''Bu iş birliğimizin arkasında romantik bir hikaye var''

“Bu iş birliği ilk görüşte aşk romantizmiyle başladı” şeklinde özetlediği Fransız parfüm evi Guerlain ile iş birliğinin detaylarını konuşmak üzere bir araya geldiğimiz Begüm Kıroğlu ile son dönem heyecanlarını konuştuk.

''Bu iş birliğimizin arkasında romantik bir hikaye var''

RÖPORTAJ İREM ORHAN

Yerel mücevher markalarımızdan Begüm Khan, köklü Fransız parfüm evi Guerlain ile iş birliğine giderek, eşi olmayan bir parfüm şişesi tasarımına imza attı. Markanın kurucu ve tasarımcısı Begüm Kıroğlu ile Guerlain ile iş birliği sonucunda ortaya çıkan ve her birine el işçiliğiyle 6.500 adet değerli kristalin işlendiği mücevherli parfüm şişesi, LVMH grubunun ilk defa bir Türk tasarımcıyla çalışması sebebiyle de ayrı bir önem taşıyor. "300 senelik bir fi rmayla çalışmak hem çok heyecanlıydı, hem de tatlı bir korku verdi. Bu kadar önemli bir iş birliği için gerçekten çok güzel bir şey ortaya çıkarmak istedim" diyen Kıroğlu ile tasarım tutkusunun eseri koleksiyonlarını mercek altına aldık, markasıyla ilgili yeni planlarından mücevher tasarımının geleceğine kadar tatlı bir sohbeti paylaştık.

Louis Vuitton grubundaki en prestijli markalardan biri olan Guerlain için özel bir parfüm şişesi tasarladınız. Bu işbirliği ile ilgili neler hissediyorsunuz?

Gerçekten hem kendi adıma hem ülkem adına çok gurur duyuyorum, çok mutluyum. Harika bir sinerji oldu. İlk günden beri birlikte çok güzel çalıştık ve müthiş bir eser ortaya çıkardık. Eminim ileride Louis Vuitton grubuyla yeni projeler için tekrar bir araya geleceğiz.

Peki, süreç nasıl gelişti, bu projenin özel bir hikayesi var mı?

Bu süreç iki sene önce Guerlain'in yaratıcı direktörünün markamızı ve ürünleri keşfederek bir toplantı rica etmesiyle başladı. Biz de Paris'te buluştuk ve daha ilk görüşmede birlikte çalışmaya karar verdik. Bir araya gelmemiz, fikir geliştirmemiz, işin bu noktaya gelmesi aslında çok organik bir süreçti. Tasarım ve düşünce felsefemiz oldukça aynı olduğu için çok kolay bir şekilde harika bir işe imza attık.

Böyle kökl ü bir markaya parfüm şişesi tasarlamak da öyle kolay olmasa gerek. Şişenin tasarım sürecinde ilham kaynaklarınız neler oldu?

Tabii... 300 senelik bir firmayla çalışmak hem çok heyecanlıydı, hem de tatlı bir korku verdi. Bu kadar önemli bir iş birliği için gerçekten çok güzel bir şey ortaya çıkarmak istedim. Aslında aramızda çok romantik bir hikaye var. Guerlain ile ilk görüşte aşk romantizmiyle bu projeye başladık. Bizim için ortaya çıkacak mücevherin hem Fransa'nın en eski firmalarından biri olan Guerlain'in Fransız kültürünü yansıtması, hem de benim geldiğim topraklardan aldığım ilhamları yansıtması aynı ölçüde önemliydi. Hikayemizde Guerlain'in sembolü, kraliçe arı başrolde yer alıyor. Ben hayatımı Paris ile İstanbul arasında yaşıyorum. Paris'teyken Guerlain'in bu güzel kraliçe arısı Seine Nehri'nde yürürken benimle birlikte İstanbul'a gelmeye karar veriyor ve beraber İstanbul'a uçuyoruz. Burada Boğaz'dan geçiyoruz, güzel yalılara girip çıkıyoruz, Topkapı'dan esinleniyoruz, pembe lokumlara, şerbetlere dokunup pespembe oluyoruz ve İstanbul'un köklü zanaatkarlığıyla pırıl pırıl parlayan harika mücevherleriyle süslenip Paris'e geri dönüyoruz. Hala Maison Guerlain'in kurulduğu mağazasının bulunduğu Champ Elysees'de yer alan ilk parfümlerinin yapıldığı çiçek tarlasına geliyoruz ve kraliçe arı buradaki dört çiçeğin ortasına konuyor.

