Röportaj: Bade ÇAKAR
Fotoğraflar: Canan Yetişti SATKIN
İki başarılı, hırslı ve idealist kadın bir araya gelirse ister istemez etkileyici sonuçlar ortaya çıkıyor. Dünyadaki ağız sağlığı ve ağız hijyenine yönelik teknolojileri Türkiye'de ilk uygulayanlardan biri olan başarılı Diş Hekimi Emek Külür ve uzun yıllar medyada habercilik alanında başarılı işlere imza atan ve üst düzey yöneticiliğin ardından anne olarak iş hayatına kısa bir ara veren İlkin Kavukcu, yepyeni bir teknoloji için işbirliği yaptı ve macunsuz diş temizleyen Misoka'yı Türkiye'ye getirdi. Ortaklıklarını konuşmak için bir araya geldiğimiz Külür ve Kavukcu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. "İkimizin ortak noktası, sürekli yeniliği takip etmek, ne yapabilirizi düşünmek" sözleriyle ortak tutkularını paylaşan Külür ve Kavukcu'nun birbirine olan güveni görülmeye değer...
Diş sağlığı için bir ortaklık yaptınız ve yepyeni bir teknolojiyi Türkiye'ye getirdiniz. Peki, bir araya gelişiniz nasıl oldu, uzun zamandan beri mi arkadaşsınız?
İlkin Kavukcu: Emek ile tanışmamız, benim onun muayenehanesine gelip bir hasta olarak onun koltuğunda yer almamla oldu. Ama aramızda o kadar farklı bir dostluk oluştu ki, daha ilk günden beri hep şunu düşündük; "Biz daha farklı ne yapabiliriz? Biz birlikte ne yapabiliriz? Biz güçlerimizi birleştirelim."
Ortaklık başka bir şey ama... Bu teknolojiyi beraber getirme kısmı nasıl oldu?
Emek Külür: Diş hekimi olarak Türkiye'nin diş haritasını çıkartmak için bir yazı istediler benden. Ben de bunun araştırmalarını yaparken, bir akşam ilk nano teknolojik diş fırçası Misoka ile internette karşılaştım ve peşine düştüm. Medikal diş hekimi olarak bunu araştırıp, buldum. Ama tabii sonrasında bunun Türkiye'ye getirilmesi ciddi bir işti. Ve o boyutta da insan ortak olarak seçeceği kişinin kesinlikle yüzde 100 güvenebileceği biri olmasını istiyor. Aynı şekilde onunla paylaşmaktan çok keyif alması lazım... Bu zorluk da olabilir, başka şeyler de... Bu ikisini de rahatlıkla paylaşacağın bir insanı ortak olarak seçmelisin. Ben öyle düşündüm, benim yaklaşımım bu oldu.
Ve aklınıza İlkin Hanım geldi...
Külür: İlkin ile ikimiz de ciddi anlamda profesyonel olarak yıllardır çalışan kişileriz. Part-time çalışmadık, full-time, ciddi, profesyonel anlamda ve tek bir alanda da değil. Birçok alanı birleştirerek ve bu profil çok fazla yok. O yüzden İlkin, profil olarak da bana çok yakın olduğu için, iş disiplinine çok güveniyorum. Yani ikimizi daha ileriye rahatlıkla taşıyacağını düşünüyorum. Engellemek yerine. Bu da ortak seçiminde çok önemli bir nokta.
Kavukcu: Aslında benim için de farklı değil. Emek'in de söylediği gibi iş hayatında uzun yıllardır yer alıyor olmamız önemli. Ben de neredeyse 18-19 senedir farklı birçok firmada çok yoğun çalışıyordum. Ama işin özü, ikimiz için de bizi heyecanlandıran, hayatta en çok motive eden şeylerin başında insanların hayatlarına dokunabilmek geliyor, çok büyük bir mutluluk veriyor.
Külür: Biz beraber hayal kurabiliyoruz ve daha güzel ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Bundan sonraki projelerimizde de bazı özel ürünlerimiz var.
Peki, nedir bu Misoka diş fırçası?
Külür: Misoka, dünyanın ilk nano teknolojik diş fırçası... Macunsuz diş temizliği sağlayan bir fırça. Artık insanlar sağlıklarına daha düşkünler. Doğalı ve kimyasalların hayatımızdaki rolünü daha fazla sorguluyorlar. Diş macununu günde üç kere kullanıyoruz ve normalde firmaların önerdiği doz çok küçük bir doz. Ancak hiç kimse o dozda kullanmıyor, onun en az 10 katı kullanılıyor. Bu nano teknoloji, hayatımızı çok daha kolaylaştıran, insanların imkanlarını arttıran ve hayatın hem rahatlığını hem de yaşam standardını arttıran bir teknoloji. Bence ağız sağlığı için en doğal ürün ne diye sorsanız şu anda bu. Özellikle ve özellikle çocuklar ve hamileler için... Tabii ki kendine dikkat eden ve özen gösterenler için.
Gerçekten de diş sağlığı için etkileyici bir buluş gibi duruyor. Diş macununun gerçekten bu kadar büyük bir zararı var mı?
