Röportaj:Nazan ORTAÇ
Fotoğraflar:Haydar ERÇİN
Mustafa ve Emre Toner'in ünlü İtalyan tasarım markası Flou için tasarladığı Natevo Koleksiyonu, geçtiğimiz ay Maslak Yapı tarafından Türkiye'ye getirildi. Koleksiyonun yakaladığı başarı, büyük bir gurur kaynağı oldu. Başarılı mimarlık ofisinin kurucusu Mustafa Toner ve oğlu Emre Toner ile bir araya gelerek bu işbirliğinin aşamalarını konuştuk ve aynı ofisin içinde çalışan baba-oğlun ilişkisini merak ettik...
Flou markasıyla 'Natevo Koleksiyonu' için nasıl bir araya geldiniz?
Mustafa Toner: Flou, İtalya'nın en eski mobilya markalarından biri. Meşhur Milano Mobilya Fuarı'nın da kurucusuları aynı zamanda. İkinci kuşak başa geçince; oğul Massimiliano Messina, 'Natevo' diye, felsefesi olan bir koleksiyon oluşturma fikrinden yola çıkarak, aydınlatmayla mobilyaya buluşturan bir konsept yaratmak istiyor. Milano'da 'Citylife' diye çok büyük bir inşaat projesi var; Zaha Hadid'in yaptığı... Orada üç ayrı mimari gruba, üç ayrı daire hazırlatmak istediler. İki tane İtalyan firma seçiyorlar. Yabancı bir mimarla da çalışmak istiyorlar; Maslak Yapı Türkiye'deki mümessilleri, onlarla görüşmeleri esnasında bizi öneriyorlar. Bizimle temasa geçtiler ve bizim için bir koleksiyon yapar mısınız dediler. Biz de memnuniyetle yaparız dedik ve çalışmaya başladık. Orada yapılan koleksiyon, bütün bir evin, hiçbir aydınlatma kaynağı kullanmadan, yaşanabilir nitelikte aydınlatılmasına yönelik mobilya sistemiydi. Bunun için de yatağından koltuğuna, kanepesinden barına, tuvalet masasından dresuarı, sehpası gibi bir evde aklınıza gelebilecek mobilyalarla bir koleksiyon tasarlandı.
Emre Toner: Massimiliano Messina'nın niyeti de şöyle bir şeydi; üç ayrı mimari grubun, müşterilere ev dekorasyon servisi de vermesi. Mesela bizim koleksiyonu beğendiler, müşteriyi bize yönlendirecek, biz de projenin tamamını aydınlatma kullanmadan hazırlayacağız.
Nedir entegre aydınlatma?
Mustafa Toner: Çevreci bir yaklaşım bu. Şöyle ki, bunu yaparak ambalajdan, nakliyeden ve montajdan tasarruf sağlıyorsunuz. Çünkü siz kanepeyi masayı koyduğunuz anda, aydınlatmayı da çözmüş oluyorsunuz. Ayrıca hepsi LED, çünkü enerji sarfiyatı LED aydınlatmada çok daha düşük.
Türkiye'de nasıl tepkiler aldınız?
Mustafa Toner: Genelde olumlu. Özellikle bir tuvalet masası var, en çok ilgi gören o oldu. Hem ifade olarak hem aydınlatma olarak hem de kullanım olarak farklı bir görüntüsü olduğu için herhalde... Koleksiyon buraya geldiği gün, daha vitrine koyarken satıldı.
Aranızda nasıl bir iş bölümü var?
Mustafa Toner: Bizim ofiste çok farklı projeler var. Emre'yle birlikte çalıştığımız projeler daha çokyurtdışıyla ilgili. Yabancıların işin içinde olduğu çalışmalarda hep Emre işin içindedir. Onun dışında Emre'nin bilgisi dahilinde olmayan başka projelerimiz de var. Bizim Anadolu Yakası'nda bazı apartman projelerimiz var. Emre bir de onlarla ilgili çalışmalar yapıyor.
Emre Toner: Konut ve otel ağırlıklı projelerde ben çalışıyorum. Mustafa Bey'den bağımsız giden projeler de var. Genel konsepti belirleyip, sonrasında ondan bağımsız yürüttüğümüz projeler bunlar. Ben de Mustafa Bey'in bazı özel konut projelerinde dahil değilim.
Baba-oğul aynı ofiste çalışmak kolay mı peki?
Emre Toner: Ben çok memnunum...
Mustafa Toner: O memnunsa, ben de memnunum (gülüyor)....
Emre Toner: Pek söylendiği gibi olmadı açıkçası benim adıma. Gayet uyumlu gidiyor diyebilirim. Bir konsept belirlerken; tarz olarak küçüklüğümden beri onun neyi beğendiğini bildiğim için herhalde, biraz daha kolay tahmin edebiliyorum ne yönde gitmemiz gerektiğini.
Babanız mimar olmasaydı, siz kendinizi nerede hayal ederdiniz?
Emre Toner: Ben küçüklüğümden beri yönetmen olmak istiyordum. Ama o dönemler herkesin finans kariyeri çizmesinden dolayı ben de üniversite başvurusu sırasında o yönde gittim aslında. Daha sonrasında o yol doğru yol değil dedim ve kürkçü dükkanına geri döndüm.
Mustafa Toner: Esasında şöyle de oldu, kriz dönemiydi. Ben Emre'ye, 'Sen bari başka bir iş yap' dedim. Sıkıntılı bir devreydi; para tahsil edemiyoruz, müşterilerle boğuşuyoruz... Emre bu dertleri çekmesin istedim. Ama birkaç sene sonra baktım ben yalnızım ve yalnızlık da kolay değil, insan yanında ailesini istiyor. Kızım da İtalya'da iç mimarlık okuyor. O da inşallah bu sene bitirip bize katılacak. Ama öncesinde staj için önce Amerika'ya gitmek istiyor. Benim babam da mimardı. Biz böyle üçüncü kuşaktan, dörde doğru gidiyoruz.
