, birçok sorumluluğu genç yaşta üstlenebilecekken neden gidip başka yerde çalışayım dedim.

Biraz evvel badirelerden bahsettiniz... Yakın zamanda yine bir dolar krizi yaşadık. Herkes bu dönemde küçüldü. Siz nasıl bir strateji izlediniz?
Burak Ç:
Biz istikrarlı bir şekilde büyüyoruz. Bizim stratejimiz biraz sektördeki emsallerimizden farklı. Baktığınızda sektördeki emsallerimiz ilk başta üretici olmuş ama 2003'ten sonra çok ağır bir şekilde perakendeye girmiş, ihracattan vazgeçmiş, üretim birimlerini kapatmış, yurtiçinden ya da Çin'den tedarik yapıp, sermaye yeterliliğini sağlamadan hızlı bir şekilde mağazalaşmış. Bu iş modelinde, her şey iyi giderken iyi kazanıyorsunuz ama piyasa durduğunda, tüketici kriz yaşamaya başladığında, gerek yurtiçi gerek yurtdışı kaynaklı finansal sorunlar yaşandığında bu model çalışmıyor. Bize baktığınızda, çok istikrarlı bir şekilde her zaman üretimin içinde kalmışız. Şu anda da işimizin yarısı ihracattan, diğer yarısı da yurtiçindeki perakende operasyonlarından geliyor. Böyle olduğunda muhtelif yönlerden kaynaklanan, iç piyasa olsun, dış piyasa olsun, değişen şartlar sizin bilançonuzu daha az etkiliyor. Belki iyi dönemlerde bu emsallerden daha düşük bir hızda büyüyorsunuz ama uzun vadede daha istikrarlı ve sürdürülebilir şekilde büyüyorsunuz. Zaten halka açık bir firmayız, sektörde üretim yapan tek halka açık firmayız; dolayısı ile rakamlarımız ilgilenen herkes tarafından görülebiliyor.

Seyahat sektöründe lidersiniz sanırım... Samsonite'i da siz getiriyorsunuz...
Burak Ç:
Samsonite ilişkisi de yine Melih Bey'in ne kadar vizyoner olduğunu gösteriyor. Türkiye'ye ithal edilen ilk valiz markası Samsonite'dir. 26-27 yıllık bir distribütörlük sonrası son 12 yıldır bir ortak girişim var. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan-Ermenistan-Kuzey Kıbrıs ve Suriye, satış ve pazarlama konusundaki ortak girişimin bölgeleri; bunları biz Türkiye'den yönetiyoruz. Hikayenin başlangıcı da şöyle; Melih Bey bakıyor, herkes ya çuvalını iple sarıp ya torbalarla ya da eski tip sandıklarla seyahat ediyor. Ortada doğru düzgün bir valiz yok. Ne yapmalı diye düşünürken 'Samsonite' diye bir markadan haberdar oluyor ve atlıyor, onların merkezi Denver'e gidiyor. Diyor ki "Türkiye'den geliyorum", "sen nereden çıktın, Türkiye neresi" diye soruyorlar, açıp haritayı bakıyorlar. Türkiye o zamanlar büyük bir pazar değil ve çok ciddi gümrük duvarları var. Bir şey ithal etmek çok zor. Distribütörlüğünü alıyor markanın ve geliyor Ankara'da Bakanlıklarla görüşerek, bir çözüm buluyorlar. Türkiye'ye döviz girip çıkamıyor, biz de barter yapalım diyor. "Her valiz için ben 3 tane kadın çantası ihraç edeceğim" diyor. Samsonite'in kadın çantası üretimini buraya alıyor; oradan valiz getirerek, buradan çanta gönderiyor. Oradan ilişki ilerliyor, şimdi bir ortaklık seviyesinde. Şu anda üretim yapmıyoruz ama geçtiğimiz sene, 37-38 yıldan sonra üretim kararı alındı. Yatırım ortamının biraz daha iyileşmesini bekliyoruz. Akabinde Türkiye'de de sert valiz grubunun üretimi olacak.

Biraz da yurtdışındaki markanız Nineteenseventytwo'dan bahsedebilir miyiz?
Burak Ç:
Daha önce de belirttiğim gibi birçok lüks marka üretimini yapıyoruz. Biliyorsunuz biz entegre tesisiz. Tabakhanemiz var; kimisine deri veriyoruz, kimisine çanta yapıp gönderiyoruz. Baktık, derisini veriyoruz, çantasını veriyoruz. Biz bunu neden kendi markamız için yapmayalım dedik. Tasarım gücümüz de son derece fazla. Genç, yetenekli, vizyoner bir ekip kurduk. Onların başına yurtdışından çok kuvvetli kreatif direktörler getirttik. Kreatif direktörlerle beraber markayı oluşturup, Milano Moda Haftası ve Paris Moda Haftası'nda çeşitli sunumlarla tanıttık ve orada showroom'larımızı da açarak, satışa başladık. Bugün geldiğimiz noktada, dünyada 180'in üzerinde önemli butik ve department store'larda satıştayız.

Panelli ürünleriniz gibi size özgü tasarımlarınız var. Tasarıma çok önem verdiğinizi biliyorum. Biraz tasarım sürecinden bahseder misiniz?
Burak Ç:
Öncelikle tasarım sürecine son derece bütünsel bakıyoruz ve bizim tasarım ekibi ellerinin altındaki imkan ve kabiliyetlerden dolayı oldukça şanslı. Tasarımcının en büyük zorluğu, hayal ettiği şeyi realize etmektir. Desa'da üretim ekiplerimizin içinde bu işin zanaatkârı olan ustalar var. Tasarımcının hayal ettiğini gerçekleştirebiliyoruz. Tasarımcı yumuşak, dökümlü, natürel bir deri istiyorum dediğinde, bunu çok hızlı bir şekilde geliştirebiliyoruz. Arkadaşlarımızın çizdiği bir ürünü üç hafta içinde mağazaya koyabiliyoruz. Bu da entegrasyonun getirdiği bir avantaj. Tasarım süreci nasıl gelişiyor dediniz... Hem deri konfeksiyon hem de çanta ve saraciye ürünleri yapabiliyor olmamız büyük avantaj. Farklı teknikleri, örneğin saraç dikim tekniklerini alırız konfeksiyona taşırız. Bunun gibi farklı farklı tekniklerin daha önce kullanılmadığı ürün kategorilerinin üzerinde kullanılmasıyla sadece tasarım ya da estetik açıdan değil, teknik olarak da farklı ürünler yaratabiliyoruz. Bu da bize ciddi bir avantaj sağlıyor.

Burçak Hanım, sizin modayla aranız nasıl? Takip edebiliyor musunuz?
Burçak Ç:
İçinde olduğum için takip ediyorum ama açıkçası kendi rahat ettiğim kıyafetleri giymeyi tercih ediyorum. Ki günlük hayatımda daha spor giyiniyorum. Genelde trendy olmak gibi bir kaygım yok. Daha ziyade kendime yakışan ve tarzıma uyan şekilde giyinmeyi seviyorum.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.