Külür: Buluşlar, insanların hayatlarını kolaylaştırmak ve hep daha iyiyi sunmak için var. Bu buluş da, bilinçsiz diş macunu kullanımı nedeniyle herkesin fazla florüre maruz kalmasını engelleyen, ağız hijyenini daha güvenli, daha pratik ve daha sağlıklı bir yöntemle sunan önemli bir buluş. Diş macununun içine konulan bu kimyasallar küçük moleküllü ve ağız içinden kolaylıkla emiliyor. Emildiği anda kan dolaşımına geçiyor ve bu kimyasallar vücudumuzda biriktiği için zarar görüyoruz. Diş fırçaladıktan sonra ağzımızı çok iyi çalkalamamız gerek. Yuttuğumuz florür, emilip vücutta biriktiği gibi bunun birikimi sonucu başlangıçta mide bulantısı, kusma, ishal gibi şeyler ortaya çıkabiliyor. Ama daha ileri boyutta bütün sinir sistemini, kardiyovasküler problemleri, kalbi, kas ve iskelet sistemini etkiliyor. Çocuklar için çok önemli... Biz yetişkin olarak ağzımızı ne kadar çalkalayabiliyoruz ki kimyasaldan temizlemek için, çocuklar ne yapsın? Buradaki en önemli şey ne biliyor musun? Gelişme evresinde olduğu için çocuklarda direkt IQ gerilemesine neden oluyor. Bunlar bilinen, ama az söylenilen gerçekler. O yüzden biz artık nasıl şampuanımızı doğal, vücudumuza sürdüğümüz kremi doğal, kullandığımız sabunu doğal seçiyorsak, ağız sağlığında da seçmeliyiz.
Anne olarak bu konuda hassaslığınız fazladır. Çocuklara diş sağlığı çok zor aşılanan bir şey, çocuklarınız diş sağlığı konusunda hiç sıkıntısız alışabildiler mi?
Külür: Şöyle istatiksel bir bilgi vermek istiyorum belki sıkıcı gelecek ama 0-12 yaş çocuklarda yapılan araştırmada bu çocuklarda diş, çürüğü görülme sıklığı yüzde 83. Düşünsenize 1-0 mağlup başlıyor. Sonra bu ağzı toparlamak o kadar zor ki. O hayatı boyunca çekeceği bir sıkıntı. Ve bunu gerçekten sadece anneler yapabilir. Benim fikrimce, İlkin'le bir ileriye taşımak istediğimiz proje bunun okullarda ciddi olarak eğitim olarak verilmesi. Diş fırçalamanın ve bunun önemini ilkokul 1'de, hatta ana okulundan itibaren ders olarak gösterilmesi.
Siz bu konuda araştırma yaptınız, Türkiye'de diş sağlığına bakış nasıl şu an?
Külür: İnsanlar bir 10 yıl öncesine göre daha bilinçli ve bu bilinç artıyor. Radyolar, televizyonlar, diş ürünleri satan firmaların da burada çok etkileri var. Biz de bu bilinçle getirdiğimiz yeni teknolojiye değiniyoruz. Bu nano teknoloji, bizi ve çocuklarımızı koruyor. Ama buna değinirken diş fırçalama, ağız sağlığının önemine de değiniyoruz. Burada aslında iki amacımıza da ulaşıyoruz. Ve bu bizim için önemli.
Kavukcu: Ben bir parantez açmak istiyorum. Toplum olarak özellikle Türk toplumuna baktığımız zaman görüyorum, belli bir alışma süresinden sonra biz her türlü yeniliğe açık bir toplumuz. Sadece belirli bir süreye, sabra ihtiyacımız var. Yani 20 yıl önce bilgi çağı dedik, internetle tanıştık. İnternet artık hayatımızın her yerinde. Şimdi nano teknolojiden bahsediyoruz. 20 yıl önceki topluma baktığımızda o kadar bilinç ve farklılığımız arttı ki artık daha minimal eşyalar istiyoruz, daha hayatımızı kolaylaştırmak istiyoruz. O yüzden ben belirli aşamaların olduğunu düşünüyorum. Daha çok araştırmaya açığız. Biraz önce annelikten bahsettiniz. Benim biri 5, diğeri 4 yaşında iki çocuğum var. Maalesef Emek'in de dediği gibi, bizim biraz genetik etkimiz oldu bu konuda, kızımın dişleri çürük. O bu konuda hayata 1-0 yenik başladı.
Külür: Ve diş çürüğü hemen öyle olan bir şey değil. Sonuçta ağızda plak birikimi, yiyecek birikimi olması lazım. Sonra bunları çürüğe dönüştürecek bakteri sayısının artması gerekiyor. Dolayısıyla bu bakteriler zaten ağızda var, siz ona materyal verince yemek orada artıyor ve çürük oluşuyor. Yani o yemek artıkları dişin üzerinde kalmazsa dişler de çürümez, basit.