Babanızın hayran olduğunuz ya da sinir olduğunuz yönleri var mı?
Emre Toner: Var tabii (gülüyor)... O biraz daha rahat, ben fazla ciddiyim galiba...
Mustafa Toner: Şimdi benim bazı kötü alışkanlıklarım var. Müşteriye bazen fazla taviz vermek gibi... Ben daha müşteri odaklıyım. Müşteriyi kırmayalım, çok aklımız kesmese de dediklerini yapalım gibi. Yavaş yavaş ikna edelim, ikna ederek çözelim, kavga ederek değil, tatlı tatlı... Dolayısıyla bu, biraz zaman alıyor... Bazen öyle talepler oluyor ki, içimize sinmiyor ama kesip atmak yerine, belirli bir süreç içinde çözmek daha iyi oluyor. Bu benim alışkanlığım işte... Tabii Emre'ye bu çok fazla doğru gelmiyor. O daha direkt konuşmayı seviyor. Ama benim alışkanlığım da böyle, bunca senenin sonunda değiştirmek de kolay değil.
Babanızın yaptığı projeler arasında en sevdiğiniz projesi hangisi?
Emre Toner: Kapandı, ama bizim kendi restoranımız Tuus'u çok beğeniyordum. Ben de o dönem yeni yeni mimarlık ve tasarımla ilgilenmeye başlamıştım, belki ondan da olabilir. Hakikaten New York'taki restoranların ayarında bir yerdi. Yapım sürecinde çalışmadım ama yakından gözlemlemiştim, o yüzden benim için yeri ayrıdır.
Sizin var mı favori projeniz?
Mustafa Toner: Benim de içimde bir ukdedir orası. Ama benim için çok seneler önce yaptığımız Pasha'nın yeri ayrıdır. Reina'ların Laila'ların ilk örneğidir. Ve bir ay gibi kısa sürede, bir yandan projesi, bir yandan uygulaması yapılarak hazırlanmıştı. Boğaz'ın kenarında bir projeydi ve çok ses getirmişti. 12 sene kadar da devam etti. Ve bütün bu açılan yerlerin de fikir babasıydı. O zamana kadar bir sürü farklı konsepti bir araya getiren bu boyutta bir proje yoktu. Oraya geceleri gidip oturmak müthiş keyif verirdi. Bir de açıkçası ilk piyasada adımızın duyulması anlamında bana büyük bir ivme kazandırmıştır.
Oğlunuz için gelecek hayaliniz nedir?
Mustafa Toner: Biz şimdi kat karşılığı projeler yapıyoruz. Bunlara bayağı bir ağırlık verdik. Kentsel dönüşüm çerçevesinde, Kadıköy yakasında. Emre onlarda da çalışıyor. Ben Emre'nin bu tip inşaat projelerine girmesini ve tecrübe kazanmasını istiyorum. Bunlar bizim hem mimari hem yatırımcı olarak yer aldığımız projeler. Biraz daha özgürüz nispeten. Müşterilerimiz bize belli bir güvenle binasını teslim ediyor.
Emre Toner: Çok büyük konut projeleri yapıyoruz şu an yoğun olarak, ama burada kendimize ait bir projeyi yapmanın özgürlüğünü yaşıyoruz.
Mustafa Toner: Daha farklı bir şekilde yaklaşmaya çalışıyoruz. İşin içine biraz sanat koymaya çalışıyoruz, peyzajına daha katılıyoruz, malzeme kullanımı, renklendirme anlayışı gibi, diğer örneklerden farklı, daha kalıcı örnekler geliştirmeye çalışıyoruz.
İş dışında özel hayatınızda birlikte neler yapıyorsunuz?
Emre Toner: Bir hafta sonu evimiz var, orada birlikte vakit geçiriyoruz genelde. Yoksa koşuşturmaca içerisinde pek fazla vaktimiz olmuyor açıkçası.
Mustafa Toner: Kimi gün birbirimizi göremediğimiz bile oluyor. Yan yana odalarda olmamıza rağmen. Ben de babamla kısa bir dönem çalışmıştım. Keyiflidir. Yani eğer kuşak çatışması yaşamazsanız, çok keyiflidir.
Emekli olmayı düşünüyor musunuz?
Mustafa Toner: Mimarlıkta emeklilik yoktur. Babam da rahmetli olduğu gün dahi çizim yapıyordu. Mimarlık bir yaşam şeklidir. Kafanız ister istemez ona gider. Bir lokantaya gidersiniz, herkes yemeğe bakarken, siz mekana bakarsınız. Çirkin bir şey görürsünüz, kafanız ona takılır ya da bir şeyi beğenirsiniz, çaktırmadan bunun fotoğrafını nasıl çekerim diye düşünürsünüz. Seyahat yaparken aynı şey, binalara bakarsınız, yoldaki kaldırım taşına bakarsınız. Dolayısıyla öyle emeklilik gibi bir şey yok kafamda. Ama şunu yapabilsem keşke; daha seyrek, daha isteyerek, daha seçerek bazı projeleri alıp, onlara daha çok konsantre olsam... Yani daha az projeye, daha çok vakit ayırıp, daha keyfi de iş yapsam... Ve zamanımı biraz da kendime ayırabilsem... Hafta sonu evime daha çok gidebilsem, daha çok seyahat edebilsem... Hayalim bu, yoksa emeklilik gibi bir niyetim yok.