Peki, yaratım süreçleriniz nasıl işledi?

Aslında tasarım sürecinde oldukça hızlı ilerledik çünkü Guerlain'in yaratıcı ekibi ile benim fikirlerim aynı çizgideydi, o yüzden fikirlerimizi hızlı bir şekilde oturttuk. Ama üretim süreci tasarımdan daha uzun ve zorluydu çünkü ben ilk defa bir takıyı insan vücuduna değil daha sert olan cama yerleştirmeliydim. Nasıl ki bir terzi haute couture elbiseyi bir kadının üzerine oturtmak için onlarca defa prova yapıp, milimetrik dokunuşlarla tamamlıyorsa, biz de tasarımın şişeyi tamamen kavraması ve iki parçanın tek vücut olması adına birçok defa prova yaptık. İki aşamalı üretim süreci gerçekleşti, yaptığımız parça İstanbul'da üretildi, şişenin doldurulma süreci Guerlain'in Paris'teki şişeleme merkezinde tamamlandı. Şişenin içinde bulunan parfümün adı 'Songe de la Reine.' Bu koku, limitli sayıda ve Guerlain'in ünlü burnu Thierry Wasser ile birlikte sadece bu şişe için yaptığımız bir koku.

Peki, Begüm Khan markasından yakın zamanlı sürpriz iş birlikleri gelir mi?

Evet, aslında sürpriz bir iş birliği geliyor ama gizlilik sözleşmesinden dolayı maalesef şu an açıklayamıyoruz. Paylaşmayı sabırsızlıkla bekliyorum.

Bir taraftan da içinden geçtiğimiz pandemi süreci pek çok alanda köklü değişimlerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu süreç sizi ve markanızı nasıl etkiledi?

Tabii ki pandemi, tüm dünyayı çok fazla etkiledi. Hem iş anlamında hem de ruhsal açıdan hepimizin zorlandığı bir süreçti ama her şerde bir hayır vardır. Bence hepimiz bu dönemden kendimize dersler çıkardık. Herkes kişisel olarak ne öğrenmek istiyorsa onu öğrendi. İnsanlığı biraz olgunlaştırdığını, büyüttüğünü düşünüyorum. Sürdürülebilirlik, dünyamız ve bizim için çok önemli. Daha kaliteli, kalıcı, dünyaya zarar vermeyen, kullan-at mantığında olmayan ürünlere yönelmeli ve bu doğrultuda hareket etmeliyiz. Bu benim markam için de geçerli. Bizim koleksiyonlarımız biliyorsunuz ki sezonluk değil, zamansız klasikler. On sene önce aldığınız bir parçayı bugün de kullanabilirsiniz ve eminiz ki bu parçalar jenerasyonlar boyunca annelerinden kızlarına ve sonrasına kalacaktır. Biz zaten böyle olmasını istiyoruz. Biz de şirket ve marka olarak bu konuda kendimizi geliştirmek için sürdürülebilirlik adına aldığımız önlemleri arttırıyoruz.

Yine bu süreçte yeni şeyler yaratmak zor oldu mu? Yoksa tam tersi süreci verimli geçirenlerden misiniz?

Açıkçası ben verimli geçirenlerdenim çünkü çalışmayı, fikir üretmeyi çok seviyorum. Ama tabii ki uzun süre evde kaldığım bir dönem oldu. Fiziki işlerim azaldığı için aklım yüzde yüz tasarımdaydı. Çok çok üretici geçti. Önümüzdeki bir-iki yılın koleksiyonları hazır diyebilirim. Üstelik tasarım açısından kendimi de zorladığım bir dönem oldu. Yeni koleksiyon hem çok Begum Khan hem de çok farklı. Zorlu olmasına karşın çok eğlenceli bir mücadeleydi.