Kavukcu: Bir de tabii lüks olarak görülmemesi gerekiyor. Emek'in söylediği, benim bu iş içinde yer almam, beni çok heyecanlandırması, o bilincin küçük yaşlardan itibaren oturması. Okullarda dediği gibi bunun çok güzel programlanmış şekilde anaokulundan itibaren çocuklara verilmesi gerekiyor. Aynı şekilde annelere. Günde bir kez dişlerinizi fırçalayın klişesinden, neden iki kere, ya da neden günün belirli vakitlerinde bunun düzenli bir şekilde yapmamız gerektiğini öğretmemiz gerekiyor.
Bunu sosyal sorumluluk projesi ile bağdaştırıp tanıtmayı düşünüyor musunuz?
Külür: Bu bizim projelerimiz arasında. Bir, bu fırçayı faydalı ve inandığımız için tanıtmak istiyoruz. İkincisi, bir sonraki aşamada bu bilinçle ilgili ciddi anlamda bütün Türkiye'yi kapsayacak bir proje geliştiriyoruz.
Kavukcu: Ben dedim ki bırakalım büyük şehirleri, belki önümüzdeki süreçte belirli bir dönemi kapsayan Anadolu programı yapabiliriz. Anadolu şehirlerini gezebiliriz. Oradaki okullarda öğrencilere bu konuda eğitimler verilebilir, neden olmasın?
Külür: Bu konuda çalışmamız da var. Şöyle bir şey, mesela 'Gönüllü Diş Hekimleri Birliği ve Ordusu' kurmayı düşünüyorum. Herkes kendi çevresinden, kendi bölgesinden 10 çocuğun sorumluluğunu alsa, çok bambaşka bir şey olur. Ben günümü ayırıp, ayda 50 tane çocuğun diş fırçalamasını nasıl yapması gerektiğini veya tedavisini yapmak isterim. Bunu benim gibi yapacak çok fazla diş hekimi arkadaşım olduğun inanıyorum. Bütün Türkiye çapında bunu bir birlikteliğe dönüştürebiliriz.
Kavukcu: Bunu da kitleler önünde biraz daha eğlenceli, daha interaktif şekilde anlatma kısmı konusunda ben gerçekten büyük heyecan duyuyorum.
İkiniz de işlerinizde başarılı isimlersiniz, iş konusunda prensipleriniz neler?
Kavukcu: Ben çok net şunu söyleyebilirim; hayallerimin peşinden çok koştum ama hayallerimi hedef olarak da kendime koydum. 20 yıl boyunca var olduğum sektöre şöyle bir bakacak olursam, stajyer olarak başladığım kanaldan genel müdür olarak ayrıldım. Ama her şeyden önce sabırdı. Çok inandım, işime inandım, işimi sevdim ama şu an şunu da görüyorum, yenilikler de beni çok heyecanlandırıyor. Yeni şeyler, insanların hayatlarına farklı şekilde dokunmak. Emek'le yaptığımız bu proje. Bunların başında da inanmak geliyor. Emek, bana bu projeyi ilk anlattığı andan itibaren en az onun kadar heyecan duydum. Benim açımdan işin özü inanmak, sabretmek ve kesinlikle hayal etmek.
Külür: Bence her insan hayallerine kavuşuyor. Ama benim hayalim yüzde 50-yüzde 60 işimle alakalı. Eğitimci bir aileden geliyorum. Bizde okulunda başarılı olmamak ya da doğru düzgün bir mesleğinin olmaması gibi konsept yoktu. Dolayısıyla hep ona kanalize olduk ve işimi seviyorum. Zaten hayal kuruyorsunuz. Yani pazar günümü sadece bir yazı için harcayabiliyorsam, arkadaşlarımla dışarı çıkıp, eğlenmek yerine bir an önce işlerimi bitirip şu yazımı yazayım gibi bir istek varsa hala bu yaşta, bu işimi sevdiğimi ortaya koyuyor. Ya da Amerika'da iki yıl boyunca 7x24 okul programı vardı. Ve bu asgari eğitim gibi olan şey bana zevk veriyordu. Aynı şey senin için de geçerli değil mi İlkin? Röportajlarında nerelere gittin, hangi haberler peşindi koştun? Zorunda mıydın? Değildin ama yaptın. İkimiz de yaptık ve hiçbir zorunluluğumuz yoktu.
Kavukcu: Kesinlikle doğru... Biz işlerimizi severek, büyük bir heyecan ve hevesle yaptık. Ve hiç bıkmadık.
Ve bu tutkunuz size de artı olarak başarılarınızla döndü...
Kavukcu: 10 yaşındaki hayalimdi Ortadoğu'da savaş muhabirliği yapmak. Onu da belirli dönemde gerçekleştirdim. Ortadoğu'da çok farklı ülkeler gezdim. Farklı kültürler tanıdım. Çok besliyor insanı, ama hep inanmak gerekiyor, sabretmek gerekiyor.
Külür: İkimiz de rutini sevmiyoruz bir de. Değişik bir şey arıyoruz. Bizi de hayata bağlayan bu, en büyük motivasyon. Daha farklı ne yapabiliriz ve daha iyi? Ve kendimizi öyle iyi hissediyoruz. O gün iyi bir şey yaptığım zaman, bir şey ürettiğim zaman kendimi daha iyi hissediyorum.