İstanbul Havalimanı'na ulaştığımızda saatler gece yarısına yaklaşıyordu. Uçuş saati geldiğinde saatler 01.00 olmuştu. Türk Hava Yolları'nın konforlu yolculuğuna başlamıştık.
Kabin ekipleri güleryüz ile her zamanki gibi bıkmadan servis yaptılar. Yataklarımızı yapmalarını rica ettik. Güzel bir uyku için her şey hazırdı. Ama iki yıl sonra uçuşun verdiği zevkli heyecandan dolayı uyumak ne mümkün. Sabah pencereden muhteşem adaları, dünya harikası renkleri görünce içimden dünya cennetine geldik dedim. Ana adaya iniyor uçaklar. Oradan hangi adaya gidecekseniz sizi deniz uçağı veya sürat teknesi ile götürüyorlar. Her adada bir resort var. Bizi karşılayansa, Fairmont Sırru Fen Fushi transfer görevlisi. İsmimizle hitap edip bagajlarımızı büyük bir nezaketle aldı.
Deniz uçağı ile adanıza kadar uçarken Maldivler'in muhteşemliğini seyrederek gidiyorsunuz. Alçaktan uçtuğu için adaların tüm detayları görebiliyorsunuz. Adalar derken hatırlatmakta fayda var; Maldivler yaklaşık 1900 mercan adasından oluşuyor. 200 adasında yaşam var. Adamıza geldik, iskelesinde resmen otelin tüm ekibi büyük bir saygı ile bizi karşıladı.
Taze tropikal meyvelerinden oluşan kokteyl ikram ettiler. Fairmont'ta bizimle kaldığınız sürece özel olarak ilgilenecek olan butler'ın adı Hassan. Zaten Maldivlilerin isimleri bizim isimlerin hemen hemen aynısı. Onlar da bizim gibi Müslüman bir ülke. Water bungalovumuza (deniz üstündeki bungalov) götürdü bizi Hassan. Eşyalarımız bizden önce odamıza gelmiş. Biz kokteyllerimizi yudumlarken, eşyalarımız dolapların içerisine en güzel şekilde yerleştirilmiş. Bungalovumuz deniz üstünde ama yetmemiş bir de havuz yapmışlar, denize uzanan... Havuzdan çık denize gir öylesi güzel.
Odamızdan çıkasımız yok. Banyo yaparken okyanusun manzarasını seyre dalıyorsunuz. Terasınızdaki salıncakta sallanırken, kahvenizi yudumlarken zamanı unutuyorsunuz. Deniz, havuz, salıncak derken yemeği unutuyorduk. Öyle acıkmışız ki, bisikletimize bindiğimizi gibi soluğu Azure isimli restoranda aldık. Okyanus ayaklarımızın dibinde. Gün batımı o kadar güzel ki... Fotoğraf çekmekten yorulduk. Restoran müdürü Ivan geldi yanımıza, güleryüzü, saygın duruşu bizi çok etkiledi. Kullandığı her kelimeyi özenle seçen Ivan, akşam yemeğimiz ile bizzat ilgilenmek istedi. İstediğimiz salatayı büyük bir zevk ile yanımızda yaptı. Deneyimi, bilgisi her dokunuşunda anlaşılıyordu Ivan'ın.
Fairmont'ta üç ayrı özel restoran var. Seçmekte zorlanırsınız. Ama illa ki birini seç derseniz, Azure derim. Bir diğer restoranları ise, Kata. İmza Japon restoranı. Üç course mönüleri ile adeta sanat yapıyorlar. Ahşap bir platform üzerinde kurulmuş altı okyanus olan restoranda, denizi ışıklandırdıkları için neredeyse tüm deniz canlılarını gördük. Dalış yapmadan nerdeyse sualtı hayatını görmüş olduk. Kendimi ambiyansa o kadar çok kaptırmışım ki, bütün ekip masaya elinde pasta ile gelince şaşırdım. Etrafıma bakınırken bütün ekip bir ağızdan doğum günümü kutladı.
Son gecemizde, Fairmont'un baş aşçısı kendi tasarladığı mönüyü önümüzde hazırlayıp sundu. Tam bir lezzet şöleniydi. Bu satırların yazarı 39 defa gitti Maldivler'e. İnanın bu kadar lezzetli yemekleri ilk defa yedim Maldivler'de. Afganlı Chef Abdullah, "Ana yemekte çok özel steak yapacağım size" dedi. Michelin yıldızlı şefimizin sunduğu yemeklerin tadı hala damağımda. Yıllardır bu işlerle uğraşan biri olarak söylüyorum; bu yemek şölenini yaşamak için bile giderim Fairmont Sırru Fen Fushi'ye.
Odama çekildiğimde okyanusun gizemli havasını içime çekerek uykuya daldım. Sabah kahvaltımızı Raha Market'te yaptıktan sonra eşyalarımızı toparlayıp gitme zamanı geldiğini anlayınca hüzünlendim. 6 gün geçmişti, 39 defa geldiğim Maldivler'de. Doğa harikası bu adalardan dönmek o kadar zor geliyor ki, tarifi mümkün değil! Öylesi tutkunum bu adalara. Neyse... Sağlığım ve imkanlarım izin verirse 40. seyahatimi de yaparım Maldivler'e.