Mücevher tasarımına ilk başladığınız yıllar ve şimdi arasında bir değerlendirme yapacak olsanız hem kendinizde hem de mücevher zanaatkarlığında nasıl değişimler görüyorsunuz?

Ben Begum Khan serüvenine dokuz sene önce başladım. Şöyle büyük bir gelişim görüyorum; ben başladığımda hem mücevher hem tekstil hem aksesuar anlamında çok az uluslararası Türk markası vardı. Belki vardı ama kendilerini yeterince gösteremiyorlardı. Şu anda harika Türk markaları var ve hepsinin global platformda ses kazanması çok gurur verici. Bunun için çok mutluyum. Türkiye zanaat ve üretim cenneti, her türlü parçanın en güzel şekilde üretilebileceği bilgi ve emek birikimi var. Ve insanların biraz önce bahsettiğimiz kullan-at mantığından öte, yıllarca kalıcı olacak ürünlere yönelmesi, zanaatkarlığın önemini artırıyor. Çünkü ancak bu kalitedeki ürünler nesilden nesile aktarılabilir. O yüzden çok güzel dönüşümler görüyorum.

Ve mücevher tasarımın geleceği hakkında neler öngörüyorsunuz?

Dünya durmadan değişiyor. Hiçbir yıl bir öncekinin aynısı değil ve tasarım dünyası da bu değişimden çok etkileniyor. Çünkü bizler hem geçmişin hem bugünün hem de yarının ürünlerini tasarlıyoruz. Bence mücevher sektöründe çok daha kalıcı ve tasarım sınırlarını zorlayan parçalar göreceğiz. Değişik materyallerle denemeler yaptığımız heyecanlı bir gelecek olacak.

Mücevher ve kıyafet arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?

Bence mücevher, kıyafeti baştan yaratabilecek güce sahip. Beyaz bir tişört ve jean giyip müthiş gösterişli bir küpe taktığınızda bambaşka bir etki yaratabiliyorsunuz. Chanel'in dediği gibi sadece küçük siyah bir elbiseye ihtiyacımız var. Küçük siyah bir elbiseye mercanlı bir kolye takıp gündüz, daha büyük bir altın kolye takıp akşama geçebiliyoruz. Kıyafete stil katan kullanılan takılardır.

İyi bir tasarımda sanatsal önem mi yoksa malzemenin iyi olması mı daha kıymetli?

Bence ikisi de! Tasarımın sanatsal önemi olmalı, arkasında bir hikaye ve konsepti olmalı. Ancak tabii ki materyalleri de kesinlikle iyi olmalı. Üretim şekli çok önemli. Benim bir tasarımıma baktığınızda "Bu bir Begüm Khan takısıdır" diyebiliyorsanız, başarılı olmuşum demektir. Bu her sanatçı için geçerli. Bir ressam ya da bir mimar olabilir. Sanatçının kişisel dokunuşunun, imzasının ürünlerde yaşıyor olması gerekiyor.

Sizin bir tasarımcı olarak tasarlamayı en sevdiğiniz parça hangisi?

Ben tasarımda kendimi zorlamayı seviyorum. Eğlenceli parçalarla bir hayal dünyası üretmeyi seviyorum. En hoşuma giden parçalar bizim çok limitli sayıda ürettiğimiz, aslında bir 'show piece' olan taçlar.

Son olarak, gelecekle ilgili sizi heyecanlandıran şeyler neler?

Birinci flagship mağazamız biliyorsunuz Nişantaşı, Mim Kemal Öke Caddesi'nde yer alıyor. Bizi çok anlatan, evimiz gibi olan, mağazaya girince Begüm Khan'ın kim olduğunu gösteren çok sevdiğimiz bir mekan oldu. Aynı hissi ikinci bir adrese taşımak istiyoruz. Yurtdışında bir mağaza projemiz var. Pandemiden dolayı askıya almıştık ama şimdi ümit ediyoruz ki her şeyin daha iyi olacağı bir dönemde bu hayalimizi hayata geçireceğiz.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.